22 Kasım 2023 Çarşamba

Dünyanın Adaleti *

Adalet herkese tastamam hakkını vermek, haksızlık yapmamak şeklinde tanımlansa da

Herkesin önemsediği hukuki bir terim olsa da

Mülkün temeli kabul edilse de

Adalet için şeriatın kestiği parmak acımaz dense de

Herkes adalet peşinde koşsa da

Kimse adaletten memnun değil. Hatta dünyanın adaleti için adaletin bu mu denir.

Zira bu dünyada güçlünün adaleti vardır.

Güçlü, gücünü güçsüzlerin desteğinden ve başka güçlülerin sessizliğinden alır.

Güçlünün adaletinde ise adalet olmaz. 

Gerekirse dokuz kişiye bir pul, bir kişiye dokuz pul dağıtılır.

Devlet içinde adalet böyle de devletler arası hukukta adalet nasıldır?

Yeryüzünün adaleti değişmez. Burada da güçlünün adaleti söz konusudur. 

Güçlü olan devletler güçsüzleri sömürür. O ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini iç eder.

Güçlünün adaleti kabadayılıktır. Gücüne güvenir. 

Başka bir ülkeye girmek için adına fetih der, ilayıkelimetulah der, cihat der, beni tehdit ettin ya da ediyorsun der, ülkende terörü barındırıyorsun, benim vatandaşlarıma şunu yaptın, şu saldırının arkasında sen varsın der. O ülkeye bir şekil girer. Her şeyi der ama tek şey demez: Ben seni sömüreceğim. 

Girdikten sonra savaş tazminatını da işgal edilen ülkeye yıkar. Orada belli bir süre oyalanır. Ülkeyi dizayn eder. Sonra ülkenin yönetimini birine bırakır. Çeker gider. 

Yerine bıraktığı o ülke için bir kurtarıcı olur. Bu kurtarıcı kuvvetle muhtemel bu güçlü devlet yönetimiyle anlaşan biri olur. Anlaşılan bu kişi o güçle mücadele eder veya eder görünür. Bu yöntemi 1.sınıf güçlü ve sömürgeci devletler uygular. ABD ve Batı ülkeleri ve Rusya gibi. 

Bir de ikinci sınıf devletler vardır ki bunların tek derdi toprak genişletmek. Gücüne ve kaba yöntemlere dayanarak o ülkeyi fetheder/işgal eder. O ülkeye bir vali atar, o ülkeyi haraca/vergiye bağlar. Burada oyalanmaz. Başka ülkeleri fethe veya işgale yönelir. Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar gibi. 

Başka daha güçlü bir devlet ortaya çıkıncaya kadar fethedilen/işgal edilen ülkeler bu devletler de kalır. Sonra fetih veya işgaller eskisi gibi gitmez. Bir yerde tıkanır. Önceki aldığı toprakları teker teker kaybeder. Ardından da kendileri de kaybolur gider. 

Birinci sınıf sömürü devletlerinin etkisi, işgal ettikleri topraklar bağımsızlığına kavuşsa dahi devam eder. Bunlar işgalle kalmazlar. Kaldıkları ülkede dinleri, dilleri, kültürleri kalıcı olur. Ülke halkı da bu işgalci devletlere pek düşman olmaz. 

İkinci sınıf fetihçi devletler ise aldıkları toprakları kaybeder. Geride ne dili kalır ne dini. Yeni yönetim ve halkın önemli bir kısmı, bunlara ilanihaye devam edecek husumet besler. 

Dünyanın adaletine değindikten sonra fetih ve işgale de kısaca değinmek isterim. İslam ülkelerinin aldıkları ülkeler için fetih terimi kullanılırken Batılı devletlerin girdikleri ülkeler için sömürü ve işgal terimleri kullanılır. Adına fetih de dense işgal veya sömürü de dense, adına din veya başka gerekçeler sürülse de bir başka ülkenin toprağına girmek bir işgaldir. Gücün gücünü göstermesi, o ülkenin toprağını alması demektir. 

Bugün hoşumuza gitmese de İsrail'in Gazze'ye girmesi aynı türdendir. Yani gücün gücünü dayatmasıdır. Beğensek de beğenmesek de haklının değil, güçlünün sözü geçer, onun dediği olur. Çünkü dünyanın adaleti budur. Bu adalette ne etik ne ahlak geçerlidir.

*24/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

Zam Bizim İşimiz

Yine sosyal medyada çalakalem yazım paylaştığım bir yazım sosyal medya arşivime düştü. 21.11.2021 tarihinde akaryakıta peşi sıra gelen zamlar kuruşla geliyormuş. Bu kuruşlar damlaya damlaya göl olur misali 2022 ve 2023 yılında liraya dönüşmüş. İki yıl öncesinde kuruşla yavaştan acıtan yakıt liraya dönüşerek katmerleşmiş. Turpun büyüğü heybede imiş. Zam bizim işimiz. Bu görevi de hakkıyla yerine getiriyoruz. 

Bakalım iki yıl öncesinde akaryakıtın neyinden dert yanmışım:

Bir hafta içinde LPG kaç zam gördü hatırlamıyorum. Zaten hatırlasam da bir anlamı yok. Boşu boşuna kafa yormaya, kafada tutmaya da gerek yok. Sağ olsun dijital ortam bizim adımıza kafa yoruyor. Bu gece gelecek zamla birlikte 6 günde üçüncü zam oluyormuş. Bu demektir ki her iki güne bir zam yapılmış. Yani gün aşırı zam yemişiz. Böyle giderse gün aşırı zamdan günlük zamma doğru koşar adım ilerliyoruz. Yine böyle giderse günlük zam da yeterli gelmeyebilir.

Yine gazetenin haberine göre LPG'ye 2 ayda toplam 2 lira 33 kuruş zam yapılmış.

Görünen o ki bu ülkenin elinde zamdan başka çare kalmamış. Zira bu zamlar çaresizliğin bir göstergesi ve bu zamlı hayat bizden ayrılmaz bir parça olacak.

Böyle günlük zamma doğru gün aşırı gelen bu zam, Çin işkencesine döndü. Madem bu zamlar dolardaki hareketliliğe ve yükselişe göre ayarlanıyor. Bundan kurtulmanın ve günlük fiyat ayarlamasının önüne geçmenin yolu; benzin, motorin ve LPG'nin istasyonlarda dolarla satılmasıdır. Hangisi kaç dolar ise istasyonlar ekranlarına o fiyatı yazsın. Dolar düşse de yükselse de dolar cinsinden fiyat sabit kalsın.

Burada herkes cebinde dolar mı taşıyacak diyebilirsiniz. Hayır, taşımalarına gerek yok. Kim, kaç litre yakıt almışsa, yine TL cinsinden ödemesini yapsın. Ne fark eder demeyin. Bence çok şey fark eder. En azından "Otogaza bu geceden itibaren şu kadar kuruş zam gelecek" Çin işkencesinden kurtulmuş oluruz. Bu da psikolojik olarak bizi rahatlatacaktır”. 22.11.2021

21 Kasım 2023 Salı

Sahada Aktör Olanlar Projenin Parçası Olabilir mi?

Bazı insanlar özel yetiştirilmiş, daha sonra servis edilmiş birer proje olabilir mi? Bunu en iyi projenin tarafları bilir. Biz ise zahirine bakarak sonuçları itibariyle bir proje olup olmadıkları hususunda kanaat belirtebiliriz. Doğrusunu Allah bilir.

İdeolojilerin kendisi de proje olabilir. İdeolojiler proje ise bu ideolojilerin başına getirilenler de projenin aktörü olması kuvvetle muhtemeldir.

Geçmişte bu ülkeye pompalanan ülkeye komünizm gelecek tehlikesinin bir ABD projesi olduğu söylenir. Hatta 80 öncesi aşırı sağ ve aşırı sol uçların kavgasından az insanımız ölmedi. Aynı silahla hem sağcı genç hem de solcu genç öldürüldü. İç karışıklık, beraberinde 80 darbesini getirdi. Komünizm tehlikesi kardeşi kardeşe kırdırarak bu ülkeye bedeller ödetti. Bu yol ile sağ siyaset bu ülkeye hakim olmuş, ülke bilerek veya bilmeyerek ABD'nin kucağına itilmiştir.

Kardeşin kardeşe kırdırıldığını, ölmeyip hapishanede aynı koğuşu paylaşanlar bunun bir oyun ve proje olduğunu öğrendikleri zaman iş işten geçmişti. 

80 ihtilali ile birlikte 80 öncesi doğup neşvünema bulmaya çalışan İslamcılık hızla ivme kazanmaya başladı. Gelişmesinin yolu da Fethullah Gülen'e komünizmle mücadele görevinin verilmesi, formalite sınavla vaiz yapılması, askeriyeye Gülen'in terbiyesinden geçen kişilerin alınması, Gülen'in Vehbi Koç, zamanın MİT müsteşarı ve zamanın Diyanet İşleri Başkan yardımcısı ile bir araya gelmesi, 82 Anayasası ile birlikte din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin Kenan Evren eliyle zorunlu ders yapılması gibi. 

Şimdi kafalarda şu soru var: 90'lı yıllardan sonra değişik aktörlerle Türk siyasetinde etkili olan İslamcılık da tıpkı komünizm tehlikesi gibi birer proje olabilir mi? Üstelik İslamcılık hareketi 80 öncesi sağ ve sol siyaset gibi birbirine yakın oy da almıyordu. 90'lı yıllarda koalisyonla test edilen bu hareket, 28 Şubat mağduriyetinin ardından tek başına iktidara gelecek duruma geldi. Üzerine bir de eften püften ve gülünç gerekçelerle okunan şiirden dolayı hapis mağduriyeti oluşturularak mağdurların önü açıldı. Üstelik tek başına ve hep iktidar oldu. Oyları sildi süpürdü. Ortada ne merkez sağ kaldı ne de sol. Geldiğimiz nokta itibariyle bir insanı vezir yapmanın yolu, onu mağdur etmekten geçtiği düşünülürse, yanlış olmaz. 

İslamcılık bir proje olabileceği gibi İslamcılık iktidarlarının bir başka görevi de din ve dince kutsal sayılan değerlerin içini boşaltma görevlerinin olabileceğini söylersek herhalde yanlış olmaz. 

Değilse, niye nassla oynasınlar?

Niye dini tedrisatları ihtiyaçtan fazla açsınlar? 

Siyasette dini neden kullansınlar? 

İmam hatip ve ilahiyat mezunlarına dikkat çekecek şekilde tercihen niçin görev versinler? 

Kısaca dünyaya ve Türkiye’ye yön verenler, bizi bize bırakmıyor. Durmadan proje üretiyorlar, buna uygun aktörleri de yetiştiriyorlar. Sahada aktör ve oyun kurucu görünenler ise oyunun bir parçası oluyorlar. Bizler de bilerek veya bilmeyerek bu oyunun içerisinde yer alıyoruz.

20 Kasım 2023 Pazartesi

ABD'nin Öncü Kuvvetleri *

Baştan öngördüğümü söyleyemesem de sonuçları itibariyle şunu söyleyebilirim. 

Nerede haklı veya haksız silaha ve teröre başvuran ayrılıkçı ve dinci bir örgüt varsa, bu örgütler kendiliğinden doğmamıştır. Birileri tarafından özellikle ABD tarafından yeri ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere kurulmuştur. 

Bu örgütler, kendiliğinden doğsa bile birileri bunlara destek vererek büyütüp kendilerine hizmet eder noktaya getirmişlerdir. Ekmeğini yiyen kılıcını sallar diye boşuna söylenmemiştir.

Bu örgütler, dış güçler özellikle ABD adına, bulundukları yerde vekalet savaşı verirler.

ABD bir ülkeye girmek isterse, o ülkeyle bir hesabı varsa, ilk önce bu örgütler ortaya çıkar. O ülkeyi kasıp kavurur. Bu örgütle mücadele ve o ülkeye huzur ve barış getirmek için ABD o ülkeye girer. ABD o örgütle mücadele için o ülkeye yerleşir. Kısaca bu örgütler ABD'ye düşman görünen ABD'nin öncü kuvvetleridir. ABD bir yere gireceği zaman bu örgütler sahneye çıkar. 

Bu örgütler ABD tarafından desteklenmesine rağmen ABD bu örgütlere, bu örgütler ABD'ye düşman görünürler. ABD bu örgütlere göre büyük şeytandır. Bu örgütler ise başı ezilmesi ve kökü kurutulması gereken terör örgütleridir. Bunu nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama dünyanın gözü önünde, gözünün içine baka baka bunu yapabiliyorlar.

Bu örgütler özellikle dinci örgütler yaptıkları terörle seslerini duyururken, propaganda amaçlı çektikleri videolar insanları dinden de uzaklaştırıyorlar. Din bu ise biz o dinden değiliz deme noktasına geliyor büyük kalabalıklar. 

Desteğini dışarıdan almayan hiçbir örgütün yaşama şansı yoktur. Dış destek almayan bir örgütün kurulmasıyla ortadan kalkması bir olur.

Bir ülkede kurulan ayrılıkçı ve dinci örgüt, ABD’nin hizmetini görünceye kadar devam eder. İşi biterse, o ülkedeki görevleri de biter.

Örnek mi istersiniz? Buyurun:

Bir zamanlar ülkeleri kasıp kavuran el Kaide, ABD’nin istediği ülkede terör yaptı. 11 Eylül saldırı gerekçe gösterilerek el Kaide ve Taliban ile mücadele için ABD Afganistan’a girdi. Yıllar yılı orada kaldı. O ülkeyi istikrarsızlaştırdı. Arkasına bakmadan çıkıp giderken ülkeyi, mücadele için girdiği Taliban’a teslim ederek gitti.

ABD Suriye’ye girmeden önce Suriye’de İŞİD peyda oldu. İŞİD kısa zaman Irak-Şam İslam devletini kurdu. ABD, İŞİD’le mücadele için YPG’yi silahlandırdı. ABD Suriye’de yerleşti. İŞİD’le mücadele için getirdiği silahları YPG’ye verdi. YPG, ABD sayesinde hiç olmadığı kadar Suriye’de güçlü. Kuzey Irak’ta kurulan Barzani hükümeti gibi yakın zamanda Irak’ta PKK’nin üst yapılanması olan YPG Suriye’de bir devlet kurarsa, hiç şaşırmayalım. YPG de Suriye’yi çok önemsiyor ve tüm gücünü oraya kaydırdığından Türkiye’deki kanlı eylemleri adeta bıçak gibi kesildi. YPG’nin kuracağı devletle yakın zamanda Türkiye ile komşu olursa hiç şaşırmayalım.  

90’lı yıllarda Saddam ile mücadele için Irak yok edildi. Bugün devlet demeye bin şahit lazım.

Arap Baharı ile demokratik eylem vb. sebeplerle ortaya çıkan ne kadar örgüt varsa, Tunus dışında tüm ülkeler istikrarsızlaştırıldı. Bugün Mısır, Suriye, Libya diye bir devlet yok. Kendi iç halleriyle uğraşıyor.

PKK de ABD ve Batı destekli bir örgüt.

