16 Temmuz 2023 Pazar
Tilki ve Horozlar Alemi
Gecenin Sürprizi
Resmi Gazetede yayımlanan karara
göre akaryakıtta ÖTV tutarları arttı. ÖTV artışıyla ilgili yapılan açıklama şu şekilde:
"Uluslararası petrol
fiyatları ve döviz kurundaki değişimden kaynaklı akaryakıt ürünlerinde meydana
gelen maliyet artışının, tüketicinin kullandığı akaryakıt ürünlerine
yansımaması ve enflasyonla mücadeleye destek vermek amacıyla ÖTV Kanununa ekli
(I) sayılı listedeki malların (akaryakıtlar ve akaryakıt harici petrol ürünleri
vb.) maktu ÖTV tutarlarında 2016 yılından itibaren bugüne kadar neredeyse hiç
vergi artırımı yapılmamıştır.
Bunun sonucunda benzinde,
motorinde ve diğer ürünlerde vergi yükleri %50'leri aşan oranlarda düşmüştür.
Ancak günümüzde, deprem
afetleri nedeniyle ortaya çıkan ilave finansman ihtiyacının karşılanması ve
Hazine nakit rezervinin güçlü seviyede tutulabilmesi için akaryakıt ve
akaryakıt harici petrol ürünlerinin ÖTV tutarlarının Cumhurbaşkanına verilen
yetki sınırları içerisinde güncellenmesi ihtiyacı doğmuştur.
Bugün yayımlanan Cumhurbaşkanı
Kararı ile akaryakıt ürünlerinden alınan ve yaklaşık 7 yıldır artırılmamış olan
maktu ÖTV tutarları; benzinde ve motorinde 5 TL, LPG de 4 TL, diğer ürünlerde
de bu ürünlerin ÖTV tutarlarında yapılan artış oranları esas alınarak artış
yapılmıştır."
ÖTV artışındaki bu zamma;
Birileri,"oh olsun" diyecek.
Ötekisi, "yandım Allah" diyecek.
Başkası, "gelen zam 5 lira. Çay parası
bile değil" diyecek.
Öbürü, artışı görmezden gelecek.
Kiminin çenesi açılacak, "bu daha iyi
günlerimiz" diyecek.
Kimisi, Avrupa akaryakıt fiyatlarıyla
kıyaslayarak “Biz hala ucuz kullanıyoruz” diyecek.
Diğeri, "beklenen bir şeydi, büyütülecek
bir şey değil" diyecek.
Bir başkası, "pahalı ama olsun. Eskiden
paranla alamıyordun. Paranı peşin verip yakıtın gelmesi için sıraya giriyorduk. Biz ne günler atlattık" diyecek.
Bir öteki, "ülke asrın depremini atlattı.
Elbette olacak bunlar" diyecek.
Bir diğeri, "kontağı kapatma zamanı
geldi geçiyor" diyecek.
Bir başkası, "15 Temmuz gecesi öpüldük" diyecek.
Bir felaket tellalı da çıkıp "bununla
kalsa iyi. Bu ÖTV güncellemesinden dolayı iğneden ipliğe tüm ürünlere zam gelecek" diyecek.
Bir başkası, "akaryakıttan dolayı zaten
KDV alınıyor. ÖTV de neyin nesi? Bir üründen aynı anda iki ayrı vergi kesilir mi" diyecek.
Bir diğeri, "arabası olanlar düşünsün. Benim arabam yok" diyecek.
Yazımı okuma gafletinde bulunan birileri, sen ne yazdığının farkında mısın diyecek. (Derim ki ben ne dediğimin farkında mıyım?)
Diyecek oğlu diyecek. Kimsenin ağzını
büzemezsin ki. Varsın konuşsunlar. Yalnız bu konuşanların içinde en iyisi belki
de en mutlusu, gelen zamma gerekçe üretip makul göstermeye çalışanlar, bir de zammı
görmezden gelenler. Ötekilerin bol bol çenesi yorulacak. Aslında çok konuşan ve
her şeyi eleştirip çenesini yoranlardan da çene vergisi alınsa fena olmaz. Bu vesileyle
deprem kaynaklı ilave finansman ihtiyacını karşılaşmasına ve hazinenin nakit ihtiyacını
güçlü seviyede tutabilmesine katkı sunmuş olurlar.
Kim ne derse desin ama bilin ki bardağın
boş tarafından bakanlardan olmayacağım. Dolu tarafından bakacağım:
Akaryakıttan alınan ÖTV şu miktara
çıkarılmıştır denip pompaya yansıtmak varken yazımın başında verdiğim gibi bu güncellemeye
niçin ihtiyaç duyulduğunun ayrıntılı bir şekilde izah edilmesi takdire şayan. Bu
açıklamayla kendimin adam yerine konduğunu düşündüm ve hiç olmadığım kadar kendimi
değerli hissettim. Değerli hissetmeye ise paha biçilmez.
Açıklamanın satır aralarına devam
edelim. Uluslararası petrol fiyatlarının yükselmesine ve döviz kurundaki değişikliğe
rağmen enflasyonla mücadele adına 2016 yılından beri yani 7 yıldır neredeyse ÖTV
artırımı yapılmamış. Zam yapılmayınca, haliyle akaryakıtta yüzde elliyi aşan oranda
bir indirimden faydalanma durumu söz konusu. Eleştirelim ama bunu da görelim. Çünkü
burada özveri var, tüketiciyi korumak var. Sorarım size, yedi yıldır hangi ürün
yerinde saydı? Burada neredeyse zam yapılmayan ÖTV’ye zam geldiğine göre birileri
enflasyonla mücadeleye destek vermekten vaz mı geçiliyor sorusunu sorabilir. Boş
verin bu tip boş tenekeleri. Aslında bu tür soruyu soranlardan da gereksiz soru
vergisi almak lazım.
Devlet vergiyle yaşadığına göre vergilerle
hazinesi güçlü bir devletimiz olmayı kim istemez.
Sonra deprem afetlerinin ortaya çıkardığı
ilave finansman ihtiyacı karşılanmasın mı? Açıklandığına göre toplanan bu vergi
hayırlı bir işte kullanılacak. Burada yine birileri madem bu vergi konacak. Niçin
deprem olur olmaz konmadığı da beş ay sonra kondu diyebilir. Bunlara da keyfimin
kahyası mısın demenin tam zamanı.
Tüm bu yazdıklarımdan ben ikna oldum. Sizin de ikna olmanızı isterim. Bütçeme dokunacak derseniz, kapatın kontağı. Düşün peşime: Gideceğimiz her yere yürüyerek gidelim. Böylece maliyeti sıfırlamış olursunuz. Sağlık yönünü söylemeye gerek var mı?
Bu arada 00.13'te okunan selalar cenaze selası değildir. Ölmüşüz de haberimiz yokmuş demeyin. Bu selalar 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Gününün yılda bir okunan rutin selasıdır. Hem bu gününüz hem de gecesinde gelen bu ÖTV sürprizi hayırlı olsun. Bir de yeni sürprizlere hazırlıklı olun.
Utansın!
Umutları
tüketenler,
Umut veremeyenler,
Güveni yok edenler,
Güven veremeyenler,
Sureti haktan görünenler,
Üzümü çifter çifter yiyenler,
Alternatif bırakmayanlar,
Alternatif olamayanlar,
Omurgası olmayanlar,
U dönüşünü tek kriter edinenler,
En son söyleyeceğini ilk başta
söyleyenler,
Kırıp dökenler, bundan dolayı bedel ödemeyenler,
Ba'dü harabil
Basra'dan nice sonra dönenler,
Dönerken pardon
bile demeyenler,
Hiçbir şey olmamış
gibi davrananlar,
Burnundan kıl aldırmayanlar,
Kendisini mükemmel
görenler,
Her şeyi ben bilirim
ben diyenler,
Her şeye burnunu
sokanlar,
Devlet malını
har vurup harman savuranlar,
Eleştirinin yapıcı olanına dahi
gelmeyenler,
Eleştirenleri düşman belleyenler,
Birbirine zıt
iki ayrı davranışın ikisini de alkışlayanlar,
Başına buyruk
olanlar,
İstişareye yanaşmayanlar,
Şeffaf olmayanlar,
Üslubu bozuk olanlar,
Ayıpladığı her şey başına gelenler,
Eleştirip tiye aldığı her şeyi yapanlar,
Her şeyi midesi götürenler...
Utanma duyguları kaldıysa tabi.
15 Temmuz 2023 Cumartesi
Emeklilik Yaşı
Avrupa emeklilik yaşını
halletmiş. Seçim öncesi ve seçim sonrası hiçbir siyasi parti emekli yaşıyla
oynama yoluna gitmiyor. Olmayacağını bildiği için hiçbir seçmen de böyle bir
talepte bulunmuyor. Ülkeden ülkeye fark etse de 65 yaşından önce kimse emekli olamıyor.
Sistem böyle işlediği için bütçeleri de emekli yüzünden açık vermiyor.
Bizde ise emeklilik yaşı
bir zamanlar yaşı kaç olursa olsun, memur emekliliği kadınlarda 20, erkeklerde
25 yıl idi. Bağ-kur'lu ve SSK'linin emekliliği için ise belli bir süre çalışma
ve prim gerekiyordu.
Erken yaşta emeklilikten
dolayı bir çalışan üç emekliyi sırtlama noktasına gelince, Özal emeklilik
yaşını kadınlarda 58, erkeklerde 60'a çıkarmıştı.
Özal'ın çıkardığı bu
kanun fazla devam etmedi. İki muhalefet partisi, seçim öncesi erken emeklilik
sözü verdi. İkisi koalisyon kurunca da erken emekliliğin önünü açtı. 32 yaşında
emekli olanlar oldu.
Bunun sonucunda Bağ-kur
ve SSK yürümez oldu. Bundan dolayı Bağ-kur'lu ve SSK'li mağdur oldu.
Sonrasında tüm
çalışanlar SGK adı altında birleştirildi. Emeklilik yaşı kadınlarda 60,
erkeklerde 65 oldu.
Bu kanun hala
yürürlükte.
Ama kanunu bypass etmede
üstümüze yok. Yine bir seçim öncesi emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) adı
verilenlere emeklilik imkanı verildi. Milyonlarca kişi emekli oldu. Emekli
olanlar hiç ara vermeden aynı işlerinde çalışmaya devam ediyorlar ve şimdilerde
onlara çift maaşlı deniyor.
Daha önce asgari ücretle
kıt kanaat geçinen EYT'liler çift maaş almak suretiyle nispeten rahatladılar
ise de bu erken emeklilikle devlet sırtına büyük yük aldı. Çünkü emekli
olanların sayısı, bu beklenmeyen yeni emeklilerle 15 milyonu geçti.
Emeklilerin bir kısmı
çalışmaya devam ederek daha rahat yaşarken önemli bir kısmı sadece emekli
maaşına talim ediyor. Önemli bir kısmı da 7500 TL almaya devam ediyor. İşçiye,
memura verilen zam ve seyyanen ödeme emeklilerden esirgendi. Gerekçe de bütçeye
getireceği yük gösteriliyor. Bugünün şartlarında alınan bu 7500 TL kira parası
bile değil. Bu para ile emekliler nasıl geçinir, varın siz düşünün. Emekliler
düşüne dursun, devlet bu ağır yükün altından nasıl kalkacak? Ya ek vergilerle
vatandaştan toplayacak ya da şimdiki yaptığı gibi emekliye insanca
yaşayabileceği bir maaş vermeyerek.
Ümit ediyorum ki devlet
60-65 emeklilik yaşından ödün vermez, bu kanunu bir daha delmez.
Buraya
kadar olup biteni ve herkesin bildiğini yazdım. Emeklilik yaşı kaç olmalıdır? Yaşına
bakmaksızın işinde verimli olanın emekli olması taraftarı değilim. Ne zaman ki sağlığı
el vermez, verim düşüklüğü başlarsa, kişiler o zaman emekli olmalıdır. Bunun nesnel
ölçüsü olmaz denirse, 60-65 yaş taban olmak üzere gençlere taş çıkartacak şekilde
dinç olanlar çalışmaya devam etmelidir.
Ne
kadar geç emekli olunursa, SGK sosyal güvenliği
daha kolay döndürür. Emekliler de insanca yaşayabileceği bir maaşla geri kalan ömrünü
geçirir.
Emeklilik
yaşıyla ilgili bir öğretmenimin bir kriterine yer vererek yazımı sonlandırmak istiyorum.
“Lavaboda abdest alırken elini sağa sola tutmadan abdest alabiliyorsan, çorabını
tek ayak çıkarıp giyebiliyorsan, çalışmaya devam et. Sağa sola sendeliyorsan hiç
oyalanmadan emeklilik gelmiş demektir”.
14 Temmuz 2023 Cuma
Küllerinden Yeniden Doğanlar
Bir zamanlar bir
siyasi parti ile organik bağınız vardı. Müntesipleriniz de çoktu. Gençlik
hareketinin nabzını tutuyordunuz. Çoğu yerde öğrenci evleri ve yurtlarınız
vardı. Çıkardığınız dergi en fazla satan dergiler arasındaydı.
Evet böyleydi.
Sonra bağınız olan
siyasi parti ile aranızda bir sorun çıktı. Sorunu çözemeyerek köprüleri
attınız. Ev ve yurtlarınızda kalanları ya o ya biz demek suretiyle tercihe
zorladınız. Sonunda sizi tercih etmeyenleri ve ortada kalanları gece vakti kapı
dışarı ettiniz. Bu ayrışmanın sonucunda hareketiniz küçüldü.
Evet öyle oldu.
Başka siyasi partiye
destek verdiniz.
Evet.
Gün geldi, dini
lideriniz vefat etti. Yerine oğlu geçirilmesine rağmen sizin hareket pek varlık
gösteremedi. Hareketinize yeniler gelmediği gibi eskileri de tutamaz oldunuz.
Küçüldükçe küçüldünüz.
Öyle oldu.
Eskisi gibi
siyasetin içinde değilken bir seçim öncesi, içeriği hakaret dolu bir manifesto
yayımladınız. Seçimde başka bir partiye destek vereceğinizi açıkladınız.
Aynen öyle
oldu.
Manifestonun
ardından 4 yıl sonraki seçimde aleyhinde manifesto yayımladığınız partiye
destek verdiniz.
Evet.
Benim garibime giden
manifesto yayımladığınız parti hatalarını düzeltti mi ki destek verdiniz?
Bildiğim kadarıyla destek verdiğiniz parti aynı parti. Hatta hatalarından
vazgeçmediği gibi yanlışlarını artırdı. Ne değişti?
Büyüklerimiz böyle
istedi.
Destekle kalmadınız.
Bir ara siyaseten ve dinen pek sesiniz çıkmazken şimdi tam siyasetin
göbeğindesiniz. Durmadan siyaset yapıyorsunuz. Siyasetle de kalmayıp
savunuyorsunuz. Hayırdır, hidayete erip hak yolu mu buldunuz ya da destek verip
savunduğunuz parti yola mı geldi?
Bu bir anlaşma işi.
Kazan kazan prensibinin gereği yapıldı. Sonunda onlar da kazandı, biz de.
