26 Kasım 2023 Pazar

Hasan Peker'in Ardından (1)

Bildiğim kadarıyla babası küçük yaşında iken vefat etmişti. Annesiyle birlikte kalırdı. Maddi durumları da pek iyi değildi. 

İlahiyatı kazanınca, imamlık sınavına girer ve kazanır. Müracaatını yapar. Karapınar'ın bir köyüne imam olarak atanır.

Niyeti yaz boyunca imamlık yapacak. Aldığı maaşları biriktirip okul zamanı istifa edecek. Biriktirdiği parayı da okul harçlığında kullanacak.

Başlarken istifa edeceğini söyleyemez. Çünkü cemaat nicedir imam bekler. Gelen imamlar da bir süre sonra bir şekilde çekip gidermiş. Cemaatin bu beklentisini gören Hasan Hocam, bu konuyu ilk başlarda açamaz. İçinde bir ukde kalır. Cemaati yarı yolda bırakacağının pişmanlığını hisseder. Bunu cemaate söylemesi sonraki günlere kalır.

Cemaat Hasan Hocayı el üstünde tutar. İzzet ve ikramdan mahrum bırakmaz.

Cemaatin sürekli müdavimlerinden, aynı zamanda av işiyle de uğraşan bir hacı amca, Hasan Hocayı mükellef bir akşam yemeğine davet eder.

Belirtilen akşam Hasan Hoca akşam namazından sonra hacı amcayla birlikte eve geçer. 

Eve girerken bahçenin girişinde derisi üzülmüş bir tilki derisi dikkatini çeker.

Sofra önlerine konur. Sofraya Hasan Hoca, ev sahibi, büyük ve küçük oğlu yanaşır. Menüde bir sini pilav, üzerinde pilavlar görünmeyecek şekilde parçalanmamış et kaplı. Et de kıpkırmızı ve buram buram kokuyor. Hasan Hocam aç mı aç. Eti de pek sever. 

Haydi Hocam, buyur başla derken Hasan Hocam, önce büyük başlasın diye kaşık sallamayı biraz ağırdan alır.

Bu esnada küçük çocuk başı öne eğik. Morali bozuk. Sen niye yemiyorsun der Hasan Hoca. Ağabeyi, o tilki etini yemez der.

Hasan Hocanın gözünün önüne evin girişindeki tilki dersi gelir. Ağabey de etin tilki eti olduğunu söyler. Amcanın tilki eti yiyeceğine hiç ihtimal vermez ama durum ortada. Sininin üstünde kocaman tilki eti duruyor. Başından kaynar sular dökülmüştür Hasan Hocanın. Hiçbir şey de diyemez. Kalkıp ben tilki eti yemem de demez. Hiç bozuntuya vermeden bulgur pilavının üstündeki etleri ortaya doğru iterek pilavdan almaya başlar. Yese de tadı yok ama başka da çaresi yok.

Ev sahibi hacı amca, Hocam haydi, etlerden niye yemiyorsun, niye sadece pilavdan alıyorsun der. Hasan Hoca, ben eti pek sevmem demiş her defasında. Israrlara rağmen ete el sürmemiş. Pilavdan ne kadar aldıysa, doydum deyip çekilmiş kenara.

Sofradan kalktıktan sonra ev sahibi, Hocam, bu hindiyi senin için kesmiştim. Olmadı. Keşke başka yemek yaptırsaydım deyince, Hasan Hocanın kafa dank eder ama iş işten geçmiştir, kendisi için hazırlanan mükellef sofranın nimetinden faydalanamamıştır.

Tilki eti olmadığı halde büyük oğlan niye böyle söylemiş. Güya kardeşine takılmış. Mübarek ağabey, takılacak zamanı iyi bulmuş.

Hasılı Hasan Hocam, ayağına gelen nimeti tilki eti haram diye yemez.

Bunu hem güler hem anlatırdı. Nereden bilebilirdim etin tilki eti değil de hindi eti olabileceğini derdi.

İlahi Hasan Hocam, Allah sana rahmet eylesin. Yıllar sonra da bu anını anlatarak hindi etine özlemini dile getirirdin. Bu dünyada nasip olmamış ama öbür dünyada kat kat hindi eti yersin inşallah.

Fotoğraflarla Hasan Peker

Sosyal medyanın hiçbir türünü kullanmazdı. Çünkü prensipleri arasında sosyal medya kullanma yoktu. Ne hesabı oldu ne de buna yeltendi. Arkadaşlarından biri birlikte çekindikleri fotoğrafı sosyal medyada paylaşsa ya da bu alemde ismine yer verse, paylaşımcıya ulaşır. O resmi de ismini de kaldırtırdı.
Ani ve erken vefatının ardından, ölüm haberini duyan sevenleri, buldukları resimleriyle taziye paylaşımı yapınca, Hasan Peker ilk defa sosyal medyada yer almış oldu. 
Bulabildiğim kadarıyla farklı zamanlara ait dört resmine ulaşabildim. Ağırlıklı olarak kullanılan bir resmi de öyle zannediyorum, üniversitenin resmi sayfasındaki profiline ait. Seveni ve ardından hayırla yadedeni, ölümüne üzülen sayısı da saymakla bitmez. Paylaşan paylaşana. Amma seveni varmış mübareğin. Allah herkese böyle ardından dostlar bırakmayı nasip etsin.
Bugün mezarından kalkıp gelse, başta benim paylaştığım bu resimler olmak üzere sosyal medyada yer alan tüm fotoğraflarını kaldırtırdı. Bu kadar eminim bundan. Çünkü bir şeyi prensip edinmişse, ondan asla ödün vermezdi.
WhatsApp kullandığından da emin değilim. Mart 2023'de benden birine ait numara istemişti. Whatsappı olmadığı için mesaj yoluyla göndermiştim. Telefonuna girdim son kez. WhatsAppı görünüyordu. Demek ki WhatsApp kullanması da üç beş ayla sınırlı olsa gerek.
Vefat ettiğinden aldığım cesaretle, hatırasını yaşatmak adına fotoğraflarına yer verdim. 
Teknolojiye karşı olduğundan değildi bu hassasiyeti. Buralarda vakit geçireceğine kitap okur, yeni çıkan yayınları takip eder, eş dost ziyareti yapardı. 
Mübarek garip geldi garip gitti ama dolu dolu yaşamayı bildi. Allah rahmet eylesin.

Arşivler Unutmuyor Maalesef

15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasının finansörü kabul ettiğimizden dolayı Birleşik Arap Emirliklerine verip veriştirmiştik. Manşetten ş...siz bile demiştik. 

İlişkilerimiz hiç olmadığı kadar gerilmişti. Hatta birkaç ülkede barınamayan Sedat Peker sığınak olarak bu ülkeyi bulmuştu. 

Rahatlığından az video yayımlamadı orada. 15 Temmuzda olmadı. Arkandayız. Vur vur demişlerdi belki de. 

Seçim öncesi bir ziyaret önce Peker'i susturdu. Ardından ticari anlaşmalar geldi. Biz onlara, onlar bize muhtaçmış meğer. İnce bir ip bile olsa diplomasiyi kesmemek böyle bir şey olsa gerek. Biz darbenin finansörü demeyi bıraktık. Bir de ş...siz demeyi. Onlar da bize yatırım sözü verdi. Ne kadar yatırım geldi bilmiyorum. Bildiğim şu anda bu ülkeyle aramızda su sızmadığı. 

Şu anda BAE diye bir gündemimiz ve sorunumuz kalmadı. Kiminle sorunumuz varsa, para ve yatırım karşılığı yuttuk. Aşağıdaki yazıyı da 26.11.2021 tarihinde yazıp paylaşmışım. Ben unutsam da sosyal medya arşivim hatırlattı. Gündemimizde böyle bir şey olmasa da istedim ki blog arşivimdeki yerini alsın: 

“Dost dediğin kara günde belli olur. Buna en güzel örnek Birleşik Arap Emirlikleri. 10 milyar dolar yatırım fonu ayırmış bizim için. Hızır gibi yetişti imdada. Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez dedikleri bu olsa gerek. Sağ olsun, var olsun, bize yaptıkları anasının ak sütü gibi helal olsun.

Kara gün dostu BAE'nin bu jestinden sonra bu dost ve kardeş ülke hakkında "Vay efendim, darbe finansörü, vay ş...” vay gibi sözleri söylediğimizden dolayı mahcup olmamak elde değil. Demek ki büyük lokma yiyip büyük konuşmamak dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Sisi'nin ardından Zayid el Nahyan, yarın bir başka ülke niye olmasın. Böyle böyle yaparak değerli yalnızlıktan mahrum kalacağız ama olsun. Bu da bize düşmanca tavır takınan ülkelerin kulağına küpe olsun. Bir daha bizi karşılarına almaya kalkmasınlar. Üste ancak para verirlerse belki affederiz. Yoksa tıpış tıpış ayağımıza gelip mahcup olurlar. Bu mahcubiyetten kurtulmak için üste para vermek zorunda kalabiliyorlar. Değilse kim affeder onları.

