28 Aralık 2022 Çarşamba

eTwinning

 Bugünlerde adı sanı duyulmasa da birkaç ay boyunca gözüme hep UPUES ilişti.

eTwinningi zaten söylememe gerek yok. Kaç yıldır içim dışım eTwinning oldu.

Bir diğer gördüğüm de hastag.

Bu gördüklerim nasıl okunur, açılımı nedir, ne anlama gelir, faydası nedir bilmiyorum. Yazarken bile doğru mu yazdım diye dönüp dönüp bir daha bakıyorum.

Her şeyden geçtim de eTwinning yazarken kelime ortasındaki "T"nin niçin büyük harfle yazıldığını hiç anlamadım. Biri makul bir açıklama yapsa bile anlama niyetim hiç yok. (T'si büyük eTwinningi görünce tek aklıma gelen, fi tarihinde bir imamın cami girişindeki tahtaya yazdığı cümleyi unutsam da kelime ortasındaki t'yi büyük yazması gelir. Bir hafta boyunca duran bu cümledeki büyük T, her camiye girişimde dikkatimi çekti. Olmayacak böyle dedim. Her girişimde ben o T'yi sildim. İmam yeniden yine büyük olacak şekilde T yazdı. Bir gün böyle olmayacak, camiye giren o kadar kişinin dikkatini çeker. Bu imam yazım kurallarını bilmiyor der. İmama nazikçe bir söyleyeyim dedim. İmam ne dese beğenirsiniz? "Ben de biliyorum oradaki T'nin küçük yazılacağını. Ama böyle güzel görünüyor" dedi.  eTwinning hakkında bilgi sahibi olmayışımın tek nedeni belki de bu büyük T olsa gerek.) 

İşin garibi bu eTwinning ile ilgili o kadar kursa katıldım hala hakkında tek bir kelime bilmiyorum. 

Biri bana dese ki bu üç kelimeyi bir cümle hatta tek cümleyle açıkla dese susma hakkımı kullanır, dut yemiş bülbüle dönerim. Çünkü zırcahilim. Bu cahilliğimden dolayı da bugüne kadar kendimde hiçbir eksiklik hissetmedim. Hatta bunlardan dolayı cenneti kılpayı kaçırsam, tüh bile demem.

Hasılı o kadar kişi eTwinning kursuna katılmış, bir şeyler yapmış, birileri bundan dolayı bunları ödüllendirmiş. Bundan banane.

Bu yazıyı okuduktan sonra biri kalkar da bana UPUES şu, eTwinning bu, hastag böyle şeklinde yorum yazmaya kalkarsa nasıl bir tepki verebileceğimi şu anda ben bile kestiremiyorum. Aklıma, eTwinning kadar başınıza taş düşsün, söylemek geliyor ama içimde tutuyor, bunu şimdilik telaffuz etmiyorum. Ama ben de insanım. Nereye kadar içimde tutabilirim, öyle değil mi? 

Sahi bu UPUES, eTwinning ve hastag nedir? Bunlar yenir mi, içilir mi? Bugüne kadar kime safra şifa olmuştur? Bunların ne olduğunu bilince tüm sorunlar biter mi? Mesela enflasyonu düşürebilir mi?

Tarihe Not Düşmek

Bugüne kadar gazetelerde yazdığım yazılar dahil tüm yazılarım kendime ait bu blogta yayımlanmıştır. Bugün dahil yazdığım yazıların toplamı 3695'dir. Bu yazılardan bir kısmı Barbaros Ulu adıyla Konya merkezli yayın yapan Yeni Haber, Pusula Haber ve Anadolu'da Bugün gazetelerinde, 5 yıl boyunca da Ramazan Yüce adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yazılarımda belli bir üslubum olmasa da mizah, hiciv-taşlama-tariz, tersinden okuma, dokundurma, diyalog görünümlü monolog, anı ve gözlem ağırlıkta. Hepsinde amaç kıssadan hisse almaya yöneliktir. Bunu direk göstermem. Okuyucuya bırakırım. 

Hemen hemen her konuyu ele aldım. Bazı konularda defalarca yazdım. 

