11 Mart 2023 Cumartesi

Kalabalıklar İçerisinde Yer Almak

Sürü içerisinde yer almaktır bunun adı. Sürüden ayrılmamak gerek. Çünkü kurt kapar. Ayrık otu gibi bir başına kalırsın.

O yüzden sürünün içinde tutunmak, sürüden alınan güçle yüksek perdeden konuşmak en iyisi.

Burada tutunmanın yolu, sürüye aykırı hareket etmemek, bir başına davranmamak ve güdülmeyi gönül huzuru içerisinde kabullenmektir. 

Hiç aykırı düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın. Bu, niçin böyle demeyeceksin. Ama, fakat, lakin demeden denileni yapacaksın.

Çobanın ve çobanı sevenlerin hışmına uğramamak için çobanı hep övecek, hep savunacaksın. Bu çoban olmasaydı, aç kurtlar akbabalar gibi saldırırdı bize diyeceksin.

Çoban sayesinde güçlüyüz. Çünkü o bizi koruyup kolluyor, karnımızı doyuruyor. Varlığımızı ona borçluyuz. Ya bir de olmasaydı, halimiz nice olurdu diye düşünüp sayesinde güçlüyüz, başkasına yem olmuyoruz diye şükredeceksin.

Verdiği görevi yapamadığından dolayı çoban bir koyunu yerinden ederse, onu getiren de o, götüren de odur. Getirirken iyiydi de götürürken mi kötü diyeceksin.

Sürüden ayrılmaya kalkan olursa, akıllı ol, ne yaptığının farkında mısın, eceline mi susadın de. 

Sürüyü terk eden ve çobanın gözünden düşen biri olursa, çobanın gözüne girmek, çobana ve yardımcılarına mukarrabün olmak için gidene veryansın et. Nankör de. Kendisini bir şey sanıyor. Bugünkü şöhretini çobana borçlu halbuki de. 

Çobanın etrafından giden gidene olsa, çoban bir başına kalsa, bilmelisin ki hep çekip giden suçlu. Acaba çobana da birazcık da olsa hata olabilir mi diye hiç düşünme. Çünkü her şey ayan beyan ortada. Çobanın hiç suçu yoktur.

Çobanın da tıpkı diğer çobanlar gibi hatası olabilir. Hangi birimizin yok ki. Ama bizim çobanın farkı hatasının farkına kendisinin varması ve Allah affetsin diye söylemesidir, helallik dilemesidir. Bunu başkası da yapıyor ama diğer çobanların samimi olmadığı hal ve hareketlerinden belli oluyor. Bizimki ise samimiyet abidesi.

Bizim çoban diğer çobanların topunu yener. Çünkü Allah vergisi bir yeteneği var. Mesuliyetinin gereği bizleri korur ve kollar.  Bizi kurda, kuşa yem etmez. Haklarımızı savunur. Bizim için yaşar. Bizi en iyi o güder. Bizden biri ne de olsa. Başka çobanlar gibi onun, bunun adamı değildir.

Böyle bir çobanımız varken bize düşen, bu çobanı var gücümüzle desteklemektir. Çünkü en iyi çoban bizim çobandır. Biz de onun sürüsüyüz. Onun sürüsü olmak bir nimettir. Onun sayesinde bir kişilik ve kimlik kazandık. Bugün bu haldeysek, bunu ona borçluyuz. Aksi, nankörlük olur, yediği kaba pislemek olur. 

10 Mart 2023 Cuma

Ben ve Başkası

Ben helallik dilerim, başkası dileyemez.

Ben teröristlerle görüşürüm, başkası görüşemez. 

Ben terörle bağını koparmayanlardan bir beklenti içine girerim, başkası giremez. 

Ben doğruluktan dürüstlükten bahsederim. Başkası bahsedemez. 

Ben kızar, bağırır, köpürür, hakaret ederim ve ağzıma geleni söylerim. Bir başkası yapamaz bunu. 

Ben dinden, diyanetten, milli ve manevi değerlerden bahsederim. Çünkü din benim tekelindedir. Bir başkası bunu yapamaz. Zaten yapsa da ağzına yakışmaz. 

Ben istediğimi yaparım, bir başkası yapamaz.

Herkes haddini bilecek. Ben ise muafım bunlardan. 

Her şeyin en iyisini ben bilirim ve ben yaparım. Başkası iki kaz bile güdemez. 

