Ana içeriğe atla

Renklerin Mesajı

Yandaki harita 31 Mart mahalli seçimleri sonrası oluşan tablo. Tabanı olan her partinin rengi yedi bölgemize serpiştirilmiş durumda. Tamı tamına 14 renk var. Bu demektir ki çoğunluğu kırmızı ve sarı renkten oluşan parti dağılımı 14'e çıkmış. 

Bir zamanlar bu haritanın, sahilleri kırmızı; İç ve Doğu Anadolu sarı, Güney Doğu ise mor renkten ibaretti. 

Mor renk belirli bir bölgenin, kırmızı renk ise sahillerin, geriye kalan yerler ise sarı rengin kalesi mesabesindeydi. Bu durum 2002'den 2024 seçimlerine kadar böyleydi. Ağırlıklı olarak sarı rengin baskınlığı söz konusu idi.

2024 mahalli seçimler sonrası mor rengin kaleleri pek değişmese de araya bazı renkler girse de kırmızı rengin sarı renge göre hakimiyetini genişlettiği bir gerçek. 

Haritanın bu görünümü bölünmüşlük ve parçalanmışlığın bir göstergesi olarak görülse de tam yerleşmemiş demokrasimiz adına ümit verici.

İzlediği politika yönüyle Türkiye partisi olması mümkün olmayan mor rengi saymazsak, seçmen 2024 seçimlerine gelinceye kadar iki renge mahkum kalmıştı. Bu seçimde seçmen Türkiye'nin değişik bölgelerinde çok sayıda renge şans vererek 2028'e doğru giderken alternatif sayısını çeşitlendirdi. 14 partiye az veya çok il, ilçe ve büyükşehir vererek buyurun yarışın, kendinizi hizmette gösterin. Yerelde başarılı olanı 2028'de görüp gözeteceğim mesajı verdi.

2023 seçimlerinin ardından seçmen, iki parti veya iki ittifakın Türk siyasetine bir şey katamadığını ve sıkışmışlığı gördü. Bu iki renge mahkum değilim. Haydin partiler, alın size ev ödevi. Kendinizi gösterin. Çalışmanıza göre büyüğü küçülteceğim, küçüğü büyülteceğim mesajı verdi.

Bu durumda partilere düşen, seçmenin emaneten verdiği il ve büyükşehirlerde hizmette yarışmalarıdır. Kim ideolojik davranmadan şehrine hizmet ederse seçmen onu iktidara taşıyacaktır.

Eğer bir parti, ben şu kadar belediye kazandım şımarıklığına gider, gününü gün eder, vatandaşa hizmet etmez, emanete hıyanet ederse vatandaş o partiyi sandığa gömmede kararlı. 

14 rengin yer aldığı haritaya tekrar bakarsak, şu iller şu partilerin kalesi anlayışının çöpe gittiği anlaşılır. 

Yine bu tablo Türk seçmeninin feraset ve basiretinin aynı zamanda iyi hakem olduğunun bir göstergesidir. Bugüne kadar sonsuz kredi verdiği partiye, kendine çekidüzen ver, alternatifin yok sanma dedi. Bugüne kadar sahillere hapsettiği partiye ise "Dün altı parti bir araya gelerek iktidar olmak istediniz. Ama güven vermediğiniz için şans vermedim. Bugün tek başına sana bu şansı veriyorum. İktidara hazır ol" emrini verdi. 

Kısaca seçmen çok sağduyulu. Belki ağır hareket ediyor ama sağlıklı karar veriyor.

Hasılı 2028’e giderken seçmenin mesajını okuyan ve gereğini yapan ayakta kalacak. Diğeri yok olup gidecek.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    2028 yılı için saptamanız inşAllah gerçekleşir. Küresel kraliyetçiler takımı emperyalist ülkeler varlığımızdan rahatsız oldukları için sürekli bizim gelişmemize ve büyümemize engel olmaktalar. Ülkeyi yönetmeye talip olup, ülkenin başına geçenlerin küresel kraliyetçiler takımının ekmeğine neden yağ çaldıklarına bir anlam veremiyorum. Küresel kraliyetçiler takımına boyun eğmemek için biz milletçe her türlü fedakarlığa razı olduktan sonra iktidara ne oluyor?..

    Hem Filistin, Gazze diyen bir iktidar, diğer taraftan da İsrail'e kapalı kapılar ardından her türlü desteği sağlıyor. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?..
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. 2028 için çok var. Siyasette bir gün bile uzundur ve çok şeylere gebe. İnşallah yolumuz Aydınlık olur. Üzerimizdeki bu sıkıntılar bertaraf olur. Gazze, Filistin konusunda takınılan çifte standart öyle zannediyorum bazı seçmenlere etkili oldu. Küreselcilere gelince ülkemizin bağımsız olduğunu düşünmüyorum. İşgal den tek farkı aktörlerin yerli olması. Böylesi yönetim onların daha kolayına gider.

    YanıtlaSil
  3. Merhabalar Sayın Hocam.
    Evet, ülkemizin bağımsız olmadığı fikrinize ben de katılıyorum. Ülkemin bağımsız olduğunu ben de düşünmüyorum. Hem de İkinci Dünya Savaşı bitiminden beri. Rahmetli Oktay Sinanoğlu bir konuşmasında 1946-1947 yıllarında Türkiye'nin (Ankara'nın) ABD askerleri tarafından işgal edildiğinden bahsediyordu.
    Selam ve saygılarımla birlikte hayırlı bayramlar dilerim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde