Ana içeriğe atla

Futbol ve Siyaset

Futbol ve siyaset iki farklı alan olsa da takım oyunu olması yönüyle benzerlik gösterir. 

Hep zirveye oynayan takımlar sahaya çıkan 11 futbolcusundan ibaret değildir. Takım, yedekleriyle beraber bir takımdır. Yedekler, sahaya çıkan as futbolcuların aksayan yönlerini kapatmak için yedekte beklerler. Takımdan biri sakatlanınca ya da sahada işlevsiz kaldığı zaman yerine girerek as futbolcunun yokluğunu hissettirmez. Hatta öyle oynar ki oynadığı oyunla ve takıma yaptığı katkıyla takıma uyum sağlar, as futbolcusunun yerine takımın vazgeçilmez oyuncusu olur çıkar ve formayı kapar. Bundandır ki as futbolcu yedeğe düşmemek, yedek futbolcu da yedeklikten kurtulmak için görevini en iyi şekilde yapmaya çalışır.

Takımdaki as futbolcuların yerine monte edilecek yedek olmayınca daima ilk on birde sahaya çıkan futbolcu alternatifsiz kalır ve nasılsa alternatifim yok diye sahada doğru dürüst koşturmaz. Antrenmanlarda ise kendini yormaz. 

Buradan siyasete gelelim. Siyasette de iktidar var, muhalefet var. İktidardaki siyasiler bir takımdır. Muhalefette kalanlar da bir takımdır. Muhalefette olan siyasiler iktidar olmak için vardır ve iktidarın alternatifidir. Futbola benzetirsek, iktidardakiler asıl futbolcu ise muhalefettekiler yedek futbolcudur. İktidar görevini yaptığı müddetçe yedek futbolcuya yani muhalefete ihtiyaç kalmaz. Bu durumda muhalefet yedekte kalmaya devam edecektir.

 İktidarda görev zaafı olduğu zaman teknik direktör olan halk yedekteki muhalefete bakar. Acaba bu zaafı nasıl giderir, hangisiyle çözerim diye. Şayet yedekte bekleyen muhalefette bir ışık göremezse iktidarı değiştirmeye yeltenmez. Eğer muhalefette bir ışık görürse iktidarı indirmeye, yerine muhalefeti iktidar yapmaya yönelir. Siyasetin futboldan farkı, futbolda değişmesi gereken futbolcu sayısı sınırlı iken siyasette toptan değişim olur. Yani iktidar muhalefete düşer, muhalefet iktidara çıkar.

Kısaca iktidarı iktidar yapan, güçlü muhalefettir. İktidar olan kişiler güçlü muhalefeti gördükleri zaman yerlerini sağlamlaştırmak için görevlerine dört elle sarılır. Bundan da ülke kazançlı çıkar. Şayet iktidar, yerine iktidar olacak güçlü bir muhalefet göremezse, nasılsa yerime geçecek bir muhalefet yok diye işini savsaklar. Sorunları çözmediği gibi iyice berbat eder. Çünkü alternatifsizdir.

Anlatmak istediğim, futbol yedekleriyle güçlü bir takım oyunu ise siyasette de güçlü muhalefet, iktidarıyla bir takımdır. Muhalefet ne kadar görevini iyi yaparsa iktidar da o derece görevini iyi yapar. O yüzden bir ülkenin geleceği güçlü muhalefetten geçer. Güçlü muhalefetin olmadığı yerlerde iktidar tek partiye kalır. Alternatifi olmayan parti niye çalışsın değil mi? 

Sonuç olarak bu ülkede bir şeyler iyi gitmiyorsa, iktidara kızmaktan ziyade iktidar alternatifi olma gibi bir derdi olmayan ve bu ülke insanını tek parti zihniyetine mahkum eden muhalefete kızalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde