16 Temmuz 2023 Pazar

Tilki ve Horozlar Alemi

Demişler ki, şu tilki var ya şu tilki. Harika bir hayvan, kurnaz mı kurnaz. Baksana zeka fışkırıyor.
Nereden belli zekası?
Başkasının bir planı bile yokken bunun 100 planı varmış.
Neymiş onlar? Söyleyin de biz de plan yapalım.
99 tanesini söyleyebilirim.
Neymiş onlar?
Horozu haklamakmış 99'u da. Üstelik bunun için geceleri de mesai yapıyormuş. Bu gece mesaisinden dolayı durmadan çalışıyor, hiç dinlenmiyor diye takdir de alıyormuş. 
Hepsi mi horoz üzerine?
Evet. 
Ya diğeri?
Onu kendisi de bilmiyor. Düz hesap yüze tamamlamış sanırım.
Ama bu 99 plan, plan değil ki. Düpedüz hile.
Tilkinin planı hiledir. Ötesi işlemez. Aklı başkasına basmaz. Ama bu zekasının yanında bayıldığım bir yönü daha var. İnatçıdır. Bugüne kadar 99 planından hiç ödün vermemiş. Vurucu darbesiyle her defasında karnını doyurmuş.
Ya horozlar. Bu planın parçası olmaktan, tilkiye yem olmaktan dolayı kendileri hiç plan yapıp kurtulamıyor muymuş?
Onlar da bunu kanıksamış. Vardır bir hikmeti diyorlarmış. Hayatlarına mal olsa da helal olsun yediğin horozlar diyerek hayranlıklarını gizleyemiyormuş. Yaratılış gayelerinin tilkiye hizmet olduğuna kani olmuşlar. Başka tilki mi var sanki diyorlarmış. Hatta benim ömrümden al, tilkiye ver diyenleri bile varmış.
Vay be!
Bununla da kalmamış tilki. Hakladığı her horoz için son vazifesini de yerine getirmeye başlamış.
Ne yapıyormuş?
Toplu selalarını verdiriyormuş.
Desene tilki de olsa insanlık ölmemiş...
Takip etmeye devam edelim. Belki başka insanlığını da görürüz. 
Başka tilki yok muymuş? Hepsi bir tilki için mi? 
Var başka tilkilerde. 
Onlar ne yapıyormuş? 
Horoz yerine birbirlerini yiyorlarmış. Hasılı ortalık tek tilkiye kalmış. 
Sonra? 
Masal pardon fabl pardon intak burada biter diyeceğim ama her şeye rağmen hayat devam ettiğine göre tilki tilkiliğini, horozlar da horozluğunu yapmaya devam ediyormuş. Yani her iki taraf da hayatından memnunmuş. Alan razı, veren razı. Kime ne?
Not: Adı üzerinde masaldır. Gerçek hayatla ilgisi yoktur. Lütfen başka bir tarafa çekmeyelim. Hayal gücümle masal denemesi yapıyorum. İlgi ve iltifat olursa, bir masal yazarı olmaya adayım. 

Gecenin Sürprizi

Resmi Gazetede yayımlanan karara göre akaryakıtta ÖTV tutarları arttı. ÖTV artışıyla ilgili yapılan açıklama şu şekilde:

"Uluslararası petrol fiyatları ve döviz kurundaki değişimden kaynaklı akaryakıt ürünlerinde meydana gelen maliyet artışının, tüketicinin kullandığı akaryakıt ürünlerine yansımaması ve enflasyonla mücadeleye destek vermek amacıyla ÖTV Kanununa ekli (I) sayılı listedeki malların (akaryakıtlar ve akaryakıt harici petrol ürünleri vb.) maktu ÖTV tutarlarında 2016 yılından itibaren bugüne kadar neredeyse hiç vergi artırımı yapılmamıştır.

Bunun sonucunda benzinde, motorinde ve diğer ürünlerde vergi yükleri %50'leri aşan oranlarda düşmüştür.

Ancak günümüzde, deprem afetleri nedeniyle ortaya çıkan ilave finansman ihtiyacının karşılanması ve Hazine nakit rezervinin güçlü seviyede tutulabilmesi için akaryakıt ve akaryakıt harici petrol ürünlerinin ÖTV tutarlarının Cumhurbaşkanına verilen yetki sınırları içerisinde güncellenmesi ihtiyacı doğmuştur.

Bugün yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile akaryakıt ürünlerinden alınan ve yaklaşık 7 yıldır artırılmamış olan maktu ÖTV tutarları; benzinde ve motorinde 5 TL, LPG de 4 TL, diğer ürünlerde de bu ürünlerin ÖTV tutarlarında yapılan artış oranları esas alınarak artış yapılmıştır."

ÖTV artışındaki bu zamma;

Birileri,"oh olsun" diyecek.

Ötekisi, "yandım Allah" diyecek.

Başkası, "gelen zam 5 lira. Çay parası bile değil" diyecek.

Öbürü, artışı görmezden gelecek.

Kiminin çenesi açılacak, "bu daha iyi günlerimiz" diyecek.

Kimisi, Avrupa akaryakıt fiyatlarıyla kıyaslayarak “Biz hala ucuz kullanıyoruz” diyecek.

Diğeri, "beklenen bir şeydi, büyütülecek bir şey değil" diyecek.

Bir başkası, "pahalı ama olsun. Eskiden paranla alamıyordun. Paranı peşin verip yakıtın gelmesi için sıraya giriyorduk. Biz ne günler atlattık" diyecek.

Bir öteki, "ülke asrın depremini atlattı. Elbette olacak bunlar" diyecek.

Bir diğeri, "kontağı kapatma zamanı geldi geçiyor" diyecek.

Bir başkası, "15 Temmuz gecesi öpüldük" diyecek.

Bir felaket tellalı da çıkıp "bununla kalsa iyi. Bu ÖTV güncellemesinden dolayı iğneden ipliğe tüm ürünlere zam gelecek" diyecek.

Bir başkası, "akaryakıttan dolayı zaten KDV alınıyor. ÖTV de neyin nesi? Bir üründen aynı anda iki ayrı vergi kesilir mi" diyecek.

Bir diğeri, "arabası olanlar düşünsün. Benim arabam yok" diyecek.

Yazımı okuma gafletinde bulunan birileri, sen ne yazdığının farkında mısın diyecek. (Derim ki ben ne dediğimin farkında mıyım?) 

Diyecek oğlu diyecek. Kimsenin ağzını büzemezsin ki. Varsın konuşsunlar. Yalnız bu konuşanların içinde en iyisi belki de en mutlusu, gelen zamma gerekçe üretip makul göstermeye çalışanlar, bir de zammı görmezden gelenler. Ötekilerin bol bol çenesi yorulacak. Aslında çok konuşan ve her şeyi eleştirip çenesini yoranlardan da çene vergisi alınsa fena olmaz. Bu vesileyle deprem kaynaklı ilave finansman ihtiyacını karşılaşmasına ve hazinenin nakit ihtiyacını güçlü seviyede tutabilmesine katkı sunmuş olurlar.

Kim ne derse desin ama bilin ki bardağın boş tarafından bakanlardan olmayacağım. Dolu tarafından bakacağım:

Akaryakıttan alınan ÖTV şu miktara çıkarılmıştır denip pompaya yansıtmak varken yazımın başında verdiğim gibi bu güncellemeye niçin ihtiyaç duyulduğunun ayrıntılı bir şekilde izah edilmesi takdire şayan. Bu açıklamayla kendimin adam yerine konduğunu düşündüm ve hiç olmadığım kadar kendimi değerli hissettim. Değerli hissetmeye ise paha biçilmez.

Açıklamanın satır aralarına devam edelim. Uluslararası petrol fiyatlarının yükselmesine ve döviz kurundaki değişikliğe rağmen enflasyonla mücadele adına 2016 yılından beri yani 7 yıldır neredeyse ÖTV artırımı yapılmamış. Zam yapılmayınca, haliyle akaryakıtta yüzde elliyi aşan oranda bir indirimden faydalanma durumu söz konusu. Eleştirelim ama bunu da görelim. Çünkü burada özveri var, tüketiciyi korumak var. Sorarım size, yedi yıldır hangi ürün yerinde saydı? Burada neredeyse zam yapılmayan ÖTV’ye zam geldiğine göre birileri enflasyonla mücadeleye destek vermekten vaz mı geçiliyor sorusunu sorabilir. Boş verin bu tip boş tenekeleri. Aslında bu tür soruyu soranlardan da gereksiz soru vergisi almak lazım.

Devlet vergiyle yaşadığına göre vergilerle hazinesi güçlü bir devletimiz olmayı kim istemez.

Sonra deprem afetlerinin ortaya çıkardığı ilave finansman ihtiyacı karşılanmasın mı? Açıklandığına göre toplanan bu vergi hayırlı bir işte kullanılacak. Burada yine birileri madem bu vergi konacak. Niçin deprem olur olmaz konmadığı da beş ay sonra kondu diyebilir. Bunlara da keyfimin kahyası mısın demenin tam zamanı.

Tüm bu yazdıklarımdan ben ikna oldum. Sizin de ikna olmanızı isterim. Bütçeme dokunacak derseniz, kapatın kontağı. Düşün peşime: Gideceğimiz her yere yürüyerek gidelim. Böylece maliyeti sıfırlamış olursunuz. Sağlık yönünü söylemeye gerek var mı?

Bu arada 00.13'te okunan selalar cenaze selası değildir. Ölmüşüz de haberimiz yokmuş demeyin. Bu selalar 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Gününün yılda bir okunan rutin selasıdır. Hem bu gününüz hem de gecesinde gelen bu ÖTV sürprizi hayırlı olsun. Bir de yeni sürprizlere hazırlıklı olun. 

Utansın!

Umutları tüketenler,

Umut veremeyenler,

Güveni yok edenler,

Güven veremeyenler,

Sureti haktan görünenler, 

Üzümü çifter çifter yiyenler, 

Alternatif bırakmayanlar, 

Alternatif olamayanlar, 

Omurgası olmayanlar, 

U dönüşünü tek kriter edinenler, 

En son söyleyeceğini ilk başta söyleyenler, 

Kırıp dökenler, bundan dolayı bedel ödemeyenler,

Ba'dü harabil Basra'dan nice sonra dönenler, 

Dönerken pardon bile demeyenler,

Hiçbir şey olmamış gibi davrananlar,

Burnundan kıl aldırmayanlar,

Kendisini mükemmel görenler,

Her şeyi ben bilirim ben diyenler,

Her şeye burnunu sokanlar,

Devlet malını har vurup harman savuranlar, 

Eleştirinin yapıcı olanına dahi gelmeyenler, 

Eleştirenleri düşman belleyenler, 

Birbirine zıt iki ayrı davranışın ikisini de alkışlayanlar,

Başına buyruk olanlar,

İstişareye yanaşmayanlar,

Şeffaf olmayanlar,

Üslubu bozuk olanlar, 

Ayıpladığı her şey başına gelenler, 

Eleştirip tiye aldığı her şeyi yapanlar,

Her şeyi midesi götürenler... 

Utanma duyguları kaldıysa tabi. 

15 Temmuz 2023 Cumartesi

Emeklilik Yaşı

Avrupa emeklilik yaşını halletmiş. Seçim öncesi ve seçim sonrası hiçbir siyasi parti emekli yaşıyla oynama yoluna gitmiyor. Olmayacağını bildiği için hiçbir seçmen de böyle bir talepte bulunmuyor. Ülkeden ülkeye fark etse de 65 yaşından önce kimse emekli olamıyor. Sistem böyle işlediği için bütçeleri de emekli yüzünden açık vermiyor.

Bizde ise emeklilik yaşı bir zamanlar yaşı kaç olursa olsun, memur emekliliği kadınlarda 20, erkeklerde 25 yıl idi. Bağ-kur'lu ve SSK'linin emekliliği için ise belli bir süre çalışma ve prim gerekiyordu. 

Erken yaşta emeklilikten dolayı bir çalışan üç emekliyi sırtlama noktasına gelince, Özal emeklilik yaşını kadınlarda 58, erkeklerde 60'a çıkarmıştı. 

Özal'ın çıkardığı bu kanun fazla devam etmedi. İki muhalefet partisi, seçim öncesi erken emeklilik sözü verdi. İkisi koalisyon kurunca da erken emekliliğin önünü açtı. 32 yaşında emekli olanlar oldu. 