Örnek çok da en son örneği Gazze’den verelim. Çünkü Filistin’in bir bölümünün hakimi Hamas son saldırısıyla adeta İsrail’e gel bize saldır, bizi bitir dedi. TV’ler savaş diyor. Savaş iki devlet arasında olur. İsrail bugün Gazze’yi yerle bir ediyor. Şimdi bu Hamas’ın kime hizmet ettiğini sorgulamak gerekmez mi?

Sonuç olarak, istisnası var mı bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla nerede bir ayrılıkçı ve dinci-İslamcı bir örgüt varsa, ABD’ye hizmet ediyor görünüyor. Kazanan hep ABD ve ortakları olurken, kaybeden nedense hep İslam ülkeleri oluyor. Maalesef dinci örgütlerin peyda olduğu yerlerde ne huzur vardır ne barış ne yaşama durumu: Kan, gözyaşı, ölüm ve işgal. Tüm bunlardan, dinci örgütleri bir sorgulamak, onlara sormak lazım: Kimdensiniz? Müslümanların yanında İslam’ı savunup Müslümanlardan görünen bu örgütler, ABD’nin amacına hizmet eden gizli birer ortaklar mıdır?

*22/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

Hayır Gelmez

Fikri, zikri, görüşü, çapı, makam, mevkii, statüsü ne olursa olsun, şu tip insan ve meslek grubundan hayır gelmez:

Özgür düşünerek bilime hizmet etmesi, alanıyla ilgili olması gerekenleri eğip bükmeden söylemesi gerekirken güce yaslanan, gücün borazanlığını yapan, kendisinin değil, gücün istediği şekilde konuşan, trol derecesinde fanatik olan akademisyenden hayır gelmez. 

Günün önemli bir bölümünü üniversitesine ve öğrencilerine ayırması gerekirken her akşam TV'lerde demirbaş olarak fikrine danışılan, akşamın erken saatinden geç vakte kadar ekranlarda arzı endam eden, gücün istediği ve gücün hoşuna giden şekilde konuşan ve yüzünü eskiten akademisyen yöneticiden hayır gelmez. 

Gazeteci dediğin olaylara, kişilere, yapılanlara eleştirel yaklaşır. Olayları tarafsız ele alır. Eleştirirken fincancı katırlarını ürkütmeyeyim hesabı yapmaz. Olumsuz durumu dile getirmekten kaçınmaz. Gücün hışmına uğrarım endişesi taşımaz. Eleştirirken öneriler sunar. Gücünü özgür düşünmekten ve özgür gazetecilik yapmaktan alır. Güce yaslanarak, gücün tarafgir ve borazanlığını yapandan gazeteci olmaz. Bu tür gazeteci müsveddesinden hayır gelmez.

Din görevlisi dediğin, dinin, ahlakın dediğini söyler. Güçle birlikte görünmekten kaçınır. Gücünü güçten değil, savunduğu değerlerden alır. Gücün şakşakçılığını ve trollüğünü yapmaz. Safı her daim zayıfın yanıdır. Halkı anlatma ve gerçeği haykırma görevi vardır. Güce yaslanan, gücün eksikliklerini haykıramayan, aksine savunan ya da sessiz kalan, dilsiz şeytan din görevlisinden hayır gelmez. 

Devlet kademesinde iş yapan, makam ve mevkide görev almış kişiler amme adına iş yapan kişilerdir. Tarafı olmaz. Gücün ve gücün karşısında olan herkesin mevzuat çerçevesinde işini yapar. Çalıştığı kuruma katma değer üretir. Yerinde kalmak için güce yaslanmaz. Gücün şakşakçılığını, partizanlığını ve trolllüğünü yapmaz. Bir partinin lehine, başka partinin aleyhine çalışmaz. İşinden ziyade gücün ve bir partinin profesyonel bir çalışanı gibi bir görevle ön plana çıkıyorsa, bu tür çalışandan hayır gelmez. 

