21 Kasım 2023 Salı

Sahada Aktör Olanlar Projenin Parçası Olabilir mi?

Bazı insanlar özel yetiştirilmiş, daha sonra servis edilmiş birer proje olabilir mi? Bunu en iyi projenin tarafları bilir. Biz ise zahirine bakarak sonuçları itibariyle bir proje olup olmadıkları hususunda kanaat belirtebiliriz. Doğrusunu Allah bilir.

İdeolojilerin kendisi de proje olabilir. İdeolojiler proje ise bu ideolojilerin başına getirilenler de projenin aktörü olması kuvvetle muhtemeldir.

Geçmişte bu ülkeye pompalanan ülkeye komünizm gelecek tehlikesinin bir ABD projesi olduğu söylenir. Hatta 80 öncesi aşırı sağ ve aşırı sol uçların kavgasından az insanımız ölmedi. Aynı silahla hem sağcı genç hem de solcu genç öldürüldü. İç karışıklık, beraberinde 80 darbesini getirdi. Komünizm tehlikesi kardeşi kardeşe kırdırarak bu ülkeye bedeller ödetti. Bu yol ile sağ siyaset bu ülkeye hakim olmuş, ülke bilerek veya bilmeyerek ABD'nin kucağına itilmiştir.

Kardeşin kardeşe kırdırıldığını, ölmeyip hapishanede aynı koğuşu paylaşanlar bunun bir oyun ve proje olduğunu öğrendikleri zaman iş işten geçmişti. 

80 ihtilali ile birlikte 80 öncesi doğup neşvünema bulmaya çalışan İslamcılık hızla ivme kazanmaya başladı. Gelişmesinin yolu da Fethullah Gülen'e komünizmle mücadele görevinin verilmesi, formalite sınavla vaiz yapılması, askeriyeye Gülen'in terbiyesinden geçen kişilerin alınması, Gülen'in Vehbi Koç, zamanın MİT müsteşarı ve zamanın Diyanet İşleri Başkan yardımcısı ile bir araya gelmesi, 82 Anayasası ile birlikte din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin Kenan Evren eliyle zorunlu ders yapılması gibi. 

Şimdi kafalarda şu soru var: 90'lı yıllardan sonra değişik aktörlerle Türk siyasetinde etkili olan İslamcılık da tıpkı komünizm tehlikesi gibi birer proje olabilir mi? Üstelik İslamcılık hareketi 80 öncesi sağ ve sol siyaset gibi birbirine yakın oy da almıyordu. 90'lı yıllarda koalisyonla test edilen bu hareket, 28 Şubat mağduriyetinin ardından tek başına iktidara gelecek duruma geldi. Üzerine bir de eften püften ve gülünç gerekçelerle okunan şiirden dolayı hapis mağduriyeti oluşturularak mağdurların önü açıldı. Üstelik tek başına ve hep iktidar oldu. Oyları sildi süpürdü. Ortada ne merkez sağ kaldı ne de sol. Geldiğimiz nokta itibariyle bir insanı vezir yapmanın yolu, onu mağdur etmekten geçtiği düşünülürse, yanlış olmaz. 

İslamcılık bir proje olabileceği gibi İslamcılık iktidarlarının bir başka görevi de din ve dince kutsal sayılan değerlerin içini boşaltma görevlerinin olabileceğini söylersek herhalde yanlış olmaz. 

Değilse, niye nassla oynasınlar?

Niye dini tedrisatları ihtiyaçtan fazla açsınlar? 

Siyasette dini neden kullansınlar? 

İmam hatip ve ilahiyat mezunlarına dikkat çekecek şekilde tercihen niçin görev versinler? 

Kısaca dünyaya ve Türkiye’ye yön verenler, bizi bize bırakmıyor. Durmadan proje üretiyorlar, buna uygun aktörleri de yetiştiriyorlar. Sahada aktör ve oyun kurucu görünenler ise oyunun bir parçası oluyorlar. Bizler de bilerek veya bilmeyerek bu oyunun içerisinde yer alıyoruz.

