31 Mayıs 2023 Çarşamba

Başarı Nasıl Geldi?

Efendim, bugüne kadar kimse elini bükemedi. Zaferden zafere koştun. Bu rekorunu da kimse elinden alamaz.

Haklısınız. Benim elimi kimse bükemez. Asla yenilmem.

Son zaferinden çok korktum. Bu sefer kaybedeceksin sandım. Ki herkes öyle görüyordu. Rüzgar rakibinden yana idi. Anketler böyle söylüyordu. Bu derin ekonomik krizin altından kalkacak bir kişi bugüne kadar ne gördüm ne duydum. Bugüne kadar siyaset ilminin “Tencere ve tavanın götüremeyeceği yoktur” olgusunu yerle bir ettin. Sahi nasıl becerdin bunu? Bunun sırrı ne?

Bu iş benim için çocuk oyuncağı. Kaçın kurrasıyım. Onca olumsuzluğa, hayat pahalılığına, hiper enflasyona rağmen küllerimden yeniden doğmayı bilirim. Benimle olmaz diye yanımdan uzaklaşanları tekrar yanıma çektim. Gördüğünüz gibi tekrar kazandım. Zaferlerime bir yenisini daha ekledim. Şunu unutmayın ki kaybedeceğim hiçbir yarışa girmem. Girersem de kazanırım. Geçmişten bugüne kazandıklarım da bunun ispatı.

Gördük efendim gördük. Sahi nasıl becerdin bunu?

Tencere tava hükümetler götürüp hükümetler getirirse de ben boş değilim. İyi bir mutfağım var. Mutfağımda güçlü bir çalışma ekibim var. Zayıf yönlerimizi bir güzel analiz edip ona göre strateji geliştirirler ve geri planda pişirirler. Ben de pişen bu yemeği servis eder, insanları ikna ederim.

Özellikle senden uzaklaşanları nasıl çektin kendine tekrar?

Çok basit. Benden uzaklaşanları analiz ettirdim. Gittikleri partileri ittifakıma aldım. Böylece benden kaçanları ortaklarım sayesinde tekrar bana getirttim.

Ekonomi halkın belini büküyordu. Bunun olumsuz etkisini nasıl kırdın?

Beka dedim, terör dedim. Onlara ekonomiyi unutturdum. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettim. Siyasetin tencere tava etkisi böylece havlu attı.

Farklı ittifak ortaklarına rağmen birlik görüntüsü verdin. Ortakların talepte bulunmadı mı?

Bulunmaz olur mu? Yanıma çekmek için ne istedilerse verdim. Onlardan tek şey istedim. Bunlar aramızda kalsın. Onlar da buna riayet etti.

Başarında başka neler etkili oldu?

Korku yetti de arttı bile. İnsanımızın çoğu rakibin geçmişinden çok korkar. Bunu da en iyi ben bilirim. Bunu kullandım. Terör vurgusu zaten başlı başına bir kazanım oldu. Din zaten daima yanımdaydı. Hamaset dersen, o biçim. Bir de kesenin ağzını açtım. Verdikçe verdim. Daha önce olmaz değil dediklerimi de verdim. Bizim millet vermeye bayılır.

Başka?

Başka ve en önemlisi, bana başarıyı rakiplerim getirdi. Onlar olduğu müddetçe hiç sırtım yere gelmez. Adeta rakibim değil de bana çalıştılar. Birlik görüntüsü vermediler...

30 Mayıs 2023 Salı

Yenilgi

Yarışa iyi hazırlanmayan,

Rakibini tanımayan, 

Rakibine uygun hamle yapamayan, 

Yarışta ileti çıkamayan ve hep savunmada kalan, 

Karizma lider olmayan,

Toplumu tanımayan,

Toplumun değerlerine yabancı olan, 

Halkın dilinden konuşamayan, 

Toplumu iyi etüt edemeyen, 

Toplumun beklentilerini tespit edip çözüm üretemeyen, 

İkna edici olamayan, 

Güven vermeyen, 

Halkın içinde ve halktan biri olmayan,

Halkın kafasındaki korkuyu yok edemeyen,

Fırsatları değerlendiremeyen ve ganimete çeviremeyen,

Laf ebeliği yapamayan,

Hazır cevap olamayan, 

Algılara teslim olan, 

Pog üzerine pot kıran, 

Yanına yük alanları değil de yük olanları alan, yüz apartman ekiple yola çıkmayan,

Hep kaybettiği halde yenilen güreşçi güreşe doymaz misali yenileceğini bile bile yarışa tekrar çıkan ve benimle olmuyor demeyip yerini yeni bir yüze bırakmayan, 

Sırtında geçmiş müktesebatı taşıyan, onlarla yüzleşmeyen, 

Rakibinin silahıyla silahlanamayan,

Dini ve dinî değerleri kullanamayan, hamaset yapamayan, 

Sonuç alıcı hamleler yapamayan,

Algı oluşturamayıp hakkında oluşturulan algılara teslim olan,

Sofrayı geniş tutacağım diye bir sınır belirleyemeyen...

Kaybetmeye ve hep kaybetmeye mahkumdur.

Bir İstikrar Abidesi

Kaybetmemin ardından beni destekleyenlerin istifa et demelerini anlıyorum da karşı rakibimi destekleyenlerin de istifa et demeleri zoruma gidiyor.

Niye?

Bana istifa et diyeceklerine öpüp başlarına koymalarını beklerdim. Çünkü bir değil, beş değil, kaç defa onları sevince gark eden ve onlara başarı getiren benim. Başka bir aday olsaydı, belki de çoktan kaybedeceklerdi. Durum bu iken istifa sesleri anlamsızdır, nankörlüktür, kadir kıymet bilmezliktir.

Efendim, öncekilerde bu kadar kızmıyorlardı sana. Bunda niye bu kadar kızıyorlar?

Öncekilerde açık ara önde kazanıyorlardı. Bunda beni kazanacak korkusu sardı onları. İlk defa kaybedeceğiz diye çok korktular. Ne bilirdim seçmenin bana bu kadar teveccüh göstereceğini. Haliyle nefes nefese bir yarış oldu. Olsun o kadar da. Biraz heyecan fena mı oldu. Sonunda niye onlar kazandılar.

Efendim, siz hep kaybetmek için mi giriyorsunuz yarışa?

Ne sandın ya. 

Ama efendim, kazanmak için insan yarışa girer mi? Kaybedeceği bir yarışa kim girer?

Garipseyeceksiniz ama benim görev ve misyonum bu. Yani hep kaybetmek. Kendim kaybederken bir başkasını kazandırmak. Hasılı bugüne kadar kendim için bir şey istemedim. 

Hiç mi kazanmayı düşünmediniz?

Böyle bir şey kendimi inkar demektir. Lügatimde kazanmak yoktur. Hep kaybetmem yönüyle bana istikrar abidesi dense yeridir. Ama bu son yarış beni rakibimden daha çok korkuttu. Bir an için beni seçecekler sandım. Bereket, sonunda yine kaybeden oldum.

Hep kaybetmek için varım diyorsunuz ama öyle bir hava yayıyorsunuz. Yatmakla da kalmayıp çok çalıştınız. Bunu nasıl açıklarsınız?

O kadar da olsun. Çünkü beni destekleyenlere umut vermem lazım.

Bu anlattıklarında samimi olamazsınız.

Hem de hiç olmadığı kadar. Zira çok şey istemiyorum. Başarılı olmak demek sorumluluk demektir. Sorumluluk bana göre değil. Bana partim ve partimin genel başkanlığı yeter. Küçük olsun, varsın benim olsun. Partimin başına bir başkasının gelmesini engellersem, bu benim için en büyük bahtiyarlıktır.

Bu misyonunuzla gece rahat uyuyabiliyor musun?

Niye uyumayayım ki. Görevini yapamayanlar uyuyamaz. Ben ise geldim geleli, başkasını kazandırırken kendim kaybediyorum. Haliyle görevini bihakkın yerine getiren biri olarak derin bir uykuya dalıyorum.

Başarısızlık Başarısı

Efendim, orta yerde bir başarısızlık söz konusu. Bu durumda istifa etmeyi düşünmüyor musun hala?

Hayır, niye düşüneyim ki?

Ama efendim, olur mu?

Niye olmasın? Sonra ben başarısız değilim ki...

Nasıl olur? Sonuç ortada. Sonuç başarısızlık değil mi sizce?

