Ana içeriğe atla

Başarı Nasıl Geldi?

Efendim, bugüne kadar kimse elini bükemedi. Zaferden zafere koştun. Bu rekorunu da kimse elinden alamaz.

Haklısınız. Benim elimi kimse bükemez. Asla yenilmem.

Son zaferinden çok korktum. Bu sefer kaybedeceksin sandım. Ki herkes öyle görüyordu. Rüzgar rakibinden yana idi. Anketler böyle söylüyordu. Bu derin ekonomik krizin altından kalkacak bir kişi bugüne kadar ne gördüm ne duydum. Bugüne kadar siyaset ilminin “Tencere ve tavanın götüremeyeceği yoktur” olgusunu yerle bir ettin. Sahi nasıl becerdin bunu? Bunun sırrı ne?

Bu iş benim için çocuk oyuncağı. Kaçın kurrasıyım. Onca olumsuzluğa, hayat pahalılığına, hiper enflasyona rağmen küllerimden yeniden doğmayı bilirim. Benimle olmaz diye yanımdan uzaklaşanları tekrar yanıma çektim. Gördüğünüz gibi tekrar kazandım. Zaferlerime bir yenisini daha ekledim. Şunu unutmayın ki kaybedeceğim hiçbir yarışa girmem. Girersem de kazanırım. Geçmişten bugüne kazandıklarım da bunun ispatı.

Gördük efendim gördük. Sahi nasıl becerdin bunu?

Tencere tava hükümetler götürüp hükümetler getirirse de ben boş değilim. İyi bir mutfağım var. Mutfağımda güçlü bir çalışma ekibim var. Zayıf yönlerimizi bir güzel analiz edip ona göre strateji geliştirirler ve geri planda pişirirler. Ben de pişen bu yemeği servis eder, insanları ikna ederim.

Özellikle senden uzaklaşanları nasıl çektin kendine tekrar?

Çok basit. Benden uzaklaşanları analiz ettirdim. Gittikleri partileri ittifakıma aldım. Böylece benden kaçanları ortaklarım sayesinde tekrar bana getirttim.

Ekonomi halkın belini büküyordu. Bunun olumsuz etkisini nasıl kırdın?

Beka dedim, terör dedim. Onlara ekonomiyi unutturdum. Ölümü gösterip sıtmaya razı ettim. Siyasetin tencere tava etkisi böylece havlu attı.

Farklı ittifak ortaklarına rağmen birlik görüntüsü verdin. Ortakların talepte bulunmadı mı?

Bulunmaz olur mu? Yanıma çekmek için ne istedilerse verdim. Onlardan tek şey istedim. Bunlar aramızda kalsın. Onlar da buna riayet etti.

Başarında başka neler etkili oldu?

Korku yetti de arttı bile. İnsanımızın çoğu rakibin geçmişinden çok korkar. Bunu da en iyi ben bilirim. Bunu kullandım. Terör vurgusu zaten başlı başına bir kazanım oldu. Din zaten daima yanımdaydı. Hamaset dersen, o biçim. Bir de kesenin ağzını açtım. Verdikçe verdim. Daha önce olmaz değil dediklerimi de verdim. Bizim millet vermeye bayılır.

Başka?

Başka ve en önemlisi, bana başarıyı rakiplerim getirdi. Onlar olduğu müddetçe hiç sırtım yere gelmez. Adeta rakibim değil de bana çalıştılar. Birlik görüntüsü vermediler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde