16 Ocak 2024 Salı

Doğal Gazlı Evde Üşümenin Yolu

Kışın eksi derecede, buz gibi havada evde üşümek istiyorsunuz. Fakat ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. 

Tam adamına geldiniz.

Bunun için doğal gaz yoluyla ısınan bir sitede oturacaksınız.

Yeter mi? Yetmez. 

Oturduğunuz bu site merkezi sistem olacak.

Bu da yetmez. 

Peteklerinizde payölçer takılı olacak. Bu da yetmez.

Petekleri ceza yemeyecek şekilde en düşük seviyeye ayarlayacaksınız. Bu da 15 derecenin altına düşmemek demek. 

İşte bu 15 derece sizi üşütür.

Üşüyecek olduktan sonra doğal gazla ısınan bir evde oturma ne işe yarar demeyin. Üşürdünüz belki. Ama sitenin en düşük ısınma gideri size gelir. Bu da üşüdüğüme değdi. Bak, en düşük fatura bana geldi diye sizi sevince boğar. Bundan sonrasını faturası yüksek gelenler düşünsün. Öyle değil mi?

Bunun bir faydası daha var. Oturduğunuz evi satılığa çıkardığınızda, ara kat, evimiz sımsıcak. Üstelik en düşük fatura bize gelir diyeceksiniz.

Siz evi sattıktan sonra evi alanlar düşünsün. Zira bu senin meselen değil. Çünkü evin bayrağı bundan sonra onda. O da sizin gibi üşüyecek ve en az faturayı ödeyecek.

Üşümenin bir diğer faydası, evde kısa kol ve ince kıyafetle dolaşmayacaksın. Gerekirse üzerine pardösüyü giyeceksin. Yetmedi. Uzanırken üstüne battaniye alacaksın. 

Bir diğer faydası, on beş derece sıcaklık, daha doğrusu soğukluk evde sizi diri tutar. Uyuşuk uyuşuk oturmazsınız. Çünkü sünepelik size yakışmaz. 

Siz böyle ısınmaya daha doğrusu üşümeye devam ederek kışı çıkarmayı hedeflerken, evinize misafir geldi. Otururken eviniz biraz soğuk değil mi diye moral bozmaya kalkar. Evet, soğuk diyerek misafire malzeme vermeyin. Yoo, ne soğuğu. Sana öyle geliyor. Biz hiç üşümüyoruz. Sanırım sizde hastalık başlangıcı var diyeceksiniz. Bundan sonrasını o misafir düşünsün.

Eşiniz ya da çocuklarınız şu petekleri biraz açalım demelerinin önüne geçmek için evde kısa kollu olarak dolaş. Seni bu halde gören hane halkı hiç istekte bulunmadan yatağın içine kendisini atacak.

Sakın bu dediklerimden hiç ödün verme. Unutma, apartmanın en düşük ısı gideri sende. Yüksek ısı gideri ödeyerek moral bozmaya değer mi? Sonra alemin zengini sen misin değil mi?

Sonuçları Değil, Sebepleri Konuşmak Lazım

Bu ülkede kadına şiddet olur, kadın cinayeti işlenir. Sonuç tartışılır. Nedense bir türlü şiddet ve cinayete sebep olan saikler üzerinde durulmaz. Halbuki kadına şiddet ve kadın cinayetleri giden yolların ortadan kaldırılması lazım.

Kadına şiddet ve kadın cinayetinde böyleyiz de terör konusunda nasılız? Maalesef aynıyız. Yani sebepleri değil, sonuçları tartışırız.

Ne zaman bir şehit haberi gelse meydanlara iner, miting yapar, terörü lanetler, protesto yürüyüşü yaparız. Şehitlerin kanı yerde kalmayacak deriz. Terör yuvalarına operasyon üzerine operasyon yaparız. 

Tamam, bunlar yapılsın. Terörle mücadele edilsin. 

Halbuki terör sözün bittiği yerdir. Vurarak, kırarak, Bağırıp çağırarak terör bitmez.

Hep aynı bildik yöntemleri kullanarak da terör bitmez. 

İnsanın akıl ve havsalası almıyor. Kırk yılı aşkın bir zaman bir ülkede terör devam eder mi? Bizim ülkemizde devam ediyor maalesef. Üstelik terörü azaltıp yok edemediğimiz gibi terör örgütü daha da büyüdü. Yarın Suriye'de bir devlet kurulur da bize komşu olursa hiç şaşırmam. Çünkü nicedir bunun çalışması yapılıyor.

Terörün nicedir sessizliğe bürünmesi de terör örgütünün tüm güçlerini Suriye'ye kaydırmasından ibarettir. Biz ise terörün sessizliğinden terörü bitirdik, şu kadar terörist kaldı, ayakkabı numaralarına varıncaya kadar teröristleri biliyoruz diye hava attık durduk.

Terör bir sonuçtur. Terörün akıttığı kan geri gelmez. Buna rağmen biz hep sonucu konuşuruz. Halbuki teröre giden yolları konuşmamız lazım. Çünkü terör örgütü mevcut örgüt yapısını koruyarak ve örgüte yeni ve taze eleman kazandırmak suretiyle hayatiyetine devam ediyor. Üstelik daha da büyüyor.

Bu konuda neler yapılabilir? Şu sorulara cevap bularak mesafe kat edebiliriz.

Terörü doğuran sebepler nelerdir? Terör örgütüne hangi toplumsal gruptan insanlar katılıyor? Niçin aynı bölge ve ırktan insanlar terör örgütüne katılıyor? Terör örgütüne katılanlar daha çok genç işsizlerden mi oluşuyor? Örgüte yeni eleman kazandırmak amacıyla terör örgütü gençlere neler vadediyor?

Devletin istihbaratı belli bölgelerde terör propagandası yaparken istihbarat bundan haberdar mı? Haberdar ise be gibi önlemler almaktadır?

Terör örgütüne hangi ülkeler destek veriyor?

Bu sorulara cevap bulabilir, bu cevaplara göre önlemler alabilirsek, terörü minimuma indirebiliriz.

Kısaca terörü doğuran alanlarda hiç boşluk bırakmamak lazım. Çünkü tabiat boşluk kabul etmez. Bizim boş bıraktığımız yer, kişi ve alanları birileri bir şekil doldurur. Ondan sonra da terörle uğraşır durur ve ömrümüzü bitiririz.

Takım ve Siyaset

Milletimizin içerisinde bir futbol takımı tutmayan yok gibidir. Varsa da bir elin parmaklarını geçmez. Hatta çoğunluğun tuttuğu iki takımı vardır. Biri yaşadığı şehrinin takımı. Diğeri de dört büyükler dediğimiz GS, FB, BJK ve Trabzon.

İki takım tutanların ekseriyetinin ilk takımı dört büyüklerdir. Çünkü dört büyükler her yıl şampiyonluğa oynar. Şehirlerinin takımı ise düşmemeye oynayan takımdır. Dört büyük dışındaki takımların pek bir istikrarı yok. Bir bakarsın üst sıralarda. Bir yıl orta sıralarda. Sonra bir bakmışsın düşme potasına girmiş. Bazı il takımları var ki asansör takım görevi yapar. Süper lige çıkar, ertesi yıl küme düşer. İner iner, çıkar.

Takım tutan futbolseverlerin, takımları şampiyon da olsa ligi ortada da tamamlasa ligden düşse de takımları hiç iyi oynamasa bile tuttukları takım değişmez. Çünkü takım tutma küçüklükten kalmadır. Kimi tuttuğu takımın fanatiğidir. Hiç maçını kaçırmaz kimi maç ve skor takip eder kimi destek için stadyuma gider kimi TV'den izler. Hangi şekil olursa olsun bu takım tutma, aşağı yukarı ölünceye kadar devam eder ve tutulan takım kolay kolay değiştirilmez.

Takım konusunda tutumumuz böyle iken buna benzer bir başka yönümüz daha var. O da siyasi parti tutma yönümüz. Bir ailede, ailenin fertleri farklı farklı takımları tutabiliyorken iş siyasi parti tutmaya gelince, ailecek bir partiye yöneliyoruz. Bir partiyi tutma geleneğimiz aileden çocuklarına tevarüs ediyor dense yeridir. Yedi kuşak solcu, sağcı, milliyetçi, İslamcı vs. Kısaca takım tutar gibi siyasi parti ve liderini tutuyoruz.

Tuttuğu takım iyi oynasa da kötü oynasa da insanımızın küçüklüğünden kalma bu tutkusu anlaşılabilir ama takım tutar gibi siyasi parti tutmak olacak şey değil. Biri adı üzerinde oyun. Siyasi parti ise ülke yönetimini teslim etmek demektir. Bir parti güven veriyor, ülkeye hizmet ediyorsa insanımız aynı siyasi çizgisini devam ettirsin. Yok, desteklenen parti ağzına yüzüne bulaştırıyorsa bu benim partimdir, başka partiye ölsem oy vermem demek anlaşılır gibi değil. Halbuki asıl olan iyi hizmet edecek olanı iktidara taşımak ve iktidarda tutmaktır. Beceremeyeni indirmek, güven vermeyeni, alternatif olamayanı terk etmektir.

Son yıllarda takım tutar gibi siyasi parti tutma ve destekleme biraz değişmeye başladı. Yedi göbek sağcı, İslamcı ve milliyetçi sola oy veriyorken, solcu, laik ve seküler olanlar ise sağ, İslamcı ve milliyetçi partilere yönelmeye başladı. Aslında bu durum siyasi partilere ayağınızı denk alın. Benim oyumu, benim şehrimi çantada keklik görme demektir.

Fakat gel gör ki bir partiyi tuttuğu ve desteklediği halde başka partiye yönelenler son yıllarda hiç olmadığı kadar ayıplanır oldu. Kim siyasi çizgisini değiştiriyorsa mahallesi tarafından dönek olarak görülüyor, ayıplanıyor, dışlanıyor, yoldan çıkmış kabul ediliyor, mesafe konuyor, düşman gibi görülüyor.

İsteniyor ki herkes aileden ne ise o siyasi yelpazede yer alsın. Yani kendi partilerini desteklemeye devam etsin. Gerekirse ülkeyi batırsın. Hiç problem değil onlar için.

Burada şunu da söylemek lazım. Daha önce başka yelpazede olanlar siyasi partilerini bırakıp başka siyasi partiyi desteklemeye başlayınca, bunlar ayıplanmadığı gibi hidayete etmiş muamelesi görüyor. Dünkü düşman mahallenin çocukları bir bakmışsın kanka oluvermiş.

Kısaca takım tutar gibi siyasi parti tutma anlayışımızdan, kendimizi buna mecbur hissetmekten vazgeçmemiz lazım. Siyasi partiler başarı için zıt kutuplarla bir araya gelebiliyorsa seçmen niçin farklı partilere yönelmesin, öyle değil mi? Demokrasinin gelişmesi, siyasi partilerin kendilerine çekidüzen vermesi için seçmenlerin zıt partiler arasında gezinmesinde yarar görüyorum.

13 Ocak 2024 Cumartesi

Terör Biterse Ne Olur?

Bitmedi gitti şu terör. Bu ülkede terör biterse, şehit cenazeleri gelmese, şehit ateşi evlere düşmese ne iyi olur değil mi?

Hem iyi olur hem olmaz.

Niçin?

İyi olur. Çünkü millet önüne bakar. Kimsenin canı yanmaz.

İyi olmaz sözünüzü anlamadım.

İyi olmaz. Çünkü bu ülkede terör olursa herkes kendi gerçek gündemine dönecek. Bu da birilerinin işine gelmez.

Niçin? Herkesin gündemi ne ki?

Herkesin gündemi ekonomidir, enflasyondur, hayat pahalılığıdır, geçim derdidir.

Terör olmazsa halk kendi gündemine yönelecek. Ne olacak benim bu halim. Bu gidişat nereye diyecek. Tencere, tava, mutfak diyecek.

Yine desin. Diyor da zaten.

Demeye diyor ama işin içine terör girince ekonomi ikinci plana itilir. Terörle mücadele ön plana çıkar. Geçim derdinin yerini terör korkusu alır. Teröre öncelik verilir. Seçimlerde tencere, tava değil, terör etkili olur. Sayesinde saflar sıklaştırılır. Milliyetçi oylar tavan yapar. Teröre destek verenlerle terörle mücadele edenler arasında bir seçim olur. Sonuçta sandıkta kazananlar da terörle mücadele edenler olur.

Ya geçim derdi?

Geçim derdi ötelenir. Çünkü terör kadar sandıkta etkili olmaz.

Bu dediklerinde samimi misin?

Hiç olmadığı kadar.

Hayret!

Terörün her seçim öncesi azmasının sebebini hiç düşündün mü?

Hayır, düşünmedim.

Sahi niçin seçim öncesi terör örgütü harekete geçer?

Terör seçim sonuçlarını etkilesin diye. Terör sesini duyurdukça reklamını yapar, gücünü gösterir. Beni unutmayım, ben buradayım. Ben bir gücüm mesajı verir. İç siyaset de bundan beslenir ve etkilenir.

Bildik oyun sahnede diyorsun.

Aynen öyle. Bu, bugüne kadar hep böyle olmuştur. Unutma ki terörle seçmen terbiye edilir her daim.

Haklı mı Güçlü mü?

Haklı mı olmak istersin yoksa güçlü mü? Sorum bu. Ne cevap verirsiniz bilmem. Eğer cevabınız haklı olma yönünde ise hiçbir zaman galip gelemeyeceğiniz bu yolda size başarılar dilerim.

Bu soruya benim cevabım, güçlü olmak olacaktır. Çünkü güçlü olunca haklı da olsanız, haksız da olsanız istediğiniz zaten fazlasıyla sizindir.

Böyle bir yol varken haklı olmaya çalışmak, hakkın ve haklının yanında yer almak yel değirmenleriyle savaşa kalkışmak demektir. Bu savaşta da bugüne kadar kimse galip gelememiştir. Mevcut hak gelmediği gibi gerisin geriye gitmek ve eldekini de kaybetmek demektir. Hakkını alamadığı gibi üzerine huzursuzluk ve mutsuzluk da cabası. Felaket kısaca.

Huzur ve mutluluk her şeyin başıdır. Yoksa dünya senin olsa ne işe yarar. Huzurun gideceği, bu uğurda kimsenin yanında olmadığı bir dünyada değer mi üç günlük dünya için hak ve adalet demeye.

Halbuki güç olsan, beraberinde hakkı da getirir, hukuku da adaleti de. Bütün kapılar açılır sana. Karşında el pençe dururlar. İşte sana hak, hukuk. Var mı ötesi. Galip gelince duyduğun mutluluk ve aldığın haz da üzerine bonus olur. Üstelik bükemedikleri elini öpmek için sıraya girerler. Sayılmaz, sevilmez isen de şerrinden emin olmak, üzerine şiddetini çekmemek için kimse sana saygıda kusur etmez. Ama, fakat, lakin demez. Sen de işine bakarsın.

Tamam herkes güçlü olamayabilir. Suyun başını tutamayabilir. Kimse anasından güçlü doğmayabilir. Bu durumda ne yapacaksın? Suyun suyundan faydalanmak için bu durumda güçlünün yanında saf tutacaksın. Bu duruş yine sana bir bir zaferleri getirecektir. Kendin kazanmış gibi huzur ve mutluluk duyacaksın.

Yukarıda Allah var, ondan korkarım. Üstelik vicdanım el vermez buna demeyeceksin. Bu üç günlük dünyada kazanamayacağın savaşa girerek, güçsüz haklının yanında yer alarak huzursuz olmak daha mı iyi sanki. Unutma ki vicdan falan karın doyurmaz.

Hiçbir şey yapamıyorsan, haklının yanında yer almaktan, hakkı savunmaktan daha ehven olanı, olup bitene sessiz kalarak güçlüye destek vermektir. Haksızlıklara bigane kalmaktır. Bana ne demektir. Etliye, sütlüye karışmamak demektir. Şimşekleri üzerine çekmemek demektir. Dünyayı sen mi düzelteceksin, öyle değil mi?  Bu da sana huzur getirir, mutlu olursun.

Kısaca hak, hukuk, adalet; haklı, haksız türü şeylerden uzak dur. Güç devşir. Olamıyorsan, gücün yanında hizaya gir. Bunu da yapamıyorsan sessizliğe bürün.

Sakın ola yel değirmenleriyle savaşa girip olmayan ağzının tadını kaçırma. Ağzının tadı bir kaçtı mı etrafına pozitif enerji de vermezsin. Çevreni de huzursuz edersin. Değer mi bir hak için kendi huzurunu ve çevrenin huzurunu kaçırmaya.

Terörün Mesajı *

Terör acı ve vahşi yüzünü gösterdi. Öncesinde 8, şimdi de 9 olmak üzere şehit sayısı 17'ye yükseldi. Terör örgütü neyi amaçlıyor?

Terör örgütünün neyi amaçlaması bir tarafa terörün zamanlaması önemli.

Terörün her önemli seçim arifesinde azması düşündürücü. 

Yine bir mahalli seçimin ardından gelen bu kanı anlamak için bu terörün kimin işine yaracağını düşünmek lazım. 

Bu ülkede ne zaman şehit haberleri olsa seçmene aklınızı başınıza alın, safları sık tutun, maceraya girmeyin, statükoya devam edin mesajı verilir. 

Daha doğrusu milliyetçi oyların bir yerde toparlanması istenir. Çünkü milliyetçi oylar bu ülkede sonucu belirleyendir.

Sandığa gitmek istemeyenlere ya da oyunun rengini değiştirmek isteyenlere sakın ha demektir. 

Küçük partilerin adaylarına yönelmek isteyen seçmene, bölünürseniz terör sevicileri yönetime gelir. Kadrolarına teröristleri doldurur. İdarenin parasını teröre akıtır deniyor.

Güçlü destek verin. Statüko daha güçlü olsun ki terörle daha iyi mücadele edilsin. 

Başkasına vereceğiniz her oy terörü desteklemektir.

Teröre destek verenler ve terör yaptıranlar ise İsveç'in NATO üyeliğini savsaklamayın. Hemen Meclisten geçirin. Şayet öteler ve yanlış bir karar verirseniz, terörü yeniden başınıza bela ederiz deniyor.

Terör örgütünün seçim öncesi teröre kalkıp kan dökmesi, terörü başkası adına yaptığını gösterir. Terörü finanse ve senaryo eden adına verdikleri bir vekalet savaşıdır.

Seçim öncesi teröre kalkmak terör örgütünün bir başkasının oyuncağı, onların piyonu ve paralı askeri olduğunu gösterir.

Türkiye Cumhuriyetini yönetenlere dış politikada bizim sözümüz dışına çıkamazsınız. Yoksa gördüğünüz gibi terörü azdırırız. O yüzden size biçilen rol ne ise onu yerine getirin. Bu terör de dış politikada maceraya girmemeniz için bir uyarı olsa da bu terör milliyetçi oyları birleştirecek, oylar bir yere kanalize edilecek. Siz içeride kazanacaksın, biz ise uluslararası alanda. Bu kıyağımızı unutmayın demektir.

Şimdi bu şehit haberlerinden sonra bu şehitlerin kanları yerde kalmayacak denilecek. Operasyon üzerine operasyon düzenlenecek.

Terör biter mi? Bitmez. Ne zaman ki terörü besleyenler sizin işiniz tamam, göreviniz bitti. Haydi dağılın demeden bitmez. Bakmayın siz terörün bazen kabuğuna çekildiğine. Yetkililerin terörün kökünü kuruttuk dediğine. Terör bazen pasif olur bazen aktif. Uyuyan hücredir. Efendileri çekilin, yarın, rahatınıza bakın der. Terör durur. Uyuşuk herifler, yeter yattığınız. Haydi kan akıtın dediği zaman istenilen yerde terör yaparlar.

Bu ülkeye biçilen rol bu. Yani biz terörle yaşamaya devam edeceğiz. Terör yüzünden kutuplaşacağız. Terör daima gündemimiz olacak. Başka işlerle uğraşmayacağız.

Ne zaman terör durur? Her şeyiyle kendi kendimize yeten güçlü bir ülke olduğumuz zaman. İşte o zaman teröre destek veren, terörü besleyen devletler bizi karşılarına almak istemez. Bu da başta ekonomi olmak üzere her alanda güçlü olduğumuz zaman olur.

Kendi kendimize yeten bir ülke olabilir miyiz? Olamayız. Ne zaman ki bu ülke büyük düşünür, büyük projelere imza atar, her alanda gelişmeyi hedefler, pansuman tedbirleri bırakır, siyaseten içte kazanmayı ülke ülküsünün gerisine iter. İşte o zaman kendi kendimize yeten, büyük bir ülke oluruz. Değilse adımız, kendi kendine yetmeyen, gelişmekte olan ülke olarak kalır. Her şehit haberi geldikçe analar ağlamaya devam eder.

*15/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Diploma Telafi Programına Not Girişi

Diploma Telafi Programı, ustalık belgesi almış insanımızın meslek lisesi diploması alabilmeleri için uygulanan bir programdır.

Mezuniyet için alınması gereken dersler, akşamları ve pazar günleri alınıyor. 

Her meslek ve her yaştan öğrencisi var bu telafi programının.

Öğrencileri normal örgün ve çıraklık öğrencilerine göre daha bir hevesli. Derse geldikleri gibi sınavlarda yanlarında kalem ve silgileri de var. Bu yaşta liseyi bitirince heveslenip üniversite sınavına girip alanıyla ilgili bölüm okuyanların sayısı da az değil.

Hasılı düşünülmüş ve uygulamaya konmuş yerinde bir program bu diploma telafi. Yalnız her şeyiyle mükemmel düşünülmüş bu programın bir eksiği var. O da sınav puanlarının e mesem sistemine girilmesi.

Bir önceki yazımda e mesem’e not girişi başlıklı bir yazı kaleme almıştım. E mesem sistemi içerisinde Diploma Telafi Programı notlarını girmek; e okula ve çıraklık öğrenci notlarını girmeye rahmet okutur. Ha deveye hendek atlatmışsın ha telafi notlarını girmişsin.

Abarttığımı sanmayın. O kadar da değil demeyin. Bir defa telafi programı notlarını sisteme girmek çarşaf liste yazmaktan daha zor. İsterseniz siz çarşaf listeyi yanınıza alın. Ben de e mesem’i açayım. Bir yarışma düzenleyelim. Bakalım hangimiz önce bitirecek?

Şifrenle e mesem’e giriş yapıyorsun. Öğrenci işlerinden Diploma Telafi Programını seçiyorsun. Sıradaki öğrenciyi seçiyorsun. Üst taraftan 1.dönem notları sütununu işaretliyorsun. Öğrencinin puanını giriyorsun. Sol üst taraftaki kaydet butonuna basacakken girdiğin nota takılıyor gözün. Çünkü yazdığın iki ya da üç haneli notun sadece bir rakamı gözüküyor serçe gözü kadar olan sütunda. Yazdığını silip bir daha giriyorsun. Yine aynı. Aman neyse ne deyip kaydet tuşuna basıyorsun. Karşına, öğrencinin puanını kaydetmek istiyor musun uyarısı geliyor. Herhalde yani. Biz ne yapıyoruz burada değil mi? Tamam deyince beklemeye koyuluyorsun. Çünkü verdiğimiz puanın kaydedilip kaydedilmediği  üst tarafta, “Yaptığınız değişiklik kaydedilmiştir” şeklinde yeşil renkte görünmesi lazım. Kaydetmek o kadar zor ki. Bekliyorsun bunu bir güzel. Dönüyor durmadan. Bazen birden kaydedip diğerine geçiyorsun. Bazen de dönmekten kafan dönüyor. Dön dön derken bir bakmışsın seni sistemden atıyor ya da başka bir işlem yaptırmayacak şekilde sistem kilitleniyor. Mecburen çıkıp yeniden girmeye kalkıyorsun. Sistem seni girdirmiyor. İnternette sıkıntı olmalı deyip ev İnternetinden paketine geçiyorsun. Yine nafile. Başka siteleri deniyorsun. İnternetin hızında sıkıntı yok. Sıkıntı e mesem’de. Belli ki sistem su koyuverdi ve güncelleme yapıyor. Bu durum bir değil, beş değil. Nice sonra sistem kendine geliyor. Daha önceki girdiğin puan kaydedilmiş mi diye bakıyorsun. Nerde... Sil baştan yeniden girip kaydediyorsun.

Olmayacak böyle deyip masaüstü bilgisayarı kapatıp cepten açıyorsun e mesem’i. Alta, üste, sola, sağa kaydır dur sayfayı. Serçe gözü büyüklüğündeki sütuna puanı yazıp üst tarafa geçip kaydet diyorsun. Onaylamak istiyor musun uyarısına da evet diyorsun. Kaydedip kaydetmediğini öğrenmek için sayfanın en üstüne geçip kaydedilmiştir yeşil sütununa bakıyorsun. Böyle böyle kah atarak kah girerek her bir öğrenciyi tek tek açarak notlarını girip bitiriyorsun. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi kalkıp iki rekat şükür namazı kılarsın geliyor. Çünkü dünya kuruldu kurulalı böyle eziyet görmemiştir, böyle sistemi de.

Ardından bir empati yapıyorsun. Ben not gitmek için bu kadar uğraşıyorsam, bu sistemin mucidi bu sistemi kurmak için ne kadar uğraşmıştır. Emeğe saygı diyorsun. Rahmet ve hayırla anıyorsun bu mucidi.