10 Nisan 2024 Çarşamba

Ayakları Uyuşturan Uzun Dualar

Ayağa kalktığım zaman sendeledim. Bir an dengemi sağlayamadım. Ne oluyor derken ayaklarımın karıncalandığını anladım. Bir iki adım atıp durdum. Dururken de dengeyi sağlamakta zorlandım. Ayaklarımın uyuşukluğu ayakkabılarımı alıp dışarı çıkıncaya kadar sürdü. 

Böylesi uyuşukluk yer sofrasında yemek yediğim zaman olurdu. Normal şartlarda ve kendi ev ahalisinin olduğu zamanlarda ayağım karıncalanmaz. Çünkü canı tez biriyim. Sindire sindire yemem. Hızlıca yemeğimi yer, kalkarım. Ayağımın karıncalanması yemek çeşidinin bol ve başka misafirlerin olduğu yer sofrasında uzun süre durduğum zaman olur. 

Demek ki bayram namazı ve hutbesinin ardından yapılan dua epey uzun sürmüş olmalı ki ayaklarım karıncalanmış. 

Dualarımız ayakları uyuşturacak şekilde niçin uzar oldu?

Eskiden dualarımız Arapça idi. İmam dua eder. Anlamını bilmeden hep beraber amin derdik.

Bazıları Allah Türkçe bilmiyor mu, duayı niye Türkçe yapmıyoruz derdi ama bu isteğe pek kulak verilmezdi. 

Son yıllarda Türkçe dua isteyenlerin talebine de cevap verilmeye başlandı. Talebimiz nihayet karşılık buldu diye herhalde sevinmiştir dua edenler. 

Yalnız bir sorun var. Duaların süresi uzadı. Neredeyse iki katına çıktı. Çünkü yarı Arapça yarı Türkçe dua edilir oldu. Haliyle yapılan dualar ve aminler de bitmediği için ayaklar da uyuşur oldu.

Niçin yarı Arapça yarı Türkçe yapar olduk? Toplumun yarısı Türkçe bilmeyen Arap yarısı da Türk olsa dersin ki Arap Türkçeden, Türk de Arapçadan anlamaz. En iyisi her iki taraf da anlasın diye yarı Arapça yarı Türkçe yaparsın. Ama böyle bir ortam olmamasına rağmen hem Arapça hem Türkçe dualar son yıllarda revaç bulmaya başladı. 

Dualarımız hepten Türkçe yapılamaz mı? Bunun dini bir engeli var mı? Yok. O zaman ne diye karışık yapar olduk? Herhalde Arapça dua görevlilerin kolayına gidiyor olmalı. Çünkü Arapça dua ezberledin mi dua yapmaya başlayınca arkası geliyor. Türkçe dua öyle mi? Bunun için emek sarf etmek gerekiyor. 

Kısaca hem uzamaması hem de herkesin anlaması için duaları Türkçe yapmak çok yerinde olur. Uzatmak aynı zamanda ayakların karıncalanmasına da sebebiyet veriyor. Duayı kısa tutmak ayakların uyuşmasının da önüne geçecektir.

Konu duadan açılmışken Türkçe dua yaparken bir hususa daha değinmek istiyorum. Son bir yıldır hutbede Gazze, hutbeyi bitirirken Gazze için dua, dualarımızda Gazze, vaazlarımızda yine Gazze vurgusu çok dikkat çekiyor. Bu da ister istemez dikkat çekiyor. Bu kadarı fazla diye düşünüyorum. Yerinde ve kıvamında yeterince Gazze’yi dillendirmek yeterli. Unutmayalım ki Allah kalbimizde taşıdıklarımızı da dışa vurduklarımızı da bilir ve duyar. Gazze için serzenişimizden, onları dert edindiğimizden de haberdar olur. Çok ısrar bezdirir. Ayrıca çok dua ettik. Artık duaya biraz da icraat eklemek lazım. Bazı ürünlerde İsrail’e kısıtlama getirilmesi gecikilmiş de olsa yerinde bir karar. Başka caydırıcı kararların da arkasından gelmesi lazım. Bir de ikili oynamadan samimiyet gerek. Değilse salt dua edersek Allah demez mi, iyi de kullarım. Hep benden bekliyorsunuz. Siz hiç elinizi oynatmıyorsunuz. Üstelik ticarete de devam ediyorsunuz. Bu ne yaman çelişki demez mi?