Siz ne
kazandınız?
Doğrusunu söylemek
gerekirse, kazanmakla kalmadık. Adeta küllerimizden yeniden doğduk. Bu sayede
hareketimiz dağılmadığı gibi yeniden büyümeye başladık. Kenetlendik yeniden.
Çoğu yerlerin bürokrasisi bize teslim edildi. Şimdi çoğu koltuklarda bizim
abilerimiz var. Kısaca bürokraside bizim ağırlığımız var.
Şimdi anlaşıldı niçin destek verdiğiniz. Tüm mesele koltuk kavgasıymış.
13 Temmuz 2023 Perşembe
Bir Fabrika Ayarlarıdır Gidiyor
Bir fabrika ayarlarına dönmektir
gidiyor. Nedir bu?
Daha önce doğru yolda iken raydan
çıkmış kimseler için söylenir. Mahallesini terk edenler için de denir. Böyle
derler ki eski yoluna tekrar dönsün. Fabrika ayarı kişinin orijinal hali.
Sonraki gittiği yerler savrulma, bozulma, özünden sapma olarak görülür.
Bu fabrika ayarı tek midir yoksa
birden fazla olur mu?
Fabrika ayarları çoktur. Her
zihniyetin her görüşün her fraksiyonun fabrika ayarı farklı.
Bu fabrika ayarlarının hangisi
doğru?
Kişilere göre değişir. Çünkü fabrika
ayarları ve bu ayarlara dönmek görecelidir. Sol düşünceye sahip biri için
fabrika ayarı laik ve seküler olmaktır. Sağ düşünceye sahip biri için fabrika
ayarı dindarlık, mütedeyyin olma, İslami hassasiyetleri gözetme, referansı
İslam olma gibi. Her biri kendi bulunduğu yeri doğru görür.
Ya dönülmesi istenen fabrika
ayarlarında sakatlık varsa... O zaman ayrılmak normal değil mi?
Bu da ihtimal dahilindedir. Yalnız
fabrika ayarlarında bozuşma, kokuşma vb. durumlar olsa dahi onlara göre burası
terk edilmemeli. İçeride kalınmalı. Bu yanlışlıklar eleştirilmemeli.
Senin için de fabrika ayarlarını
terk etti, özüne dönmeli. Savruldu gitti deniyor. Haklı değiller mi?
Dedim ya haklılık bakış açısına göre
değişir. Şu var ki değiştiğim ve ayrıştığım doğrudur.
Niçin değiştin?
Eleştiriye gelmeyen yerde nasıl durabilirim.
Sağır sultanın duyduğu konularda dahi kol kırılsın, yen içinde kalsın deniyor.
Sonra savunulan değerlerin içi boşaltılmışsa, yanlışa yanlış, doğruya doğru
denmiyorsa, senin gördüğün yanlışlar görülmüyorsa, görülmediği gibi gördüğünü
zikretmenden dolayı sana mesafe konuyorsa, körler ve sağırlar arasında
yalnızlara oynuyorsan, bu durumda ne yaparsın?
Hayal kırıklığı yaşarsın.
Benim yaptığım da odur.
İçeride kalıp fabrika ayarları için
mücadele etseydin.
Anlatamadım galiba. Hoşnutsuzluğuna
bile düşman gibi bakılıyor. Özelde sana hak verenler kalabalıklar içinde
yanında yer almıyor. Sessizliğe gömülüyor. Her türlü yanlışa, savrulmaya ve U
dönüşüne rağmen her yapılan şeksiz şüphesiz destekleniyor, alkış alıyorsa, bu
durumda ne yapabilirsin. Unutma ki marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta
zayidir. Çoğunluğu artık görmüyor, gören sesini çıkarmıyor. Sesini çıkaran
muhalif görülüyor. Çoğunu korku esir almış. Ya başkası gelir, kazanımlar
giderse diyor. Korkunun tedavisi yoktur. Bir de aynı dili konuşmuyorsun aynı
hassasiyeti taşımıyorsun. Onların gördüğünü sen, senin gördüğünü onlar
görmüyor.