Bunun sonucunda Bağ-kur ve SSK yürümez oldu. Bundan dolayı Bağ-kur'lu ve SSK'li mağdur oldu. 

Sonrasında tüm çalışanlar SGK adı altında birleştirildi. Emeklilik yaşı kadınlarda 60, erkeklerde 65 oldu. 

Bu kanun hala yürürlükte.

Ama kanunu bypass etmede üstümüze yok. Yine bir seçim öncesi emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) adı verilenlere emeklilik imkanı verildi. Milyonlarca kişi emekli oldu. Emekli olanlar hiç ara vermeden aynı işlerinde çalışmaya devam ediyorlar ve şimdilerde onlara çift maaşlı deniyor.

Daha önce asgari ücretle kıt kanaat geçinen EYT'liler çift maaş almak suretiyle nispeten rahatladılar ise de bu erken emeklilikle devlet sırtına büyük yük aldı. Çünkü emekli olanların sayısı, bu beklenmeyen yeni emeklilerle 15 milyonu geçti.

Emeklilerin bir kısmı çalışmaya devam ederek daha rahat yaşarken önemli bir kısmı sadece emekli maaşına talim ediyor. Önemli bir kısmı da 7500 TL almaya devam ediyor. İşçiye, memura verilen zam ve seyyanen ödeme emeklilerden esirgendi. Gerekçe de bütçeye getireceği yük gösteriliyor. Bugünün şartlarında alınan bu 7500 TL kira parası bile değil. Bu para ile emekliler nasıl geçinir, varın siz düşünün. Emekliler düşüne dursun, devlet bu ağır yükün altından nasıl kalkacak? Ya ek vergilerle vatandaştan toplayacak ya da şimdiki yaptığı gibi emekliye insanca yaşayabileceği bir maaş vermeyerek.

Ümit ediyorum ki devlet 60-65 emeklilik yaşından ödün vermez, bu kanunu bir daha delmez. 

Buraya kadar olup biteni ve herkesin bildiğini yazdım. Emeklilik yaşı kaç olmalıdır? Yaşına bakmaksızın işinde verimli olanın emekli olması taraftarı değilim. Ne zaman ki sağlığı el vermez, verim düşüklüğü başlarsa, kişiler o zaman emekli olmalıdır. Bunun nesnel ölçüsü olmaz denirse, 60-65 yaş taban olmak üzere gençlere taş çıkartacak şekilde dinç olanlar çalışmaya devam etmelidir.

Ne kadar geç emekli olunursa, SGK  sosyal güvenliği daha kolay döndürür. Emekliler de insanca yaşayabileceği bir maaşla geri kalan ömrünü geçirir.

Emeklilik yaşıyla ilgili bir öğretmenimin bir kriterine yer vererek yazımı sonlandırmak istiyorum. “Lavaboda abdest alırken elini sağa sola tutmadan abdest alabiliyorsan, çorabını tek ayak çıkarıp giyebiliyorsan, çalışmaya devam et. Sağa sola sendeliyorsan hiç oyalanmadan emeklilik gelmiş demektir”.

14 Temmuz 2023 Cuma

Küllerinden Yeniden Doğanlar

Bir zamanlar bir siyasi parti ile organik bağınız vardı. Müntesipleriniz de çoktu. Gençlik hareketinin nabzını tutuyordunuz. Çoğu yerde öğrenci evleri ve yurtlarınız vardı. Çıkardığınız dergi en fazla satan dergiler arasındaydı.

Evet böyleydi. 

Sonra bağınız olan siyasi parti ile aranızda bir sorun çıktı. Sorunu çözemeyerek köprüleri attınız. Ev ve yurtlarınızda kalanları ya o ya biz demek suretiyle tercihe zorladınız. Sonunda sizi tercih etmeyenleri ve ortada kalanları gece vakti kapı dışarı ettiniz. Bu ayrışmanın sonucunda hareketiniz küçüldü.

Evet öyle oldu.

Başka siyasi partiye destek verdiniz.

Evet. 

Gün geldi, dini lideriniz vefat etti. Yerine oğlu geçirilmesine rağmen sizin hareket pek varlık gösteremedi. Hareketinize yeniler gelmediği gibi eskileri de tutamaz oldunuz. Küçüldükçe küçüldünüz.

Öyle oldu. 

Eskisi gibi siyasetin içinde değilken bir seçim öncesi, içeriği hakaret dolu bir manifesto yayımladınız. Seçimde başka bir partiye destek vereceğinizi açıkladınız. 

Aynen öyle oldu. 

Manifestonun ardından 4 yıl sonraki seçimde aleyhinde manifesto yayımladığınız partiye destek verdiniz. 

Evet. 

Benim garibime giden manifesto yayımladığınız parti hatalarını düzeltti mi ki destek verdiniz? Bildiğim kadarıyla destek verdiğiniz parti aynı parti. Hatta hatalarından vazgeçmediği gibi yanlışlarını artırdı. Ne değişti? 

Büyüklerimiz böyle istedi. 

Destekle kalmadınız. Bir ara siyaseten ve dinen pek sesiniz çıkmazken şimdi tam siyasetin göbeğindesiniz. Durmadan siyaset yapıyorsunuz. Siyasetle de kalmayıp savunuyorsunuz. Hayırdır, hidayete erip hak yolu mu buldunuz ya da destek verip savunduğunuz parti yola mı geldi? 

Bu bir anlaşma işi. Kazan kazan prensibinin gereği yapıldı. Sonunda onlar da kazandı, biz de. 

Siz ne kazandınız? 

Doğrusunu söylemek gerekirse, kazanmakla kalmadık. Adeta küllerimizden yeniden doğduk. Bu sayede hareketimiz dağılmadığı gibi yeniden büyümeye başladık. Kenetlendik yeniden. Çoğu yerlerin bürokrasisi bize teslim edildi. Şimdi çoğu koltuklarda bizim abilerimiz var. Kısaca bürokraside bizim ağırlığımız var.

Şimdi anlaşıldı niçin destek verdiğiniz. Tüm mesele koltuk kavgasıymış.

13 Temmuz 2023 Perşembe

Bir Fabrika Ayarlarıdır Gidiyor

Bir fabrika ayarlarına dönmektir gidiyor. Nedir bu?

Daha önce doğru yolda iken raydan çıkmış kimseler için söylenir. Mahallesini terk edenler için de denir. Böyle derler ki eski yoluna tekrar dönsün. Fabrika ayarı kişinin orijinal hali. Sonraki gittiği yerler savrulma, bozulma, özünden sapma olarak görülür. 

Bu fabrika ayarı tek midir yoksa birden fazla olur mu?

Fabrika ayarları çoktur. Her zihniyetin her görüşün her fraksiyonun fabrika ayarı farklı. 

Bu fabrika ayarlarının hangisi doğru? 

Kişilere göre değişir. Çünkü fabrika ayarları ve bu ayarlara dönmek görecelidir. Sol düşünceye sahip biri için fabrika ayarı laik ve seküler olmaktır. Sağ düşünceye sahip biri için fabrika ayarı dindarlık, mütedeyyin olma, İslami hassasiyetleri gözetme, referansı İslam olma gibi. Her biri kendi bulunduğu yeri doğru görür. 

Ya dönülmesi istenen fabrika ayarlarında sakatlık varsa... O zaman ayrılmak normal değil mi? 

Bu da ihtimal dahilindedir. Yalnız fabrika ayarlarında bozuşma, kokuşma vb. durumlar olsa dahi onlara göre burası terk edilmemeli. İçeride kalınmalı. Bu yanlışlıklar eleştirilmemeli. 

Senin için de fabrika ayarlarını terk etti, özüne dönmeli. Savruldu gitti deniyor. Haklı değiller mi? 

Dedim ya haklılık bakış açısına göre değişir. Şu var ki değiştiğim ve ayrıştığım doğrudur. 

Niçin değiştin? 

Eleştiriye gelmeyen yerde nasıl durabilirim. Sağır sultanın duyduğu konularda dahi kol kırılsın, yen içinde kalsın deniyor. Sonra savunulan değerlerin içi boşaltılmışsa, yanlışa yanlış, doğruya doğru denmiyorsa, senin gördüğün yanlışlar görülmüyorsa, görülmediği gibi gördüğünü zikretmenden dolayı sana mesafe konuyorsa, körler ve sağırlar arasında yalnızlara oynuyorsan, bu durumda ne yaparsın? 

Hayal kırıklığı yaşarsın. 

Benim yaptığım da odur. 

İçeride kalıp fabrika ayarları için mücadele etseydin. 

Anlatamadım galiba. Hoşnutsuzluğuna bile düşman gibi bakılıyor. Özelde sana hak verenler kalabalıklar içinde yanında yer almıyor. Sessizliğe gömülüyor. Her türlü yanlışa, savrulmaya ve U dönüşüne rağmen her yapılan şeksiz şüphesiz destekleniyor, alkış alıyorsa, bu durumda ne yapabilirsin. Unutma ki marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta zayidir. Çoğunluğu artık görmüyor, gören sesini çıkarmıyor. Sesini çıkaran muhalif görülüyor. Çoğunu korku esir almış. Ya başkası gelir, kazanımlar giderse diyor. Korkunun tedavisi yoktur. Bir de aynı dili konuşmuyorsun aynı hassasiyeti taşımıyorsun. Onların gördüğünü sen, senin gördüğünü onlar görmüyor. 

Savunulan değerler doğru ise terk etmemeliydin.

Savunulan değerlerle sorunum yok. Sorunum, değerlerin satışa çıkarılmasına, dilin farklı, uygulamanın farklı olmasına, olgunun değil, algılara teslim olunuşuna, bir omurganın kalmamasına, değerlerin emeller uğruna meze edilmesine, değerlerin hiç olmadığı kadar gündelik işlere alet edilmesine, eleştirinin yerini alkışını almasına, yaşa-var ol denmesine, istişarenin bırakılmasına, mağdur edilenlerin sayısının çoğaltılmasına, kırıp dökülmesine, üsluba, takınılan tavra, tevazuunu yerini kibrin ve tepeden bakmanın alışına, her türlü prensibin ayaklar altına alınmasına, tek kalbin yerini iki kalbin almasına, sevginin nefret gibi gözleri kör etmesine, çelişki yumağının kriter alınmasına, kutuplaştırmadan medet beklenmesine, kurtuluşun tek kişiye indirgenmesine vs. Tüm bunlar ve daha fazlası beni o fabrika ayarlarına yabancılaştırdı. Daha sayayım mı?

Kafi.

Uzaklaştığıma bakma. Uzaktan yine gözlüyorum çıktığım fabrika ayarlarını. Bu fabrikadan ne umdum ne buldum diyorum. Kendimi sorguluyorum. Sırtımdaki küfeyi de atınca ufkun daha da açıldı. Çünkü fabrika ayarlarının içinde iken bunları göremiyorsun. Sadece kendi fabrika ayarlarımı değil, başka fabrika ayarlarını da gözlemliyorum. Onları da anlamaya çalışıyorum. Dışarıdan gözlemlemek hayata daha geniş açıdan bakmama fayda sağlıyor. Empati yapıyorum. Herkesi anlamaya çalışıyorum. Kendimi onların yerine koyuyorum. Kısaca bir hakem, maçta futbolcuların yaptığı her hatayı uzaktan gözlemleyerek gördüğüne düdük çalıyorsa, ben de öyleyim. Her yanlışı gören hakem, taraf futbolcular tarafından nasıl ki tasvip görmüyorsa, ben de öyleyim. Gördüğüme düdük çalıyorum. İsteyen kızsın isteyen ayıplasın isteyen savruldu desin, fabrika ayarlarını terk etti desin. Çok da tın. Son olarak fabrika ayarlarında ömrünü bitirenlere demek isterim ki kendinizi ne gördüğünüzden ziyade nasıl görüldüğünüz önemli. O yüzden herkes kendine baksın. Aynaya bakmak bile bir mesafedir.

Seçimlerin Getirisi Götürüsü (2)

Daha önce seçimler öncesi yapılanları söyleyecektin. Unuttum sanma. Hatırlatırım.

Unutmadım. Hatırlatayım sağır sultanın bildiğini. 

Dinliyorum. 

Seçimler ölüm kalım savaşı üzerine yapılır. Ya herru ya merru denir. Sanırsın ki ülke düşmana teslim edilmeyecek ya da ülke düşmandan teslim alınacak. Bu mantalite ile seçime girilir. 

Rakipten esirgenen hoşgörü seçmene gösterilir.

