12 Ocak 2023 Perşembe

Dişin mi Var, İşin Var (5)

Hayırlısıyla, diş hekimliğinde ilk muayene sonrası elime tutuşturup verdikleri benim için bir yol haritası denen “Hasta Planlama Kartı” nı kaybetmeden özel bir dişçiye gösterebileyim. Çünkü cebimden düşürmekten korkuyorum. Ne zaman aklıma damsa başıma gelir. En azından bir fotoğrafını çekeyim dedim ama inadım ve tembelliğim tuttu. Sonra sonra deyip kaldı.

Öğleden sonra yürüyüş mü yapayım, bir ziyaret mi yapayım, bir dişçiye mi gideyim derken yürüyüş ve ziyarette karar kıldım.  Bu şekil seçenek sunulursa tercihim hiç diş olmaz. Çünkü birçok kişide olduğu gibi diş fobisi bende de var.

Giyinip kuşandım. Yine de belki karar değiştiririm deyip tedavi kartını cebime koydum. Kağıdı cebine koyduğum hırka da oğlandan kalma bir hırka. Cepleri hoşuma gitmese de giyimi hoşuma gidiyor.

Ziyarete gideceğim güzergahı kafamda çizdim. Uzatarak gitmeliyim ki gideceğim yere yürüdüğüme değsin. Havzan-Meram Yeniyol-Lastik Durağı-Tankın önü-Meram Sanayii ve Meram Belediyesi.

Az gittim, terlemeye başlayınca ilk feda ettiğim hep hırka olmuştur. Hırkayı çıkarıp sol elime aldım. Tek sermayem telefon da hakeza elimde. Meram Belediyesine varınca beş bin adım atmışım. Görüşeceğim kişinin birimine vardım. Güya sürpriz yapacaktım. O bana sürpriz yaptı. Rahatsızlığı nedeniyle izin alıp öğleden sonra evine geçmiş. Bir bardak çay bile içemeden 1.kata çıkmamla inmem bir oldu.

Belediyenin dışına çıktım. Önündeki banklar boştu. Hava da güzeldi. Şöyle biraz oturup yazı yazayım dedim. Bankların hepsi boş olunca şuna mı buna mı oturayım derken epey bir tereddüdün ardından bir tanesinde karar kıldım. Oturunca elimdeki hırkayı da giymeden üzerime attım.

Bir beş dakika oturdum. Saat 15.00 suları. Numarasını aldığım dişçiye gideyim. Yerinde ise şu dişleri bir göstereyim deyip kalktım. Bu sefer Tapu Kadastro tarafından gideyim dedim. Yolu atlayıp Güzelbahçe evlerinin önüne gelmiştim ki giydiğim hırkanın cebine elimi bir attım. Kağıt yoktu. Şom ağızlı seni dedim kendi kendime. Yeter ki ağzımdan bir çıksın. Başıma gelirdi. Tekrar tekrar elimi aynı cebe girdirdim. Koymadığım pantolonun ceplerine bile baktım. Yoktu. Belli ki düşmüştü ama nerede?

Bu yitiğimi bulabilir miydim? Acaba nerede düşürmüş olabilirdim? Düşürdüğüm yerden rüzgar uçurup götürmüş olabilir miydi? Bu durumda ne yapmalıydım? Ya sıcağı sıcağına yürüdüğüm ve uğradığım yerlere bakacaktım. Yani aynı güzergahı tekrar çiğneyecektim ya da diş hekimliğine gidip verirlerse yeni çıktı alacaktım.

Önce yitiğimi bulmaya karar verdim. Yitik de tıpkı aslan düştüğü yerden kalkarsa nerede kaybolduysa orada aranmalıydı. Hemen geri dönüp belediyenin birinci katına ve ilgili birimin önüne kadar gittim. Yoktu. Yok ama pes etmek yok. İndim aşağıya. Bir temizleme aracı tertemiz yerleri bir baştan diğer başa temizliyordu. Ne bulduysa heybesine atıyordu. Girişte düşmüş ise bu araba yutmuş olabilir bunu dedim. Çıktım dışarıya. Oturduğum banka geldim. İki kız oturuyordu bankta. Kızlar bir kağıt düşmüş olabilir mi, banka bir bakabilir misiniz dedim. Baktılar yoktu.

Pes etmek yok. İnadım inattı. Yitik kaybedilen yerde aranırdı. Düştüm yola. Hem bu vesileyle yürüyüşümün ikinci etabını da tamamlamalıydım. Aynı yol aynı cadde aynı kaldırımları takip ederek gözlerim yerde para arar gibi yürümeye koyuldum. Önüme baktığım gibi arabaların rüzgarıyla kenara uçmuş olabilir mi diye de geçtiğim yerlerin kenarlarını da süzüyorum. Meram Yeniyol Caddesinde hırkayı çıkarıp  elime almıştım. Düşse düşse orada düşmüştür. Ama oraya varıncaya kadar gözlerim yerde yitiğimi aranmalıydım.

Yürüye yürüye Meram Sanayii ışıklarını geçtim. Tankın önüne gelince, Lastik Durağına doğru geçerken Havzan tarafına dönen kavşakta kağıt mendile benzer katlanmış bir kağıt dikkatimi çekti. Bir baktım ki üzerinden araba izi geçmiş kağıt benim aradığım kağıttı. Yazılı olmayan dışı lekelenmişti ama içi ve bana lazım olan kısım tertemizdi. Aynı katladığım gibi düşmüş, açılmadan arabalar da üzerinden geçmişti. Ters yüz edip elime tutuşturdum. Bu kağıdı düşürüp benim emanetime ihanet eden cebime koymadım. Güzergâhımı Havzan tarafına çevirdim. Kağıdı elimde götürürken bir musibet bin nasihatten evladır sözü gereği, gördüğüm otobüs durağının bankına kağıdı koyup iki sayfanın birden fotoğrafını çektim. Kaybolursan kaybol artık diyerek kağıda rest çektim. Öyle zannediyorum kağıt korkmuştur. Dili olsa da bir söylese.

Hasılı sevincime diyecek yok. Beni uğraştırsa da yitiğimi araya araya buldum. Küçük kağıda sevinilir mi demeyin. Küçük ve değersiz olsa da yitiği bulmanın sevinci bir başkadır. Hem ben öyle büyük şeylere değil, küçük şeylerle mutlu olmayı bilen biriyim. Bulamasaydım, yukarıda dediğim gibi ya diş hekimliğine gidip yeniden çıktı isteyecektim ya e Nabız’dan gideceğim diş hekimine röntgeni gösterecektim ya da özel diş hekimine gidip yeniden röntgen çektirip muayene olacaktım. Gördüğünüz gibi alternatiflerimi düşünmüştüm. Yeter ki bir dişçiye gideyim.

Siz siz olun, yitiğinizi iğnesini karanlıkta kaybeden Nasrettin Hoca’nın bu yitiğini aydınlıkta araması gibi aramayın. Nerede kaybetti iseniz orada arayın. Sadece yitik değil, her şeyi yerinde arayın. Çünkü çözüm yeri orasıdır. Mesela bir yerde adalet yitikse, bunu da orada aramak lazım. En iyisi hiçbir şeyi yitirmemek değil mi?

Dişin mi Var, İşin Var (4)

İlk muayene sonrasında sakız çiğneyen sekreter kızımızın şu şu bölümler için İnternetten randevu alacaksın dediği birimler için telefondan diş hekimliğinin sayfasını açtım. Birkaç tane birime girdim. Birimin içinde 1.2.3...klinik olan kısımların her birini tıkladım. Hepsinde karşıma çıkan, ilgili birimin hasta sayısı dolu olduğu için randevu veremiyordu. Hangi birim bilmiyorum. Nisan 2023’e randevu veriyordu. Ben aralık ayının son haftası girdiğime göre demek ki en erken randevu 4 ay sonrasına idi. Bu demektir ki başının çaresine bak. Bizden bir hayır bekleme. Git özellere. Bayıl parayı.

Anlayacağınız diş hekimliğinde ilk muayene olabildim. Bir de aynı gün bir dişimi çektirebildim. Diğer diş işlemleri için İnternetten randevu alamadım. Güya İnternetten ise bu iş kolay. Oturduğum yerden uygun olan günüm için randevu alarak işimi aksatmadan dişlerimi de peyderpey yaptırırım diye düşünmüştüm. İlgili birimin sekreteriyle görüşseydim, biri olmazsa diğerinden bir şekil randevu alabilirdim. En azından bazıları insafa gelip araya sıkıştırabilirdi.

Olmayacak böyle. Git gel ile de uğraşamam. Dış hekimliğinde akademisyenlere yaptırayım, param varsın bunlara gitsin deyip ismini öğrendiğim bir akademisyenle görüşmek için iki defa uğradım. Başka bekleyenler de varmış. Ara ki bulabilesin. Hasılı ne İnternetten normal servise randevu alabildim ne de özel yaptırmak için akademisyenle görüşebildim. Bu durumda bana özel bir diş hekimi bulmaktan başka bir yol görünmüyor. Güya ilk muayene olurken de niyetim, derdimi bir öğreneyim, sonra epeydir ihmal ettiğim dişlerimi özel yaptırarak işin içinden birden çıkayım idi. Ne umdum ne buldum.

Anlatmak istediğim, diş hekimlikleri harıl harıl çalışmasına rağmen gördüğünüz gibi yeterli değil, bu kapasite bu hasta yükünü çekmiyor. Devlet her bölgeye alternatif hastane açıyor. İyi de yapıyor. Aynı şeyi diş hastaneleri için de planlayıp yeni diş klinikleri ve hastaneleri açması lazım ya da diş hekimliklerinin kapasitesini artırması lazım. Meram ediyorum, ilgili fiş hekimliklerinin bağlı bulunduğu rektörlükler ne iş yapar? Biraz da tedavi için randevu veremedikleri bölümlere çözüm üretseler. Bunlar çözüm üretti de YÖK ya da devlet olmaz mı dedi?

Burada diş pahalı, hastane açmak kolay mı denebilir. Kolay değil bilirim. Diş de sağlığın bir parçası. Devlet bunun da bir yolunu bulabilir. Gördüğüm kadarıyla diş hekimi sıkıntısı yok. Mezun ve devlete atanmak için sıra bekleyip her atama döneminde kuraya giren on binlerce diş hekimi var. Yeni diş hastaneleri açmak suretiyle bu gençlere istihdam sağlanmış olur. Maliyetleri düşürmek için de muayene ve tedavi için hastalardan belli bir miktar alınabilir. Hasılı hiçbir hastalık beklemeye ve ertelemeye gelmezse diş de öyledir ve sağlığın bir parçasıdır. Hatta bazı hastalıklar ertelenebilir ama diş ertelemeye ve ötelemeye gelmez. Bu yüzden devletin ne yapı ne edip diş alanında vatandaşı rahatlatması gerekir. Bu yoğunluğu ve tıkanıklığı gören vatandaş ağrısı, sızısı yoksa dişçiye gitmeyecek. Bıçak kemiğe dayanıp dişçiye gittiği zaman da dişçiden, dişlerini çok ihmal etmişsin lafını işitecek.

Burada özel dişçiler de Allah Allah diyor diyebilirsiniz. Diyebilirler ama kaçımız özele gidip diş yaptırabilir?

İlk muayenesini olmuş, hastalığı tespit edilmiş ben şimdi ne mi yapıyorum? Bekliyorum günlerdir, kime gideyim, kim iyi yapar, kim kaça yapar diye. Bu uyuşukluk bende olduktan sonra Allah vere de bu iş dursuna kalmaz.

Dişçiye kah bugün kah yarın gideyim diyerek ilk muayene sonrası verilen tedavi kağıdını da kah cebime alıyorum kah dolabın gözüne koyuyorum. Allah vere de nere koyduğumu unutmadan ya da kaybetmeden bir dişçide karar kılıp ona gösterebileyim. Çünkü bir iç cebim var. Oraya hem telefonu koyuyorum hem de bu kağıdı. Zaten eğreti bir cep.

11 Ocak 2023 Çarşamba

Dişin mi Var, İşin Var (3)

Dört numaralı kabine geçer misin amca dedi beni çağıran kızımız. Dişini çekmemiz lazım. Çekelim dedim. Ne zaman yemek yedin dedi. Birkaç saat oldu dedim. Dişini çekersek üç saat yemek yiyemezsin dedi. Problem değil, beklerim dedim. Tamam o zaman çekelim dedi.

Oturdum daha doğrusu uzanıp yattım koltuğa. Kızımız ışığı yaktı, koltuğu kendi çalışacağı şekilde ayarladı. Ağzımı açtırıp morfini vurdu. Biraz bekleyeceğiz dedi. Uyuşmaya başlayınca eline alet ve edevatını aldı. Bir iki uğraştı. Dilini yukarı kaldırma dedi ama dil bu. Nerede duracağına kendi karar verir. Ne yapıp ne ettiyse beceremedi. Belki de dilim engel oldu çalışmasına. Abla, bir bakar mısın diye seslenerek hocasını çağırdı. Soran olmuş gibi abla, dili çok büyük dedi. Kızım, dilimin büyük olduğunu söyleyen ikinci kişisin. Onu da 2007 yılında özelde kanal tedavisi yaptırdığım bir dişçi söylemişti. Bir 3.kişi daha söylerse dilimin büyük olduğunda bir ittifak olacak ve kimseye söyleyecek sözüm olmaz dedim. Bu arada dilimle benim de başım dertte. Hatta bazen onu ısırdığım bile olur ama dil bu. Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Acaba kesilir mi ki? İşte bunu bilmiyorum. Bu arada çok konuşmamın dilimin büyüklüğüyle bir alakası olabilir mi? Dilin büyümüş derler. Demek ki bundan. Eğer böyleyse hakkını veriyorum demektir. Bazıları da dilim için sivri dili var der. Acaba dilim sivri mi? Sivri dilli olmamda da dilimin büyük olması mı sebep acaba? Aman neyse ne? Kızımın işi dişimle. O bıraktı dilimle uğraşıyor.

Hoca abla soldan, stajyer öğrenci sağdan dişe bir giriştiler. Uğraş Allah uğraş. Ne kadar zaman geçti bilmem. Çekilecek dişten geçtim. Ağzımın iki köşesini götürüp gidecekler diye korktum. Sağdan soldan nereden tutabildilerse asıldılar. Sağ taraftan uğraşan kızımız bir ara bastırdığı aletle ağzımın sağına o kadar bastırdı ki sağ elimle işaret ettim iki defa. Ama kızımızın gözü  dişimden başka bir yeri görmüyordu. Almıştı bugün başına belayı. Herhalde nereden de dişçi oldum demiştir. Ablası elini çeker misin diye uyardı. Ondan sonra ağzımın sağını kurtarabildim.

Bugün de hep böyle diş gelmiş nedense. İşlevini yitirmiş bu tip dişler ablanın iş yaparken konuştuğuna göre kurumuş ağaç gibi olurmuş. Yani olurmuş kütük. Haliyle çekimi de zormuş. Nice sonra yanlarına üçüncü bir kişiyi daha çağırdılar. O da hoca olmalıydı. Biraz da o uğraştı. Sonunda dişi ikiye parçalayarak çıkardılar. Altında kırılıp kalan var mı diye epey bir uğraştılar ve deşelediler. Dişin altındaki kemiklerle de biraz uğraştılar. Çıkardıkları dişin altına baktılar. En son daha önce yardıma gelen üçüncü kişiyi çağırıp ona gösterdiler. İçleri pek rahat etmese de kalmamıştır deyip dikelim dediler. Hocaları dikiş attı ve nihayet diş işi bitti. Sol alt taraftaki son azı dişim de bu şekilde ameliyatla alınmış oldu. Dikiş atılan yere de bir pamuk koyup dişinle bastır dediler. Dikiş falan atıldığına göre ameliyattı bana yapılan işlem.

Hoca gittikten sonra evde ağrı kesici var mı diye sordu öğrenci kızımız. Bilmiyorum, eve sormalıyım diyerek telefonu işaret ettim. Eve soracaktım ama nasıl konuşacaktım. Hem pamuk tıkalı hem de ağzımın içi savaş alanına döndü. Konuş da göreyim. Evi aradım, hoparlörü dışarı verdim. Siz konuşun diye elimle işaret ettim. Kendisini tanıtıp ağrı kesici olup olmadığını sordu. Ağrı kesici olunca tek antibiyotik yazdılar. Ardından neler yapmamam gerektiğini söyledi: Sigara içiyorsam, üç gün içmezsem iyi olurmuş. Ağzımdaki kanı tükürmeyip yutmalıyım. Sıcak çay içmemeliyim. Üç saat bir şey yememeliyim. Bir hafta sonra dikişi aldırmak için gelebilirmişim. Akşam akşam size zorluk çıkardım. Emeğinize sağlık deyip teşekkür ederek çıktım.

İki haftaya yaklaşırken gidip dikişleri aldırdım. Hala sol tarafımla yemiyorum. Bir iki hafta da iki köşesinden yara olan ağzımın iyileşmesini bekledim.

Diş hekimliği gördüğüm kadarıyla zor. Hem ayakta çalışmak zorundalar hem de küçücük bir alanda çalışıyorlar. Harekat alanları sınırlı. Çok da dikkat ister. Zira en küçük bir dikkatsizlik diğer dişlere, dile, damaklara ve ağzın içine zarar verebilirdi. Bir de kendimizin bakmaya çekindiği ağzımızın içine bakıyorlar. Zira dünyaları orası. Allah emeklerini yağlı etsin. Yolları açık olsun.

Dişin mi Var, İşin Var (2)

Diş hekimi adayı kızımız, dişlerimle ilgili şikayetlerimi sordu. Birkaç dişi işaret ettim. Röntgene gönderdi beni. Bu arada diş koltukları mükemmel. Uzanıp yatıyor, kendini sere serpe atıyorsun. Tam yatılacak yatak. 

Okuduğuma ve kabul ettiğime dair bir formu masanın üstünde doldurup imzalamama sekreterler yardımcı olması gerekirken muayene eden kızımız ardımdan gelip yardımcı oldu. Elimdeki barkodu formun üzerine yapıştırdı. 

Dışarı çıkar çıkmaz yan tarafta ismim yandı. İki ayrı röntgenimi çektiler. 

İlk muayene olduğum yerden çağıracaklar diye beklemeye koyuldum. Ha şimdi, biraz sonra derken ismimin yanması gecikti. Sanırım daha çağırmayacaklar derken bahçeye çıkıp sizin meret dediğiniz şeyden bir tane içtim hızlı hızlı. İçeri girer girmez, çağırdılar. İçince çağırırlar demiştim içimden. Dediğim gibi de oldu. Keşke daha önce içseymişim. Güya temiz olmayan dişlerimi kirletmeyecektim muayene öncesi. 

Muayeneye girince, amca, beklettim, kusura bakma dedi. Kusur önemli değil de gecikince bir tane içtim. Fırçalamadan da girdim. Esas siz kusura bakmayın dedim. 

O beğendiğim koltuğa uzandım yine. Kızımız ekrandan röntgeni açıp bir güzel inceledi. Ara ara sorular sordu. Sonra bir de ağzınızın içine bakayım dedi. Epey bir yerleri ekrandan işaretledi. Bir de hocam baksın deyip hocasını çağırdı. Kızın gelecek vadettiği, yapılır dediği sol azı dişimin çekilmesine karar verdi hocası.

İşlevini yitirmiş denen dişi 2018 yılında özelde yaptırmıştım. Pandemi döneminde kırıldıkça kırıldı. Salgın olunca resmi dişler bildiğim kadarıyla çalışmamış, özeller hiç olmadığı kadar mesai yapmıştı. Oğlana söyledim. Baba diş zamanı değil, risk var dedi. Öyle kalmıştı. 

Muayenem bitince ayakta çalışmasına rağmen ilgi, alaka ve güler yüzünden bir şey kaybetmeyen kızımız, tedavi olmam gereken dişleri ve diş numaralarını da yazan bir çıktının, girişteki sekreterler tarafından verileceğini ve ne yapmam konusunda yardımcı olacaklarını söyledi. 

Sıra beklerken 4-5 civarında sekreterlik yapan hahaha, hihihi gülen, bu arada sakız çiğnemekten başka bir iş yaptıklarını görmediğim kızlardan biri, ağzındaki sakızı çıkarmadan bana yardımcı oldu. Allah vere de bana yardımcı olurken sakızı şişirmeye kalkmasa dedim içimden. Önce A5 kağıdının 2.sayfasına taşan iki sayfalık bir bilgisayar çıktısını, oturduğu masanın üzerine koydu kızımız. Amca, şunlar için 3.4.5. kattan bilgi alabilirsin. Diş çekimi için yine 4.kata çıkıp cerrahi bölümden dosya açtıracaksın deyip işimin hangi katta olduğunun numaralarını yazdı. Diğer geri kalanları tedavi olmak için İnternetten randevu alacaksın dedi. Hepsinin karşısına da İnt. İnt. İnt yazdı bolca. 

Cerrahi bölümüne çıkıp dosya açtırdım. Beklemeye koyuldum ayakta. Hemen yerinden bir kızımız kalktı. Buyur amca otur dedi. Israr etti. Lütfen oturur musun kızım? Ben oturmayacağım. Çok teşekkür ediyorum dedim.

Az sonra cerrahide beni neyin beklediğini bilmeden, ayakta beklemeye koyuldum. Bana yer veren kızımıza da o değilden bir göz attım. 20’li yaşlardaki gönlümü fetheden kızımızın giydiği pantolon, mevsimin kış ve havanın soğuk olmasına rağmen günümüz modasıyla yırtıktı. Hem öyle böyle yırtık değil, iki tarafında da geniş yırtıklı bir pantolon giymişti. Sevgim düştü kıza. Aferin kızım dedim içimden. Bu giyimine rağmen saygısından bir şey kaybetmemişti. Yaptığı davranışla, evet böyle giyiniyorum ana ben öp öz bu toprağın çocuğuyum, bu ülkenin değerlerine bağlı biriyim mesajı verdi bana. İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır misali, giyimiyle olmasa da davranışıyla bir yüz puan aldı kızımız benden. Giyim kuşamına ve tipine bakarak bir kişi hakkında olumsuz düşünceye kapılmanın yanlış olduğunu bir kere daha anlamış oldum. Giyim kuşamı böyle olsa da büyüklerine saygısını eksik etmeyen bu tiplerin sayısı umarım çoktur. Bazen gençlik nereye gidiyor diye soru soran bizlere bu açık giyimli kızımız kapak olsun derken içeriden çağırıldım.

Dişin mi Var, İşin Var (1)

Hazır izinde iken nicedir ihmal ettiğim şu dişlerimi bir göstereyim dedim. MHRS'den randevu almaya çalıştım. Diş hekimliği yoktu randevu sayfasında. Randevusuz olmalı diyerek diş hekimliğine gittim öğleden sonra. Randevulu imiş meğer. Bir görevliye durumu izah ettim. İlk muayene sekteri ile bir görüş dedi. Birkaç sekreter bir arada "yaşın kaç amca" dedi. 59 dedim. Olmaz, İnternetten randevu alacaksın dediler. MHRS'de burası görünmüyor, bu yüzden randevu alamadım deyince, fakültenin kendi sayfasından almam gerektiğini söylediler. Kızlar yardımcı olun dedimse de mümkün değil, tüm kabinler dolu dediler. 

Çıktım. Boş bir koltuk bularak fakültenin sayfasını açarak ertesi gün için randevu aldım. Kolaymış randevu almak. Merak ettim, çok mu zor MHRS'de diş hekimliklerine yer vermek. Bu çift başlılık niye? Sağlık Bakanlığı ayrı bir telden, üniversiteler niçin ayrı telden çalar? Bu ülkede üniversiteler ayrı bir eyalet ya da devlet içerisinde devlet mi?

Neyse olan oldu. Bu vesileyle bu kadar yolu yürüyerek bugünün yürüyüşünü bu şekil fazlasıyla yerine getirmiş oldum desem de daha etabın bir yarısı duruyor. 

Yolcu yolunda gerek deyip geldiğim yolları tekrar tepmeye başladım. Yürürken her şey akla gelir ya. Bu kızlar tüm poliklinikler randevulu hastalarla dolu diyecekleri yerde niçin yaşımı sormuşlardı. Tabii ya. Nasıl da akıl edemedim. Olmayan akıl nasıl akıl etsindi ki. Bazı yerlerde bir ara okumuştum. 60 yaş üstü hastaların önceliği vardır diye. Şimdilerde görmüyorum ama aynı teamül devam ediyor olmalı. Değilse yaşımı niye sorsunlardı. 60 deseymişim, herhalde tamam amca diyeceklerdi. 59 nereden aklıma geldiyse... Halbuki hanım üstüne basa basa 60 yaşına geldin diye kaç defa kafama vura vura söylemişti. Vazifesi sanki. Sanki kaç yaşındayım diye sormuştum? Gören de nüfus müdürü sanır. Aman bu konuyu kapatayım. Yok yere başıma iş açmayayım. Bu konuda beni rahatlatan yazılarımın ilgili kişi tarafından okunmaması... Şu da benim kulağıma küpe olsun, sair yerlerde girdiğin yaş dikkate alınırken hastanelerde bitirdiğin yaş esas alınıyor. Küçük gösterince bu da hoşuma gitmiyor değil. Aman neyse ne? Kaç yıllardır ötelediğim dişi bir gün daha ötelerdim. Sonunda ölüm yoktu ya. 

Ertesi gün tabana kuvvet deyip randevudan bir 45 dakika önce soluğu diş hekimliğinde aldım. İnternette randevu almak yetmiyormuş. Bir de buraya geldikten sonra ben geldim sırası almam gerekiyormuş. Bunu da personel girişindeki güvenlik söyledi. İyi ki sormuştum. Değilse, beni çağıracaklar diye ekrandan kendini takip et dur.

