20 Ağustos 2023 Pazar
Sudan Tasarruf Etmişim Dediğimle Kaldım
19 Ağustos 2023 Cumartesi
Fikir Zikir Meselesi
Bugün size sosyal medyada dolaşımda olan bazı paylaşımlara yer vereceğim.
Bu paylaşımı yapanlar, Yahudilerin cumartesi, Hıristiyanların pazar tatilini emsal göstererek bu kadar Müslüman için cuma niye tatil olmasın derdinde. İstek makul ve mantıklı görünüyor. Yalnız dikkate almadıkları bir şey var. Cuma süresinde cuma ayetinin devamındaki ayette "Namaz kılındı mı artık yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfundan nasip arayın" deniyor. Bu demektir ki namazı ve işi birlikte yürütün. Birini yaparken diğerini ihmal etmeyin denmek isteniyor. İşin özü, cuma tatili bu ayete ters düşüyor.
Sonuçları İtibariyle Ben Buyum
Seni herkes biliyor
da bir de senden dinleyelim.
Ortadoğu ve
Balkanlar benden sorulur. Daha ötesi de var: Dünya lideriyim ben. Bugüne kadar
kimse sırtımı yerine getiremedi. Böyle giderse getiremeyecek de.
Bu senin maharetin
mi rakiplerinin beceriksizliği mi?
Ben maharetliyim.
Bende Allah vergisi yetenek var. Yine de rakiplerimin bu konudaki katkısı
yadsınamaz. Hepsi beni alt etmek için çalışıyor ama bilerek veya bilmeyerek
hepsi bana çalışıyor.
Bunca yılın ardından
yaptıklarını kısaca anlatır mısın?
İsrail'den çok ekmek
yedim.
Ama İsrail'e en
büyük tepkiyi hep siz verdiniz.
Doğrudur. Ama ben ne
kadar tepki göstermişsem, İsrail daha da rahatladı. Sayemde tehlike gördüğü tüm
devletleri ekarte etti.
Mesela?
Mısır'dan çekinirdi.
Bugün Mısır diye bir devlet ha var ha yok. Irak öyle, Suriye öyle. Lübnan ve
Ürdün hakeza. Hamas vardı İsrail'e kök söktüren. Bugün o da diğerleri gibi can
derdinde. Etrafında devlet kalmayınca İsrail yeniden doğmuş gibi oldu. Kısaca
bu konudaki misyonumu yerine getirdim.
Başka?
Enflasyonu azdırdım.
Hayat pahalılığı aldı başını gidiyor. Paramızı pul ettim. Ne kadar karşı
çıktığım, siyasi hayatıma mal olsa da yapmam dediğim ne varsa hepsini yaptım.
Faizle uğraştım. Nass var nass dedim. Bir konuda nass varsa bize ne oluyor
dedim. Herkes Mersin'e giderken ben tersine yani maceraya yelken açtım.
Bankaları paraya boğdum. Kur garantiyi çıkardım. Parası olanlara para
kazandırdım. Hala da kazandırmaya devam ediyorum.
Başka?
Hep ilkleri
yaşattım. Kiralar ilk defa emekli maaşlarını ve asgari ücreti geçti.
Millet tepki
göstermiştir?
Ne tepkisi? Tepki göstermedikleri
gibi hala da savunmaya devam ediyorlar. Seni kimseye yedirmeyiz diyorlar.
Kendini değiştirmeyi
düşünmüyor musun?
Niye değişeyim ki. Nasılsa ne yaparsam, bir sözüme bakan milyonlar var. Ben kendimi savunmayı bıraksam, onlar beni savunmaya devam ediyorlar. Hasılı iyilik yapsam da kötülük yapsam da durum değişmiyor. Bu durumda kendimi değiştirmemin bir anlamı var mı? Nasılsa hep ben kazanıyorum.
Halılar mı Bizden Çekiyor yoksa Biz mi Halılardan?
Mobilya ve ev rengine uyumlu olanını alırız halının hem de en iyisinden. Alırken de paraya acımayız.
