31 Ekim 2024 Perşembe
Problemin Kaynağı Bir Trafik Canavarı
Halkbank Gişe Görevlisinin Azizliği
29 Ekim 2024 Salı
Bir Şizofren Hastasının Bilinemeyen Dünyası
Yeni görev yerine gelmeden önce "Gideceğiniz yerde problem biri var. Oraya da falan yerden geldi. Orada da sorundu. Oranın müdür yardımcısıyla bozuştu. Soruşturmayla yeri değişti. Tayini çıkmasına rağmen okuldan gitmedi. Polis zoruyla çıkarıldı. Ona karşı dikkatli ol." dedi biri. Cürmü kadar yer yakar. Problem biri problem birine ne yapabilir dedim.
Yeni yerimde göreve başladım. Kurum müdürü de" Başımızda böyle bir sorun var. Durmadan bizi şikayet ediyor. Bizi uğraştırıyor. Soruşturma geçirdi ama bir sonuç çıkmadı." dedi.
Görev yaparken gözüm sorun olanı aradı. Gözüme ilişmedi. Sanırım toplantıya katılmamış.
Bir başka yerde seminerde iken gruba, "Aranızda iş bölümü yaparken falana görev vermeyin. Çünkü ilçe emrine alındı" mesajı geldi.
İlgili kişi resmi yazı nerede mesajı yazdı ama cevap veren olmadı.
Gün geldi çattı. Mesai başladı. Kendisine göre verilmemesine rağmen kuruma gelmeye devam etti. Gelip oturup oturup gidiyor. İlişik kesmeye de yanaşmamış.
Kurum, resmi tebligatı adresine yapmış. Yeni görev yerini bildiren yazı da resmi olarak adresine gönderilmiş.
Kurumla bir bağı kalmamasına rağmen her gün kuruma gelmeye devam etti.
Geldiği zaman kimseyle muhatap olmuyor, kimse de onunla. Kimse de yanına varıp oturmuyor. Sessiz ve sakin bir şekilde bir kenarda oturup duruyor. Açıyor Kur'an-ı Kerim'i. Bacak bacak üstüne atıyor. Dizlerine koyuyor Kur'an-ı. Bir taraftan önündeki Kur'an'a bakıyor, bir taraftan da durmadan esniyor. Belli ki ya uykuyu almadan geliyor ya da uyuya uyuya gözünü açamıyor.
Topluluk içerisinde sessiz, sakin ve bir başına olan bu kimse, kurum müdürüne zaman zaman saydırıyormuş odasında. Ağzına geleni söylüyormuş.
Birkaç defa polis geldi odadan çıkarmak için. Polis nezaretinde gitti kurumdan. Odadan çıkarıldıktan sonra soluğu karakolda almış. Kurum müdüründen şikayetçi olmuş. O günün nöbetçileri ifade vermeye karakola gittiler.
Polis nezaretinde çıkarıldıktan sonra bir daha gelmez dersin. Ama ertesi gün ve sonraki günler yine gelmeye devam ediyor.
İki ayı geçti bu durum. Hala aynı durum devam ediyor. Personel her gün saat 8.00'de geliyor. 11.00'e kadar oturup oturup gidiyor. Ne ilçe bizim personel nerede diye aramaya geliyor ne kurum gelme buraya diyor ne de kendisi burayla işim kalmadı, artık gelmeyeyim diyor.
Bu durum ne kadar devam edecek bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa ilgili kişi bıkıp usanmadan ilgisi kalmamış kuruma gelmeye devam ediyor. Nasılsa beni arayıp soran yok. Şöyle vurup kafayı, bir güzel uyku çekeyim demiyor.
Bir gün bulunduğumuz yere, kendisini gördüğü zaman sayıp döken, ağzına geleni söyleyen, her türlü hakarete maruz kalan kurum müdürü geldi. "Kimsenin bir şey yaptığı yok. Ne sendika gelip bize destek veriyor ne basın açıklaması yapıyor. Beni görünce demediğini bırakmıyor" dedi. Belli ki dertli idi. Bize bir şey demiyor dedim. "Başkasına da tepki vermiyor. Tüm içindekileri bana boşaltıyor. Karakolda benim geldiğimi görünce, işte şu dedi. Saymaya başladı" dedi. Teşbihte hata olmasın. Sizin durum sokak köpeklerinin doldurulduğu araca benziyor. Köpekler aracı görünce hep birlikte saldırıyorlar. Bu kişi de sizi görünce aynısını yapıyor dedim. Kurum müdürü aynı öyle dedi. Yanımızdaki bir başkası ise bu teşbih çok ağır oldu dedi.
Uzatmayayım, hem daha önceki kurumlarda hem bu kurumda sorun olmuş. Her yerden polis zoruyla çıkarılmış bu kişi bir şizofren hastası imiş.
Bu vesileyle bir şizofren hastası ile aynı kurumda aynı havayı teneffüs etmiş oldum. Saldırgan özelliğini görmedim. Ürkek bir hali var. Önünde Kur'an okurken girip çıkanı izlemesi de gözlerden kaçmıyor. Zaman zaman oturanlara bir bakış atıyor. Bu arada esnemesini de ihmal etmiyor. Kimsenin kendisiyle konuştuğunu görmedim. Oturduğu masanın üstünde bir elektrik üçlüsü vardı. Yanına varıp bunu alabilir miyim dedim. Benim değil dedi. Ürkek hali dikkatimi çekti.
Herkesin dünyası farklı. Bu kişinin dünyası daha bir farklı. Her türlü problemin, ölüm dışında belki çözümü vardır ama psikolojik hastalıkların da maalesef tedavisi olmuyor. Kimsenin böyle hastalıkla boğuşmasını hiç temenni etmem.
Kaza Masrafından Kaçınmanın Formülü *
26 Ekim 2024 Cumartesi
Öğretmenler Odası Buluşmaları
11-15 Kasım tarihleri arasında yüz yüze yapılması gereken seminer, Bakan'ın bu açıklamasıyla çevrim içine dönüştü.
Bakan'ı yüz yüzeden çevrim içi kararına döndüren düşünce, her ayın ilk haftası Bakan’ın değişik illerde gerçekleştirdiği öğretmen buluşmaları olmuş.
Bildiğim kadarıyla Bakan göreve başladıktan sonra öğretmenler yüz yüze semineri 2024-2025 eğitim ve öğretim başında yapabildi. Daha önce yine öğretmenler odası buluşması sonucunda semineri çevrim içine döndürmüş, diğer seminer kesinlikle yüz yüze olacak demişti. O seminer haftası da dini bayrama denk geldiğinden o seminer de yapılmamıştı. Bu seminer de yine öğretmen talebi çerçevesinde çevrim içi olacak şekilde düzenlendiğine göre bu aşamadan sonra yapılması gereken ya bu ara tatilleri kaldırmak ya da ara tatillerde seminerleri sene başı hariç çevrim içi olacak şekilde kalıcı hale getirmektir. Çünkü seminerin faydalı olup olmadığı tartışılır ama eğer faydası var denilirse seminerlerin yüz yüzeden ziyade çevrim içi şeklinde yapılmasının daha faydalı olacağını düşünüyorum. Öğrenciyle beraber tatil yapan öğretmen de gittiği yerde çevrim içi olarak seminerini almalı. Çünkü yüz yüze seminerler kadar verimsiz seminer görmedim bugüne kadar.
Burada öğretmen odası buluşmalarına dikkat çekmek istiyorum. Bakan'ın öğretmenlerle bir araya gelip yüz yüze bilgi alışverişinde bulunması ve istişare yapması takdire şayan.
Bu öğretmenler odası buluşmalarına o ilin her öğretmeni katılabiliyor mu yoksa bu tür buluşmalara seçme öğretmenler mi katılıyor? Yani bir öğretmen bu buluşmaya katılmak isterse Bakan ile bir araya gelebiliyor mu? Bildiğim kadarıyla Bakan ile görüşmeye katılacak öğretmenler il MEM’ler tarafından belirleniyor. Halbuki her türlü düşünceye sahip istekli her öğretmen katılabilmeli ki istişarenin bir anlamı olsun.
Bir diğer husus Bakan'la bu öğretmen buluşmasına katılan öğretmenlerin, seminerlerin çevrim içi olmasından başka talebi yok mu? Çünkü seminerle ilgili karar hep bu öğretmen odası buluşmaları sonucu alınıyor. Acaba başka konular da konuşuluyor da kamuoyuna açıklanmıyor veya açıklanıyor da benim mi haberim yok?
Mesela haftalık ders yükü buralarda gündeme gelebilir. Çünkü ders yükü, ders çeşidi fazla. Pekala haftalık ders yükünün azaltılması düşünülebilir. Aynı şekilde ders saatleri de özellikle kış saatlerinde yarım saate indirilmesi kararı alınabilir.