Neyse sözü uzatmadan bu dost ve kardeş ülke bu yapacağı yatırımın üstüne, yarın alın üzerine Sedat Peker'i de veriyorum der mi? Olmazlar oluyorsa, bu niye olmasın. Fakat bizim daha doğrusu kendi adıma tercihim, Peker onların olsun. Bize dolarları yağdırsın.  Çünkü dolar her kapıyı satın alır. Pardon açar.” 26.11.2021

Hasan Peker

Kahta'nın ve Kahta insanının nazarımda unutamayacağım ayrı bir yeri oldu. Hem öğrenci hem öğretmen hem de esnafıyla hemhal oldum. Sıcak ve doğal insanlardı vesselam. Memleketim gibi bildim. Geçirdiğim acı ve tatlı yılları unutamam. 

Unutamayacağım insanların başında Hasan Peker gelir. 

Aynı fakültede üç yıl beraber okumama rağmen kendisini Kahta İmam Hatip Lisesinde tanıdım.

Aynı okulda yedi yıl birlikte çalıştım. Ayrıldıktan sonra da irtibatı koparmadık. Hukukumuz devam etti.

Farklı bir insandı. Farklı bir kişilikti. 

Prensip sahibi idi. Kriterleri vardı. Hiç kriter ve prensiplerinden ödün vermezdi. 

Değer veren değer gören idi. 

Dinler, söz gelince konuşur, sohbetine doyum olmazdı.

Ömrü okumakla geçti.

Araştırmacı idi. 

Öğretmenken bile ilim derya idi.

Öğretmenlik yaparken din felsefesi alanında yüksek lisans ve doktorasını yapmıştı. 

Öğretim üyeliğine Kilis üniversitesinde başladı. Halen Adıyaman Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Din Felsefesi ABD’nda doktor öğretim üyesi idi. Bilgi, donanım bakımından birçok kariyer sahibi akademisyene beş çekerdi.

Efendiliğini, tevazuunu, beyefendi kişiliğini hiç kaybetmedi. Görgü, nezaket ve beyefendi duruşu bir İstanbul beyefendisini andırırdı.

Vefalı bir dosttu. Arar sorardı. Konya'ya geldiğinde mutlaka arar, oturur muhabbet ederdik.

Öğretmenevinde yer ayırtmış. Aramıştı beni. Haydi eve gidelim, olmaz burada dedim ise de kabul ettiremedim. Böyle daha rahat ederim derdi. Kimseye yük sürmez, yük  olmazdı.

Kalp kırdığına şahit olmadım. Gördüğü haksızlığı dile geçirmekten kaçınmazdı. Bunu kırmadan, dökmeden yapardı.

En son aradığında beni rüyasında gördüğünü anlatmıştı. 

Anlayışına derman yetmezdi. Kahta’da düğün, cenaze ve taziye gibi kalabalık ortamlarda hal hatırdan sonra Kahtalı dostlar kendi aralarında Kürtçe konuşmaya başladıklarında, bizin Hasan, “Arkadaşlar, ikinci kanala geçtiniz. Burada bu kanaldan anlamayan arkadaşlar var. Lütfen birinci kanala geçelim” derdi. Sözünü de dinlettirirdi. Çünkü büyük küçük herkesin yanında ağırlığı vardı.

Yılını unuttum. Beyinden büyük bir ameliyat olmuştu, sağlığına kavuşmuştu. Ama ömrü buraya kadarmış.

Acı haberi sosyal medyadan öğrencilerinin paylaşımıyla öğrendim. Vefatı, ayrı bir yeri olan bende derin bir iz bıraktı.

Bu dünyaya garip geldi, garip gitti. 

Geride kalanlara hoş bir seda bıraktı Hasan Hocam. Biz ondan razıydık. Allah da ondan razı olsun.

Bu vesileyle, yakınlarına, sevenlerine, Adıyaman ve Kahtalılara, Kahta İmam Hatip Lisesi öğretmen ve öğrencilerine başsağlığı diliyorum. Hasan Hocama Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.

Güle güle Hasan Hocam. Yüreğimizde ve gönlümüzde hep ayrı bir yerin olacaktır. 

