7 Mart 2024 Perşembe

Ne de Olsa Bizden Biri

Yanıma hış-mış geldi tanımadığım biri. Ne olacak bu memleketin hali dedi. 

Ne varmış memleketin halinde dedim. 

Herkes geçim derdine düştü. Kimse yarınını göremiyor. Fiyatların yanına zaten varılmıyor. Enflasyon zaten malum. TL ise hiç olmadığı kadar değer kaybetti. Seçim sonrası daha ne kadar kaybedeceğini kimse kestiremiyor. Biz böyle bir ülke değildik. Ne oldu bize dedi. Tepkisizlik zoruma gidiyor. Sahi insan niçin tepki göstermez? 

Gördüğüm kadarıyla dertlisin. Fakat alacağın yok. Hoş olsa da yapılacak bir şey yok. Battı balık yan gider. Bu ülkeyi düştüğü bu durumdan da kimse kurtaramaz. Sonra sen dert ediniyorsun bu ülkeyi ama çoğunluk halinden memnun. Dertlenenler de bu çözümsüz durumdan ve vurdumduymaz halden dolayı dertlenmez oldu. Herkes kabuğuna çekildi. Belki de içinden konuşuyor ama konuş konuş nafile olunca onu da bıraktı. Herkesin duası, yarının bu kötü günden daha kötü olmaması. Kazara konuşmak isteyen olunca karşında koca bir ordu sana karşı çıkıyor. 

Biz niçin böyle olduk?

Alternatifsizlik, tek kişiye sonsuz kredinin ve açık çekin verilmesi. Yapan da bizden olunca ortaya koca bir sessizlik ve tepkisizlik çıkıyor. 

Yapan bizden olunca ne demek? 

Bunu şöyle anlatayım. Türk filmlerinde köyden şehre gelmiş güzel mi güzel kız oyuncu olur. Şehirde yol bilmez yolak bilmez. Gideceği ve kalacağı yer yoktur. Ne yapacağını bilemez bir şekilde dolaşırken şehrin serserileri etrafını sarar. Kızı yakalayıp tecavüz edeceklerken kız imdat çığlığını basar. İmdada bizim iyilik meleği, kötülerin korkulu rüyası başrol oyuncumuz yetişir. Kötülerin elinden kızı kurtarır. 

Namusuna halel gelmeyen kızımız iyilik meleğine teşekkür ede ede bitiremez. Bizim oğlan tevazuu elden bırakmaz. Kim olsa aynısını yapar der. Ardından buralar tekin yerler değil. Bu vakitte burada ne aradığını sorar. Kız durumunu anlatır. Anlaşılır ki kızın gideceği yeri yoktur. 

Oyuncumuz kızı evine getirir. Karnını doyurur. Kıza odasını verir. Kendisi başka odaya geçer. Kız oğlanın yatağında mışıl mışıl uyur. 

Nereye varmak istiyorsun? 

Sabırlı ol biraz. 

Tamam. 

Bir gün böyle, iki gün böyle. Bazen ilk gün kız kendini oğlanın yatağında bulur. Belki de nikah kıyılmadan namus elden gider. 

Kötülerin tecavüze kalkışmasından farkı ne bunun? 

Çok fark var. Kötülerin tecavüze kalkışması gönülsüz, başrol oyuncusuna ise gönüllü. İlkine tepki gösterilir, ikinci ise rızaya dayalı. İlkine filmi izleyen seyirciler de tepki gösterir. O anda o kötüler seyircinin eline geçse bir kaşık suda boğarlar. Oğlanın yaptığını ise tüm seyirci alkışlar. 

Yani? 

Sözün özü, ülkeyi bu hale getiren bizim sonsuz kredi verdiğimiz kişidir. Gösterdiğimiz sevginin karşılığıdır bu. Böyle birine kendi ellerimizle kendimizi teslim etmişiz. Bizden biri ne de olsa. Tepkisizliğimiz bundan. Ekmeğimizi elimizden alsa ne olur, başka şeyler yapsa ne olur... Bizi kötülerden kurtardı ya. Yetmez mi bu? 

Kötülerin eline geçseydi ne olurdu? 

Filmden hareketle teşbihte hata olmasın, maazallah ırzımıza geçerlerdi ırzımıza. O yüzden halimize şükredelim. 

2 Mart 2024 Cumartesi

Evin Ergeni Nereden Nereye?

Gazetecilik önemli mesleklerden. Bir zamanlar yasama, yürütme ve yargı erklerinin ardından dördüncü kuvvet kabul edilirdi medya. Şimdilerde ise ilk onda yer bulamıyor.

Basının dördüncü kuvvet olması doğru muydu? Çok doğru değildi. Çünkü medya, hükümet indiren dördüncü kuvvet olmamalıydı ama şimdiki gibi de etkisiz eleman olmamalı.

Evet, basın, medya, gazeteci adına ne dersek diyelim, basın yerlerde sürünüyor.

Bir sektör veya meslek grubunun bu derece yerlerde sürünmesinin temelinde, medya patronlarının ve patronların gazete ve televizyonlarında çalışanların siyasetin emrine girmesi yatmaktadır. Adeta siyasi aktörlerin tetikçiliğini yapma görevini üstlendiklerine dair kamuoyunda yaygın bir kanaat var.

Günümüzde medya sektöründe farklı kişiler yer alsa da medya adeta tek elden yönetiliyor. O kadar çeşitli gazete ve televizyona rağmen farklı haber görmek mümkün değil. Hiç böylesini görmemiştim. Eskiden sektörde birden farklı patron olur, gazete ve televizyonlar farklı haber vermede yarışırlardı.

Araştırmacı gazetecilik diye bir şey vardı. Gazeteci iz sürer, yaptığı haberle gündem olurdu. Başta siyaset olmak üzere tüm sektörler gazetecilerden çekinirdi. Şimdi ise masa başı ve bir elden servis edilen haberlerle yetiniliyor. Kimse gazeteciden çekinmediği gibi gazeteciler ekmeğimden olurum korkusu yaşıyor.

Siyasilere soru soran, onları terleten gazeteci kalmadı. Gazetecilere soracağı sorular önceden verilir oldu.

Eskilerin eleştiren, araştıran, farklılığa imza atan, kamuoyunu bilgilendiren ve doğru haber veren gazetecilik tarihe karıştı. Adeta gazeteciler uslu çocuk oldu. Çoğu birer devlet memuru gibi görev yapıyor.

Eskiden de yalan yanlış ve yanlı haber olurdu ama küçük bir araştırmayla gerçek su yüzüne çıkardı. Gazeteciler arasında çıkar kavgası yaşanır, birbirlerini kıyasıya eleştirirlerdi. Bu atışmadan gerçekler su yüzüne çıkardı. Birçok yolsuzluklardan bu yol ile haberdar olunurdu.

Bazı siyasi partiler televizyonlara parti temsilcisi bile göndermiyor. Partisini anlatma görevini bazı gazeteciler yerine getiriyor. Gazeteci değil, partinin basın işlerinden sorumlu kişisi. Partiyi ve şcraatlarını onlar anlatıyor. Eleştirilere onlar cevap veriyor. Adeta trol. Partili gazeteci görmüştüm de parti adına çalışan gazeteci hiç görmemiştim.

Hasılı günümüzde gazeteciden değil, gazetecinin çekindiği bir durum söz konusu. Eskiden basının diline düşmeyelim endişesi yaşanırdı. Şimdi ise siyasetin, ülke gündeminin gerçekleri gazeteciler eliyle üstü örtülür oldu.

Eskiden çalıştığı gazetenin çıkarına aykırı olan gazetecinin görevine son verilir. Gazeteciye bir başka patron iş verir. Gazeteci işsiz kalmazdı. Şimdi ise dışlanan gazeteci neredeyse hiçbir yerde yazıp çizemez oldu.

Gazetecilik ve medya eskiden de yüz güldürmezdi ama bir güç idi. Şimdi ise gazeteler bir güce yaslanarak ayakta duruyor.

Hasılı gazetecilik ve medya hiç olmadığı kadar etkisiz ve itibar kaybına uğradı.

Halbuki benim bildiğim gazeteci aykırı olur, eleştiren, haksızlığa karşı çıkan olur. Tıpkı evin ergeni gibi. Evin ergeni, ailenin isyanlara oynayan çocuğu olur. Aile ondan çekinir, o ise kimseden ve hiçbir şeyden korkmazdı. Şimdinin gazeteciliği ise bırakın ergenlik dönemini, ergenliğini bile yaşayamıyor.

29 Şubat 2024 Perşembe

Baz Etkisini Hemen Gösteren Büyüme

Türkiye ekonomisi 2023 yılında % 4,5 büyüyünce bu büyüme piyasaya olumlu yansıdı.

Üzerine 2024 Haziranından itibaren enflasyonun düşecek olması her şeyin ateşini söndürmeye yetti:

Gri listeden çıkacağız bir defa.

Doğal gaz ve elektriğe zam gelmedi.

Pompa fiyatlarına sürekli indirim müjdesi geliyor.

Büyükşehir-ilçeler arası otobüs fiyatlarına % elli indirimler peşi şıra gelmeye devam ediyor.

Şehir içi toplu taşıma ücretleri güncellenmedi.

Fiyatlar gıdaya da yansıdı elbette. Bu sene doya doya mandalina ve portakal yendi.

Limon ise üreticinin belini bükse de enflasyonu tepetaklak indirmeye azmetmiş görünüyor.

Her alışverişe gittiğimde fiyatı yukarı doğru değişen, hammaddesi susam olan tahini bu gidişimde aynı fiyattan aldım.

Bazı belediyelerin emeklilere 2500 ila 5000 TL verecek olması da büyüyen ekonominin tatlı meyvelerinden. Emekliler yılı denilen böyle bir şey olsa gerek.

Gördüğünüz gibi büyüme etkisini hemen göstermeye başladı.

Say say bitmeyen bu örnekler, nerede büyümeden aldığımız pay, bu bize niye yansımıyor diyenlere gelsin.

Zor geçen 2023'ü yüzde 4,5 büyüme ile kapatmışsak, şahlanış döneminde bu ülkenin tadından yanına varılmaz. Yeter ki bu can bu tende dursun. 

Tüm bu verdiğim örneklere, bunlar seçim yatırımı diyen olursa, onlara diyeceğim tek şey, Allah sizi bildiği gibi yapsın demek olur. Son sözüm budur. Başka da bir şey demem.

Futbol ve Siyaset

Futbol ve siyaset iki farklı alan olsa da takım oyunu olması yönüyle benzerlik gösterir. 

Hep zirveye oynayan takımlar sahaya çıkan 11 futbolcusundan ibaret değildir. Takım, yedekleriyle beraber bir takımdır. Yedekler, sahaya çıkan as futbolcuların aksayan yönlerini kapatmak için yedekte beklerler. Takımdan biri sakatlanınca ya da sahada işlevsiz kaldığı zaman yerine girerek as futbolcunun yokluğunu hissettirmez. Hatta öyle oynar ki oynadığı oyunla ve takıma yaptığı katkıyla takıma uyum sağlar, as futbolcusunun yerine takımın vazgeçilmez oyuncusu olur çıkar ve formayı kapar. Bundandır ki as futbolcu yedeğe düşmemek, yedek futbolcu da yedeklikten kurtulmak için görevini en iyi şekilde yapmaya çalışır.

Takımdaki as futbolcuların yerine monte edilecek yedek olmayınca daima ilk on birde sahaya çıkan futbolcu alternatifsiz kalır ve nasılsa alternatifim yok diye sahada doğru dürüst koşturmaz. Antrenmanlarda ise kendini yormaz. 

Buradan siyasete gelelim. Siyasette de iktidar var, muhalefet var. İktidardaki siyasiler bir takımdır. Muhalefette kalanlar da bir takımdır. Muhalefette olan siyasiler iktidar olmak için vardır ve iktidarın alternatifidir. Futbola benzetirsek, iktidardakiler asıl futbolcu ise muhalefettekiler yedek futbolcudur. İktidar görevini yaptığı müddetçe yedek futbolcuya yani muhalefete ihtiyaç kalmaz. Bu durumda muhalefet yedekte kalmaya devam edecektir.

 İktidarda görev zaafı olduğu zaman teknik direktör olan halk yedekteki muhalefete bakar. Acaba bu zaafı nasıl giderir, hangisiyle çözerim diye. Şayet yedekte bekleyen muhalefette bir ışık göremezse iktidarı değiştirmeye yeltenmez. Eğer muhalefette bir ışık görürse iktidarı indirmeye, yerine muhalefeti iktidar yapmaya yönelir. Siyasetin futboldan farkı, futbolda değişmesi gereken futbolcu sayısı sınırlı iken siyasette toptan değişim olur. Yani iktidar muhalefete düşer, muhalefet iktidara çıkar.

Kısaca iktidarı iktidar yapan, güçlü muhalefettir. İktidar olan kişiler güçlü muhalefeti gördükleri zaman yerlerini sağlamlaştırmak için görevlerine dört elle sarılır. Bundan da ülke kazançlı çıkar. Şayet iktidar, yerine iktidar olacak güçlü bir muhalefet göremezse, nasılsa yerime geçecek bir muhalefet yok diye işini savsaklar. Sorunları çözmediği gibi iyice berbat eder. Çünkü alternatifsizdir.

Anlatmak istediğim, futbol yedekleriyle güçlü bir takım oyunu ise siyasette de güçlü muhalefet, iktidarıyla bir takımdır. Muhalefet ne kadar görevini iyi yaparsa iktidar da o derece görevini iyi yapar. O yüzden bir ülkenin geleceği güçlü muhalefetten geçer. Güçlü muhalefetin olmadığı yerlerde iktidar tek partiye kalır. Alternatifi olmayan parti niye çalışsın değil mi? 

Sonuç olarak bu ülkede bir şeyler iyi gitmiyorsa, iktidara kızmaktan ziyade iktidar alternatifi olma gibi bir derdi olmayan ve bu ülke insanını tek parti zihniyetine mahkum eden muhalefete kızalım.

28 Şubat 2024 Çarşamba

Muhalefetin Hali Pürmelali

Evlerden ve ülkeden ırak olası evlere şenlik bir muhalefetimiz var.

Irak olası diyorum. Çünkü vatandaşla alay eden, dalga geçen bir muhalefet bizdeki. 

Başka ülkelerin muhalefeti iktidar olmak için muhalefet yapar. Nedense bizdekiler siyaseti kalabalık etmek, vatandaşı oyalamak ve iktidar olmamak için yapıyorlar. Kısaca iktidar olmak, vatandaşa hizmet etmek, ülkenin sorunlarını çözmek gibi bir dertleri hiç olmadı. Bunu da yirmi küsur senedir yaptıkları muhalefetten, oynadıkları tiyatrodan anlayabiliyoruz. 

Gördüğüm kadarıyla 20 küsur senedir iktidar olan, bulunduğu zirveden, yirmi küsur yıldır muhalefette olan muhalefet de bulunduğu yerden memnun. 

Artık şu iyice anlaşıldı ki vatandaş muhalefete artık sıra sizde. Sizi iktidarda ve belediye başkanlıklarında görmek istiyoruz dese bizdeki irili ufaklı muhalefet altın tepside Sunulan iktidarı almamak için kırk takla atar, kazanmamak ve kaybetmek için oynamadığı Bizans oyunu kalmaz. 

Bizdeki muhalefet Allah var kendilerine verilen rolü iyi oynuyor. 

Kazara içlerinden biri iktidar olmaya yeltense şu fıkranın gereğini yetine getiriyor. Önce fıkrayı anlatayım:

Öbür dünyada aynı milletten cehennemlikler bir çukura doldurulur. Kimse kaçmasın diye her çukura ikişer tane zebani görevlendirilir. Bizim cehennemliklerin başına görevli verilmez. Diğer milletler: “Ya Rabbi! Haksızlık bu, neden bizim başımızda zebaniler var da onların başında zebani yok”.

Allah der ki “Haksızlık yok. Çünkü onlardan biri çukurdan çıkmaya çalışırsa diğerleri ayaklarından tutar. Çukurdan çıkmaya çalışanı aşağıya çekerler ve kimse kaçamaz der”.

Evet bizim muhalefetin hali pürmelali tam bu fıkradaki hal. Hiçbiri birbirinin olmasını ve onmasını istemez. Hiçbiri muhalefet ligini terk etmek istemez. Bu ligden kurtulup birinci lige çıkmaya kalkan olursa da diğerleri yaka paça aşağı indirir. İçlerinden biri iktidar olacağına,  mevcut iktidarın iktidarına devam etmesini yeğlerler.

İktidarın muhalefet, muhalefetin iktidar olamadığı bu ülkede meydan hep iktidar olana kalır ve istediği şekilde at koşturur. Ülke alternatifsiz kalır. Alternatifin olmadığı yerde ise rekabet olmaz.

Bu durumdan iktidar ve muhalefet memnun olsa da rekabetin olmadığı yerde rehavet, başına buyruk hareket etme, kendini yenilememe, geliştirmeme, ben yaptım oldu, ardı arkasına yanlışlara imza atma, kokuşmuşluk, güç zehirlenmesi, rehavet ve vurdumduymazlık alır başını gider. Zararını da ülke çeker.

Hasılı böyle muhalefet düşman başına. 

27 Şubat 2024 Salı

Yazma Kesatlığım

Şubat ayını bitiriyoruz. Kış mevsimindeyiz güya. Havalar güllük gülistanlık. Ağaçlar çiçek açtı açacak. Adeta bahar havası yaşıyoruz.

Kar görmedik. Yağmuru ise ara ara gördük. Hasılı kesat bir kış mevsimi geçiriyoruz. Bu demektir ki havalar böyle giderse susuzluk kapıda demektir.

Kışın kesat geçtiği gibi yazı yönünden de şubat ayı benim için kesat geçiyor. Elim yazmaya varmıyor. Bir iştahsızlık var. Gündemden uzak olunca yazı konusu bulmada da zorluk çekiyorum. Bir konu buluyorum. Başlıyorum yazmaya. Daha bir paragraf yazmadan canım çekmiyor. Boş ver bu konuyu diyorum. Başka bir konuya geçiyorum. Onu da daha baştan bırakıyorum. Bir konuya dair ne içimden bir şey geliyor ne de elim tuşlara gidiyor. 

Eskiden böyle miydim halbuki. Aklımda konu çok olur, çoğunun başlığı yazılmış, sırasını bekliyor olurdu. Bir gördüğümden, bir konuşmadan bir konu çıkarır; yolda, çarşı ve pazarda giderken elim klavyede olmasa da zihnimde yazmaya başlardım. Bir boşluk bulsam da şöyle bir döşeyiversem derdim. Şimdi ise aklıma gelen hiçbir konu haydi beni yaz demediği gibi boş ver diyor sanki. İçimden bir şey dökülmüyor. Galiba köreldi iyice.

Gündemi takip etmesem de aslında yazılacak konu çok. Ama hangi konu aklıma gelirse içimden bir ses cıs, aman ha diyor. Hoş bugüne kadar nice cıs konular yazdım. Yazarken de tehlikeli sularda yüzdüğümü bile bile gözümü budaktan esirgemeyip çalakalem yazdım. Olumlu, olumsuz tepkiler aldım. Olumlu tepkiler kimsenin görmediği ve duymadığı ortamlarda ifade edildi. Olumsuz tepkiler ise mimlemek, uzaklaşmak ve acıyarak bakmak şeklinde kendini gösterdi. 

Korkuyor muyum? Korku insani bir şey. Fakat korku değil benimki. Zira ölmüş eşek zaten kurttan korkmaz. Üstelik sırtımda yumurta küfem yok. Beklentim zaten hiç olmadı. Sadece adım çıkmış dokuza, inmez sekize. 

O zaman nedir yazıya karşı bendeki bu isteksizlik? Olmadık konulardan yazı çıkarırken niye şimdi konu sıkıntısı çekiyorum? Soruları soruyorum ama cevabı bende yok. O zaman ne olabileceğine dair yorum yapabilirim. Cevap ya bunlardan biridir ya hepsidir ya da yazmadığım başka bir şey.

Bir bakalım, nelermiş:

Yazıda doyuma ulaşmış, yazdığım kendimi tekrardan ibaret ve yeni şey üretemiyor olabilirim.

Yazdıklarımın karşılığı olmayabilir.

Yazılarım, toplumun kahir ekseriyetinin fikir ve düşüncesine uyum göstermiyor olabilir. Topluma yabancılaşmış, aynı dili konuşmuyor ve toplumda bir karşılığı yok.

Yazılarım, toplumun gerisinde kalmış, ne toplumu ne çağı okuyabiliyor. Gündem dışı kalmış.

İnan hangisi bilemiyorum. Galiba yazmak için biraz gündemi takip etmek gerek. Bir de okumak gerek.

Yazmaya başlarken neyi dert edinirsem, onu yazacağım demiştim. Galiba dert edindiğim kalmamış olabilir. Öyle ya derdi olmayan niye yazsın.

25 Şubat 2024 Pazar

Siyaset Panoramamız

31 Mart seçimlerine ramak kalmış, partilerin adayları belli olmuş, her şey YSK'nin açıkladığı takvime göre işliyor. Yalnız daha önceki seçimlerde alışık olmadığımız bir durumla karşı karşıyayız. 

Ne partilerde ne de meydanlarda bir seçim yarışı var. 

7/24 siyaset konuşan seçmende ise hiç seçim havası yok. 

Partiler, kale adı verilen ilçe ve illerde kimi aday gösterirse göstersin, nasılsa kaybetmiyor. O yüzden çok rahatlar. Kale olmayan yerlerde formalite aday gösteriyor. Partilerin tüm çabası seçimin bıçak sırtı olduğu ilçe ve iller. 

Partiler için bir belediye özellikle büyükşehir çok önemli. Çünkü belediyeler paranın en kolay harcandığı yerlerdir. Pekala siyasi partiye kaynak aktarılabilir. 

Siyasi partiler için ne kadar belediye demek o kadar para ve imkanlara konmak demektir. 

Seçmene gelince, seçmen hiç olmadığı kadar siyasetten uzak. Şu, bu belediyeyi hangi partinin adayının kazanması hiç umurunda değil. Çünkü o kadar parti arasında kendisini temsil eden bir parti bulamıyor. Partisi varsa da oy oranı küçük ve kazanamama durumu varsa oyunu kerhen bir başka partiye verip kötünün iyisine verecek. 

Eskiden böyle miydi? İki kişi bir araya gelse çaylarını yudumlarken konu döner dolaşır, siyasete gelirdi. Şimdi ise siyasetin dışında her şey konuşuluyor ama iş siyasete gelmiyor. Adeta herkes yeminli ve ağzı yanmış gibi.

Açıkçası, seçmen iktidardan sıdkını sıyırmış durumda, illallah diyor. Alternatif olan partilere bakıyor. Hiçbiri güven vermiyor. Adeta seçimi kazanmamak üzerine siyaset yapıyor. 

Bu durumda seçmenin önemli bir oranı ya sandığa gitmeyecek, giderse de oyunu iptal edecek ya da öylesine oyunu verip gelecek. Belki de adam gibi alternatif olamayan partisine kızıp madem öyle deyip aynı zihniyetin devam ettiği belediye adayına oyunu verip gelecek. 

Seçmenin bu noktaya gelmesinde en önemli sebep, seçmenin siyaset kurumuna verdiği kredinin hoyratça kullanılması yatıyor. Seçmen adeta hayal kırıklığı yaşıyor. İrili, ufaklı, hangi parti olursa olsun hepsini kendine çalışan nefsine Müslüman görüyor. Partiler ikbal peşinde koşarken fatura hep oy veren seçmene çıkıyor ve ceremesini halk çekiyor. 

Sahi siz iktidar ve muhalefette aktif siyaset yapıp da bedel ödeyenini gördünüz mü? 

Seçmenin siyasete ve seçime bu kadar bigane kalması, normal şartlarda belki olması gerekendir. Yalnız bugüne kadar gecesi ve gündüzü siyaset olan bu millet için anormal bir durumla karşı karşıyayız. Belki böyle böyle normalleşeceğiz. 

Hasılı bu seçimde hiçbir parti umut dağıtmıyor. Seçmenin ilgisizliği de bundan. Al birini vur ötekine misali.

Kısaca mevcut siyasi tablo, 2000 öncesi birbirine yakın oy alan parçalanmış, birbiriyle yenişemeyen tablodan beter. Siyaset adeta onca parti arasından tek zihniyetli bir partiye doğru gidiyor.

Seçmen her bir partiyi, koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler misali yüz ağartmaz görüyor ve hepsini sandığa gömecek bir alternatif arıyor. Alternatifini bulsa hepsine tekmeyi vuracak.