7 Ekimden bu yana duaların yanında vatandaş İsrail ürünlerini protesto ederken ihracatçılarımız ve yetkililerimiz de İsrail’e ticari boykot uygulasaydı duadan daha etkili olmaz mıydı?

9 Nisan 2024 Salı

Ne Yaman Çelişki!

İyi günler beyefendi!

İyi günler!

Şu falan firmayla ilgili mücadelen dillere destan. Her platformda bu konuyu gündeme getiriyorsun. Maşallah gözünü budaktan esirgemiyorsun. Olmadı. Kamuoyu oluşturmak için miting yapıyorsun. Garip ve gurebanın hamisisin.  Herkes seninle gurur duyuyor. 

Ben öyleyim. Her zaman mazlumun yanında oldum. 

Destekçilerin de arkanda. Hepsi o firmanın ürünlerini protesto ediyor. Evine almıyor. Alanları da eleştiriyor. O firmanın ürünlerine sayfalarında boy boy yer vererek boykot paylaşımı yapıyorlar. Senin samimiyetin, onların desteği bir araya gelse o firmayı boğar. Yalnız o firma ve ürünleri hala dimdik ayakta. Bunu neye bağlıyorsun? 

Bana daha fazla destek verirlerse o firma bu boykota daha fazla dayanamaz. Mutlaka pes eder. 

Anladım. Yalnız bir durum var. 

Neymiş o? 

Bir taraftan miting, bir taraftan boykot, bir taraftan o firmaya ait yenilir, yutulur cinsten olmaktan söylemler. Öbür taraftan o firmayla ticarete devam ettiğin, en azından devam eden ticarete ses çıkarmadığın, ikili oynadığın, o firmaya can suyu olduğun ve lojistik destek verdiğin söyleniyor. İşin garibi o firma da senin aleyhine yazıp çiziyor ve konuşuyor.

Evet ticaret devam ediyor. Ama o ticaret o firmanın mağdur ettiği kimselere gidiyor. 

O firmaya gittiğine dair yayınlar yapılıyor. 

Tamamen algı. Sen de mi bu algıya teslim oldun yoksa? 

Ama efendim, belgeler var bu konuda. Üstelik emrindeki yetkili orantısız güç kullandığı için ihraç edilen birçok ürüne kısıtlama getirildiğine, bu kısıtlamanın mağduriyet sona erinceye kadar devam edeceğine dair bir açıklama yaptı. 

Evet haberim var. 

Bu açıklamaya göre ticaret yaptığımız ortaya çıktı. Değilse niçin kısıtlama yapılsın. Burada bir çelişki yok mu? 

Seni buraya kimin gönderdiğini biliyorum. FETÖ'cü ağzıyla konuşuyorsun. Görüşme burada sona ermiştir. 

Seçim Merdiveni

Sandık başkanı mısın? Derdin çok demektir

Zarf, pusula, sayım, döküm, tutanak hep senin

Elinden geçecek sabahtan akşama bir bir

Zor mu zor ama bunu baştan düşünecektin


İşin zoru bitti deyip adliyenin yolunu tuttun

Son bir gayret, çoğu gitti azı kaldı dedin

Merdivenlerdeki kalabalığı görünce

Eyvah, turpun büyüğü heybede imiş dedin


Bir elinde saman renginde ağır bir torba

Öbüründe tutanakların olduğu bir zarf

Girdin hemen herkes gibi upuzun sıraya

Karşına çıktı sonu görünmeyen merdiven


Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Pardon dikileceksin. Yürümek ne kelime