Değil. Ben dün de başarısızdım. Bugün de. Hep başarısızlığın neresi başarısızlık olur. Biraz insaf lütfen.

Ama toplumda böyle bir beklenti var. 

Ben beklentiye göre hareket etmem. Ben bir misyon adamıyım. 

Nasıl? 

Bana biçilen rol, ortamı kimseye yani bir alternatife bırakmadan hep aday olmaktır. Bunu da bugüne kadar alnımın akıyla yerine getirdim. Ömrüm olursa, bundan sonra da aynı vazifemi yerine getireceğim. 

Yani siz kendinizi bir başkasını kazandırmak için mi sahaya sürüyorsunuz? 

Evet, ta kendisi. Benim varlık sebebim bu. Böylece hep kaybeden ben oluyorum, kazanan da bir başkası. Görevimi bu şekil bihakkın yerime getirdiğimden dolayı niçin istifam isteniyor, inan anlamış değilim. Takdir edilmem gerekir halbuki.

Kaybetmenin neresi takdir görür efendim?

Evet, kaybediyorum ama görevim kaybetmek olunca, bu kaybetme olmaz. Üstelik kaybedince her şeyimi kaybetmiyorum ki. Bütün bana ait olanlar yine benim. Aynı yerimde duruyorum. Aynı imkanlar elimin altında.

Şu anda şoktayım.

Şok geçirmenize gerek yok. Bak ben şok geçiriyor muyum? Üstelik size göre kaybeden biri olmama rağmen acıların çocuğu oldum hep. Ayrıca demokrasiye katkım yadsınamaz.

Nasıl?

Aday olmasam, orta yerde rakipsiz tek aday kalacak. Bu da demokrasiyle bağdaşmaz. Aday çıkarak oyunu kuralına göre oynuyorum. Düşünsenize, tek adaylık bir demokrasiyi. Başkası ne derdi bu duruma. Sonra kazandığı için birilerini sevindirmenin mutluluğunu bilmezsiniz siz. Bunu en iyi ben bilirim. Bu konuda büyük bir tecrübe birikimim var. Ömrüm kifayet ederse, bu birikim tecrübemi benden sonrakilere aktarmak isterim. Zira benimle gitsin istemem. Hasılı, tüm görevi kaybetmek ve başkasını kazandırmak olan benim için görev görevdir. Bu görevi kutsal kabul ediyorum. Kim kaybetmek isterse, seve seve ona nasıl kaybedeceğine dair kopya verebilirim.

Fakir misin?

Seçim zamanı partilerin seçim için açılmış standına akın ederler.

Mitinglere katılmak için saatler önceden miting meydanında yerlerini alırlar. Miting bitene kadar saatlerce ayakta dururlar. Bağırmaktan sesleri kısılır. Elleri ise bayrak ve parti bayrağı sallar.

Seçim zamanı gider, oyunu kullanır. Sonuçlara rakiplerden fazla sevinir ve üzülür.

Biri ölünce, gider mezar kazar. Cenaze sahiplerinden fazla mezara toprak atar. 

Yolda bir araba kalmışsa, gider araba kaktırır. Araba itekleyeceğim diye hışmış kalır. Sonunda araba çalışınca fakir nefes nefese kalır. Arabası çalışan ise hiç durmadan ya korna çalarak ya da sol elini kaldırarak yoluna devam eder. Bu arada iyi iş çıkardınız mesajı verir.

Askerlik zamanı gelince, birileri bedeliyle askerlik yaparken fakir askerliğini bedeniyle yapar. Burada unutamayacağı anılar biriktirir. Hayatı boyunca bu anıları döner döner anlatır. 

Milliyetçilik duyguları yüksektir.

Ülkede savaş çıkmışsa, savaşa katılmada gönüllüdür. Cephede ilk öne sürülür.

Kendisine dair işi yoktur. Hep parası olanın işinde çalışır.

Evinin iaşesini ve geçimini beden gücüyle yerine getirir.

Ömrü çalışarak geçer.

Ne iş olursa onu yapar.

Kazancı kendi kendine yetmez. O yüzden hep ayağını yorganına göre uzatmak zorunda. 

Tüm çabası bir evi, bir arabası olsun çabasıdır.

Fırsat bulursa ek iş yapmaya çalışır.

Kendisiyle beraber eşi ve çocukları da çalışır.

Fırsat buldukça hep başkasının cenazesine katılır ama kendi cenazesine pek katılım olmaz. Pek az eşi dostuyla birlikte sessizce defnedilir. Salaları bile zengininkinden farklıdır. Bunu da Yunus şöyle ifade eder:

Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin

Analarından doğduğu andan itibaren ömürleri çalışmakla geçen bu kişilerin dinlenebilecekleri en iyi yer mezarlarıdır. Orası onlar için ebedi istirahatgahtır.

Not: Tespitlerim her fakir için değildir. 

Bir Yarış Klasiği Daha

Muhitinin yüzde yirmi beşine hitap eden küçük bir işletmesi vardı. Başkasına göre azdı ama kendisine yetiyordu. O yüzden mutlu mu mutlu idi. Nasılsa ne eksilir ne artardı. Buradan alışveriş yapan müşterileri biz ne zaman büyüyeceğiz deseler de yine gidip aynı yerden alaverelerini yapıyorlardı. Niye böyle demeyin. Mutlu azınlık olmanın zevki bir başkadır. Zira mutlu çoğunluk olmaktansa mutlu azınlık olmak her daim iyidir.

Bakkal sahibi ve müşterileri körler, sağırlar misali birbirlerini ağırlarken yine de müşteriyi artıralım. Bakarsın bu sefer artar demişler. Her beş yılda bir yapılan müşteri artırma yarışmasına katılmaktan geri durmamışlar. Çünkü yarışa katılmamak demek eldeki küçük sermayeden de olmak demekti. Bu yüzden bakkal sahibinin önderliğinde, müşteri kapma yarışmasına hep katılmışlar. Her yarışa bu sefer olacak diye dört elle sarılıp sonuca bel bağlamışlar. Böyle böyle on yarışa katılmışlar. Yarışın hiçbiri beklentilerine cevap vermemiş. Zira hepsi kendileri için bir hüsran olmuş. Sonuç hüsran olsa da işin sevindirici yanı hiçbirinde müşteri kaybetmemişler. Çünkü müşteri portföyünün yirmi beşini tekrar alma başarısını gösterebilmişler ve kaybetme istikrarını hep korumuşlar. Vefalı müşteri ne de olsa.

Müşterinin çeyreğini alma başarısını hep gösteren bakkal, bu sefer olacak diye yarışın 11.sine katılmak için kolları sıvar. Yarışa hazırlanmak için bu sefer bir seferberlik başlatır. Bu sefer kazanacağına kendisini ve çevresini inandırır. Çünkü her yarışta müşterinin yarıdan fazlasını alan rakibi de bu sefer yorgun, bitkin ve yıpranmış idi. Bir vuruşluk canı vardı. Kendisi bir varlık gösteremese de müşterisi bu hasta haliyle gidip ondan alışveriş yapacak değildi ya. Ne de olsa işin ucunda tencere-tava vardı. En azından ondan bezen ve bıkan müşteri bize gelir hesabı yaptı.

Bakkala müşteri getirecek yeni ortaklar almaya karar verir. Öyle ya her bir ortak biraz müşteri getirse bu iş olurdu. Yeni beş ortak alır. Ortaklardan biri hariç diğerlerinin doğru dürüst sermayesi de yoktur. Arkasından getirecek müşterisi de. Sermayesi olmasa da birkaç akrabasını getirse yeter diye düşünür.  Bu bakkalı beraber yönetelim. Hangi malı kaçtan satacağımıza oy birliği ile karar verelim. İçimizden veya dışarıdan kazanacak birini seçelim der. İster ki onlar da bakkala katkı sunsun. Kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez. Ne isterlerse kendinden kısarak onlara verir. İstekleri bitmez bir türlü. Biz bakkal yönetiminde yanında yardımcı olacağız derler. Ona da evet der. Biz şunu isteriz derler, ona da evet der.

Günler, aylar birbirini kovalar. Bakkalın sahibi yeni ortaklarıyla durmadan toplantı yapar. Her toplantıda yol haritasına dair kararlar alırlar. Her iş tamam olur. Nedense müşteriler dört gözle bakkala yeni müşteri çekecek rakibin açıklanmasını beklerken hiçbir toplantıda yarışa girecek kişiyi belirlemezler. Çünkü aday sorunları yoktu.

Nihayet yarışa ramak kala, bakkalı yarışa kim sokacak sorusu gündeme gelir. Sermayesi olan ortak kazanacak biriyle yarışa girelim itirazı dile getirse de sermayesi olmayan diğer ortaklar tecrübeli biriyle yarışa katılma yönünde irade ortaya koyarlar. Sermayesi olmayanlar ve bakkalın büyük ortağı ağırlıklarını koyarak rakibine karşı on beş defa yarışa katılmış ama hepsini kaybetmiş bakkalın eski sahibini 11. kez aday gösterirler. Çünkü kaybetme yönünden tecrübeliydi. Aynı zamanda sermayenin en büyük ortağıydı. Üstelik kendi sofrasını sermayesi olmayanlarla paylaşacak kadar fedakardı. Böyle bir aday kaçırılır mıydı? Hem bu sayede bir kuruş sermaye koymadan pay alacaklardı. Bu devirde almadan veren böyle kaç kişi bulunabilirdi?

Buna karşın devamlı ve hep kazanan yıpranmış aday boş durmadı. Kendisinden kaçan müşterilerin nerelere gitmekte olduğunu analiz etti. Müşteri kime kaçmışsa, onları yanına çekerek ortak aldı. Böylece uzaklaşan müşteriyi bir şekil yanında tuttu. Üstelik bu ortaklar biz şunu isteriz, bunu isteriz demedi.

Yarış sathı mailine girilince adaylar müşteri kapmak için yollara düştü. Vaat üzerine vaatte bulundular. O ne veriyorsa, beş fazlası benden misali kesenin ağzını iyice açtılar.

Sermayesi olmayan ortaklarla yola çıkanlar iddialar karşısında hep savunmada kaldılar. Çünkü hem rakip güçlüydü hem de sermayesi olmayan bazı ortaklar pot üzerine pot kırdı. Çıktı biri, halamı müşteri getirmede zorlanıyorum dedi. Öbürü, müşterimin bir kısmını getiremeyebilirim dedi, diğeri ortak karar olmazsa kriz çıkar dedi.

Hep kaybetme iradesi gösteren rakip bu şekil çok başlı görüntü verirken güçlü rakip birlik görüntüsü verdi.

Sonuçta bir müşteri kapma yarışı daha sona erdi. Hep kaybeden taraf, müşteriye yeterince güven veremedi ve 10. yenilgisine bir yenilgi daha ekleyerek kırılmayan rekorunu on bire çıkardı. Hep kazanan rakip ise tekrar başarı göstererek kırılmayan rekoruna bir yenisini daha ekledi. Yani kazanan ve kaybeden yönünden bir değişiklik olmadı. Yarışın en büyük kazananları kimdir derseniz, bir kuruş sermaye koymadan bakkal dükkanına ortak kabul edilenler oldu.

28 Mayıs 2023 Pazar

Kıvrak Zeka Ürünü?

Roma dönemi Kudüs şehrinin valisi Pontius Platus'dur. Kudüs'te yaşayan Yahudiler ve putperestler  Hz. İsa'nın yeni yaymaya çalıştığı dinden oldukça rahatsızdırlar. Yahudiler gibi Kudüs'teki Putperest kâhinler de İsa'ya cephe almışlardır. Vali Platus'u kışkırtarak Hz. İsa'yı ortadan kaldırmaya çalışırlar. Nitekim 12 Havari'den birinin ihbarı üzerine Hz. İsa yakalanarak Yahudi inancına göre Yahudilerden oluşan bir mahkeme tarafından yargılanır. 

Yahudiler Mayasız Ekmek Yortusu gününde oldukları için Hz. İsa'ya idam kararı veremezler.  Bunun üzerine Hz. İsa'yı Vali Platus'a götürerek bu kararı onun vermesini isterler. 

Vali Platus halkın talebi üzerine Hz. İsa'yı içeri alarak onu sorguya çeker. Aslında Platus iyi niyetli bir validir. Hz. İsa'nın öldürülmesini istemez. Bir plân düşünür; Yahudilerin bu dini bayramlarında her yıl bir mahkûmu af ettiklerini bildiği için Hz. İsa'yı kurtarmaya çalışır. 