20 Kasım 2023 Pazartesi

ABD'nin Öncü Kuvvetleri *

Baştan öngördüğümü söyleyemesem de sonuçları itibariyle şunu söyleyebilirim. 

Nerede haklı veya haksız silaha ve teröre başvuran ayrılıkçı ve dinci bir örgüt varsa, bu örgütler kendiliğinden doğmamıştır. Birileri tarafından özellikle ABD tarafından yeri ve zamanı geldiğinde kullanılmak üzere kurulmuştur. 

Bu örgütler, kendiliğinden doğsa bile birileri bunlara destek vererek büyütüp kendilerine hizmet eder noktaya getirmişlerdir. Ekmeğini yiyen kılıcını sallar diye boşuna söylenmemiştir.

Bu örgütler, dış güçler özellikle ABD adına, bulundukları yerde vekalet savaşı verirler.

ABD bir ülkeye girmek isterse, o ülkeyle bir hesabı varsa, ilk önce bu örgütler ortaya çıkar. O ülkeyi kasıp kavurur. Bu örgütle mücadele ve o ülkeye huzur ve barış getirmek için ABD o ülkeye girer. ABD o örgütle mücadele için o ülkeye yerleşir. Kısaca bu örgütler ABD'ye düşman görünen ABD'nin öncü kuvvetleridir. ABD bir yere gireceği zaman bu örgütler sahneye çıkar. 

Bu örgütler ABD tarafından desteklenmesine rağmen ABD bu örgütlere, bu örgütler ABD'ye düşman görünürler. ABD bu örgütlere göre büyük şeytandır. Bu örgütler ise başı ezilmesi ve kökü kurutulması gereken terör örgütleridir. Bunu nasıl beceriyorlar bilmiyorum ama dünyanın gözü önünde, gözünün içine baka baka bunu yapabiliyorlar.

Bu örgütler özellikle dinci örgütler yaptıkları terörle seslerini duyururken, propaganda amaçlı çektikleri videolar insanları dinden de uzaklaştırıyorlar. Din bu ise biz o dinden değiliz deme noktasına geliyor büyük kalabalıklar. 

Desteğini dışarıdan almayan hiçbir örgütün yaşama şansı yoktur. Dış destek almayan bir örgütün kurulmasıyla ortadan kalkması bir olur.

Bir ülkede kurulan ayrılıkçı ve dinci örgüt, ABD’nin hizmetini görünceye kadar devam eder. İşi biterse, o ülkedeki görevleri de biter.

Örnek mi istersiniz? Buyurun:

Bir zamanlar ülkeleri kasıp kavuran el Kaide, ABD’nin istediği ülkede terör yaptı. 11 Eylül saldırı gerekçe gösterilerek el Kaide ve Taliban ile mücadele için ABD Afganistan’a girdi. Yıllar yılı orada kaldı. O ülkeyi istikrarsızlaştırdı. Arkasına bakmadan çıkıp giderken ülkeyi, mücadele için girdiği Taliban’a teslim ederek gitti.

ABD Suriye’ye girmeden önce Suriye’de İŞİD peyda oldu. İŞİD kısa zaman Irak-Şam İslam devletini kurdu. ABD, İŞİD’le mücadele için YPG’yi silahlandırdı. ABD Suriye’de yerleşti. İŞİD’le mücadele için getirdiği silahları YPG’ye verdi. YPG, ABD sayesinde hiç olmadığı kadar Suriye’de güçlü. Kuzey Irak’ta kurulan Barzani hükümeti gibi yakın zamanda Irak’ta PKK’nin üst yapılanması olan YPG Suriye’de bir devlet kurarsa, hiç şaşırmayalım. YPG de Suriye’yi çok önemsiyor ve tüm gücünü oraya kaydırdığından Türkiye’deki kanlı eylemleri adeta bıçak gibi kesildi. YPG’nin kuracağı devletle yakın zamanda Türkiye ile komşu olursa hiç şaşırmayalım.  

90’lı yıllarda Saddam ile mücadele için Irak yok edildi. Bugün devlet demeye bin şahit lazım.

Arap Baharı ile demokratik eylem vb. sebeplerle ortaya çıkan ne kadar örgüt varsa, Tunus dışında tüm ülkeler istikrarsızlaştırıldı. Bugün Mısır, Suriye, Libya diye bir devlet yok. Kendi iç halleriyle uğraşıyor.

PKK de ABD ve Batı destekli bir örgüt.

Örnek çok da en son örneği Gazze’den verelim. Çünkü Filistin’in bir bölümünün hakimi Hamas son saldırısıyla adeta İsrail’e gel bize saldır, bizi bitir dedi. TV’ler savaş diyor. Savaş iki devlet arasında olur. İsrail bugün Gazze’yi yerle bir ediyor. Şimdi bu Hamas’ın kime hizmet ettiğini sorgulamak gerekmez mi?

Sonuç olarak, istisnası var mı bilmiyorum ama gördüğüm kadarıyla nerede bir ayrılıkçı ve dinci-İslamcı bir örgüt varsa, ABD’ye hizmet ediyor görünüyor. Kazanan hep ABD ve ortakları olurken, kaybeden nedense hep İslam ülkeleri oluyor. Maalesef dinci örgütlerin peyda olduğu yerlerde ne huzur vardır ne barış ne yaşama durumu: Kan, gözyaşı, ölüm ve işgal. Tüm bunlardan, dinci örgütleri bir sorgulamak, onlara sormak lazım: Kimdensiniz? Müslümanların yanında İslam’ı savunup Müslümanlardan görünen bu örgütler, ABD’nin amacına hizmet eden gizli birer ortaklar mıdır?

*22/11/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır

Hayır Gelmez

Fikri, zikri, görüşü, çapı, makam, mevkii, statüsü ne olursa olsun, şu tip insan ve meslek grubundan hayır gelmez:

Özgür düşünerek bilime hizmet etmesi, alanıyla ilgili olması gerekenleri eğip bükmeden söylemesi gerekirken güce yaslanan, gücün borazanlığını yapan, kendisinin değil, gücün istediği şekilde konuşan, trol derecesinde fanatik olan akademisyenden hayır gelmez. 

Günün önemli bir bölümünü üniversitesine ve öğrencilerine ayırması gerekirken her akşam TV'lerde demirbaş olarak fikrine danışılan, akşamın erken saatinden geç vakte kadar ekranlarda arzı endam eden, gücün istediği ve gücün hoşuna giden şekilde konuşan ve yüzünü eskiten akademisyen yöneticiden hayır gelmez. 

Gazeteci dediğin olaylara, kişilere, yapılanlara eleştirel yaklaşır. Olayları tarafsız ele alır. Eleştirirken fincancı katırlarını ürkütmeyeyim hesabı yapmaz. Olumsuz durumu dile getirmekten kaçınmaz. Gücün hışmına uğrarım endişesi taşımaz. Eleştirirken öneriler sunar. Gücünü özgür düşünmekten ve özgür gazetecilik yapmaktan alır. Güce yaslanarak, gücün tarafgir ve borazanlığını yapandan gazeteci olmaz. Bu tür gazeteci müsveddesinden hayır gelmez.

Din görevlisi dediğin, dinin, ahlakın dediğini söyler. Güçle birlikte görünmekten kaçınır. Gücünü güçten değil, savunduğu değerlerden alır. Gücün şakşakçılığını ve trollüğünü yapmaz. Safı her daim zayıfın yanıdır. Halkı anlatma ve gerçeği haykırma görevi vardır. Güce yaslanan, gücün eksikliklerini haykıramayan, aksine savunan ya da sessiz kalan, dilsiz şeytan din görevlisinden hayır gelmez. 

Devlet kademesinde iş yapan, makam ve mevkide görev almış kişiler amme adına iş yapan kişilerdir. Tarafı olmaz. Gücün ve gücün karşısında olan herkesin mevzuat çerçevesinde işini yapar. Çalıştığı kuruma katma değer üretir. Yerinde kalmak için güce yaslanmaz. Gücün şakşakçılığını, partizanlığını ve trolllüğünü yapmaz. Bir partinin lehine, başka partinin aleyhine çalışmaz. İşinden ziyade gücün ve bir partinin profesyonel bir çalışanı gibi bir görevle ön plana çıkıyorsa, bu tür çalışandan hayır gelmez. 

Sevdiği, tarafını tuttuğu kişi, kurum, kuruluş, camiada birinin yaptığı yanlışları bizden diye görmeyenden ya da görmezden gelenden, karşıt kişilerin her şeyini gören, hayata at gözlüğüyle bakan kişi ve kişilerden de hayır gelmez.

Sevdiğinin birbirine zıt iki görüşünü de alkışlayan, ölümüne savunan kişiden hayır gelmez.

Yaşadığı ve anlattığı din, insanları dinden soğutmasına rağmen din budur, ister kabul et, ister etme dercesine kendisini yenileyemeyen, çağı okuyamayan, zamanın ruhunu yakalayamayan, insan ve toplum psikolojisinden anlamayan kişinin anlattığı dinden hayır gelmez.

Haklı olduğunu bildiği halde başıma bir şey gelir düşüncesiyle yanında görünmekten kaçınan iyi gün dostu kişilerden hayır gelmez.

Zayıf ve güçsüz iken alttan alarak nazik, bir o kadar da kibar olan, demokrasi havarisi kesilen dürüstlük abidesi görünümlü kişilerin, gücü ele geçirdikten sonra geldiği yeri unutandan, ağzını bozanından, insanlara tepeden bakanından, koltuğuna yapışanından ve koltuğun altında kalanından hayır gelmez...

İsrail'in Yanında mı, İsrail'in Karşısında mı?

İsrail aleyhine kim konuşmuşsa,

Kim Filistinlilerin acısına dair Filistinlileri destekleyen bir açıklama yapmışsa;

Futbolcu ise ya sözleşmesi feshedilmiş ya da kadro dışı kalmıştır. 

Müzisyen ise programları iptal edilmiştir. 

Kısaca kim İsrail aleyhine, Filistin lehine bir paylaşım yapmışsa, ipi çekilmiştir.

Başka istisnası var mı bilmiyorum ama bir kişi var ki tüm söylemlerinde İsrail'e katil diyor, terörist diyor, İsrail devlet terörü uyguluyor diyor, siz öldürmeyi iyi bilirsiniz diyor. Hasılı İsrail'e ondan düşman olanı yok. Filistin lehine destek veren ondan açık olanı yok. Hamas'ı mücahit kabul ediyor. İsrail'i telin, Filistin'e destek mitingi yapıyor. Yani bu kişi İsrail'e, İsrail Cumhurbaşkanına her şeyi söylüyor. 

Sonuç?

İsrail yoluna doludizgin devam ediyor. Gazze'yi yerle bir ediyor. Gazze'yi haritadan siliyor.

İsrail aleyhine açıklamada bulunan, Filistin'e desteğini açıklayan kişinin başına bir şey geliyor mu? Futbolcu ve müzisyenin başına gelen gelmiş midir?

Gelmesini temenni etmiyoruz ama İsrail'e o kadar aleyhte konuşmasına rağmen bugüne kadar başına ne bir şey gelmiştir ne de dışlanmıştır.

Aksine İsrail Ortadoğu'da kazanmaya devam ediyor. Elini kimse bükemiyor. İsrail aleyhtarı konuşmalarıyla nam salmış kişi de hep kazanıyor ve hep zirvede. 

Bugüne kadar ne İsrail kaybetmiştir ne de bu kişi.

Garip değil mi bu?

Bir yerin, bir konunun, bir şeyin bir kazananı olur. Nedense burada hep iki kazanan var. Biri öldürüp toprağına yeni toprak katıyor. Diğeri de ülkesi içinde ve dışında puan topluyor. 

İsrail karşıtı kişilerin yaşama veya ayakta kalma şansı yok iken İsrail düşmanlığına rağmen hep zirvede olması ve kalması; izaha, açıklamaya, araştırılmaya muhtaç.

Siz nasıl görür ve düşünürsünüz bilmiyorum ama bu işin içinde bir iş var. Kimsenin içini, niyetini bilmem ama sonuçları itibariyle baktığımda, sanki Büyük Ortadoğu Projesi sekteye uğramadan devam ediyor. Ama yanında durarak ama karşısında durarak.

Acaba birileri rol gereği Filistin’in hamisi görünerek halkın gazını almak suretiyle BOP başkanlığının hakkını vermeye devam mı ediyor?

Bir şey diyemiyorum. Diyeceğim tek şey: Vebali boynuna. 

Nass Oldu As

"Bu can bu tende durduğu müddetçe..." sözünü nasıl anlamak lazım? 

O can, o tende duracak ama ağza atılan büyük lokma yenecektir. Çünkü bir değil, beş değil. Bugüne kadar bütün büyük lokmalar yenmiştir. 

Bir ürüne zam gelecek söylentisi ortaya çıktığında, ilgili bakanın, "İnanmayın. Zam yoktur" demesini nasıl anlamak lazım? 

Ne zaman biri böyle zam yoktur açıklaması yapmışsa, zam gelmiştir. 

"Nass varsa, bize ne düşer" deyip ardından faizi uzun süre azar azar indirip sonradan faizin hızla yükseltilmesine ne dersin? 

Nassın askıya asılması, kullanılıp atılması demektir. 

Yani? 

Faiz indirilmeye karar verilmiş. İndirirken din emellere alet edilmiş. Yani din kullanılmıştır. Baktı ki pabuç pahalı. Çünkü ülkeye pahalıya patladı. Enflasyon inmediği gibi fırladı. Sonra nassı askıya asarak faizin yükseltilmesine göz yumdu. Yani nass oldu as. Ne zamana kadar askıda kalacak dersen, ne zaman dini argümana ihtiyaç olunca, nass yeniden askıdan indirilir, tedavüle sürülür. 

Ne yapılması lazımdı?

Bir devlet politika değişikliği yapabilir. Faizi indirir veya çıkarır. Likidite bulmak için her yolu dener. Gerekirse tefeciden yüksek faizle borç bile bulur. Ama tüm bunları yaparken dini ve dince kutsal sayılan değerleri emellere alet edemez. Dini bir aksesuar olarak kullanamaz. Bu çok ayıptır, günahtır, vebaldir. Dinin içini boşaltmadır. Dinle ve dinî değerlerle oynamak ve dalga geçmektir. Dinle oynamak kimsenin ne hakkı ne de haddidir.

Sonucun “Faiz sebep enflasyon sonuç” şeklinde çıkmayacağı, ülke ekonomisine büyük zarar vereceği bilinmesine rağmen aylarca faiz indirilmesinin sebebi ne olabilir?

İnat denebilir, kendisine aşırı güven olabilir. Çünkü ekonominin kitabını yazdığına dair defalarca söylediği sözü vardır. İnsanın kafasındaki ezberi bozması zordur. Bu da ülkeye pahalıya patlamıştır. Ama birileri kazanmıştır.

Kimler?

Politika faizini indirmek ancak bankalara yarar. Kaç ay boyunca bankalar devletten bu şekil düşük faizden para aldılar. Karşılığında devlete yüksek faizle borç verdiler. Hasılı bu süreçte en fazla kazananlar bankalar olmuştur. Ayrıca faiz indirimiyle birlikte döviz karşısında TL de pul edilerek cebinde ve hesabında döviz olanlar köşeyi dönmüştür. İhracatçı döviz kuru yüksek olduğu için daha fazla ihracat yaparak kazanmıştır. Parasını kur garantili TL hesabına yatıranlar kazanmıştır.

Kaybedenler kim?

Alavere dalavere Kürt Memet nöbete misali koca bir halk. Enflasyonun artması, hayat pahalılığının azması da kaybedenlere bonus olarak yazılmıştır.

Tersi Çıkma Garantili Sözler

"Bu can bu tende durduğu müddetçe..." denmişse, bilin ki o papaz çıkarılmıştır. 

"Nass var nass. Nass varsa, bize ne düşer", denmişse, bilin ki bu nass bir süre  kullanılıp sonra askıya asılmış ve faizler yükseltilmiştir. 

"Memur, işçi ve emekliyi enflasyona ezdirmedik ve ezdirmeyeceğiz", denmişse, bilin ki bordro mahkumları enflasyona ezdirilmiştir ve ezdirilmeye devam edecektir. 

"Zam yok" denmişse, bilin ki zam gelmiştir. 

"Faiz sebep, enflasyon sonuç" denip faiz peyderpey indirildikten sonra enflasyon uçmuşsa, bilin ki faizler yükseltilmiştir. 

"Dindar nesil yetiştireceğiz" denmişse, bilin ki dine mesafeli, dinle sorunu olan nesil yetişmiş ve yetişiyor demektir. 

"Verin bu kardeşinize yetkiyi. Dövizle ve enflasyonla nasıl mücadele edeceğini göreceksiniz" denmişse, bilin ki döviz fırlamış, enflasyon düşmediği gibi uçmuştur. 

"Bunlar terörist, teröristle iş yapıyor" denerek birileri töhmet altında bırakılmışsa, bilin ki o yollardan bunu diyenler de geçmiştir. 

Rabia işareti yapanlar, bunu bir süre kullananlar tıpkı nasta olduğu gibi rabia işaretini de unutmuşlardır. 

"Şununla görüşmem. Bununla görüşmem" deyip tüm ipleri koparanlar ve bunun sonucunda telafisi mümkün olmayan zarara yol açanlar, durumda hiçbir şey değişmemiş olmasına rağmen hiçbir şey olmamış gibi görüşüp aynı fotoğraf karesinde yer almada hiç beis görmemişlerdir. 

Birbirine kurşun atacak şekilde söz ve eylemde bulunanlar, birbirinin yüzüne bakamayacak sözleri söyleyenler, sonra bir bakmışsın can ciğer kardeş olmuşlar. 

"Seçim kaybetsek dahi EYT'ye geçit vermeyiz" sözünün ardından sözün mürekkebi kurumadan EYT çıkarıldı. 

Bedelli askerlik şehit annelerine saygısızlık türünden açıklamanın ardından bedelli askerlik çıktığı gibi kalıcı hale geldi. 

Hasılı hepimizin gözünün önünde cereyan eden bu örnekleri çoğaltabiliriz. Ki daha fazlasına da gerek yoktur. Tüm bu örneklerden şu çıkarımlarda bulunmak mümkün:

Önü, arkası ve sonucu düşünülmeyen, günü kurtarmak için söylenen sözlerdir. 

Yüce ve ulvi değerler kullanılmak için vardır. Bir hedefe ulaşmak için bunları kullanıp sonra atmak bu uğurda mubahtır. 

Toplumun gazını almak için yapılmaktadır. 

Bir devlet yönetiminden ziyade üç beş oy uğruna ortada devlet kültürü adına bir şey bırakmamaktır.

Sandığı her şey kabul eden, sandıktan çıktıktan sonra istediğim her şeyi yaparım anlayışıdır.

Tüm bunları yapandan ziyade yapılan her zıt hareketi alkışlayanların bu duruma gelinmesinde, çelişkilerin yaşanmasında payı ve vebali büyüktür.

Göze Perde İnmişse

Ebrehe'nin Kabe'yi yıkma eylemi lanetlenir ama Hafız Haccac'ın hac mevsiminde Kabe'yi yıkması es geçilir. Haccac'ın bu zulmünü gündeme getirsen, bunun zamanı mı? Sonra bunun ne faydası var denir.