Hatta kreş, ana sınıfı, ilk ve ortaokul 5. ve 6. sınıf seviyesinden sonra lise ve üniversite kademesindeki dersler de çevrim içi kapsamına alınabilir. Çünkü okullar eskiden olduğu gibi bugün bilginin tek kaynağı değil. Sadece bilgi kaynaklarından biridir. Öğrenci bilgiye İnternet ortamından ulaşabilir. Öğretmenler uzaktan çevrim içi ders yapabilir.
Burada okullar sadece öğretim veren değil aynı zamanda öğrencinin eğitildiği yer denebilir. Buna cevabım, bugün okullar öğretim veremediği gibi eğitim de veremiyor. Çünkü öğretmenler rol model değil. Öğrenci başkalarını rol model görüyor.
Yunanca boş vakit anlamına gelen okullar bilginin tek kaynağı öğretmenin olduğu devirde bir işlev yerine getirdi. Bugün buna ihtiyaç yok. Çünkü bilgiye ulaşmanın çok yolu var bu dijital çağda.
Amaçlanan eğitim ve öğretimi okullardan alamayan öğrenci için okullar, bugün boş vakit geçirme, öğrenciyi okullarda oyalama işlevini görüyor.
7. ve 8.sınıftan itibaren lise ve üniversite eğitimi, uygulamalı dersler dışında çevrim içi yapıldığı takdirde, devletin okul ve üniversite binasına ihtiyacı kalmayacak, pek az okul ve üniversite binası yeterli olacaktır. Eğitim ve öğretimler uzaktan yapılacağı için binanın yakıt, elektrik, su vs. sarfiyatı olmayacak. Binayı temizlemek için personel istihdamına ihtiyaç kalmayacak. Aynı şekilde çok sayıda öğretmen ve öğretim üyesine ihtiyaç olmayacak. Pekala bir öğretmen veya öğretim üyesi aynı anda yüz öğrenciye ders verebilir. Bu da devletin daha az eğitimci istihdamı demektir. Mesela 30 öğrenciye ders anlatan bir eğitimci yüz öğrenciye ders anlatınca her üç öğretmenden ikisine ihtiyaç olmayacak demektir.
Derslerin uzaktan yapılmasıyla veliler de servis, barınma, harçlık gibi masraflardan da kurtulacaktır. Öğrenci de okul forması giymek zorunda kalmayacaktır.
Yaptığım öneriler çoğumuza çok saçma ve absürt gelebilir. Ama teknolojinin gittiği yön okulsuz eğitim ve öğretim olduğunu düşünüyorum.
Şimdiden dijital çağa kendimizi hazırlamamızda fayda var. Hem bu yol ile devlet eğitim ve öğretime daha fazla ödenek ayırmayacak. Velilerin okul ve üniversite masrafı da düşecektir.
Burada sınavlar nasıl yapılacak denebilir. Tüm sınavlar bir plan dahilinde merkezi olarak yüz yüze yapılabilir. Ayrıca okulların sınav yapmasına gerek yok. Her sınıf kademesinde merkezi yapılan sınav ortalaması ile lise ve üniversite tercihi neden olmasın.
Dediğim önerilere bugünden yarına geçilemese de öğretmenler odası buluşmalarında bu konular masaya yatırılabilir. Burada yapılacak istişare ve alınacak kararla eğitim ve öğretime yön verilirken birçok kurul, komisyona da ihtiyaç kalmayacak. Mesela Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kuruluna da gerek olmayacak.
22 Ekim 2024 Salı
Terör ve Bundan Ekmek Yiyenler
Ben terörist başını asacağım diye meydanlarda havaya yağlı ip atarım. Onu asmak için asar keserim.
Bunun karşılığında oy patlaması yapar, Meclisteki yerimi alırım.
Terörist başının idam edilmemesi için idam cezasının kaldırılması sürecinde, Mecliste yapılan oylamaya katılmayarak idam cezasının kaldırılmasına destek veririm.
Elimdeki ipi de kim verdi lan bunu elime deyip elimden atarım. Bir daha da elime almam, ağzıma da.
Bir terör eylemi sonucunda bir şehit toprağa düştüğünde mangalda kül bırakmam. Kükrer de kükrerim. Her kükreyişim bana oy getirir.
Benim kahvaltıda menüm terörist, öğle ve akşam yemeğinde de teröristtir. Daima bu ekmeği yerim. Başka da malzemem ve elimde sermayem yoktur.
Vatan derim oy gelir, millet derim oyum artar, Sakarya derim oyum patlar.
Millet, milliyet, milliyetçilik benim tekelimdedir.
Terörle bağını kesmeyenlerle iletişim halinde olanlar eşittir teröristtir nazarımda. Ben ise elimi uzatırım, eşittir terörist olmam.