Sevdiği, tarafını tuttuğu kişi, kurum, kuruluş, camiada birinin yaptığı yanlışları bizden diye görmeyenden ya da görmezden gelenden, karşıt kişilerin her şeyini gören, hayata at gözlüğüyle bakan kişi ve kişilerden de hayır gelmez.

Sevdiğinin birbirine zıt iki görüşünü de alkışlayan, ölümüne savunan kişiden hayır gelmez.

Yaşadığı ve anlattığı din, insanları dinden soğutmasına rağmen din budur, ister kabul et, ister etme dercesine kendisini yenileyemeyen, çağı okuyamayan, zamanın ruhunu yakalayamayan, insan ve toplum psikolojisinden anlamayan kişinin anlattığı dinden hayır gelmez.

Haklı olduğunu bildiği halde başıma bir şey gelir düşüncesiyle yanında görünmekten kaçınan iyi gün dostu kişilerden hayır gelmez.

Zayıf ve güçsüz iken alttan alarak nazik, bir o kadar da kibar olan, demokrasi havarisi kesilen dürüstlük abidesi görünümlü kişilerin, gücü ele geçirdikten sonra geldiği yeri unutandan, ağzını bozanından, insanlara tepeden bakanından, koltuğuna yapışanından ve koltuğun altında kalanından hayır gelmez...

İsrail'in Yanında mı, İsrail'in Karşısında mı?

İsrail aleyhine kim konuşmuşsa,

Kim Filistinlilerin acısına dair Filistinlileri destekleyen bir açıklama yapmışsa;

Futbolcu ise ya sözleşmesi feshedilmiş ya da kadro dışı kalmıştır. 

Müzisyen ise programları iptal edilmiştir. 

Kısaca kim İsrail aleyhine, Filistin lehine bir paylaşım yapmışsa, ipi çekilmiştir.

Başka istisnası var mı bilmiyorum ama bir kişi var ki tüm söylemlerinde İsrail'e katil diyor, terörist diyor, İsrail devlet terörü uyguluyor diyor, siz öldürmeyi iyi bilirsiniz diyor. Hasılı İsrail'e ondan düşman olanı yok. Filistin lehine destek veren ondan açık olanı yok. Hamas'ı mücahit kabul ediyor. İsrail'i telin, Filistin'e destek mitingi yapıyor. Yani bu kişi İsrail'e, İsrail Cumhurbaşkanına her şeyi söylüyor. 

Sonuç?

İsrail yoluna doludizgin devam ediyor. Gazze'yi yerle bir ediyor. Gazze'yi haritadan siliyor.

İsrail aleyhine açıklamada bulunan, Filistin'e desteğini açıklayan kişinin başına bir şey geliyor mu? Futbolcu ve müzisyenin başına gelen gelmiş midir?

Gelmesini temenni etmiyoruz ama İsrail'e o kadar aleyhte konuşmasına rağmen bugüne kadar başına ne bir şey gelmiştir ne de dışlanmıştır.

Aksine İsrail Ortadoğu'da kazanmaya devam ediyor. Elini kimse bükemiyor. İsrail aleyhtarı konuşmalarıyla nam salmış kişi de hep kazanıyor ve hep zirvede. 

Bugüne kadar ne İsrail kaybetmiştir ne de bu kişi.

Garip değil mi bu?

Bir yerin, bir konunun, bir şeyin bir kazananı olur. Nedense burada hep iki kazanan var. Biri öldürüp toprağına yeni toprak katıyor. Diğeri de ülkesi içinde ve dışında puan topluyor. 

İsrail karşıtı kişilerin yaşama veya ayakta kalma şansı yok iken İsrail düşmanlığına rağmen hep zirvede olması ve kalması; izaha, açıklamaya, araştırılmaya muhtaç.