Kesenin ağzı açılır. Elde avuçta ne varsa saçılır. Hatta karşılığı olmayan da verilir.

Olmaz denilenler yerine getirilir. Bunlar yük getirir, yarınları yok eder denmez. 

Uçuk kaçık vaatler birbirini kovalar.

Muhalefet her türlü vaadi verirken suyun başını tutanlar öyle vaat verilmez, böyle yapılır der, devletin tüm imkanlarını seferber eder, verdikçe verir. Ne var ne yok boşaltılır. Bir şey kalmadı ise borçlanma yoluna gidilir. Ama yok denmez verilir. Nasılsa kazanırsak, biz düzeltiriz, kaybedersek, rakip düzeltemesin düşüncesi hakimdir burada.

Seçimden önce dert ve sıkıntılar varsa ötelenir, her şey tozpembe gösterilir. 

Zorunlu zam yapılacaksa, "zam yapılacak kadar keriz değiller". 

Borçları ötelerler. 

Her şeyde indirime giderler.

Dövizi bastırırlar. 

Kısaca imkanlara dair son kurşunu atarlar. Hatta borçla kurşun alınır, o da atılır.

Sen seçim ekonomisinden bahsediyorsun.

Hele ki şükür.

Diyelim ki her şeyi verdiler. Sonra?

Sonrası tufan. Seçim sonrasında geri bırakılıp ötelenen zamlar yağmur gibi yağmaya başlar.

Vergiler artırılır. Artırmakla da kalmazlar. Ek vergi koyarlar. Yani verginin vergisini. Yani vergiler de yağmaya devam eder.

Zam ve vergilerle bozulan bu ekonomi düzelir mi?

Nerede görülmüş bir ekonominin zam ve vergiyle düzeldiği. Günü kurtarma, sıkıntıları yarınlara öteleme politikasıdır bu. Tüm bunları yaparken de uygulanan seçim ekonomisi sonucu bu noktaya geldik denmez. Bizde mazeret bitmez. Başka gerekçeleri öne sürerler. Sen de yersin bunları.

Ne zamana kadar devam eder bu zam ve vergiler?

Bir sonraki seçime yaklaşıncaya kadar devam eder. O seçim yaklaşınca ekonomi düzelmiş gibi davranılır, zam yapılmaz, vergi konmadığı gibi indirime gidilir.

Yeniden seçim ekonomisine döndük desene.

Aynen öyle.

Bu yeni seçime kadar da diğer seçim sonrası zam ve vergilerle toplananlardan daha fazlası bu seçim öncesinde yine harcanır. Seçim biter, yeniden ara verilen zam ve vergiler devreye girer.

Ama bu zararı kendileri değil, millet çekiyor. Muhtar gibi kendilerini bitiriyor bunlar. Bizleri bitiriyor. O zaman ne anladık biz bundan?

Anlaşılmayacak bir şey yok. Ömrün, zamlarla ve verginin vergileriyle geçecek. Ömrünü tamamlayıp giderken de bunları çocuklarına ve torunlarına miras bırakıp gideceksin. Senden bayrağı devralanlar zamlı hayat ve vergili hayata devam edecekler. Onlar da evlatlarına bırakacak.

Desene bizdeki siyasetin götürüsü getirisinden fazla.

Aynen öyle.

Hiç faydası yok mu?

Olmaz olur mu? Sandığa gidip oy verenler kazandık sevinci, kaybedenler de kaybettik üzüntüsü yaşar bir müddet. Sonra her biri önlerine konan ev ödevini yerine getirmek için mücadele ederler.

Yeter tamam. Ben gidiyorum.

Nereye?

Ceremesini çekmemek için siyasete girmeye.

Boş yere uğraşma.

Niçin?

Çünkü siyaset belirli kişilere belirli ailelere belirli zihniyetlere zimmetlidir. Onların tapulu malıdır. Oralar senin gibilerinin benim gibilerinin tutunacağı yerler değildir. Sen en iyisi zamlı ve vergili hayata kendini alıştır. Ne kadar fazla ödersen, çocuk ve torunlarına daha az miras bırakırsın. Lütfen, beni de kendini de oyalama. Git vatandaşlık görevini yap. Zira diğer seçim öncesi seçim ekonomisine para lazım para.