Terördür beni ayakta tutan, terördür benim can simidim, terördür benim nefesim. Terör varsa ben varım. Yokluğu, benim ve zihniyetimin yokluğudur, bitişimdir ve cenazemin kılınmasıdır.
Terörle irtibatlı olanlarla iletişim halinde olanlar, haindir, teröristtir, vatan düşmanıdır. Ben ise dün olduğu gibi bugün de hep vatanseverim.
Hep terörle korkuturum. Bunu ben çözerim. Ben bu ülkenin sigortasıyım derim. Korkan da peşime takılır, çözmemi isteyen de sigorta gören de.
Ben ne yaptığımı bilmesem de bu uğurda hep U dönüşü yapsam da arkamda bana umut bağlamış milyonlar var. Umut bekleyenlere umut ve mehdi olmak lazım. Değilse maazallah millet ne yapar? Ya davulcuya kaçar ya da zurnacıya.
Terör benden ben de terörden beslenirim. Ben terörsüz, terör bensiz yapamaz. İkimiz muhteşem ikili olarak birbirimizin panzehriyiz.
Teşbih nasıl gider bilmem ama kefen satan da yüzü soğuk olsa da ölümün can ciğer dostudur. Bakmayın kefencinin üzüldük, başınız sağ olsun, acınızı paylaşıyoruz dediğine. Ölen olmazsa kefeni sinek avlar, batar gider, tezgahı kapatır. Şu bir gerçek ki ateş düştüğü yeri yakar. Ateşin düştüğü yer, evin içindekileri içten içe eritirken, birileri de bunun edebiyatını yaparak kandan beslenir. Birinin ki kan ve gözyaşıdır, öbürünün ki kandan beslenmedir.
Ne düşünürsünüz bilmem ama ülke, bir şeyi tekelinde bulunduran ve kurtarıcı olarak piyasaya çıkmış ve bundan ekmek yiyenlerden kurtulmadıkça asla kurtuluşa eremez. Gittikçe daha kötüye gider.
Ülkenin kurtuluşu, vazgeçilmezlerden vazgeçebilmektir. Ne ihsanın ne de gölgen diyebilmektir.
Yine ülkenin kurtuluşu, olayların perde gerisini görüp okuyabilmektir. Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü diye sorgulayabilmektir. Kısaca sadede gelmektir. Değilse, uyutmaya ve bu uyutmadan beslenmeye devam eder birileri.
Yetmedi mi ey ahali, uyuduğumuz ve bu oyunun hep zarar gören figüran olduğumuz...
Sen ve Ben
Sen teröristle konuşamazsın ama ben konuşurum.
Sen teröristle iletişim kuramazsın ama ben otururum.
Sen teröristle masaya oturamazsın ama ben otururum.
Sen teröristle birlikte iş yapamazsın ama ben yaparım.
Sen teröriste el uzatamazsın ama ben uzatırım.
Sen teröristi ziyaret edemezsin ama ben ederim.
Sen teröristle mücadele edemezsin ben ederim.
Sen teröristi sevemezsin ama ben severim.
Sen teröriste çözüm bulamazsın ama ben bulurum.
Sen teröriste ekmek yiyemezsin ama ben yerim.
Sen teröristten dolayı bedel ödersin ama ben ödemem.
Sen teröriste destek verdiğinden dolayı terörist olursun ama ben olmam.
Sen teröristle aynı karede göründüğünden dolayı kaybedersin ama ben kaybetmem.
Sen teröristle karşı karşıya gelsen kaybedersin ama ben kazanırım.
Sen teröristi buzdolabına kaldıramazsın ama ben kaldırırım.
Sen teröristi buzdolabından çıkaramazsın ama ben çıkarırım.
Sen teröriste destek verirsen, terörist ilan edilirsin ama ben ilan edilmem.
Sen terörün içinde boğulursun ama ben tereyağı gibi üste çıkarım.
Sen terörle yan yana gelirsen terör destekçisi olursun ama aynı şeyi ben yaparım, terör destekçisi olmam.
Sen umut hakkı veremezsin ama ben veririm.
Sen terörü iç siyaset malzemesi yapamazsın ama ben yaparım.
Sen teröristin yüzüne bakarsın. Terör sevici olursun. Ben onlarla yarar, kalkar, kürsüye çıkarırım ama terör sevici olmam.
Sen teröristle pardon milletle kedinin fare ile oynadığı gibi oynayamazsın ama ben oynarım.
Sen terörün “T”sini ağzına alınca eşittir terörist olursun ama ben olmam.