25 Kasım 2023 Cumartesi

Bu Pasaport Başıma İş Açmasa Bari

Pek istemesem de ayaklarım öbür dünyaya doğru giderken 60'ına merdiven dayadığımda, ilk pasaportum oldu. Hem de yeşilinden. Namı diğer hususi.
Bu dünyadan giderken öbür aleme dair hazırlık yapmam, o dünyaya dair pasaport almam gerekirken, daha kefenimi bile almamışken pasaport aldım. 
Güya yurtdışına çıkarsam diye tüm bu hazırlık. 
Ufukta yurtdışı var mı? Halihazırda ufukta öyle bir şey görünmüyor. 
Türkiye'nin çoğu illerini görmemiş, daha uçağa binmemiş biri olarak, yabancı dile dair tüm bildiğim, what is your name iken, yol yolak bilmeyen biri olarak yurtdışına çıkabilir miyim, çıkarsam geri dönebilir miyim, bunu hiç bilmiyorum. Hepsinden geçtim. Yurtdışına gitmek para demektir. Bu ise semtime pek uğramaz. Uğrasa da yurtdışı, önceliklerim arasında değildir.
Neyse, gidemesem de dursun şimdilik bir tarafta. Zaten bu pasaport işine de oğlan dolayısıyla kalkıştık. Bize yaramasa da belki oğlana yarar. 
Pasaport için üç kişi adına yatırdığım pasaport defter bedeli toplamı 1503,00 TL, fotoğraf bedeli olarak da 330,00 TL harcamış oldum. Temenni ederim ki yaptığım masraf bu kadarla sınırlı kalır. Yarın pasaportumuz var, herkes gidiyor, bir umreye de biz gidelim denirse, bilin ki yandım. Sonrasında 13 yıldır çıkmayan hac da çıkarsa, yanmam da kurtarmaz beni. Ölmüşüm demektir. Herhalde ihramda giyeceğim izar ve tida benim kefenim olur. Çünkü bu devirde hacca gitmek tam zengin işi oldu. Bordro mahkumunun harcı değil. Çıktı bir kere, borç bulup gidelim, bir şekilde ödenir denirse, bilirim ki bu borcu ödemeye ömrüm kifayet etmez. Öyle zannediyorum, bu borç çocuklara miras kalır. 
Hasılı, bu yeşil pasaportun, içkinin şişede durduğu gibi durmasına bakmayın. Daha ortada fol yok, yumurta yokken beni şimdiden yakmaya başladı. 
Not: Perşembe günü istenen evrakları götürerek il nüfus müdürlüğünde beklemeden işlemlerimizi yaptırdık. İşlemin üçüncü günü cumartesi tatilinde kahvaltı yaparken evimize pasaportlarımız PTT kargo ile teslim edildi. Bu hızı için devletin bu iki kurumuna şapka çıkarıyorum. Benim acelem olmasa da tebrikler. 

Yeter ki Ayran İçmeye Gör!

Oğlan acıkmış. Nereden ne yiyeyim derken ekmek arası dürümde karar kıldı. Bir dönerci ararken bir etli ekmek lokantası gözümüze ilişti. Dürüm yerine etli ekmek yer misin teklifime, olur dedi.

Biz dışarıda beklerken o siparişini verdi. Biz dışarıda o içeride beklemeye koyulduk. Epey bir bekledikten sonra kapıdan paketle belirdi.

Niye içeride yemedin dedim. Okulda yerim dedi. 

Bindik arabaya gidiyoruz. Oğlanı okuluna bırakıp eve geçeceğiz. 

Etli ekmeğin parası babasından çıkmasına rağmen oğlan dertli idi. Etli ekmekten değildi derdi. Bir ayran 15 lira olur mu dedi.

Madem fiyatını beğenmedin. Almasaydın dedim. İstemiş bulundum. Geriye de kalsın diyemedim dedi. 

Oğlanı okuluna bıraktıktan sonra eve geçtim. Arabayı bırakıp önce yürüyüşümü yaptım. Ardından bir çay ocağına oturup iki yazı eşliğinde çay ihtiyacımı giderdim.

Oradan kalktım bir markete girdim. Alacaklarımı aldıktan sonra bir de ayran fiyatlarına bakayım dedim. 4,75 lira idi ayranın beheri. Diğer marketlerde markasına göre bilemedin 5-6 lira olsun. 

Geçen hafta, perakende mandıracılık yapan bir yerden peynir alırken bir müşteri geldi mandıraya. Ayranın kolisini sordu. Tanesi 4,5 lira olur dedi. Şurada lokantacıyım. 4 olmaz mı dedi. Elemanına 4 kurtarır mı diye sordu. Kurtarır dedi. Adam bir koli ayranı alıp giderken, siz kaçtan alıyorsunuz, 3'e mi dedi. Mandıra sahibi cevap vermedi. Hasılı mandıracının ketumluğundan ayranı toptancıdan kaça aldığını öğrenemedim. 