İsmimin ekranda yanmasıyla birlikte beni muayene edecek öğrenci kızımız güler yüzüyle beni ve benden önceki çağırdığı hanımefendiyi ayakta karşıladı. Muayene etmeden önce benden öncekine ve bana bir yığın sorular sordu. Herhangi bir rahatsızlığım olup olmadığını, tansiyon olup  olmadığını, sürekli kullandığım ilaçları, daha önce ameliyat olup olmadığımı sordu da sordu. Şeker olup olmadığını es geçmeyelim. Ne varsa bu şekerde? Benden önceki kadın hastadan ilave olarak bana, herhangi bir psikolojik rahatsızlık geçirip geçirmediğimi sordu. Ne alaka demeyin. Herhalde saldırgan olup olmadığıma göre tedbirini alacak. Öyle ya o da sizin gibi can taşıyor. Daha hekim olmadan bir psikolojik hastanın elinden şiddet görmek istemezdi.

Kadın hastadan sonra muayene koltuğuna oturunca, kızım, az önceki hastaya psikolojik tedavi görüp görmediğini sormadın, bana sordun. Benden öyle bir imaj mı edindin dedim. Estağfurullah amca, unutmuşum ona sormayı. Özür dilerim. Herkese aynı soruları soruyorum dedi. Bileyim de ona göre hareket edeyim dedim. Bu arada ben herkese göre amcayım, onlar da benim kızım. Muayene eden erkekse, nereden oğlun oluyorum derler mi diye oğlum diyemiyorum. Olanlara ne diyeceğim hasılı muamma.

Hazır elim değmişken bu konuya devam edeyim inşallah.

10 Ocak 2023 Salı

Ünlülerden Kulağa Küpe Sözler

2002-2005 yılları arasında Adana’da yaşarken güzel ve hikmetli sözlere merak sarmıştım. Nerede bir güzel görsem, hangi kitapta hikmetli bir söz okumuşsam, boş derslerimde okul bilgisayar laboratuvarına gider. Bir Word sayfasına not ettiklerimi tek tek yazardım. Hala bilgisayarımda bu topladığım sözleri saklarım. Zira her bir söz kulağa küpe sözlerdir. İşte farklı ünlülerden kesitler:

Sadece aptalların ciddiye alındığı bir dünyada yaşıyoruz. O halde beni anlamıyorlar diye üzülmek niye? Oscar Wilde

Para ve insan arasındaki karşılıklı ilişki şöyledir: İnsan paranın sahtesini yapar, para da insanın. Benjamin Franklin

Yalan zekâ işidir. Dürüstlük ise cesaret. Eğer zekân yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene. Victor Hugo

İnsan mı paraya bağlı, para mı insana bağlı? Bu, insana bağlı. Özdemir Asaf

Sevmek; güzel birinde aşkı aramak değil, bir başkasında kendini bulmaktır…Dostoyevski

Bir mutluluk kapısı kapandığında diğeri açılır. Ancak biz kapanan kapıya o kadar uzun bakarız ki bizim için açılmış bulunan yeni kapıyı görmeyiz. Helen Keller

İnsanlar, dünyada çabuk yükselen şeylere değer verirler ama hiçbir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez. Horace Mann

İnsanlar çok değişti; dikkat etmek lazım. Biriyle el sıkıştıktan sonra, beşi de yerinde mi diye parmaklarını saymak zorundasın. Tolstoy

Bir sürü dostunun içinde elbet düşmanların olacak ama unutma ki, onca düşmanın içinde belki seni dostun vuracak. Maksim Gorki

İnsanın büyüdükçe mi artıyor dertleri? Yoksa insan büyüdükçe mi anlıyor gerçekleri? Özdemir Asaf

Çocukluğunu doya doya yaşayamamış bir insanın mutlu olması çok zordur. Bir annenin, bir babanın en önemli görevi, çocuklarının çocukluğunu doya doya yaşamasına olanaklar yaratmaktır. ”Çocuklar Gülsün diye!” yaşayalım. Çünkü insanın anavatanı çocukluğudur. Çocuklar gülerek, oynayarak büyürse, sonunda büyükler güler. Büyükler mutlu olup gülümseyince tüm ülke, tüm insanlık güler. Çocukların gülmesine hizmet veren herkese selam olsun! Doğan Cüceloğlu

Dini ve Resmi Nikah (4)

Dini nikahın sakıncalarını yazmaya devam ediyorum.