Savunulan değerler doğru ise terk etmemeliydin.
Savunulan değerlerle sorunum yok. Sorunum,
değerlerin satışa çıkarılmasına, dilin farklı, uygulamanın farklı olmasına, olgunun
değil, algılara teslim olunuşuna, bir omurganın kalmamasına, değerlerin emeller
uğruna meze edilmesine, değerlerin hiç olmadığı kadar gündelik işlere alet edilmesine,
eleştirinin yerini alkışını almasına, yaşa-var ol denmesine, istişarenin bırakılmasına,
mağdur edilenlerin sayısının çoğaltılmasına, kırıp dökülmesine, üsluba, takınılan
tavra, tevazuunu yerini kibrin ve tepeden bakmanın alışına, her türlü prensibin
ayaklar altına alınmasına, tek kalbin yerini iki kalbin almasına, sevginin nefret
gibi gözleri kör etmesine, çelişki yumağının kriter alınmasına, kutuplaştırmadan
medet beklenmesine, kurtuluşun tek kişiye indirgenmesine vs. Tüm bunlar ve daha
fazlası beni o fabrika ayarlarına yabancılaştırdı. Daha sayayım mı?
Kafi.
Uzaklaştığıma bakma. Uzaktan yine gözlüyorum çıktığım fabrika ayarlarını. Bu fabrikadan ne umdum ne buldum diyorum. Kendimi sorguluyorum. Sırtımdaki küfeyi de atınca ufkun daha da açıldı. Çünkü fabrika ayarlarının içinde iken bunları göremiyorsun. Sadece kendi fabrika ayarlarımı değil, başka fabrika ayarlarını da gözlemliyorum. Onları da anlamaya çalışıyorum. Dışarıdan gözlemlemek hayata daha geniş açıdan bakmama fayda sağlıyor. Empati yapıyorum. Herkesi anlamaya çalışıyorum. Kendimi onların yerine koyuyorum. Kısaca bir hakem, maçta futbolcuların yaptığı her hatayı uzaktan gözlemleyerek gördüğüne düdük çalıyorsa, ben de öyleyim. Her yanlışı gören hakem, taraf futbolcular tarafından nasıl ki tasvip görmüyorsa, ben de öyleyim. Gördüğüme düdük çalıyorum. İsteyen kızsın isteyen ayıplasın isteyen savruldu desin, fabrika ayarlarını terk etti desin. Çok da tın. Son olarak fabrika ayarlarında ömrünü bitirenlere demek isterim ki kendinizi ne gördüğünüzden ziyade nasıl görüldüğünüz önemli. O yüzden herkes kendine baksın. Aynaya bakmak bile bir mesafedir.
Seçimlerin Getirisi Götürüsü (2)
Daha önce seçimler öncesi yapılanları söyleyecektin.
Unuttum sanma. Hatırlatırım.
Unutmadım. Hatırlatayım sağır
sultanın bildiğini.
Dinliyorum.
Seçimler ölüm kalım savaşı üzerine
yapılır. Ya herru ya merru denir. Sanırsın ki ülke düşmana teslim edilmeyecek
ya da ülke düşmandan teslim alınacak. Bu mantalite ile seçime girilir.
Rakipten esirgenen hoşgörü seçmene
gösterilir.
Kesenin ağzı açılır. Elde avuçta ne
varsa saçılır. Hatta karşılığı olmayan da verilir.
Olmaz denilenler yerine getirilir.
Bunlar yük getirir, yarınları yok eder denmez.
Uçuk kaçık vaatler birbirini
kovalar.