Benim yaptığım her bir şey yakışanıdır. Başkasına haramdır. 

Ben hep kazanmaya alışmışım. Başkası ise kaybetmeye. Herkes kendi rolünü üstlenecek. Haddi aşmayacak. 

Her şey ve herkes bana hizmet edecek. Diğerleri ise kendi liginde sınırlı hizmet alacak.

Ben herkesi başkasıyla korkuturum. Başkası ise korkunç rolünü oynayacak. 

Bilgim dışında kuş uçmayacak. Her şey benim himayemde olacak. Başkası ise topal ördek olacak.

Ben bitti deyinceye kadar hiçbir şey bitmeyecek. Başkası ise hep bitecek. 

Ben U dönüşü yaparım. Başkası yapamaz. 

Bana her şey mubahtır. Başkasına haramdır. 

Bir ben varım. Bir de başkaları. 

Ben gücüm. Başkası kendi liginde güçlü. Benim gücüm tüm güçler toplamını yener. Arkamdaki güç de bunun göstergesidir.

Ben paralarım, başkası paralanır. 

Ben hep samimiyim. Başkası rol yapıyor.

Bir ben çalışıyorum. Başkası yatıyor.

Ben gerekirse, kırar dökerim. Bir başkasının böyle bir lüksü yoktur.

Ben başkasının yaptıklarını, izinden gittiğinin yaptıklarını temcit pilavı gibi söyler söyler dururum. Başkası da boynunu büker, beni dinler.

Ben yaptığım yanlışlar varsa, Allah’tan affetmesi isterim. Bir başkası ceremesini hep çeker.

Öylesi de Var Esnafın, Böylesi de

Bizimkinin ilk ve son evliliğinden evlilik yıl dönümü imiş. Hiç bitmedi bu yıl dönümümün önemi. Cuma ve bayram namazı gibi birden geliyor.

Önemli gün ise elimiz mahkum. Aile saadeti için kendimizi dışarı atmamız gerekiyor. Çünkü lokantacılar da Allah Allah diyor. Cebimize sıkışmış olan parayı onlara vermemiz lazım

Dışarı gideceksek, cebinde metelik olmayan son tekne kazıntısını da götürmek gerek. Ucuzundan bir etli ekmekle ödeyelim şu boynumuzun borcu dedim. 

Çıktık yola. Ucuz da olsa kaç öderim hesabı yapıyorum içimden. Kilo yapmasın gerekçesiyle biz tek yersek, son numara doymaz bununla. Ona da bir buçuk söyleriz hesabıyla yol alırken, elden uçup gitmiş ortancadan biri de takıldı peşimize. Ettik mi dört. Siz bunu dokuz sayın. Çünkü dokuz doğurtur insana böylesi durumlar. Bereket, bu sonradan takılan da tek yer. Tam, üzülmeye doğru giderken bu tek beni teselli etti derken içim sürurla doldu. Nasılsa yemekten sonra sen vereceksin, ben vereceğim hesabı yaparız. Bu hengamede hesap oğlanın üzerinde kalır düşüncesi belirdi içimde.

Yemeği yedik. Üzerine tatlı beklentisi binmeden hesap için kasaya yöneldim. Beklediğim gibi oğlan da peşim sıra geldi. Ben önden, o arkadan bir yarışa girdik. Bizim tekne kazıntısından tık yok tabi. Hem parası yok hem de bir buçuğun üzerine nasıl kalkacak.

İkimiz birden kartı uzattık buradan çekin diye. Oğlan baskın çıktı. Bir ısrar bir ısrar. Kasiyer hanginizden alayım demeye kalmadan, şu çocuğun ısrarını kırmayayım. Zira samimiyeti yüzünden okunuyor düşüncesiyle oğlanın kartını aldı. Tam çekeceği zaman içim içime sığmayan ben, bunun zevkini ve hazzını yaşarken çeneme mağlup oldum ve boşboğazlığımın ceremesini çektim. Adama, hesabı baba mı öder yoksa evlat mı dedim öylesine. Vazifem sanki. Adam da baba öder deyip çocuğun kartını uzatıp benimkini almaz mı? Oğlan kartı alıp kenara çekildi. Kasiyer hiç acımadan ve bir merhamet göstermeden benim kartı aldı. Ne olacak, vicdansız. Çekerken, alacağın olsun, bunu senden hiç beklemezdim dedim ama şu aşamada yapılacak bir şey yoktu. Çünkü tıkırında giden bir hesap sayemde bozuldu.

*

Yine bir gün, elden gidenlerle birlikte ailecek pikniğe gideceğiz. Bu demektir ki alışverişe gitmem gerekecek. Ev halkı hazırlanırken market ve kasaba diye çıktım. Malum olduğu üzere tekne kazıntısı evde. O sadece yeme işlerine bakıyor. Peşime ben de geleyim diye oğlanın biri takıldı. Gelme, ben alırım desem de ok yaydan çıktı. Baktım oğlan alışveriş için pek hevesli. Kendi düşen ağlamaz, gel de gör gününü dedim içimden.

Market alışverişini yaptık. Ben sen derken ihale yine bende kaldı. 

Kasaba yöneldik. Alacağımızı aldık. Yine bir yarış sonucu iki kartı birden önünde gördü kasap. Can çıkmayınca huy çıkmazmış misali boşboğazlığımı bir kez daha gösterdim. Baba mı öder, evlat mı dedim. Bilin bakalım adam ne cevap verdi: "Normalde baba öder ama ben bu sefer evlattan alacağım" demez mi? Hasılı ihale oğlana kaldı. Bana da memnuniyetimi ifade etmek düştü. Hah şöyle ya helal olsun sana. Sevdim seni. Tekrar geleceğim. Hep böyle yap dedim. 

Gördüğünüz gibi boşboğazlığım bu sefer ters tepti. Birinde işe yaramadı ise birinde yaradı ve öyle esnaf da var, böylesi de. 

Bundan mıdır?

Hepimiz gerçeğin ortaya çıkması için uğraştığımızı, doğrunun peşinden koştuğumuzu ifade ederiz. Gönüller bu yönde atıyorsa o zaman aklın yolu birdir. Hakikat de tek olduğuna göre buna ulaşmak kolay olması lazım.

Teori böyle iken hakikate ulaşabiliyor muyuz? Ne mümkün.

Öyle zannediyorum, ulaşmak istediğimiz hakikate kavuşmak ahirette mümkün olacak. Çünkü bu kafa yapısı ile bu dünyada hakikat mümkün değil. Aslında bize bırakılırsa, ahirette de hakikat ortaya çıkmaz. Bereket orada hakem var.

Hakikat bu dünyada niçin ortaya çıkmaz?

Çünkü doğrularımız farklılaştı. Kendi doğrularımız var, başkalarının yanlışları var. Başkasını ikna edemediğimiz kendi doğrumuzu dayatıyoruz insanlara. Yersen bu diyoruz. Dini anlayışımız da böyle.

Yine doğru dediğimiz güç elde etmek. Gücün arkasına saklanarak dünyanın imkanlarından faydalanmaktır kafamızdaki hakikat. Güç olduğu müddetçe bu nimetlerden faydalanmaya devam edeceğiz. Gücün el değiştirmesi demek, imkanların el değiştirmesi ve bunlardan mahrum kalmak demektir. Bu yüzden çok sevdik bu hakikati. Bugün tüm çaba ve eforumuzun temelinde bu hakikati ayakta tutmak yatıyor. En ufak bir sendeleme maazallah nimetleri götürür. 

Tarafgirliğimiz, fanatikliğimiz, kutuplaşmamız bundandır.

Akşam sabah güç trollüğümüz bundandır.

En ufak bir eleştiriye gelmeyişimiz bundandır.

Ağzımızı bozmamızın sebebi budur.

Sesimizin yüksek çıkması bundandır. 

Güce övgü dizmemiz bundandır. 

Yapılanları sayıp dökmemiz, kabul etmeyenleri nankör, hain ve satılmış görmemiz bundandır. 

Gücü başkasıyla korkutmamız bundandır.

Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışmamız bundandır. (Hoş, sıtmayı kabul ettiğimiz de yok.)

Elde ettiğimiz imkanları güç karşısında edindiğimizden dolayı gücü nimet görmemiz bundandır. 

Hasılı pek sevdik bu gücü. Bu güçtür bizi hayata bağlayan. Aksi yaşanmaz kılar bu hayatı. Buna cehennem dense yeridir, tufan demektir. O yüzden var gücümüzle bu gücü ayakta tutmamız gerek. 

8 Mart 2023 Çarşamba

Eski Çamlar Bardak Oldu

Hedefe ulaşmadan önce gayeye ulaşma gibi idealler vardı. Güzeldi o hedefler. 