Diyanet'in 4-6 yaş öğrencilerine yönelik eğitimini "çağdışı" diye niteleyen laik ve seküler kişi  unutulmazken ve topa tutulurken, bundan sonra temcit pilavı gibi her seçim öncesi önümüze gelme ihtimali yüzde yüz iken "Nass var nass" dedikten sonra nassı askıya alan kişinin bu ikilemi ve nassı askıya alması, nasla kedinin fare ile oynaması hiç akla gelmez. İlki affedilmez iken ikincinin yaptığı çok masum kabul edilir.

Sahabenin bazı tasarrufları, Cemel, Sıffın Savaşlarını masaya yatırsan, geçti gitti. Şimdi ne gerek var buna denir. Nedense 1950 öncesi yönetimin yaptıkları siyaseten malzeme olarak kullanılmaya devam eder. Kimse bunlar ta ne zaman oldu demez.

Dini hassasiyeti ön planda olan veya dini yönü ön plana çıkmış bir gruba ait infiale sebebiyet veren nahoş bir şey olduğunda, "Bunun aslı astarı yoktur. Amaçları iftira ve tarikatları kötülemektir. Esas amaçları İslam'dır. İslam'a direk saldıramadıkları için cemaatleri hedef alıyorlar. Siz bunları bilmezsiniz" denir. Karşıt kesimden birileri yaptığında enine boyuna inceleriz. "Bunlar var ya bunlar. Hep böyledir. Daha bunların geçmişte şu yaptığı sapıklıklar unutulmadı" denir. Aynı şey yatılı bir Kur'an kursunda olduğu zaman da savunmacı refleks ya da görmezden gelme söz konusu. Hiçbir şey yapılmasa, siz de geçmişte şunu yapmıştınız denir.

Anlatmak istediğim, kendimizi ait hissettiğimiz yerlerde olup biteni bir başka tarafa çekmeye çalışarak kapatmaya çalışırız. Sevdiklerimize söz söyletmeyiz. Sevdiklerimizin yanlışlarını görmeyiz ve dile getirmeyiz. Yani aynı kötülüğü aynı çelişkiyi yapana göre farklı tavır takınırız. Bizden olanı hoş görürken ya da olur böyle şeyler deyip sessizce geçiştirirken başkasından ve karşıt kesimden olana taviz vermeyiz. Arslan kesiliriz.

Başkasını görürken kendimizden olanı hatırlamamak, görmemeye çalışmak, eleştirmemek nasıl bir haletiruhiye olabilir? Bunu gözlere perde inmesi şeklinde izah edebiliriz. Gerçekten göze perde inmişse, gözden bu perdeyi kaldırmadıkça bu göz kör demektir. Buna bakar kör diyebiliriz. Zira aşkın gözü kördür. Nasıl ki aşık sevdiğine toz kondurmazsa, biz de perde inmiş bu gözle sevdiklerimizin, tarafını tuttuğumuz kişilerin hata ve yanlışlarını görmeyiz. 

Hoş, göze perde inmiş diyorum ama gözdeki perde kaldırılınca kişi normal görür diyeceğim. Bu tip kimseler için gözüne perde inmiş demek öyle zannediyorum, çok hafif kalır. Aklı, beyni, zihni ve zihin dünyası dumura uğramıştır bu tiplerin. Tarafını sorgulamaktan yoksundurlar. Kalabalıklar içerisinde kendisine kişilik oluşturmuş, kimlik edinmiş kişilerdir. Karşı çıksam, mahalleden dışlanırım, bugünkü statümü kaybederim endişesini hep taşırlar. Bir başına kalmaktan pek korkarlar. O yüzden kafalarını kuma gömerler, birbirlerini körler ve sağırlar misali yaşamaya devam ederler. Sanırlar ki böyle yaparak millete yutturduk. Maalesef milletin gözünden hiçbir şey kaçmaz. Bu tipler sadece kendilerini kandırmış olurlar.