Üzerine bazıları
ayakkabı ile bassa da çoğunluk çorabıyla veya çıplak ayakla basar, gezinir. Üzerinde
oturur, uzanır yatarız.
Her misafir gelmeden
önce elektrikli süpürgeyi çalıştırır, bastıra bastıra bir güzel temizleriz.
Aynı işlemi misafir gittikten sonra da tekrarlarız.
Her süpürüşte dünya
kadar kir çıkar evin hanımına göre. Aslında kir denen tüyüdür. O tüyler rahatsız
eder evin içişleri bakanını.
Misafirin gelip
gitmesiyle kurtulamaz halı. Haftalık rutin elektrikli süpürge açılır. Bir
baştan diğer başa tüm odalar yeniden temizlenir. Üzerindeki tüyler kişinin
sakalını çeker gibi makineye çektirilir.
Haftalık temizliğin
yanında bir de yazlık ve kışlık temizlik vardır.
Temizlemenin dışında,
kazara üzerine çay dökülürse, eline geçen ne kadar bez varsa, çayın sarısı
geçmesin diye envaiçeşit sabunla yıkanır ve silinir. Sana göre çay sarısı falan
kalmasa da evin hanımına göre çayın sarısı çıkmaz. Üstelik diğer taraflara
da yayılmıştır çayın sarısı.
Çaresiz yıkamacıya
verilecektir. Nasılsa metrekaresini bilmem kaç paraya yıkıyorlar, evinden alıp
evine getiriyorlar.
Çayın döküldüğü halı yıkamacıya
verilecekse, diğerleri de kirlenmiştir. Bunlar da yıkamacıya
verilmelidir. Metre karesi bilmem kaç liradan halı yıkamacıya bayılırsın.
Daha yeni yıkandı denmez.
Yine misafir gelmeden önce misafir gittikten sonra haftalık ve yıllık halılar iyi
tüy çekici makineyle aldırılır. Makinen iyi tüy çekici değilse, boynunun borcudur
iyi tüy çeken elektrikli süpürgeyi almak.
Gel zaman git zaman süpüre
süpüre halının üzerinde tüy kalmaz. Dün tüyden şikayetçi olan evin içişleri bakanı
bu sefer halının tüysüzlüğünden şikayetçi olmaya başlar. Öyle ya halı dediğinin
tüyü olur, her süpürüşte de dünya kadar tüy çıkıp makinenin torbasını tüyle doldurmalıdır.
Tüyü olmayınca halı ne işe yarar. Üstelik rengi de ağarmaya başlamıştır. Çözüm ne
dersin o değilden.
Çözüm halıyı değiştirmektir.
Olmaz, ne var halıda. Şimdi alışveriş zamanı değil diyerek gürlesen de yağmuru eşin
yağdırır. Zira son sözü o söyler. Elin mahkum, çıkarsın şu halıcı senin, bu halıcı
benim diyerek halıcıları tek tek gezmeye.
Halıyı değiştirmekle, dünya
kadar parayı yer sergisine vermekle iş bitiyor mu? Hayır. Sil baştan halıyı haftalık,
misafir öncesi ve misafir sonrası süpürmeye kaldığın yerden devam ediyorsun. Hedef,
tek tüy kalmayıncaya kadar bu halılar süpürülecek.
Sonrasını biliyorsunuz. Halının tüyleri bitmişse halıyı yenileyeceksiniz. Bu durum ömür bitinceye kadar devam eder. Sen ölürsün, bu vazifeyi bir başkası üstlenir. Çünkü geride kocaman bir familya bırakıyorsun. Bu da ordu demektir. Bu ordunun görevi halıcıya çalışmaktır, elektrikli ev aleti satanlara çalışmaktır, elektrik idaresine çalışmaktır. Evin hanımının tüm bu firmalarla ortak olduğunu anlarsın ama iş işten geçmiştir.
Geçinsin de Göreyim *
Asgari ücretle çalışan, üç çocuk babası bir akrabam var.
Yıllardır üç vardiya olarak bir fabrikada çalıştı. Çoluk çocuğunu kimseye
muhtaç etmeden kirasını ödedi ve evini geçindirdi. Ta ki günümüz enflasyonlu
hayata gelinceye kadar.