Hatipler konuştukça salon coşardı. Herkeste bir heyecan oluşturdu. Yakındı o günler. 

Hedefe ulaşılırsa, zulüm düzeni bitecek, yaşadığımız yerde adalet hakim olacak, kimseye haksızlık yapılmayacak, tüm dertler bitecek, herkes huzura kavuşacaktı.

Tüm bunlar ve daha fazlasının olması için güç gerekiyordu.

Nihayet başarı geldi. Bir müddet sonra başarı bir klasik hale geldi. Başarının gelmesinde; bozulmamış hal, denenmemiş dürüstlük, diğerkâmlık, içten ve etkili konuşma vardı. Ayrıca yerleşik düzenin efendilerinin bu zihniyeti dışlaması, tepeden bakması, küçümsemesi, hor görmesinin de payı büyüktü. Yine düzene hakim olanların beceriksizliği, ağızlarına ve yüzlerine bulaştırma ve gereksiz yasakları dayatmaları da etkin rol oynadı. Tüm bunlar başarıyı taçlandırdı.

Geldiğimiz nokta itibariyle küçük kalınsa daha iyiymiş diyorsun. Çünkü büyüme, güce hakim olma tüm foyamızı ortaya çıkardı. Elle gösterilen dürüstlüğümüz imkanlar karşısında eridi bitti. Yaptıklarımızla, diğerlerinden bir farkımızın olmadığı ortaya çıktı. İyilik adına söylediğimiz her şeyin bir hamaset ve slogandan ibaret olduğunu, dava dava dediklerimizin hedefe ulaşmak için bir aksesuar olduğunu bugün bilmeyen kalmadı. Çünkü savunduğumuz ne kadar değer varsa, içini boşalttık. Dilimiz başka söylüyor, elimiz bir başka şey yapıyor. Hep bir çelişki içindeyiz. İnandırıcılığımızı da kaybettik, bize olan güveni de.

Artık ne dava kaldı ne İslamcılık ne değer ne de ilayı kelimetullah. Savunduğumuz ne varsa hepsini güç karşılığında sattık. Koltuk ve makama değiştik.

Bugün güç bizim gayemiz, koltuk ve makam davamız. Çünkü şeytan nicedir sağımızdan yaklaşıyor.

Bugün tüm güç, kuvvet, makam ve mevkii zirvede iken teslime hazırlanıyoruz. Daha doğrusu birileri teslim almaya geliyor. Çünkü deniz bitti, eriyoruz. Yeni destek yok. Eldekileri de tutamıyoruz. 

Bu durumda nerede hata yaptık da dün alternatif olmayanlar bugün alternatif olmaya başladı? Bundan nasıl döner, nasıl tutunuruz diyeceğimize, burnumuzdan kıl aldırmıyoruz. Yanlış yapıyorsunuz diyenleri susturuyoruz, onları hain, nankör, satılmış ilan ediyoruz. Alternatif olmaya çalışanları düşman görüyoruz. Bunlarla sevdiklerimizi korkutmaya çalışıyoruz. 

Alternatifsiz olma böyle bir şey. Güç zehirlenmesi yaşatır. Kim yenebilir bizi dedirtir. Nasılsa gelen yok, bizden iyisi can sağlığı denir.

Bir şekil kazanmaya alışmışların kaybetmesi zor olacak. Çünkü emir vermeye, had bildirmeye çok alıştık.

Kazanamayıp gidersek, nerede hata yaptık diye yüzleşeceğimizi sanmıyorum. Çünkü mazeret, kılıf ve gerekçemiz hazır: Yedi düvel karşımızdaydı diyeceğiz. Yine burnumuzun dikine gideceğiz.

Olan da savunduğumuz ve içini boşalttığımız değerlere olacak. Çünkü en büyük zararı hoyratça kullandığımız bu değerlere vererek gideceğiz. Ne Yapalım? Kendi düşen ağlamaz.

Koruma Amaçlı Reflekslerimiz

Ne zaman bir konuda bir problem ortaya çıktığında geliştirdiğimiz refleks ortaya çıkıyor: Savunma, aşırı korumacılık, alınganlık ve kızgınlık.

Bir şeylerin iyi gitmediğin dair gözlemleri aktarmak, tespitte bulunmak, gelinen noktada hayıflanmak bir şeyleri dert edinmek anlamına gelir benim bildiğim.