Muhalefet her türlü vaadi verirken
suyun başını tutanlar öyle vaat verilmez, böyle yapılır der, devletin tüm
imkanlarını seferber eder, verdikçe verir. Ne var ne yok boşaltılır. Bir şey
kalmadı ise borçlanma yoluna gidilir. Ama yok denmez verilir. Nasılsa
kazanırsak, biz düzeltiriz, kaybedersek, rakip düzeltemesin düşüncesi hakimdir
burada.
Seçimden önce dert ve sıkıntılar
varsa ötelenir, her şey tozpembe gösterilir.
Zorunlu zam yapılacaksa, "zam
yapılacak kadar keriz değiller".
Borçları ötelerler.
Her şeyde indirime giderler.
Dövizi bastırırlar.
Kısaca imkanlara dair son kurşunu atarlar. Hatta borçla kurşun
alınır, o da atılır.
Sen seçim ekonomisinden bahsediyorsun.
Hele ki şükür.
Diyelim ki her şeyi verdiler. Sonra?
Sonrası tufan. Seçim sonrasında
geri bırakılıp ötelenen zamlar yağmur gibi yağmaya başlar.
Vergiler artırılır. Artırmakla da kalmazlar.
Ek vergi koyarlar. Yani verginin vergisini. Yani vergiler de yağmaya devam
eder.
Zam ve vergilerle bozulan bu ekonomi düzelir mi?
Nerede görülmüş bir ekonominin zam ve vergiyle düzeldiği. Günü
kurtarma, sıkıntıları yarınlara öteleme politikasıdır bu. Tüm bunları yaparken de
uygulanan seçim ekonomisi sonucu bu noktaya geldik denmez. Bizde mazeret bitmez.
Başka gerekçeleri öne sürerler. Sen de yersin bunları.
Ne
zamana kadar devam eder bu zam ve vergiler?
Bir
sonraki seçime yaklaşıncaya kadar devam eder. O seçim yaklaşınca ekonomi düzelmiş
gibi davranılır, zam yapılmaz, vergi konmadığı gibi indirime gidilir.
Yeniden
seçim ekonomisine döndük desene.
Aynen
öyle.
Bu
yeni seçime kadar da diğer seçim sonrası zam ve vergilerle toplananlardan daha fazlası
bu seçim öncesinde yine harcanır. Seçim biter, yeniden ara verilen zam ve vergiler
devreye girer.
Ama
bu zararı kendileri değil, millet çekiyor. Muhtar gibi kendilerini bitiriyor bunlar.
Bizleri bitiriyor. O zaman ne anladık biz bundan?
Anlaşılmayacak
bir şey yok. Ömrün, zamlarla ve verginin vergileriyle geçecek. Ömrünü tamamlayıp
giderken de bunları çocuklarına ve torunlarına miras bırakıp gideceksin. Senden
bayrağı devralanlar zamlı hayat ve vergili hayata devam edecekler. Onlar da evlatlarına
bırakacak.
Desene
bizdeki siyasetin götürüsü getirisinden fazla.
Aynen
öyle.
Hiç
faydası yok mu?
Olmaz
olur mu? Sandığa gidip oy verenler kazandık sevinci, kaybedenler de kaybettik üzüntüsü
yaşar bir müddet. Sonra her biri önlerine konan ev ödevini yerine getirmek için
mücadele ederler.
Yeter
tamam. Ben gidiyorum.
Nereye?
Ceremesini
çekmemek için siyasete girmeye.
Boş
yere uğraşma.
Niçin?
Çünkü
siyaset belirli kişilere belirli ailelere belirli zihniyetlere zimmetlidir. Onların
tapulu malıdır. Oralar senin gibilerinin benim gibilerinin tutunacağı yerler değildir.
Sen en iyisi zamlı ve vergili hayata kendini alıştır. Ne kadar fazla ödersen, çocuk
ve torunlarına daha az miras bırakırsın. Lütfen, beni de kendini de oyalama. Git
vatandaşlık görevini yap. Zira diğer seçim öncesi seçim ekonomisine para lazım para.