Vali Platus  zindanda yatmakta olan azılı bir hırsız ve cani olan Barabba ile Hz. İsa'yı halkın karşısına çıkarır; bunlardan hangisini af edelim diye Kudüs halkına sorar;

Kudüs halkının kararı oldukça ilginçtir; 

Vali'nin bu teklifi karşısında halk hırsız ve azılı bir cani olan Barabba'nın af edilmesini ister.

Platus, halkın bu kararı karşısında oldukça şaşırır.

Neticede Kudüs'ün en azılı hırsız ve canisi olan Barabba serbest bırakılır.

Ne var ki çok kısa bir süre sonra serbest bırakılan Barabba, işlediği suçlar yüzünden yeniden zindana konur. 

Kudüs Valisi Platus bunu fırsat bilerek Hz. İsa ile Barabba'yı yeniden halkın karşısına çıkarır ve "-Ey Yeruşalim (Kudüs) halkı, bu iki mahkûmdan birini bu kutsal günde yine siz af edeceksiniz, bu sefer hangisini af ediyorsunuz?" der.

Halktan ne cevap gelir bilir misiniz? Halk yine "Barabba, Barabba..." diye bağırır!

Barabba yeniden af edilerek serbest bırakılır.

Kudüs halkı, o günlerin kutsal günleri olduğu için Hz. İsa'nın idam edilmesi yerine, çarmıha gerilmesini isterler. Vali Platus, halkın bu isteği üzerine Hz. İsa'yı getirip, "O halde siz götürüp çarmıha gerin" diyerek Hz. İsa'yı Kudüs halkına teslim eder.

İşte Hz. İsa bu olaydan sonra halk tarafından çarmıha* gerilir!” (Matta ve Yuhanna İncili. Bab: 16-26Günışığı gazetesinden alıntı)

*

Bizde seçimler yüksek gerilimli geçer. Doğru ya da yanlış adaylar birbirlerini bazı ithamlarla suçlar.

Adaylardan birinin diğer aday hakkındaki ithamı terör üzerine. Bu iş ithamlar da kalmaz. Seçime ramak kala montaj olduğu yüzde yüz olan terör bağlantısı bir video servis edilir. Terör suçlaması yapan aday “Allah’tan bir göz istedim, o verdi iki göz” misali montaj olan bu videoyu mitinglere gelen taraftarlarına izletir. Gösterdiği videonun montaj olduğu adaya söylenir. Aday, öyle mi ya bilmiyordum demez. Montaj veya değil. Orta yerde bir video var. Bu video gençlerin kıvrak zeka ürünü şeklinde bir açıklamada bulunur. Aynı adayın sözcüsü de gençlerin kıvrak zeka ürünü demek suretiyle aynı minval üzere açıklama yapar.

Gençlerin bu yaptığına siz ne dersiniz bilmem ama buna kıvrak zeka ürünü falan denmez. Olsa olsa şeytani bir zekanın ürünü olur.

Diyelim ki gençler bir adayın lehine olacak şekilde böyle bir yola başvurdular. Bu videonun etkili ve yetkili kişilerin kullanması hiç etik değil. Diyelim ki montaj olduğunu bilmiyordu. Kullandı. Ardından montaj olduğu ortaya çıktı. En azından montajmış denmesi gerekirdi. Denmediği gibi “böyle bir video var. Ama montaj ama değil” denmek suretiyle yapılandan pişmanlık duyulmadığı anlaşılıyor.

İşin garibi bu montaj işini gençlerin yaptığını da biliyorlar ve anladığım kadarıyla gençler hakkında açılmış bir soruşturma da yok, suç duyurusu da yok. Bunlar olmadığı gibi gençler taltif alıyor.

Diyelim ki kıvrak zeka ürünü gençler böyle montaj bir video yaptılar. İlgili aday da bunu seçim meydanlarında kullandı. Montaj bir videoyu nasıl gösterirsin şeklinde vatandaştan bir tepki gelmemesi çok acı. Elbette herkes kazanmak için yola çıkar. Ama kazanacağım diye her şeyi mubah görmek ne insanidir ne dinidir ne de ahlakidir.