Her bir basamağında duracaksın güç bela

Bel ağrır, ayaklarına kara sular iner


Çıkmak ne mümkün bunca basamakları bir bir

Çünkü başkanlardan örülmüş etten bir duvar

Dikil, adımla, çık. Bitmez bir türlü merdiven

Çünkü daha çıkılacakmış üç kat merdiven


Üç katın merdiveni sürdü doksan dakika

Bu zaman zarfında atardım on bin adım ben

Onca evrak teslimi sürdü on beş dakika

Ardından indim onca basamağı birden


Ahmet Haşim bugünleri yazmış Merdiven'de

Bu şiiri her basamağında hatırladım

Allah rahmet eylesin Ahmet Haşim şaire

Nur içinde yatsın merdivensiz ebediyen


Bir dahaki seçimde görev alır mıyım hiç 

Allah ne dostuma versin ne de düşmanıma

Emri vaki olursa olmasın ramazanda

Bir de teslimatta olmasın üç kat merdiven


Yüce kulun der ki Allah başka dert vermesin

Seçim sonuçları ülkeme hayırlı olsun

Seçilen başkanlar hepten hizmette yarışsın

Güzel ülkem her yönüyle tez elden kalkınsın


Şiirim oldu mu a dostlar, sorarım size

Olur mu benden bu asrın şairi

Demezse Haşim şiir böyle eza görmedi

Bilin ki o zaman olurum ben de bir şair

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (2)

Malumunuz 31 Mart mahalli seçimleri ramazan ayı içerisinde yapıldı. Sandık kurullarına bu oruç gününde yapılan muameleyi "Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele" başlığıyla bir önceki yazımda kaleme almıştım.

Yazıda, sabah 06.30'da başlayan mesai maratonu iftar vaktinde oy sayım ve döküm işiyle devam ettiğini ne muhtarlardan ne de partilerden sandık kurulu üyelerinin iftarını açacak doğru dürüst bir iftariyelik gelmediğini, üyelerin geç vakte kadar karnını doyurmadan görevini yaptığına işaret etmeye çalışmıştım.

Bu yazımda da seçim torbasının teslim sürecine değineceğim.

Oy sayım, döküm, tutanağa geçirme, ıslak imza, zarf ve pusulaların torbaya yerleştirilmesi 21.45'e kadar sürdü. Sandıkta görev yapan üyelere teşekkür ederek helalleşerek ayrıldım. Üyeler evlerinin yolunu tutarken bir elimde torba, diğerinde kapalı zarfla binanın çıkışına geldim. Görevli polisler, üçer kişi götürüyoruz. Az önce bir ekibi gönderdik. Burada bekleyin. Üçe tamamlanınca polis nezaretinde ilçe seçim kuruluna gideceğiz dedi. Bir 20 dakika bekledim. Sayı üçe tamamlanınca torbaları kucağımıza alarak bir taksinin içine bindik. Adliyenin yolunu tuttuk.

Bizi getiren polis girişte bizi başka polislere teslim ederek yeniden görev yerine gitti. Kapıdaki görevliler her torbanın sandık numarasını sorarak ellerindeki evraktaki numarayı işaretledi. 

Bahçe kapısında başlayan bu muameleden sonra bir kapıya daha geldik. Torbalar ve bizler X-ray cihazından geçirildik. Şuradan yürüyün dediler. İçi kırtasiye malzemesi dolu torba ağır mı ağır. Kimi durmadan el değiştirerek kimi kah dinlenerek kimi sırtına alarak yürüdük de yürüdük.

Bir kapıya daha geldik. Görevli polisler evrakımızın tam olup olmadığını, şunları, bunları yapıp yapmadığımızı sordu. Sandık numaralarımızı not ederek şuradan sıraya girin dedi.

Sıraya geldiğimiz zaman gördüğüm manzara mahşer yerini andırıyordu. Nereye gideceğimizi bilmeden peşi sıra sıraya girdik. Epey bekledikten sonra sıra bir iki adım gidiyor. Yeniden beklemeye koyuluyorduk.

Derken merdiven basamakları geldi önümüze. Çıkacağız ana çıkmak ne mümkün. Sanki bütün sandık başkanları aynı anda gelmişti. Bir basamak çıkıyoruz ve bekliyoruz. Basamaklarda beklerken Ahmet Haşim'in Merdiven şiirinden "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden" dizesi geldi aklıma. Ağır da olsa çıkacağım ama çıkmak ne mümkün. Merdivenleri etten örmüştük. Hemen dizeyi değiştirerek ağır ağır dikileceksin bu merdivenlerde şeklinde mırıldanmaya başladım.

Sabahın köründe başlayan, gecenin bu vaktine kadar süren koşuşturma ve telaş, merdiven basamaklarında bekledikçe omuzlarımıza yorgunluk iyice çöktü. Ayaklarımıza kara sular indi. Hafif bir genişlik bulan çömelip yere oturdu.

Ağır ağır süren bu merdiven sefası pardon çilesi kaç basamak oldu bilmiyorum. Merdivenleri çıkınca bu çile bitecek sandım. Çık çık. Üç kat çıkıvermişiz.

Üçüncü kata çıktığımda karşımda görevli ordusu ile karşılaştım. 

Ayakta biraz bekledikten sonra boşalan bir masaya gidip istenen evrakları teker teker verdim. İki görevli bütün tutanakları tek tek inceledi. Partilere verilen oyları hesap makinesiyle kontrol etti. Tamam dedikten sonra diğer evrakı sırayla diğer masadakilere verdim. En son teslim evrakını tebellüğ ettim ve torbayı aldılar. Şuradan inebilirsin dediler. 

Aşağıya indiğimde saat 23.50 idi. Bir 15 dakika tutanak ve torbanın teslimi sürdüğünü, adliyeye 22.20'de geldiğimi düşünürsek, aşağı yukarı üç kat merdiveni gıdım gıdım çıkma, sırada durma ve dikilme süresi 1.5 saat sürmüş. 

Eve geldiğimde saat 00.50 falandı. Böylece sabah 06.30'da başlayan maraton 15-16 saatin sonunda bitti. İşimiz bitti ama biz de bittik maalesef. Bu da benim kulağıma küpe olsun. Bir daha mahalli seçimlerde görev alırsam iki olsun.

Yazım uzadı ama bu konuda şunları da söylemek isterim.

Şunu bilelim ki oruç oruç seçimde görev almak başlı başına bir sorun.

Partililerin iftarlığı üyelerden esirgemesi hiç şık kaçmamıştır. Siyasi partilerin bu konuda bir empati yapmasında yarar var.

İlla bu seçimi ramazanda oruç oruç yapmak zorunda mıydık? Meclis karar alarak bu seçim ramazan bayramı sonu yapılamaz mıydı? İstenirse pekala yapılabilirdi.

Bir diğer husus, son yıllarda seçim torbalarının bina sorumlularından alınması çok yerinde bir karar. Aynı karar seçim torbalarının ve tutanaklarının bina sorumlularına tesliminde de uygulanabilirdi. İlçe seçim kurullarında iki görevlinin yaptığı kontrolleri okullarda okul müdürü başkanlığında kurulacak iki kişilik komisyon da teslim alabilirdi. Tüm sandıkları teslim aldıktan sonra bina sorumlusu polis nezaretinde ilçe seçim kuruluna seçim tutanaklarını ve torbalarını teslim edebilirdi. Böyle yapıldığı takdirde adliyeye, ilçe seçim kuruluna o kadar sandık başkanı gitmeyecek, o kadar kalabalık olmayacak, sandık başkanları saatlerce merdivenlerde beklemeyecekti. Haydi bunu daha düşünemediler. Üç kat yukarıya çuval teslimini anlamak zor. Bunun için adliyenin zemin katında bu teslimatı yapmak daha kolay değil miydi? Hasılı seçim konusunda alacağımız daha çok mesafe var vesselam.

8 Nisan 2024 Pazartesi

Sandık Kurullarına Ramazanda Reva Görülen Muamele (1)

Her seçimin en büyük sıkıntısını çekenler sandık kurullarında görev yapan partili ve partisiz üyeler. En büyük sıkıntı da sandık başkanı görevidir. Çünkü oy vermenin sağlıklı yürütülmesinden, oy sayım işlerinden, tutanakların hazırlanmasından ve seçim torbasını sağ salim ve düzgün bir şekilde ilçe seçim kuruluna teslimden sandık başkanı sorumludur. 

Seçim günü sandık başkanının görevi saat 06.30'da seçim torbasını teslim alarak başlar. Sandık kurulu oy vermenin başlamasından bir saat önce kurulur. Oy verme saatine kadar zarfların ve oy pusulalarının sayım ve mühürleme işi halledilir. 

Sandık başkanı için 06.30'da, diğer üyeler için 07.00'de başlayan mesai, oy verme ve oyların sayım, döküm ve teslim işine kadar kesintisiz devam eder. 

Üyeler bir taraftan çayını yudumlarken ve öğle yemeğini atıştırırken oy verme işlemi ara vermeden devam eder. 