5. Dini nikahlarda her iki tarafın da hakkını korumak esas olması gerekirken hep kadın mağdur olmaktadır.

6. Dini nikah sadece resmi nikahın akabinde kılınsa iki nikah kıyılmış da olsa buna kimse bir şey demez. Ama daha resmi nikah kıyılmadan söz ve nişanlılık döneminde aileler birbirinin yanına rahatça girip çıksın, namahrem olmasın ve günah işlemesi diye gençlere dini nikah kıydırıyorlar. Adı üzerinde nişanlılık dönemi. Bu dönemde anlaşamadıkları için o kadar yüzük atan var ki bunları hepimiz biliyoruz. Bu evrede yakın temas durumu da söz konusu olabiliyor. Kız tarafı nişanı bozarken erkek boşamayı vermem diyebiliyor. Burada da yine kız mağdur edilmektedir.

7. Birden fazla evlilik düşünen erkeklerin imdadına dini nikah yetişiyor. Sayısı fazla olmamakla beraber içimizde ikinci, üçüncü evlilik yapanlar var. Bunlar bu cevaz bu nikah türünden alıyor. Alenen ikinci evlilik yapanların yanında ailesinden ve çevresinden habersiz dini nikahla evli olanlar da var. Bu tür evliliklerin resmiyet olmayınca doğacak çocukların nüfusa geçirilmesi sorun olabiliyor. Gizlilik halinde ise bu akrabalık ilişkileri ileride sorun olarak karşımıza çıkabiliyor.

8. İkinci baharını yaşamak isteyen nicelerini önünde resmi nikâhı kıyma yasağı olmamasına rağmen mirastan kaçınmak suretiyle dini nikah kıyma yoluna gidiyor. Resmi Nikah koymam diyor. Bir de önce dini nikahla evlenelim. Birbirimizle anlaşabilirsek, ileride resmi nikah kıyarız. Anlaşamazsak, sen yoluna, ben yoluma diyenler de var. Bu yüzden birden fazla evlilik düşünenler ve ikinci bahar evliliği yapanlara dini nikah daha cazip geliyor. Nasılsa bu tür dini nikahın bir yaptırımı ve sorumluluğu yok.

9. Dini nikahta kayıt ve kürek olmadığı için boşanma da erkeğin boşadım demesiyle sona eriyor. Burada da kadının iradesi yok. Halbuki nikah bir akit, bir mukavele, karşılıklı bir sözleşme ise  boşanırken kadının da iradesi olması gerekmez mi? Kadının söz hakkı yok ise bu kararı birlikte almayacaklarsa, o zaman evlenirken kıza falanı istiyor musun diye niye soruyoruz? Evlenirken görüş ve irade beyanı veriyorsak boşanırken de kadına bu hakkı vermek lazım. Ki bir anlaşma nasıl yapıldıysa, o şekilde bitirilir ve bitirilmelidir. Evlilik gibi ciddi bir müessesenin bitirilmesi, erkeğin iki dudağı arasında olmamalıdır. Burada da resmi nikah daha doğrusunu yapıyor. Birden boşamıyor, zamana yayıyor ve her ikisine de boşamayı isteyip istemediklerini soruyor. Biri istemezse, kolay kolay boşamaya mahkeme yanaşmıyor.

Hasılı, dini ve resmi nikah konusunu bu yazımda sonlandırmak istiyorum. Toplum bir güvencesi ve sorumluluğu olmayan bu dini nikahla yüzleşmelidir. Taraflara sorumluluk yükleyen tek nikahla yetinmelidir. Diyanet ve işin uzmanları; hoca, imam veya dini nikahın örfi olduğunu, buna gerek olmadığını, resmi nikahın yeterli olduğunu halka bir güzel anlatmalı dır. Bu konuda halkı ikna etmelidir. İlmihal kitaplarında dini nikah adı altında bir bölüm varsa, yeni baskısında o bölümü çıkarmalıdır. Türkiye toplumu bu ikilemden kurtulmalıdır. Herhangi bir olumsuz durumda “imam nikahlı imiş” gibi sözleri duymak istemiyorum. Çünkü bu tür sözler ve oluşan mağduriyetler dine ancak leke getirir. Çünkü bir evlilik akdinde taraflardan birini özellikle kadını koruyamayan bir nikâh, nikah olamaz.