Yazılarımda eleştirel bakış açısı ve serzeniş hakimdir. Dokundurduğum kesimlere yönelik bir hayal kırıklığı vardır. 

Eleştirel bakış açıma özellikle her türlü eleştiriye açığım diyenler tepki göstermiştir. Onları hiç memnun edemedim. Onların suyundan gitmiş olsaydım, onların gözünde benden iyisi olmayacaktı. 

Yazılarıma savunmacı bir anlayışla cevap verenlerin en büyük özelliği tarafgir olmalarıdır ve eleştiri ile muhalifliği karıştıran tiplerdir. Her şey ayan beyan iken olup bitenleri sağır sultan duymuşken istedikleri, kol kırılıp yen içinde kalması. Kafalar kumda gömülü olunca başkası da beklenemez. Bir de kazanım kazanım dedikleri ne varsa onların kaybolup gitmesinden pek korkarlar. Yazılarımı önyargılı okuyunca haliyle sağlıklı cevap veremedikleri gibi verdikleri cevapla da sadece gülünç duruma düştüklerinin farkına varamayacak kadar zavallılar. Trollükten büyük haz alırlar. 

Yazılarımda eleştirel yaklaşımından dolayı bazen birileri niçin eleştirel yazdığımı, bunun ne faydası olduğunu, bundan vazgeçmem gerektiğini söyler. 

Bazıları karamsar olduğumu belirtir. 

Bazıları cesaretinden dolayı tebrik ediyor.

Bazıları yazılarımda ki eleştirilere yüzde yüz katıldığını söyler. 

3695. yazımı "Veda" başlığı altında yazıp yayımladıktan sonra bir okuyucunun şu dedikleri de manidar: "Eleştiri kültürü gelişse de öz eleştiri kültürümüzün pek gelişmediğini düşünüyorum sayın hocam. O yüzden "doğru"ları belirtseniz de yıpranıyorsunuz ve bizler-ortam-sistem-insanımız sizi ötekileştiyor maalesef. Belki yanlış ama yazılarınıza hep bu açıdan baktım: Öz eleştiri. Ufkumuzu bu denli açtığınız için de ayrıca teşekkür ederiz. Her son yeni bir başlangıçtır derler, sizin için de hayırlısı olsun inşallah".

Bir başkası: "Yazılarınızı zevkle okuyordu. Herkesin aynı şeyi söylediği, farklı şeyleri duymaya tahammül edemediği bir ortamda derdimize ortak oluyordu yazılarınız. Başka bir yerlerde yazarsınız inşaallah. Yazılarınız tekrar görmek ümidiyle." şeklinde yorum yazmış. 

Bir başkası: "Bazen susmak en güzel cevaptır hocam. Ama siz se yazmazsanız kim yazacak hakikati hocam?" demiş. 

Birinin dediğini ise hiç unutamam: "Yazılarınızla tarihe not düşüyorsunuz". Duyduğum en güzel açıklama. Bu da bana yeter de artar bile. 

Şimdilik gazetede yazmaya ara versem de blogumda tarihe not düşmeye devam edeceğim. 

Tercihin Kaymakamlık Olsun! *

—Babacığım, ülkede her alanda bir istihdam sıkıntısı var. Ne yapacağımı şaşırdım. Hangi alana yönelmemi önerirsin? 

—Haklısın evlat. Gidişat tam dediğin gibi. Ama kaymakam olmanı isterim. 

—İyi de baba. Bu ülkede kaç ilçe var? Kaymakamlık bölümleri o kadar çok mezun veriyor. Bana düşürürler mi hiç? 

—O kadar kişinin arasından sıyrılıp kaymakam olmak zor ama Allah yürü ya kulum der, kaymakam olursan, yaşadın demektir. 

—Kaymakam olarak ne yapabilirim ki? İlk başta küçük ilçelere gideceğim. Çoğunun imkanları da sınırlı. Üstelik ben acemiyim. 