Bazı partiler öğle yemeği için kendi partili üyelerine nevale getirirken görevi olmamasına rağmen AK Parti sandık kurullarında görev yapan, kendi partisinden olsun veya olmasın, herkese öğle yemeklerinde kumanya dağıttı. Güzel ambalajlar içerisinde bir kişiyi doyuracak kadar azıktı verdiği.

AK Partinin öğle yemeklerinde kumanya dağıtması bir gelenek haline gelmişti. Bundan dolayı sandık kurullarında görev yapan partili, partisiz kimse aç kalmadı.

31 Mart seçimleri malumunuz üzere ramazan ayında yapıldı. Kurullarda görev yapanlar oruç tutsun veya tutmasın, çaysız ve yemeksiz seçim iş ve işleyişini devam ettirdi. 

İftara yakın sandık kurul üyeleri iftarlık ve akşam azığı bekledi. Heyhat ki ne gelen vardı ne de giden. Tek tük gelen varsa da iftar vakti oy sayım anına denk geldiği için oy sayım işini takip için geldi. 

Sanırım bir parti kendi partili üyesine azık getirdi. Kısaca başta AK Parti olmak üzere tüm partiler oruç tutan üyeleri aç ve aç kendi haline bıraktı. Diğer partiler neyse de AK Parti bu geleneğini 31 Mart seçimlerinde niçin bozdu pek anlaşılamadı. Elbette partilerin ve AK Parti'nin sandık kurullarının doyurma gibi bir görevi yoktu. Ama bir gelenek haline getirdiği için herkes AK Parti'den bu seçimde de bu geleneğini devam ettirmesini bekledi. Adeta tüm partiler aç ayı oynamaz atasözünü bir tarafa bırakarak haydin aç aç oynayın, görevinizi yapın dedi. Sandık üyelerini bir başına bıraktı.

Diğer sandıkları bilmiyorum ama bizim sandıkta görevli yedi kişiden üç tanesi oruç tutuyordu.

Seçim günü akşamı sandık kurulu üyelerine yapılan bu muamele oruç oruç hiç gitmedi. Halbuki sabahtan oy verme işlemi sürerken sandık kurullarını gezen AK Partili heyete, üyelerinden biri, akşama yemek gelecek mi demişti de görevli, elbette demişti. Öğleden sonra bina sorumlusu ile bir konuyu görüştüğümde, abi akşama yemek gelmeyecek dedi. Sanırım başlangıçta üyelere kumanya dağıtma planı vardı. Sonradan vazgeçildi. AK Parti'nin her seçimde ister parti ister devlet bütçesinden tüm üyelere azık verme geleneğini niçin bozduğu anlaşılamadı. Sebebini bilmiyorum ancak tahminde bulunabilirim. Tahminimi de bir anekdotumla anlatayım. 

Sandık kurulu başkanı olduğum tebliğ edilince, kendilerine görev çıkmayan şanslı öğretmenlerden biri, hocam akşama yemek verecekler mi demişti. Ben de her şey İstanbul sonuçlarına bağlı. Şayet İstanbul elden giderse yemek gelmez demiştim. Hep beraber gülüşmüştük. 

İnsanın güldüğü başına gelirmiş. Sanırım çıkacak tabloyu AK Parti biliyor olmalıydı ki kumanya işini üstlenmemiş. Aklıma da başka bir şey gelmiyor. Demek ki AK Parti’nin kumanya geleneği hep kazanmasına bağlı imiş. Birçok belediyeyi kaybedip tarihinde ilk defa ikinci parti olunca size yemek memek yok demiş olmalı ya da kendi derdiyle dertlenmekten başkasının karnını doyurmaya gerek görmedi.

Şu hakkı da teslim edelim. AK Parti kumanya geleneğini bu ramazanda bozsa da AK Parti okul sorumlusu kendi inisiyatifini kullanarak ve cebinden harcayarak her sandığa yeterince veremese de yine kumanya yaptırmış. Her sandık başına ikişer tane verdi. Küçük küçük yufkaları paylaşarak iftarımızı açtık. Okul sorumlusu AK Partilinin kesesine bereket.

Diğer yazımda da seçim torbasının teslim aşamasını konu edineceğim. 

Orucun Gidişine Sevinenler ve Üzülenler

Bir aylık orucun ardından ramazana elvedaya hazırlanıyoruz.

Ramazan bittiği için üzülenler ve sevinenler birlikte yaşayıp gidiyoruz.

Sevinenler oh be dünya varmış. İstediğim zaman yiyip içeceğim. Özgürlük gibisi yokmuş der mi der. Demese de içinden geçirir. Çünkü ibadet demek zordur. Oruç ise daha bir zordur. 

Üzülenler ise daha dün gibiydi ramazanın geldiği. Hiç de zorlanmadık. Ne de hızlı geçti ramazan. Keşke biraz daha olsaydı da tutsaydık der mi der. Ama içinden ne geçirir bilinmez.

Sevinenlere gelelim. Ben de o sevinenlerden biriyim. Bilelim ki bu sevinç fazla uzun sürmeyecek. Nasıl ki bir ay biter mi dediğimiz oruç bitti ise oruç tuttuğumuz her gün önümüzdeki yılın orucuna bir adım daha yaklaştırıyor bizi. Öyle ya sayılı günler çabuk biter.

Hele kameri takvime göre orucun 354 gün sonra yani bildiğimiz 365 günden 11 gün erken gelmesi yok mu? Bu hesap, oruç kendisine zor gelenlerin sevincini kursağında bırakır.

Üzülenlere gelince, be hey kardeşim. Niye üzülüyorsun ki. Elinden alan mı var orucu?

Ramazan bayramının birinci, kurban bayramının üç günü haricinde bir yılı oruçlu geçirebilirsin. Yeter ki tutmak iste sen.

İş ciddiye binince o kadar da değil dersen, ramazanın sonrası şevval ayıdır. Bayramın ilk günü haricinde altı gün şevval orucu tutabilirsin.

İlaveten her haftanın pazartesi ve perşembesini oruçla geçirebilirsin.

Muharrem ayının 9, 10 ve 11.günü muharrem orucu da var. Bunu da tut.

Az dersen Alevi-Bektaşiler muharremin ilk on iki gününü oruç tutarak geçirir. Yeri geldiği zaman Hz Ali'yi biz de çok severiz dersin. İşte sevgini göstermenin bir yolu da bu.

Keşke daha olsa mı dedin? Kul daralmayınca Hızır yetişmez. İşte sana üç günlük bir oruç daha. Üstelik adı da Hızır orucu. Aleviler her şubatın 13, 14 ve 15.günlerinde bu orucu tutarlar.

Miraç, mevlit, berat, regaip gecelerinin gündüzünde de oruç tutabilirsin.

Yetmez mi dedin? Savm-ı Davut adı verilen Davut peygambere atfedilen oruca ne dersin? Malumunuz Davut as bir gün yer, bir gün oruçla geçirirmiş. Sen niye tutmayasın.

Üç aylar gelince recep ve şabanı da oruç tutarak geçirebilirsin. Zaten sonrası Ramazan. Etti mi üç ay.

Hala yetmez, oruç ve ben dersen, bol adakta bulun. Şu isteğim yerine gelirse üç gün oruç tutacağım de. Adağın yerine geldikçe oruç tut.

Gördüğün gibi Allah'ın her gününü oruçla geçirebilirsin. Elinden alan mı var? Sen yeter ki iste. 

Seçmenin Sağduyusu

Kim, ne derse desin seçmen çok sağduyulu. Öyle körü körüne oy vermiyor. Bireysel gözü körler vardır ama tüm seçmenin ortak aklı sağduyudan ibarettir. Kolay kolay yanlışta isabet etmez ve yanlışta ısrar etmez. Siyasilerden tek istediği, kendilerine niçin oy verilmesi gerektiğine dair kendilerini ikna etmeleri, güven vermeleri, bir şeyi emsallerine göre daha iyi yapacağına dair güçlü bir irade ortaya koymaları.

Sağduyulu seçmen derken kastettiğim seçmen kitlesi, her hâlükârda kendi partisine oy veren, oy rengini hiç değiştirmeyen seçmen değil. Çünkü bu tür seçmen takım tutar gibi partiye oy veren kitledir. Bunlara kalsan seçimlerde ne iktidar değişir ne de muhalefet değişir. Sağduyulu seçmen her seçimde ölçüp biçen, partileri uzaktan izleyen, söz ve icraatlarına bakan, seçim yaklaşıncaya kadar kime, hangi siyasi partiye oy vereceğinin kararını vermeyen kesimdir. Bu kitle yüzer gezer, her seçimde olmasa da birkaç seçimde bir oy rengini değiştiren, muhalefeti iktidara, iktidarı da muhalefete indiren, yeri geldiği zaman iktidara sarı kart gösteren, muhalefete de hazır ol talimatı veren kesimdir. Türk siyasetinin ve demokrasinin önünü açan, umutların tükendiği siyasete yeniden ivme kazandıran kesimdir. Ne tarafa sırt verirse onu vezir yapar. Ne tarafa sırtını dönerse ona mağlubiyeti tattırır. Bu kitle, ortada olan maçın sonucuna etki eder ve son noktayı koyar. Maçı kotaran kişilerdir. Şımaranı ve kibirleneni sevmez, ideolojik davrananı cezalandırır, hizmet siyasetini önceleyeni baş tacı yapar. Sağa da verir, sola da. Umut gördüğüne destek verir. Kredi üstüne kredi açar. Hikayesi biteni kızağa çeker. Yeni hikaye yazacaklar arayışına girer. Bunları teste tabi tutar. Testi başarıyla geçene al ülkeyi yönet diyerek mührü verir. Bu şekil yüzer gezer seçmen sevilmese de iyi ki bu tür seçmen var. Çünkü bunlar sayesinde ülkenin umutları yarınlara taşınıyor. Değilse insanımız başka arayışlara girer. 

Demokrasinin önündeki en büyük engel ise partilerin tapulu malı olan, her ahval ve şeraitte partisinden ayrılmayan kesimdir. Partilerin kalesi dediğim kesimdir bunlar. Ülkeyi veya şehrini batırsa da çıkarsa da bunların oy rengi değişmez. Bunlar, bizden olsun, varsın kötü olsun düşüncesinde olan kişilerdir. Partilerin elini rahatlatan kesimdir bunlar. Çünkü bu tür seçmenin oyları çantada kekliktir siyasiler için.

Bu girişten sonra 31 Mart seçimlerine değinelim. Bu seçim sonucu, 2002’den beri oy rengi değişmeyen kesimin sürekli kredi verdiğinden uzaklaşıp umuda yolculuğa kararın verildiği seçimdir.

Seçmen bunu yaparken ser verdi, sır vermedi. Önceki seçimler gibi hep seçim konuşmadı. Oy rengini faş etmedi. Loş ışıklı kabinde yapacağım yapacağımı dedi. Teslim alınmış kaleleri yıktı. Olmaz denileni yaptı. Çaresizlik ezberlerini bozdu.

Bir kısmı da sandığı protesto ederek oy vermedi. Seçime katılım oranını düşürdü.

Tabanı olan her partiye az veya çok belediye verdi. Haydi yarışın, kendinizi gösterin. Belediyede kendini ispat edene ülkeyi teslim ederim dedi. Şimdi belediye kazanan tüm partiler hizmet yarışında yarışacaklar. Bu da ülkenin lehine bir durum.

Bu demektir ki demokrasinin gelişmesi için kaleler el değiştirmeli. Bunu bu seçimde fazlaca yaptı. Bunun bir ileri aşaması, İzmir gibi şehirleri muhafazakar bir partinin, Konya veya Erzurum gibi şehirleri de sol bir partinin almasıdır. Farklı el, denetimi ve falso yapmamayı gerektirir. Yoğurt üfleyerek yenir. Rakip partinin nefesini arkasında hisseder ve hatayı minimuma indirger.

Seçime katılım yüzdesinin daha da düşmesi gerekir. Tıpkı demokrasisi ilerlemiş, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi. Mevcut % 78 katılım daha da düşmelidir. Bu da ülkenin hayrına olacaktır.

Kısaca 31 Mart seçim sonuçlarıyla seçmen; siyasetten umudunuzu kesmeyin, benim hakemliğime güvenin. Bakmayın seçim öncesi suskun kaldığıma. Suskunluğum asaletimden dedi. Ben bazen sağ gösterir, sol vururum dedi. İktidara dikkat et, oyun dışına atarım dedi. Muhalefete de al sana bir şans. Kendini göster dedi. Bence seçmenin bu yaptığı, ülkenin geleceğine bir umuttur. Seçmendeki ortak akıldır. Seçmendeki sağduyunun hakim olmasıdır. Seçmen kısaca, sizin kayıkçı kavganıza karnım tok. Çalışacaksınız dedi.