Bu tür dertler aynı kaynaktan beslenmiş, aynı okul ve iklimde yetişmiş insanların içerisinde de konuşmayıp nerede konuşulacak? İnan merak ediyorum. 

Orta yerde iki kişi arasında olmuş bir ayıbı gizlemek en güzeli. Ama ayıplar ayyuka çıkmış, sağır sultan duymuş ise bunları görmezden gelmek, gören insanları tu kaka yapmak, yaşını başını almış, 40 yaşını geçmiş insanların ölçüsü olmamalı. Hiçbirimiz kanının deli olduğu 18 yaşında değiliz. Olayları soğukkanlı değerlendirebiliriz ve değerlendirmeliyiz. Bu değerlendirmeye herkes katılacak ve kesin doğru diye bir şey yoktur. Bizim farklılıklara en azından kendi aramızda bir tahammülümüz olmalı. Her eleştireni falan gelsin de yapsın, o daha mı iyi yapacak, görün gününüzü şeklinde bir cevap bizim vermemiz gereken bir cevap olmamalı. Burada kimsenin bilmem kaç ayaklı masayı övdüğü ve onlara çalıştığı yok. Burada bizim fark etmek istemediğimiz; içinden çıktığımız, içinde büyüdüğümüz zihniyetin yaptıklarıyla veya yapamadıklarıyla hayal kırıklığını yaşadığını görmek istemiyoruz. Böyle olmamalıydık demeye çalışmak ne zamandan beri karşı tarafın adamı olma anlamına geliyor.

Biz bu platformlarda özeleştiri ve eleştiri yapmayıp hep havadan sudan mı konuşacağız? Konuşan, yazan rahat bir şekilde yazabilmeli. Mahalle baskısını bir tarafa bırakmalı. Zira mızrak çuvala sığmıyor.

Unutmayalım ki burada kimse alternatif aramıyor, başkasına çalışmıyor. Kafamızı kumdan çıkarıp ne olup bittiğine bakıp hayıflanmayı bari eksik etmeyelim. İnan kimsenin tuttuğu partide değilim. Çünkü mesele bir partiden de öte, bugünden yarına çözülebilecek derin bir meseledir. 

Kol kırılıp yen içerisinde kalacak, başkası duymayacak, olup bitenleri göremeyeceğiz, hiçbir şeyi görmezden geleceğiz, sorun yok muamelesi yapacağız anlayışı sorunu çözemediği gibi daha da derinleştirir.

Birileri sorunları görmemeye devam edecekse etsin. Övmeye devam edecekse etsin. Bu da bir yoldur. Ama bizim görmek istemediğimiz sorunları görenlere veryansın etmeyelim. Onları düşman gibi ya da düşman saflarına katılmış gibi görmeyelim. Laflarını ağzına tıkamayalım. Tespitler doğru ise hak verelim ve ne yapabiliriz diyelim. Tespitlere katılmıyorsak; katılmıyorum, doğrusu şu diyelim. Bir değerlendirmemiz yoksa sessiz kalalım. Yani susalım.

Unutmayalım ki sorunları konuşmamak sorunu çözmüyor. Sorunu tespit, sorumluları harekete geçirip müdahale etmelerini beklemek en doğru yöntem gibi görünüyor. Sorunları görmemek, görenlere kızıp köpürmek sorundan kaçmak demektir. Bu kafayla giderse birileri, ileride ağlayanları olmaz.

7 Mart 2023 Salı

Helallik, Özür ve Tövbe

İçimizde hiç hata yapmayanımız var mıdır? Ne mümkün. İnsan olup da hata ve yanlış yapmayanımız olmaz mı?

Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hatalar vardır. Yaptığımız hata ve yanlışlar alnımızda yazmıyor. Çünkü her hata içki içen birinin sarhoş olması gibi ben sarhoş oldum şeklinde alnında yazmıyor. Nice masum görünen insanın içinde gizlediği hataları vardır. Gizli ve kapalı yaptığımız yanlışların yanında sağır sultanın bildiği hatalarımız da olabiliyor.

Her hata ve yanlış bir hiç olmadığına, olumsuz bir iz bıraktığına, her hata ve yanlıştan sonra yok olmadığımıza, hata ve yanlışlarla birlikte yaşamaya devam ettiğimize göre toplum ve Allah nezdinde bir yerimiz olmasının yolu; yerine göre helallik istemek, özür dilemek ve tövbe etmektir.

Helallik istemek, kişinin bir konuda yaptığı hatayı kabul edip itiraf etmesi, konunun tarafı olan kimselerden özür dilemesidir.

Bu helallik, vefat etmiş kişinin musallaya konduktan sonra imamın, "Cemaati Müslim’in, bu mevtayı nasıl bilirsiniz? Ahirete taalluk eden haklarınız varsa helal ediniz" demesinin ardından, merasime katılanlar tarafından "İyi bilirdik, helâl olsun" şeklinde olursa, geride kalanların şahitliği önemli olsa da helallik müessesesi bakımından çok bir anlam ifade edeceğini sanmıyorum. Çünkü mevta adına helallik istenen hataların neler olduğunu helallik verenler bilmiyor. Bir de bunu vefat eden değil, başkası istiyor. Vefat edende irade olsa belki helallik istemeyecek. Helallik istese bile belki konunun tarafı hakkını helal etmeyecek. Bu tür helalleşme alışkanlık gereği yapılıyor. Kalabalık da helallik veriyor.

Bu tür bir helalleşmenin Allah katında ne kadar makbul olduğunu düşünmek gerekir ayrıca bu işi ölüm anında değil de diri iken yapmak gerekir diye düşünüyorum. Çünkü helalleşmede taraflar bir araya gelecek. Yapılan hiçbir şey gizli kalmayacak şekilde itiraf edilecek. Verilen zarar ve ziyanı telafi etmeye geldiği söylenecek. Bu konuda bir daha böyle hata yapmayacağının sözü verilecek. Bundan dolayı pişmanlık duyulacak ve muhataptan özür dilenip hakkını helal etmesi istenecektir. Özür dilerken de hatam varsa, özür dilerim değil, şundan dolayı ben hatalıyım. Bundan dolayı özür diliyorum diyecektir.

Zararın tazminine ve özre rağmen kişi hakkını helal etmeyebilir. İleri geri konuşabilir. Çünkü mağdurdur. Bu aşamadan sonra zamana bırakıp zaman zaman helalleşme için fırsat kollamak lazım. Çünkü zaman her şeyin ilacıdır. Suçluya düşen, hakkını helal etmiyorsan, etme demek değildir. Kapıdan kovulursa, gerekirse pencereden girecek. Araya hatırlı kişileri koyacak ve mesafe almaya çalışacaktır.

Tüm bu çaba ve gayreti gösteren suçlunun, samimiyetini gören karşı tarafta yumuşamaya sebebiyet verebilir ve tamam, helâl ettim diyebilir. Çünkü içtenlik gönülleri fethedebilir. Değilse, bir bedel ödemeden, zararı tazmin etmeden, muhatabın gönlünü almadan dilden helalleşmenin bir anlamı olmaz.

Helalleşmenin eşit şartlarda olması, yüksek perdeden olmaması, bizzat mağdurun huzuruna gidilmesi, suçlunun kibir alameti göstermeden mahcubiyet duyması şeklinde olmalıdır. Karşı tarafın yani konunun bizzat muhataplarının cevap vermesine ihtiyaç duymadan helallik diliyoruz denmesi, helalliğin başkasından veya yakınlarından dilenmesi tek başına yeterli gelmez. Bu tür helalleşme yasak savma babında ve dostlar alışverişte görsün sadedinde görülür.

Özür dilemek de bir nevi helalleşmedir. Helalleşme veya özür dilemek bir erdemlilik ise de şartlarını yerine getirmeden, zararı tazmin etmeden, bir bedel ödemeden, muhatabın yani mağdurun geri dönütünü almadan yapılan helalleşme ve özre, bizim kültürümüzde özrü kabahatinden büyük denir.

Helalleşme ve özür kullar arasında olurken tövbe, kul ile Allah arasında olur. Allah’a karşı işlenen suçlar için Allah’tan tövbe istenir. Allah’a karşı işlenen suçlarda kul hakkı da olabilir. Bu durumda kuldan helallik istenip özür dilenecek. Affetmesi için de Allah’a yalvarılacak.

İçinde kul hakkı da olan tövbenin kabulü için dört şart gerekir. Bunlar:

1.     Günahı, suçu, hata ve yanlışı tamamen terk etmek.

2.     Bunları bir daha yapmamaya söz vermek.

3.     Bunlardan dolayı pişmanlık duymak.

4.     Konunun tarafı kul ve kullar varsa onların zararını tazmin edip özür dilemektir.