—Öyle deme evlat. Küçük ilçeler senin acemiliğini atlatacağın, terör estirip egonu tatmin edeceğin yerlerdir. İmkansızlığı sen değil, ilçen çeker. İlçenin tüm memurları senin emrinde. Makam aracın var. Koruman var. Daha ne istersin. İlgi, alaka, saygı o biçim. 

—Nasıl yani? 

—İlçenin en büyüğüsün. Ne emredersen ama diye bir şey olmaz. Dediğin her şey yapılır. 

—Ama bir şey demezler mi? 

—Kim, ne diyecek evlat. Senin altında sana bağlı çalışan daire amirleri var. Bakma onlara daire amiri dendiğine. Onların her biri senin emir erin sayılır. Sesleri çıkmaz, itiraz etmezler. Kendi kendilerine homurdanır dururlar ama o kadar da olsun. Çok da tın. 

—Tamam, bu kısmı anladım. Kaymakam olmadan önce yapmam gerekenler var. 

—Neymiş onlar? 

—Daha ehliyetim yok. Askerliğimi yapmadım. Evli de değilim. Bu ülkede askerliğini yapmayanı adam yerine koymazlar. Evli değilsen, çoluk çocuk derler. 

—Hiç gerek yok. Şimdi ehliyet almak zorlaştı. Kaymakam olunca ilçede daha kolay alırsın. Askerliği de o zaman yaparsın. Evliliğe gelince, makamın itibariyle aday adayların çoğalır. Bence acele etme. Sen kısa yoldan kaymakam olmaya bak. 

—İyi de kaymakam olmak kolay mı? 

—Diğer rakiplerine göre 1-0 öndesin. Çünkü Karadenizlisin. Unutma bunu. 

—Tamam, kaymakam oldum. Sadece emir vermek yeterli mi?  Biliyorsun, deli dolu biriyim. Macerayı severim. Egom da kaymakamlıkla birlikte tavan yapacak. Egomu nasıl tatmin edeceğim? 

—Bu da senin maharetine kalmış. Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır ama yine de sana yol göstereyim.  Göreve başlayacağın gün tüm daire amirleri kaymakamlığın önünde ip gibi dizilecek. Kaymakamım hoş geldin diyerek seni çiçekle karşılayacak. Bu manzara görülmeye değer. Bugüne kadar seni kim karşıladı böyle. Evli olsan, eşin karşılamaz seni. Üstelik amirlerin baban mesabesinde. Tanışmak için makamına al bunları. Karşılamada olmayan var mı diye tek tek göz at. İçlerinden karşılamaya gelmeyen birini tespit edersen, seni aşağıda göremedim de. O da geciktim desin. Bu durumda; olur, insanlık hali falan deme. Seni ayakta bekleyen görevline, not et bunu de. Bundan sonra o ve diğerleri geciksin de göreyim. 

Makamına inip çıkarken herkesin kullandığı yolu kullanma. Sana malzeme çıkacak tali yolları kullan. Oralarda sigara içen amir ve memurları görürsün. Onlara başlarım sigaranıza de. 

İlçenin dışına çık. Piknik yapan çocukları yakala. Kimsin, necisin sorgula. Bunlar öğrencidir muhakkak. İzin onayları var mı yok mu sor ki pikniklerini berbat et. 

Canın sıkıldıkça soluğu hastanede al. Başhekim nerede, hastane müdürü nerede, hani güvenliğiniz diyerek çalışanları tedirgin et. 

Olmadı aracına bin. Önünden giden mobileti o önden kaçsın, sen arkadan kovala. 

Ertesi gün polislere görev ver. Ne kadar mobilet varsa toplayın de. Bundan sonrasını mobiletini kaptıran çocuk ve ailesi düşünsün. 

Makamına çıkar çıkmaz, tüm daire amirlerini toplantıya çağır. Geciken amirleri not ettir ve onlara de ki personelinizden mesaiye uymayanlar varsa, isimlerini getirin talimatı ver. 