Geçen yıl 900 liraya oturduğu evin kirasını ev sahibi % 25
lira resmi artışı dinlemeden 3000 liraya çıkarır. Bir yıl sonra çıkmasını ister.
Seçim öncesi bir çok uçuk kaçık vaat gibi erken emekli olur.
Emekli olduğu fabrikada çalışmaya devam eder. Bu şekil emekli olanlara bir iki
ay kadar çift maaşlı dendi.
Altımdaki arabayı satarsam, alacağım avans, biraz da borç
bulursam, eski olsun, varsın benim olsun diyerek bir ev satın alma arayışına girer.
Nasılsa hem emekli maaşı alacağım hem de çalışmaya devam edeceğim. Evimi de
alırım evimi de geçindiririm der. Yalnız evdeki hesabı tutmaz. Çünkü şirket
avansını dokuz takside bölünce ev alma hayali de suya düşer.
Bari ev sahibiyle papaz olmayayım, bir kiralık eve çıkayım.
"Çocuğunu da evlendirsin" der. Fırsat buldukça kiralık ev arar.
Olmadı, izin alıp mahalle mahalle dolaşır, emlakçıları mesken edinir.
Kiralık ev yoktu. Olan da ateş pahası idi. Uygun bulduğu
evde kiracı vardı. Kiracı da çıkmam diyordu.
Sonunda ev sahibi ile telefonda atışır. Ev sahibi hakkını
helal etmeyeceğini söyler. İşten gelir gelmez hiç eve uğramadan emlakçıya
uğrar. Emlakçıda kirası 14 bin lira olan bir eve el sıkışır.
Akşamında, 14 bin liraya ev tuttuğunu öğrenince şaşırdım.
Kardeşim, emekli paran 7.500 lira, asgari ücretin 11.400 lira. Emekli paranı
tümden versen, kiranı karşılamaz. Üzerine çalıştığından da vermek zorundasın.
Emeklilik, artı işinden toplam 18.900 alıyorsun. 14.000 lirayı kiraya verince
sana 4.900 lira kalacak. Bu parayla elektrik mi ödeyeceksin, su mu, doğal gaz
mı ödeyeceksin, ne yiyip ne içeceksin dedim. Öyle de mecbur kaldım dedi.
Evde eve taşımacı ile görüşmüş. Zemin kattan ikinci kata 9
bine taşırız demişler. Taşınacak evlerin mesafesi de bir km anca gelir. Şimdi
yana yakıla bir kamyon bulursam, yakıt parasını koyarım, kendim taşırım diye
düşünüyor.
Gördüğünüz gibi emekli maaşının tamamını verse bir evini
taşıtamıyor. Üzerine 1.500 lira koyması gerekiyor. Buna hamallara ikram edeceği
yemek ve vereceği bahşiş dahil değil. Haydi bir defa taşınacak. Olsun bu kadar
diyelim. Ev kirasını aylık verecek. Her emekli maaşının üzerine emeklilik
sonrası çalışarak aldığı maaştan 6.500 lira ayırıp vermesi gerekecek. İlk ay
bir kira kadar da emlakçıya verecek. Gel de bu hesabın içinden çık sen.
Bu demektir ki bu arkadaş çalışıp kazandığını ev kirasına
verecek. Geriye kalanla ne yiyip ne içecek, nasıl aylık elektrik, su, doğal gaz
ve telefon giderlerini karşılayacak.
Bu arkadaş çift maaş almasına rağmen “Eskiden bir asgari
ücretle kiramı veriyor, evimi de geçindiriyordum. Vara çift maaş almasaydım,
tek maaşa talim etseydim, keşke maaşıma zam gelmeseydi daha iyiydi diyor.
Anlattığım bu anekdot kurgu falan değil. Birebir yaşanmakta
olan hayatın bir gerçeği. Tüm bu olup biten ve yaşanmakta olan da kişiye özgü bir
durum değil. Çoğu ev sahibinin kiracıyla, çoğu kiracının da ev sahipleriyle
sorunu var. Maalesef kiraların yanına varılmıyor. Tuzu kuru olanlar ve meseleyi
soğan ve patatese indirgeyenler bu trajikomik olayı anlamazlar. Onlardan
bazıları bu problemi kabul etseler bile suçu ev sahiplerine atmaya devam
ediyorlar. Vicdansız ev sahipleri diyorlar. Bunu derken kurdun puslu havayı
sevdiğini unutuyorlar veya görmezden geliyorlar. Bu puslu piyasanın oluşmasına
zemin hazırlayanlara da bir çift söz söyleseler hiç gam yemeyeceğim.
70, 80, 90’ların enflasyonlu hayatını yaşayan biri olarak söylüyorum. Kiralar sabit gelirlinin çeyrek ya da yarı maaşını gördü de tümü verildiği halde kirayı karşılamayan bugünkü durumu ne duydum ne gördüm. Hasılı normal günlerden geçmiyoruz. Bu anormal durumun da bugünden yarına geçeceğine dair kimsenin bir umudu yok. Kara kara düşünmekten başka kimsenin yapacağı bir şey yok. Yetkililer şunu bilsin ki bu kiralar çok can yakar.
*23/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.
Şahlanış Dönemi *
Bir siyasimiz kendi dönemlerini ifade ederken
"Çıraklık, kalfalık, ustalığın ardından şahlanış dönemine geçtik.” demişti.
Nasıl şahlandığımızı görmek için önce şahlanmak fiilinin anlamına bir bakalım.
Üç anlamı varmış.
1. At ön ayaklarını yerden keserek
arka ayakları üstünde durmak, şaha kalkmak.
2. Taşkınlık göstermek, coşmak,
kükremek (mecazen).
3. Parlamak, ışıldamak
(mecazen).
Öyle zannediyorum, şahlanmak dönemi derken siyasimizin kastının
“parlamak, ışıldamak” anlamında kullandığını düşünüyorum. Ortaya konan hedef bu
olmakla beraber fiiliyatın “Dört ayak üzerinde durması gereken atın iki ayak üstünde
durması” gibi girdiğimiz yolun bir macera ve serüven olduğunu gösteriyor. “Taşkınlık
göstermek, kükremek” anlamlarını da bu serüvenin içine dahil etmek gerekir. Sonuçları
itibariyle sanki şahlanış dönemiyle kastedilen bu olsa gerek.
Yaşadığımız ve geldiğimiz noktaya örnek vermek gerekirse şahlanış
dönemiyle kastedilen şunlar olsa gerek:
Kronik sorunumuz enflasyonun tüm zamanların rekorunu kırmaya
doğru ilerlediği,
Hayat pahalılığının her geçen gün orta, dar ve sabit gelirliye
hayatı zindan etmeye başladığı,
Bir milletin ve devletin bayrak kadar değerli olması gereken
Türk lirasının döviz karşısında pul olduğu,
Ürün etiketlerinin sürekli yukarıya doğru değiştiği,
Kiraların yanına varılamadığı, tarihte ilk defa kiraların asgari
ücreti geçtiği,
Yıllık bütçenin yetmediği, ikinci ek bütçenin yapıldığı,
Yılda bir belirlenen asgari ücretin yılda iki kez yapılmaya
başlandığı,
Tarihte hiç olmadığı kadar seçimlerde seçim ekonomisinin uygulandığı,
Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon ve döviz kuru tahmininin
hiç tutmadığı,
Para babalarına her türlü garantinin verildiği, (Kur garantili
TL, kamu ortak işbirliği adıyla her türlü garantinin verilmesi...)
Ortodoks politikalar yerine heteradoks politikaların izlendiği,
Akaryakıt fiyatlarının
günaşırı değiştiği,
Verginin vergisi diyebileceğimiz ek vergilerin hayatımıza girdiği,
U dönüşünün hiç olmadığı kadar siyasette rutin hale geldiği,
İçler acısı ekonomik tabloya rağmen harcamalar kısılacağı yerde devletin Lale Devri’ni yaşamaya devam ettiği...
*06/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.