Siz nasıl görür ve düşünürsünüz bilmiyorum ama bu işin içinde bir iş var. Kimsenin içini, niyetini bilmem ama sonuçları itibariyle baktığımda, sanki Büyük Ortadoğu Projesi sekteye uğramadan devam ediyor. Ama yanında durarak ama karşısında durarak.

Acaba birileri rol gereği Filistin’in hamisi görünerek halkın gazını almak suretiyle BOP başkanlığının hakkını vermeye devam mı ediyor?

Bir şey diyemiyorum. Diyeceğim tek şey: Vebali boynuna. 

Nass Oldu As

"Bu can bu tende durduğu müddetçe..." sözünü nasıl anlamak lazım? 

O can, o tende duracak ama ağza atılan büyük lokma yenecektir. Çünkü bir değil, beş değil. Bugüne kadar bütün büyük lokmalar yenmiştir. 

Bir ürüne zam gelecek söylentisi ortaya çıktığında, ilgili bakanın, "İnanmayın. Zam yoktur" demesini nasıl anlamak lazım? 

Ne zaman biri böyle zam yoktur açıklaması yapmışsa, zam gelmiştir. 

"Nass varsa, bize ne düşer" deyip ardından faizi uzun süre azar azar indirip sonradan faizin hızla yükseltilmesine ne dersin? 

Nassın askıya asılması, kullanılıp atılması demektir. 

Yani? 

Faiz indirilmeye karar verilmiş. İndirirken din emellere alet edilmiş. Yani din kullanılmıştır. Baktı ki pabuç pahalı. Çünkü ülkeye pahalıya patladı. Enflasyon inmediği gibi fırladı. Sonra nassı askıya asarak faizin yükseltilmesine göz yumdu. Yani nass oldu as. Ne zamana kadar askıda kalacak dersen, ne zaman dini argümana ihtiyaç olunca, nass yeniden askıdan indirilir, tedavüle sürülür. 

Ne yapılması lazımdı?

Bir devlet politika değişikliği yapabilir. Faizi indirir veya çıkarır. Likidite bulmak için her yolu dener. Gerekirse tefeciden yüksek faizle borç bile bulur. Ama tüm bunları yaparken dini ve dince kutsal sayılan değerleri emellere alet edemez. Dini bir aksesuar olarak kullanamaz. Bu çok ayıptır, günahtır, vebaldir. Dinin içini boşaltmadır. Dinle ve dinî değerlerle oynamak ve dalga geçmektir. Dinle oynamak kimsenin ne hakkı ne de haddidir.

Sonucun “Faiz sebep enflasyon sonuç” şeklinde çıkmayacağı, ülke ekonomisine büyük zarar vereceği bilinmesine rağmen aylarca faiz indirilmesinin sebebi ne olabilir?

İnat denebilir, kendisine aşırı güven olabilir. Çünkü ekonominin kitabını yazdığına dair defalarca söylediği sözü vardır. İnsanın kafasındaki ezberi bozması zordur. Bu da ülkeye pahalıya patlamıştır. Ama birileri kazanmıştır.

Kimler?

Politika faizini indirmek ancak bankalara yarar. Kaç ay boyunca bankalar devletten bu şekil düşük faizden para aldılar. Karşılığında devlete yüksek faizle borç verdiler. Hasılı bu süreçte en fazla kazananlar bankalar olmuştur. Ayrıca faiz indirimiyle birlikte döviz karşısında TL de pul edilerek cebinde ve hesabında döviz olanlar köşeyi dönmüştür. İhracatçı döviz kuru yüksek olduğu için daha fazla ihracat yaparak kazanmıştır. Parasını kur garantili TL hesabına yatıranlar kazanmıştır.

Kaybedenler kim?

Alavere dalavere Kürt Memet nöbete misali koca bir halk. Enflasyonun artması, hayat pahalılığının azması da kaybedenlere bonus olarak yazılmıştır.