Sabah makamına gelir gelmez, bir daire amirini çağır. Sekreterin, efendim bize not bıraktı. İlçe sınırları içerisinde falan yere gitti derse, gelince yanıma gelsin deme. Nasıl gider benden habersiz, ben neyim burada?  Hemen gelsin de. Gelince de mesai saatleri içerisinde görev yerini niçin terk ettiğinin hesabını sor. Özür dilerim, bir daha olmaz demezse, savunmanı yaz gel de. O da tamam derse, çıktıktan sonra sekreterine geri çağırt. Bu defalık affettim. Bir daha olmasın de. 

Daire amirin yıllık iznini kullanmaya kalkarsa, noter gibi hemen tasdikleme. İzin için beni mi beklerdin lafı sokuştur. Bir daha izin almaya gelsin de göreyim. İznini yakar, yine gelmez huzuruna. 

Hasılı evlat, ormancı kadar değilsen de ilçende varlığını göster. Herkes nasıl bir kaymakam ile karşılaştığını bilsin. Kedinin ayaklarını ilk günden ayır. Terör estir. Deli doluluğunu pardon idealistliğini burada boşalt. Herkes fırsat buldukça senden konuşsun. Şanın yürüsün. Egonu da böylece tatmin etmiş olursun. Ben de kaymakam babasıyım diye buralarda caka satar dururum. 23.09.2022

* 24/09/2022 tarihinde Barbaros ULU ismiyle Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Ne Oldum Delisi Tipler

Kendisini mükemmel bir yaratılışta gören; akıl, zeka ve yaptıklarına kendisini inandırmış, hasbelkader bir makama gelen bazı zevat ile ilgili değerlendirmem: 

Kibir budalasıdır. 

Ne oldum delisidir. 

Kendisinden başka kimseye güvenmezler. 

Bir şeyin ve her şeyin en iyisini kendisinin yaptığını sanırlar. 

Devletin imkanlarını hoyratça kullanırlar. 

Başkasının eksik ve yanlışını bulmak için azami gayret gösterirler. Buldular mı egoları tavan yapar. Sevinçlerine diyecek yoktur. 

Olur olmaz her şeye karışırlar. Yani burunlarını sokarlar. Buna her şeye maydanoz olma diyoruz. 

Sabırsızdırlar. Büyük bir ihtimalle dokuz aylık değildirler. 

Kendilerini bulunmaz Hint kumaşı ve Allah vergisi görürler.

Dediğim dedikçidirler. Dedikleri aynı anda olmazsa ve yapılmazsa kıyameti koparırlar. Dedikleri amasız, fakatsız yerine getirilecektir. Nasıl ki ağanın p.kunun üzerine p.k yapılmazsa bunların lafının üzerine laf konmaz. Koymaya kalkan olursa da had bildirilir. 

Günde dört mevsim yaşarlar. Bir bakarsın şeker gibi az sonra terör estiren bir terörist olabiliyorlar. İçindeki fırtına dışa vuruveriyor. 

Makamdan aldıkları güçle egolarını tatmin ederler. 

Kolay kolay kimseyle geçinemezler. Evlilik yapamazlar. Evlenirlerse de geçinemezler. 

Başkasına güvensizliğin temelinde çocukluğunda yaşadıkları en büyük etkendir. 

Geçmişte her türlü halta imza attıkları, tüm kaçak yolları bildikleri için karşısındaki herkesi öyle bilirler. 

Aşırı kincidirler. Gücü yetiyorsa kendileri kelle alır, gücü yetmiyorsa başkalarının eliyle sonuca giderler.

Soruşturma hastasıdırlar. Soruşturmayı her şeyin ilacı bilirler.

Makama güç katsın verdikleri gücü makamlarına alarak Çingene beyliği yapmaktan büyük zevk alırlar.

Bir Allah var bir de kendileri. Dünyanın kendi etrafında döndüğüne inanırlar.

Elindeki imkanları güce dönüştürürken gücünün yetmediklerine de bir secdeye kapanmadıkları kalır.

