Hayırlısıyla,
diş hekimliğinde ilk muayene sonrası elime tutuşturup verdikleri benim için bir
yol haritası denen “Hasta Planlama Kartı” nı kaybetmeden özel bir dişçiye gösterebileyim.
Çünkü cebimden düşürmekten korkuyorum. Ne zaman aklıma damsa başıma gelir. En azından
bir fotoğrafını çekeyim dedim ama inadım ve tembelliğim tuttu. Sonra sonra deyip
kaldı.
Öğleden
sonra yürüyüş mü yapayım, bir ziyaret mi yapayım, bir dişçiye mi gideyim derken
yürüyüş ve ziyarette karar kıldım. Bu şekil
seçenek sunulursa tercihim hiç diş olmaz. Çünkü birçok kişide olduğu gibi diş fobisi
bende de var.
Giyinip
kuşandım. Yine de belki karar değiştiririm deyip tedavi kartını cebime koydum. Kağıdı
cebine koyduğum hırka da oğlandan kalma bir hırka. Cepleri hoşuma gitmese de giyimi
hoşuma gidiyor.
Ziyarete
gideceğim güzergahı kafamda çizdim. Uzatarak gitmeliyim ki gideceğim yere yürüdüğüme
değsin. Havzan-Meram Yeniyol-Lastik Durağı-Tankın önü-Meram Sanayii ve Meram Belediyesi.
Az gittim,
terlemeye başlayınca ilk feda ettiğim hep hırka olmuştur. Hırkayı çıkarıp sol elime
aldım. Tek sermayem telefon da hakeza elimde. Meram Belediyesine varınca beş bin
adım atmışım. Görüşeceğim kişinin birimine vardım. Güya sürpriz yapacaktım. O bana
sürpriz yaptı. Rahatsızlığı nedeniyle izin alıp öğleden sonra evine geçmiş. Bir
bardak çay bile içemeden 1.kata çıkmamla inmem bir oldu.
Belediyenin
dışına çıktım. Önündeki banklar boştu. Hava da güzeldi. Şöyle biraz oturup yazı
yazayım dedim. Bankların hepsi boş olunca şuna mı buna mı oturayım derken epey bir
tereddüdün ardından bir tanesinde karar kıldım. Oturunca elimdeki hırkayı da giymeden
üzerime attım.
Bir beş
dakika oturdum. Saat 15.00 suları. Numarasını aldığım dişçiye gideyim. Yerinde ise
şu dişleri bir göstereyim deyip kalktım. Bu sefer Tapu Kadastro tarafından gideyim
dedim. Yolu atlayıp Güzelbahçe evlerinin önüne gelmiştim ki giydiğim hırkanın cebine
elimi bir attım. Kağıt yoktu. Şom ağızlı seni dedim kendi kendime. Yeter ki ağzımdan
bir çıksın. Başıma gelirdi. Tekrar tekrar elimi aynı cebe girdirdim. Koymadığım
pantolonun ceplerine bile baktım. Yoktu. Belli ki düşmüştü ama nerede?
Bu yitiğimi
bulabilir miydim? Acaba nerede düşürmüş olabilirdim? Düşürdüğüm yerden rüzgar uçurup
götürmüş olabilir miydi? Bu durumda ne yapmalıydım? Ya sıcağı sıcağına yürüdüğüm
ve uğradığım yerlere bakacaktım. Yani aynı güzergahı tekrar çiğneyecektim ya da
diş hekimliğine gidip verirlerse yeni çıktı alacaktım.
Önce
yitiğimi bulmaya karar verdim. Yitik de tıpkı aslan düştüğü yerden kalkarsa nerede
kaybolduysa orada aranmalıydı. Hemen geri dönüp belediyenin birinci katına ve ilgili
birimin önüne kadar gittim. Yoktu. Yok ama pes etmek yok. İndim aşağıya. Bir temizleme
aracı tertemiz yerleri bir baştan diğer başa temizliyordu. Ne bulduysa heybesine
atıyordu. Girişte düşmüş ise bu araba yutmuş olabilir bunu dedim. Çıktım dışarıya.
Oturduğum banka geldim. İki kız oturuyordu bankta. Kızlar bir kağıt düşmüş olabilir
mi, banka bir bakabilir misiniz dedim. Baktılar yoktu.
Pes etmek
yok. İnadım inattı. Yitik kaybedilen yerde aranırdı. Düştüm yola. Hem bu vesileyle
yürüyüşümün ikinci etabını da tamamlamalıydım. Aynı yol aynı cadde aynı kaldırımları
takip ederek gözlerim yerde para arar gibi yürümeye koyuldum. Önüme baktığım gibi
arabaların rüzgarıyla kenara uçmuş olabilir mi diye de geçtiğim yerlerin kenarlarını
da süzüyorum. Meram Yeniyol Caddesinde hırkayı çıkarıp elime almıştım. Düşse düşse orada düşmüştür. Ama
oraya varıncaya kadar gözlerim yerde yitiğimi aranmalıydım.
Yürüye
yürüye Meram Sanayii ışıklarını geçtim. Tankın önüne gelince, Lastik Durağına doğru
geçerken Havzan tarafına dönen kavşakta kağıt mendile benzer katlanmış bir kağıt
dikkatimi çekti. Bir baktım ki üzerinden araba izi geçmiş kağıt benim aradığım kağıttı.
Yazılı olmayan dışı lekelenmişti ama içi ve bana lazım olan kısım tertemizdi. Aynı
katladığım gibi düşmüş, açılmadan arabalar da üzerinden geçmişti. Ters yüz edip
elime tutuşturdum. Bu kağıdı düşürüp benim emanetime ihanet eden cebime koymadım.
Güzergâhımı Havzan tarafına çevirdim. Kağıdı elimde götürürken bir musibet bin nasihatten
evladır sözü gereği, gördüğüm otobüs durağının bankına kağıdı koyup iki sayfanın
birden fotoğrafını çektim. Kaybolursan kaybol artık diyerek kağıda rest çektim.
Öyle zannediyorum kağıt korkmuştur. Dili olsa da bir söylese.
Hasılı
sevincime diyecek yok. Beni uğraştırsa da yitiğimi araya araya buldum. Küçük kağıda
sevinilir mi demeyin. Küçük ve değersiz olsa da yitiği bulmanın sevinci bir başkadır.
Hem ben öyle büyük şeylere değil, küçük şeylerle mutlu olmayı bilen biriyim. Bulamasaydım,
yukarıda dediğim gibi ya diş hekimliğine gidip yeniden çıktı isteyecektim ya e Nabız’dan
gideceğim diş hekimine röntgeni gösterecektim ya da özel diş hekimine gidip yeniden
röntgen çektirip muayene olacaktım. Gördüğünüz gibi alternatiflerimi düşünmüştüm.
Yeter ki bir dişçiye gideyim.
Siz siz olun, yitiğinizi iğnesini karanlıkta kaybeden Nasrettin Hoca’nın bu yitiğini aydınlıkta araması gibi aramayın. Nerede kaybetti iseniz orada arayın. Sadece yitik değil, her şeyi yerinde arayın. Çünkü çözüm yeri orasıdır. Mesela bir yerde adalet yitikse, bunu da orada aramak lazım. En iyisi hiçbir şeyi yitirmemek değil mi?