7 Nisan 2024 Pazar

Bir İptal Gerekçesi

31 Mart seçimlerinin ardından seçimi kaybedenlerin seçim ve sandık sonuçlarına itiraz etmesi bu ülkenin bir gerçeği. Yapılan itirazların bir kısmı kabul ediliyor bir kısmı ise ilçe seçim kurulları tarafından reddediliyor. Bazı itirazlar il ve YSK'ye kadar götürülüyor. İtirazın kabul edildiği yerlerde çok nadir görülen istisna dışında oylar değişse de sonucun değiştiği pek vaki değil. Yenilen pehlivan güreşe doymaz misali yine de itiraz ediliyor. 

Sonuçlara hep yenilenlerin itiraz etmesi de normaldir. Çünkü yenilgi zordur. Birileri kaybedecek, biri de kazanacak. Bu da sistemin bir gereğidir. Yalnız somut deliller ve sonucu değiştirecek kuvvetli şüphe varsa elbette sonuçlara itiraz edilmelidir. Bu da demokrasinin bir gereğidir. Ama bir umut deyip devletin kurum ve kurullarını boşuna meşgul etmek doğru değildir. 

31 Mart seçimlerinin ardından itiraz edilen bazı yerlerde oylar sayılmasına rağmen sonuç değişmedi. Bazı yerlerde ise seçim iptal edilerek 02 Haziranda seçimin yenilenmesi kararı verildi. Bir yerde önce seçimin iptal edilip yenilenmesi kararı verildi. Ardından karşı itiraz sonucu yenilenmesine karar verilen seçim kararı yeniden iptal edildi ve sandıktan çıkan sonuç kabul edildi. Bunların üzerinde durmayacağım. Hangi yerde hangi gerekçeyle seçimin yenilenmesine karar verildiği üzerinde de durmayacağım. Bugüne kadar duymadığım ve gülünç bulduğum bir iptal ve yenileme kararı üzerinde duracağım. 

Malumunuz Kayseri'nin  Pınarbaşı ilçesi seçim sonuçları iptal edildi ve bu seçimin de 2 Haziranda yenilenmesine karar verildi. Basının yazdığına ve televizyonlarda tartışmacıların dediğine göre Pınarbaşı'nda seçimin iptal edilmesinde, seçim sonuçlarını ve torbasını adliyeye getiren 8 sandık başkanının getirdiği seçim torbasının ağzının bağlı olmaması gerekçe gösterilmiş. Bugüne kadar böyle bir gerekçe ne duydum ne de işittim. Ümit ediyorum ki böyle bir gerekçe yüzünden seçim iptal edilmemiştir. Eğer böyle ise bir komedi ile karşı karşıyayız. 

Aksi bir yalanlama yapılmadığına göre iptal gerekçesini doğru kabul ederek bu konuda bir değerlendirmede bulunacağım. 

İlçede 14 sandığa itiraz edilmiş. Sonuç değişmemiş. Kazanan adayla, kaybeden ikinci sıradaki aday arasında 319 oy farkı var. Sonuç değişmemesine rağmen 8 torbanın mühürsüz teslim edilmesi gerekçesiyle oy çokluğuyla iptal kararı verilmiş. Kaba taslak bir hesap yaparsak, ortalama her sandıkta 350 seçmen olduğunu var sayalım. Bu sandıktaki tüm evet oyları ikinci sıradaki adayın olsa sonuç değişir. Bu durumda iptal kararı normal dersin. Yalnız torbanın içine girmeyen, başkan tarafından ayrı bir zarfın içinde teslim edilen, zarftaki her tutanağın bir nüshası partili üyelere de verilen ıslak imzalı tutanaklarla, torbanın içindeki tutanak ve oy pusulaları aynı olmasına rağmen yine de seçimin iptal edilip yenilenmesine karar verilmesi düşündürücü. Burada maksadın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu anlaşılıyor. Şayet partililerdeki tutanak ile zarfın ve torbanın içindeki sonuç tutanağı tutmasa iptal kararı yerinde olurdu. Şayet adliyeye getirilen torbaların mührü olmadığı için seçim iptal edilecekse tüm Türkiye'deki seçimlerin iptal edilmesi gerekir. Çünkü sandık başkanlarının çoğu torbanın ağzını açık getiriyor ya da iple bağlasa bile sandık mührüyle mühürlemeden getiriyor. 