Nicedir ürünlere gelen zamdan, hayat pahalılığından geçtim. Fakat aynı ürünün market ve diğer firmalardaki fiyat uçurumu başlı başına bir sorun. 4,00 lira nere, 15 lira nere. Ayranı 4'e satan mandıra da kazanıyor, 4,75'e satan market de kazanıyor, 15'e satan lokanta da. Bu kadar fark, olacak şey değil. Lokantacının sattığı fiyat fahişin de ötesi kazık mı kazık. Millet etli ekmek fiyatına yoğunlaşırken lokantacı ayrandan vuruyor. Tek kelimeyle ayıptır, günahtır, vebaldir. 

Bundan sonra bu lokantanın semtinden geçer miyim. Kazara geçersem de ayran içer miyim. Ne de olsa ayran içip ayrı düştük. Bu da benim ve oğlumun kulağına küpe olsun. 

İnanın, orta yerde mesele 15 lira değil. Bu pahalılıkta, paranın pul olduğu bir devirde 15 liranın lafı bile olmaz, yazı konusu bile edilmez. Diğer lokantalarda durum nasıldır bilmiyorum ama bu esnafın yaptığı tek kelimeyle fırsatçılıktır. Dört liraya satıp kar edenlerin yanında bu esnafın yaptığı düpedüz fuhşiyattır.

Üzüntüm, bir ayranın on beş lira olması değil. Ona kalırsa aynı gün üç pasaport çıkarttım. Pasaport defterine 1503 lira para verdim. 330 liraya fotoğraf çektirdim. Daha önce 370 liraya aldığım 25 kiloluk tam buğday ununa geçen hafta zam gelmiş. 385 lira da una verdim. Ettiğim masraf ve gelen zam, bir lokantacının bir ayranı on beş liraya satması kadar koymadı.

Siz siz olun, her lokantadan ayran içmeye kalkmayın. 

24 Kasım 2023 Cuma

Semt Pazarlarının Hali Pürmelali

Kapalı bir semt pazarı sonrası pazar yerinden görüntüler. Pazar yerini bu şekil bırakan bırakıyor, biz ne yapıyoruz demiyor. Pazar yerini bu şekil bırakana kimse bir şey demiyor.
Pazar dağıldıktan sonra belediye görevlileri sahaya girip saatlerce temizlik yapıyor.
Pazarı bu hale getirmek, savaş alanına döndürmek, tezgahı bozup giderken pazarcı esnafının döküntü namına ne varsa, bulunduğu yere boşaltıp gitmesi; aslan yattığı yerden belli olur, temizlik imandandır, temizlik imanın yarısıdır sözlerini çok iyi bilen bu insanımıza bu görüntüler yakışmıyor.
Böylesi pazar yeri sadece bu semt pazarına ait değil, şehrin hangi mahallesine giderseniz, pazar sonrası aynı manzaraları görmek mümkün. Artık bu şehirde pazar yerlerini böyle bırakmak bir kültür oldu. Esnaf kirletecek, belediye temizleyecek. Merak ediyorum, bizim kendimize temizlik anlayışımız ne işe yarar.
Gördüğüm kadarıyla pazar yerinin bu görüntüsü insanımızı da rahatsız etmiyor. Rahatsız oluyorsa da  bir yetkiliye gidip bu derdi dile getirmiyor. Dile getiren varsa da belki yetkililer tedbir almıyor. Hoş, kimsenin bir şey demesine gerek yok. Yetkililer bu manzarayı görmüyorlar mı?
Teşbihte hata olmasın, bu pazar yerine sabahtan akşama dört ayaklı hayvanat konsa, pazar yeri akşama bu kadar kirletilmez. Burada savaş olsa, savaştan geriye bu kadar enkaz ve moloz kalmaz.
Merak ediyorum, çok mu zor; belediyenin, valiliğin, pazarcılar odasının pazar yerine dair kurallar koyup tedbir alması.
Pekala pazarcı esnafına çöp poşeti zorunluluğu getirilebilir veya çöp poşeti dağıtılabilir. 
Pazarcının atıklarını çöpe koyup ağzını bağlayıp çöp konteynerine götürüp bırakması sağlanabilir.
Her pazarının yeri belli ve bu yer için işgaliye ödediğine göre pazar yerini kirli bırakan esnafa ceza verilebilir. Tekrarında cezası artırılabilir. Üçüncü tekrarında pazardan yer verilmeyebilir. 
Her pazarcı akşam giderken işgal edilen yerin temiz olup olmadığını zabıta kontrol edebilir.
İnanın çok zor değil bunu yapmak. Yeter ki bu konuyu dert edinelim. Belediye-valilik ve pazarcılar odası isterse, bu işin üstesinden gelebilir. Yetkililerimiz yeter ki dert edinsin.