Bir diğer husus ıslak imzalı tutanaklar tüm üyeler önünde imzalandıktan sonra partili üyeler birer nüshasını alarak partilerinin okul temsilcilerine elden teslim ediyorlar. Okul temsilcileri, sandık başkanı daha adliyeye gitmeden ve torbayı teslim etmeden o sandığın seçim sonucunu partisine WhatsApp aracılığıyla gönderiyor. Kısaca tüm partiler, sonuçlar YSK sistemine girmeden ıslak imzalı sonuç tutanaklarını elde ediyor ve tüm sonuçlardan YSK'den önce haberdarlar. 

Durum bu iken yani sonucu değiştirmeyen bir gerekçe yüzünden seçimin bu şekil iptal edilmesi tek kelimeyle yazık. İki ay sonra yeniden sandığa gitme, yeni  zarf ve pusula basma, sandık kurulu görevlendirmesi gibi masraf ve külfete ne gerek var? Yazık değil mi bu milletin parasına. Maalesef bu iptal kararında ben hiç kamu yararı göremiyorum. 

Madem seçimin böyle eften püften gerekçe yüzünden iptal edilmesi çok kolay. Adamına ve partisine göre muamele yapılıyor. Bari iki ay sonra yapılacak seçimin masrafı milletin sırtına yüklenmesin. Seçimin iptal edilmesini isteyen kişi veya partileri ve bu gerekçe ile iptal kararı verenler bu masrafı çeksin. Öyle ya birilerinin keyfi için ceremesini niçin millet çeksin, değil mi? 

Seçmen Şakam Yok Dedi

"Karşınızdaki en büyük güç rakipleriniz değil, enflasyon canavarıdır. Dikkat! Bu canavar sizinle birlikte ülkeyi de yer bitirir".

Bu alıntı, geçmişte bir beldenin belediye başkanlığını yapmış emekli bir öğretmenin 31 Mart seçimlerinin ardından sosyal medyasında paylaştığı bir tespiti. (Tespitin sahibi ilk defa bu seçimlerde ikinci parti durumuna düşen ittifakı destekleyen biri.)

Bu haklı tespit, kaybedenlere niçin kaybettiklerini, en büyük rakiplerinin enflasyon olduğunu, enflasyona karşı mağlup olduklarını hatırlatıyor. Üstelik bu enflasyonun kendilerini yiyip bitirdiği gibi ülkeyi de yok edeceği uyarısını yapıyor. Gerçi bu uyarı boşuna. Çünkü 2012-2013 yıllarından itibaren bozulmaya başlayan ekonomi, 2015 yılından itibaren enflasyon olarak karşımıza çıkmaya başladı. Tedbir alınmadığı için 2018 yılından itibaren Rahip Brunsen olayıyla birlikte TL hiç olmadığı kadar değer kaybetti. TL'nin bu değer kaybı, enflasyona dönüşmeden baskın seçim yapılarak 2018 seçimleri kotarıldı. 

Enflasyon ve hayat pahalılığı 2019 mahalli seçimlerine damgasını vurdu. Sebze ve meyve pahalılığının önüne geçmek için belediyeler fiyat kırmak için manavcılık yaptı. İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirlerin yönetimi yıllar sonra ilk defa el değiştirdi.

Belediye başkanlarını değiştirirken halk temkini elden bırakmadı. Yeni başkanlara belediye meclisi çoğunluğunu vermedi.

2023 seçimlerinde enflasyon ve hayat pahalılığı zirve yaptı. Zamların önü alınamadı. Vergiler arttı. Hayat pahalılığı orta, dar ve sabit gelirlinin belini büktü. Belki de Türkiye Cumhuriyetinde ilk defa kiralar maaşları geçti. Paramızın pul olmasıyla birlikte yılda bir defa yapılan asgari ücret iki yıl boyunca altı ayda bir güncellendi. Hazırlanan ve Meclisten geçen bütçeye ek bütçeler yapıldı. Üzerine de 12 ili derinden etkileyen büyük deprem gördü ülke.

2023 genel seçimlerine Türkiye bu ekonomik tablo ile gitti. Normal şartlarda bu ekonomik tablonun müsebbibi hiçbir hükümet sandıktan çıkamazdı. Çünkü 2001 ekonomik krizinin aktörlerini sandıkta boğan halk bu sefer iktidara yol vermedi. Çünkü iktidarın karşısında güven veren bir alternatif yoktu.

Seçimlerin ardından 10 ay geçmişti ki seçmen 2023'de yapamadığını 2024 mahalli seçimlerinde yaptı. 2002'den beri verdiği krediyi geri çekti. 22 yıldır al bizi yönet diye ülkeyi ve belediyeleri teslim ettiği partiye sarı kart gösterdi ve bu partiyi ilk defa ikinci yaptı. İlk defa mağlubiyet tattırdı. Böyle gidersen, daha da çözüm bulmazsan, bu yaptığımın beterini yaparım dedi. Üstelik 3019 yılında esirgediği belediye meclisi çoğunluğunu da muhalefete verdi.

Aslında seçmen bir zamanlar daha yüksek destek verdiği bu partiye 2015 yılından beri oylarını azaltarak destek verdi. Bak gidişin iyi değil dedi. Parti, 2015-2018-2019 ve 2023 seçimlerinde daha önceki aldığı oylardan daha düşük aldı. Her seçim sonrası mesajı aldık, gerekeni yapacağız diyen bu parti tedbir almak yerine ittifaklarla bugüne kadar getirdi.

Kısaca bu ülke 2018 yılından beri yüksek enflasyonu yaşıyor. Yaşadığımız enflasyonu savaşın ortasındaki ne Rusya yaladı be de Ukrayna. Tedbir alınmadığı gibi tablo her geçen gün daha da ağırlaştı. Ağır tabloya rağmen alternatif yokluğundan seçmen oy rengini değiştirmedi ve kerhen destek verdi.

Sonunda seçmen sabır sabır... İyi de bu sabır nereye kadar? Şakamın olmadığını bu sefer desteğimi çekerek gör dedi. Daha önce vermem dediği partiye gönül rahatlığıyla oy verdi. Kaleler bir bir kaybedildi.

Durum bundan ibaret.

Hasılı emekli öğretmenin mağlubiyet tespiti doğru ama alacağı yok.

Sandık Kurulunda Bir Partili Üye

Sandık kurulu kurulur kurulmaz sabahtan problem olacağının ipuçlarını verdi.

Kendisini tanıtırken Milli Eğitimde hangi okullarda çalıştığını hep iyi okullarda görev yaptığını, kötü okullarda çalışmadığını anlattı durdu. 

Partisi başka, üye olarak görev aldığı partisi başka idi. Bakmayın ben bu partiden geldiğime, ben şu partiliyim dedi durdu.

Hiç çenesi durmadı. Sabahtan akşama konuştu durdu. Sadra şifa bir iş yapmadı. 

Zarflar ve oy pusulaları sayıldı o oturdu. Oturmakla kalmadı. Sayanın yanlış sayması için elinden geleni ardına koymadı. Bu adam zarf ve pusula sayıyor. Konuşursam şaşırır demedi. Allah çene namına, boş söz namına ne vermişse kurulun ortasına boşalttı. Bizi görev değil, onun çenesi yordu desem, yanlış olmaz.

Günahını almayalım. Yaptığı bir iş vardı. Kendisi sandıktan çıkan zarfların üç defa sayılmasının mimarı oldu. Her sayışta bir zarf eksik çıktı. Sonunda sayın hocam, senin zarfları bir de ben sayayım deyip elindeki zarfları bir de ben sayınca eksik bir zarfın kendisinin saydığı zarflardan olduğu ortaya çıktı. Sorun çözüldü ama bir pardon bile demedi.

Sabahtan itibaren her üye kendine bir iş bularak hummalı bir şekilde çalıştı. O ise şu işi de ben yapayım demediği gibi her ne yapmak istersen "Ne gerek var? Bunca yıl her sandıkta görev aldım. Böylesini ilk defa duydum" itirazını yaptı. Hocam, yorum yapmayalım dedim birkaç defa. Hepsine de alındı. Şu evrakı kabinlere asın dedim. İlk defa duydum dedi. Tutanaklardan bir tane okul müdürüne vereceğiz dedim. Ne yapacakmış? Vermeye gerek yok dedi. Şu kabinleri bozalım dedim. Okul ne iş yapacak dedi. Hocam, şu pusula ve zarfları torbaya koyar mısın dedim. Torba orada dedi. Kalkar mısın deyince lütfedip koydu.

Üyeler çalışırken ben de tutanakların altına yazılması gereken üye isimlerini açtım. Doldurulması gereken ne kadar evrak varsa yazdım. Ücret bordrosunu hazırladım. Tutanak defterini doldurup üye isimlerini açtım.

Ücret bordrosuna isim ve TC numaralarını yazmaları için sırayla her üyeye evrakı uzattım. İmzayı akşam iş bittikten sonra atalım dedim. Tüm üyeler buna uyarken yaşını başını almış, emekli öğretmen partili üye ise hemen imzasını çaktı. Hocam, akşam atacaktık. Belki iş bitmeden çekip giden olur dedim. Olur mu öyle şey? Kim gidecek dedi. Bilin bakalım, iş bitmeden ben gidiyorum demeden kim arazi oldu? Görmüş geçirmiş, emekli öğretmenimiz maalesef. Geri çağırmak için telefon açtım. Beyefendi, akıllı. Ulaşamasınlar ve rahatsız etmesinler diye telefonunu da kapatmış.

Hazırladığım ne kadar evrak varsa yanı başıma koydum. Ben bir iş yaparken, hangisini nereye koymuşsam bir yolunu bulup imzasını attı. Bunu yaparken hocam, imzalayabilir miyim bile demedi.

Kısaca seçim günü sandık kurulunda görev yaparken tüm sandık kurulu üyelerinin imtihanı idi. Dişlerimi sıksam da sabır demekten öte bir şey yapmadım. Ne yapabilirdim ki haddini bilmez böyle densize.

O kadar seçimlerde sandık başkanı olarak görev yaptım. Böylesini ne duydum ne gördüm ne de çalıştım. Ama 31 Mart günü benim başıma ekşidi. Kendisiyle çalışma bahtsızlığına nail oldum ve hakkal yakin çalıştım.

Beyefendinin o kadar iyi okulda defalarca niçin soruşturma geçirip o okuldan bu okula gittiği sanırım anlaşılmıştır. Allah çalıştığı okulun idarecilerine yardım etsin. Kim dayanmışsa cennetliktir diyebilirim.

Hasılı seçim günü tüm sandık başkanları seçim iş ve işleyişiyle uğraşırken ben ise artı bu akıllı ile çalışarak iki işi birden yaptım. Allah böylesini ne dostuma versin ne de düşmanıma.

Renklerin Mesajı

Yandaki harita 31 Mart mahalli seçimleri sonrası oluşan tablo. Tabanı olan her partinin rengi yedi bölgemize serpiştirilmiş durumda. Tamı tamına 14 renk var. Bu demektir ki çoğunluğu kırmızı ve sarı renkten oluşan parti dağılımı 14'e çıkmış. 

Bir zamanlar bu haritanın, sahilleri kırmızı; İç ve Doğu Anadolu sarı, Güney Doğu ise mor renkten ibaretti. 

Mor renk belirli bir bölgenin, kırmızı renk ise sahillerin, geriye kalan yerler ise sarı rengin kalesi mesabesindeydi. Bu durum 2002'den 2024 seçimlerine kadar böyleydi. Ağırlıklı olarak sarı rengin baskınlığı söz konusu idi.

2024 mahalli seçimler sonrası mor rengin kaleleri pek değişmese de araya bazı renkler girse de kırmızı rengin sarı renge göre hakimiyetini genişlettiği bir gerçek. 

Haritanın bu görünümü bölünmüşlük ve parçalanmışlığın bir göstergesi olarak görülse de tam yerleşmemiş demokrasimiz adına ümit verici.

İzlediği politika yönüyle Türkiye partisi olması mümkün olmayan mor rengi saymazsak, seçmen 2024 seçimlerine gelinceye kadar iki renge mahkum kalmıştı. Bu seçimde seçmen Türkiye'nin değişik bölgelerinde çok sayıda renge şans vererek 2028'e doğru giderken alternatif sayısını çeşitlendirdi. 14 partiye az veya çok il, ilçe ve büyükşehir vererek buyurun yarışın, kendinizi hizmette gösterin. Yerelde başarılı olanı 2028'de görüp gözeteceğim mesajı verdi.

2023 seçimlerinin ardından seçmen, iki parti veya iki ittifakın Türk siyasetine bir şey katamadığını ve sıkışmışlığı gördü. Bu iki renge mahkum değilim. Haydin partiler, alın size ev ödevi. Kendinizi gösterin. Çalışmanıza göre büyüğü küçülteceğim, küçüğü büyülteceğim mesajı verdi.

Bu durumda partilere düşen, seçmenin emaneten verdiği il ve büyükşehirlerde hizmette yarışmalarıdır. Kim ideolojik davranmadan şehrine hizmet ederse seçmen onu iktidara taşıyacaktır.

Eğer bir parti, ben şu kadar belediye kazandım şımarıklığına gider, gününü gün eder, vatandaşa hizmet etmez, emanete hıyanet ederse vatandaş o partiyi sandığa gömmede kararlı. 

14 rengin yer aldığı haritaya tekrar bakarsak, şu iller şu partilerin kalesi anlayışının çöpe gittiği anlaşılır. 

Yine bu tablo Türk seçmeninin feraset ve basiretinin aynı zamanda iyi hakem olduğunun bir göstergesidir. Bugüne kadar sonsuz kredi verdiği partiye, kendine çekidüzen ver, alternatifin yok sanma dedi. Bugüne kadar sahillere hapsettiği partiye ise "Dün altı parti bir araya gelerek iktidar olmak istediniz. Ama güven vermediğiniz için şans vermedim. Bugün tek başına sana bu şansı veriyorum. İktidara hazır ol" emrini verdi. 

Kısaca seçmen çok sağduyulu. Belki ağır hareket ediyor ama sağlıklı karar veriyor.

Hasılı 2028’e giderken seçmenin mesajını okuyan ve gereğini yapan ayakta kalacak. Diğeri yok olup gidecek.

6 Nisan 2024 Cumartesi

Nice Şekersiz Bayramlara...

Sizi gelecekmiş gibi şeker lokum telaşına kapıldım bugün. Yenilebilecek şeker ortalaması 400 ila 600 arasında değişiyor. 300 lira civarında olanlar da var ama onlar fındıklıymış. Neymiş de şekerimiz Antep fıstıklı olmalıymış. Zira itibardan tasarruf edilmezmiş.

Lokum fiyatları ise 250-300 aralığında.

Bir ona bir buna baktım. Şunu mu, bunu mu alayım derken hangisinin iyi olup olmadığına karar vermek için tadına bakayım diyemedim. Çünkü bazı marketlerde "Tadına bakmak yasaktır. Anlayışınız için teşekkürler" uyarısını görmüştüm geçen bayram. Bu bayram da bazıları yine yazmış. Geçen bayram bir de şeker reyonunun etrafı müşterinin eli ulaşamayacak şekilde naylon şeritlerle çevrilmişti.

Uzaktan bakmakla yetindim. Çünkü ağzımın tadı kaçtı. 

Nasıl kaçmasın ki. Geçen bayrama göre şeker fiyatları katlamış. Bu katlamayı da eleştiremiyorum. Sadece kendi kendime buğzediyorum. Çünkü her eleştiri nankörlüktür birilerine göre. Fiyatlardan zaten ağzım kaçmış. Bunu konu edinip de nankör damgası yiyerek niye huzurumu kaçırayım değil mi? Nasılsa bugün bakakalıp almasam da yarın alacağım bayramlık şeker ve lokumumu. Bir de şeker lokumla olmaz, bir de tatlı siparişi verelim denirse bilin ki yandığımın resmidir.

Neyse emir demiri keser misali aile saadetimin bozulmaması için taşın altına elimi koyup ben bu şeker ve lokumdan alacağım. Tatlı için merhamete gelip insaf bekliyorum.

Sizden ne mi istiyorum? Güzel soru. En iyisi sadede geleyim. Ben nasıl taşın altına elimi koyuyorsam, sizden de taşın altına elinizi koymanızı bekliyorum. Yanlış anlamayın. Bohça sizden, bahçe bizden misali bayram ziyaretine gelirken ikram sizden, ev bizden demeyeceğim. Kürt getirdiğini yer hesabı tatlı tatlı yiyelim hiç  demeyeceğim. Bu arada eliniz boş gelmese fena olmaz.

En iyisi gelmemeniz kısaca. Uzaktan online bayramlaşabiliriz. Telefon veya mesaj yoluyla.

Bu önerime, gelmezsek olmaz, ayıp olur dediniz ve gelmeye kalktınız. Kapımız açık bilesiniz.

Geldiniz. Ben de şeker tuttum. Teşekkür ederim. Almış gibi oldum diyebilirsiniz. Hatta şeker zararlı. Bu bayram, Canan Karatay‘ın sünnetini işleyelim demeniz pek makbule geçer. Karatay Hoca zamanı değil demeyin. Görmüyor musunuz ne kadar zinde. Bir gram yağ yok. 18’inde genç gibi. Bugüne kadar şeker yemediği için ölmediği gibi sağlıklı bir vücuda sahip.

Gelen ikram küser, almazsak olmaz dediniz. İyi bildiniz. Bir tane alın bir tane. Öyle her renkten bir tane almaya kalkmayın. Rengi farklı olsa da şeker. Hele bir de Allah tek deyip tekli sayıya denklemeyin. Hem Allah bir olduğuna göre ben ne kadar alsaydın diye ısrar etsem de bir tane ile yetinmeniz yeter de artar bile. Kazara, buyurun lütfen deyip ortaya koyarsam, Abbas’ın kör kazı gibi güzelmiş şeker deyip midenize götürmeyin. Bilin ki ısrarım şehir teklifidir.

Bu ciddiyetime, ne kafası taşıyorsun. Şu yaptığın hesaba bak diyerek lütfen beni ayıplamayın. Çünkü ayıbı yapan ben değilim. Ayrıca paraya para demeyen, günlük para basan koskoca zincir marketler tattırmazken ve kaz gelecek yerden tavuğu bile esirgerken bu garibandan ağalık beklemeniz adalete sığar mı? Buldunuz bir gariban. Lütfen vurmayın.

Sanırım ne demek istediğim anlaşıldı. Fazlasını yazmaya gerek yok. Zira lafın fazlası ahmağa söylenir.

Böyle böyle şeker tadında olmasını dilediğimiz bayramlarımız şekersiz bayramlara doğru ilerlesin. Yoksa tek başına şeker iflahımızı kesecek.

Nice şekersiz bayramlara...

4 Nisan 2024 Perşembe

Okullar Ertelensin!

Ömrüm ve gücüm olur da bu yıl eğitim ve öğretimin birikmiş sorunlarını çözüme kavuşturmak ve bir yol haritası oluşturmak üzere tüm öğretmenleri Konya Büyükşehir Belediye Stadında olağanüstü toplamayı düşünüyorum. 

Toplantıda şu gündem maddelerini gündeme getireceğim:

1.Okullarda yerli müdür ve yardımcı istemiyoruz. Bizi yönetmek üzere yabancı müdür ve yardımcı görevlendirilsin istiyoruz. 

2.Okulların açılış kapanış tarihlerini öğretmenler belirlesin. Milli Eğitim Bakanlığı bu işe karışmasın. Biz istediğimiz zaman okula gidelim. İstemediğimiz zaman gitmeyelim. 

3.Ramazan ayında ders ve seçim görevinde yorgun düşen öğretmenleri dinlendirmek için okullar ileri bir tarihe kadar ertelensin. 

4.Bu istekler yerine getirilmediği takdirde öğretmenler okullardan çekilsin istiyoruz. 

5.Okullara yabancı idareci atanmadığı ve okullar ileri bir tarihe ertelenmediği takdirde eğitim ve öğretimin sekteye uğramaması için öğretmenlerin okullardan çekilme talebini 14 Haziran 2024 tarihine kadar ertelensin isteğini 14 Haziran 2024 günü yapacakları olağanüstü toplantıda ele alsın.

6.Bu zaman zarfında derslere U18 yani 18 yaşına girmiş son sınıf öğrencileri girsin. 

7.Bu öğrenciler dersleri işlesin. Sınavları hazırlama, sınavlarda gözetmenlik yapma ve okuma görevlerini yerine getirsin. 

8.Önümüzdeki eğitim ve öğretim yıllarında derslere girip girmeyeceğimizin kararını 14 Hazirandaki toplantıda ele alacağız. 

9.Lütfen ne karar alıp almadığımızı öğrenmeden otobüs bileti falan almaya kalkmayın. 

 Yetkililer ve kamuoyuna duyurulur. 

Dip Dalga

Her seçimde seçmen sandıkta mesaj verir. Sandığın dili yoktur ama sonuçtan hisse çıkarılır. Sonucu okuyan ve gereğini yapan bu piyasada var olmaya devam eder. Sonucu okuyamaz, okusa da gereğini yapmaz, tespit ettiğiyle kalırsa mevcudu koruyamadığı gibi bazen hızlı bazen de yavaş yavaş erir ve yok olur gider.

Bu kısa açıklamadan sonra seçmenin vermek istediği mesajın ne olduğu üzerine kafa yormak istiyorum. 

Herkes hemfikir ki seçmen üç dönem belediyeleri ve iktidarı verdiği partiye 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde ilk sarı kartını göstermişti ve AK Partiye üç dönem verdiği kredi notunu düşürmüştü. Hükümet kurulamayınca ve muhalefet koalisyon kuracak iradeyi göstermeyince, 7 Haziranda gösterdiği sarı kartı üç ay sonra yenilenen seçimde kaldırarak yeniden tek başına iktidara taşıdı.

AK Parti 1 Kasım 2015 seçimlerinde yüzde elliye yakın oyla iktidar olsa da erimeye devam etti. Parti alacağı tedbirlerle erimeyi önleyeceği yerde her seçime yanına yeni ortaklar alarak iktidarda kalmaya devam etti. Halkın bu partiyi iktidarda tutmasında en büyük etmen bu partiye alternatif olmamasıdır. Alternatif olmadığı için seçmen 2024 mahalli seçimlerine kadar sabretti. O kadar seçimde verdiği destek bir çaresizliğin sonucu idi. Bir umut belki düzeltir dedi ve hiçbir partiye bugüne kadar vermediği desteği verdi. 

2024'e gelince seçmen dedi ki:

Görüyorum ki senin kendini ve ülkeyi düzeltecek çapın kalmadı. Artık bıçak kemiğe dayandı. Biz kaht-ı ricalden dolayı sana ardı arkasına yüz verdikçe astar istemeye devam ediyorsun. Yetti artık buraya kadar dedi ve ikinci sarı kartını gösterdi.

Sen sandın ki alternatifim yok. Bunların eli mahkum bana dedin. Hop bakalım. Dur orada. Kim demiş alternatifin yok diye. Unutma ki alternatifi biz çıkarırız dedi ve alternatifimiz CHP dedi. Hem öyle destek veriyorum ki 2019 yılında vermediğim meclis çoğunluğunu bu sefer veriyorum dedi. 

Seçmen CHP'ye; bak, 89 yılında verdiğim şansı değerlendiremedin. Bundan dolayı seni bir otuz beş yıl kızağa çektim. Yani cezalandırdım. An itibariyle cezanı kaldırıyorum. Çünkü her insan ikinci bir şansı hak eder. Değerlendirdin değerlendirdin. O zaman 2028'de başımın tacısın. Değerlendiremezsen, üçüncü bir şansı rüyanda bile göremezsin dedi. 

Yüzde altılık bir oran hiçbirinize güvenmiyorum diyerek sandığa gitmedi. 

Sandığa giden yüzde yetmiş sekizin önemli bir oranı içine sinerek bir partiye oy vermedi. Seçimden bir beklentisi de yoktu. 

Sandığa giden seçmen 2023 genel seçimleriyle birlikte içine kapanmış, siyaset konuşmaz olmuştu. Şu partiye, bu partiye oy vereceğim demedi. Önemli bir kesimi seçim geçmiş olmasına rağmen oy verdiği partiyi izhar etmedi. Çünkü AK Partiye verirken de utandı, CHP'ye verirken de utandı. Çünkü kime dese, verecek parti bulamadın mı endişesini taşıdı. Kabine giren, bu Allah ile benim aramda dedi ve eveti CHP'ye bastı. Bunu yaparken de seçmenler birbirleriyle kavilleşmedi ve çoğunluğun beklemediği bir sonuç ortaya çıktı. Herkes sonuca şaşırdı. Bunun adı dip dalga idi. 

Bu seçimde ceketimizi koysak kazanırız denilen kaleler el değiştirdi. AK Partinin kaleleri bir bir CHP'nin eline geçti. 

Seçmen AK Partiye sabrımızı çok zorladın. Sabır sabır nereye kadar dedi. O kadar kredinin bedeli bu ağır tablo olmamalıydı dedi ve cezasını kesti. 

Şimdi hakem rolünü yerine getiren seçmen CHP'yi izlemeye koyuldu. Bu krediyi iyi kullanırsan, 2028'de ülkeyi teslim ederim, AK Partiye de güle güle derim dedi.