27 Aralık 2022 Salı

Çağı Okuyamayan Bir Kesim

Haber izlemem, gündemi de takip etmem. Türkiye ve dünya gündeminde ne var ne yok diye ara ara sosyal medyayı takip ederim. Yoğunlukla bir konu paylaşılıyorsa, Türkiye'nin gündemi bu derim. O konunun aslı nedir diye gazetelerin dijital sayfalarına göz atarım. Göz atarken de - pek kalmasa da- ortada olan İnternet sayfalarına bakarım. Trol seviyesinde tarafgir ve muhalif olanları hiç okumam. Bir konunun aslının ne olduğunu öğrenmek için de tek İnternet gazetesiyle yetinmem. Hiç ortada olan yani haberi olduğu gibi veren yoksa iki tarafın yazılarına bakarım. İki tarafın fazlalıklarını atarak ortası benim için doğru olandır derim. Toplumsal infiale sebebiyet veren bir haber oldu mu, algı olabilir mi diye az beklerim. Yani gördüğüm her haberi ilk etapta acaba şüphesiyle karşılarım. Hakkında gerek sosyal medyada paylaştığım gerek köşe yazısı olarak yazdığım tüm yazılar kendime özgüdür. Kendi üslubumca ifade ederim. 

İlginç bir paylaşım bulabilir miyim diye bazen sosyal medyada öylesine gezinirim. Gezinirken de paylaşımcıdan ziyade paylaşıma bakarım. Öyle paylaşımlar önüme gelir ki paylaşımcıya bakmadan paylaşımın kime ait olduğunu tahmin ederim. Sağlamasını yapmak için profile baktığımda % 90 o kişi, o değilse aynı zihniyetten beslenen başka kişi olduğu gözümden kaçmaz.

Kimsenin hangi konuda ne paylaştığına karışacak değilim elbet. Dervişin fikri ne ise zikri de odur. İsteyen istediğini paylaşırsa da aynı zihniyetten beslenen bu kişiler hakkında bir değerlendirmede bulunacağım. Bu tiplerin içlerinde istisnaları olmakla beraber çoğu değerlendirmemin içerisinde yer alır.

Çoğunluğu trollük yapıyor. Ya bir parti lehine ya da bir başka parti aleyhine bu paylaşımlar. Gören de bir partinin maaşlı elemanı sanır. Para alsalar, ekmek kapısı diyeceğim. Trollük yaparken kendi özgün fikriyle bir paylaşım yapsalar, düşüncesidir deyip saygı duyacağım. Bir başkasının hazırlayıp servis ettiği paylaşımları paylaşıyorlar. Az biraz kafa yorsalar, bu profilin sahte, içeriğin de olgudan ziyade algı oluşturmaya yönelik olduğunu görürler. Hiçbir zihin yormadan gözü kapalı paylaşıyorlar. Sorsan partilerini seviyorlar. Bence partilerini varsın sevsinler. Gidip sandıkta oylarını da versinler. Yalnız birilerine trollüğünü göstermek, bak ben sizin için kelle koltukta mücadele ediyorum mesajı veren bu tipler bilsinler ki partilerine en büyük zararı veriyorlar.

Çoğu makam ve mevki sevdalısıdır. Bileğinin hakkıyla alamadığı bu makam kazanımının ayağının altından kayıp gitmesinden pek korkarlar. 

Güce yaslanırlar, güçten beslenirler. Korkusuz korkaklıkta üstlerine yoktur. Asarlar, keserler, meydan okurlar. Bir araya geldiklerinde mangalda kül bırakmazlar. Had bildirelim, anladıkları dilden konuşalım derler. Ağızlarını bozarlar ve galiz küfürler ederler. Yetinmezler. Gerekirse suç duyurusunda bulunurlar. Dün pek sesleri çıkmayan bu ucuz mücahitler, yaptıklarının kahramanlık olduğuna kendilerini inandırmışlardır. En ufak bir tehlikeyi gördükleri zaman ortalıktan sıvışıverirler. Süt dökmüş kediye dönerler. 

Beslendikleri kaynak dindir. Söylemleri hep dini içeriktir. Ayet ve hadisi dillerinden düşürmez iseler de söylem ve eylem çelişkisi yaşadıklarından kendileri dışında herkes haberdardır. Bunlara göre en iyi Müslüman kendileridir. 

Dün devletin üvey evladı muamelesi gören bu kesim bugün hiç olmadığı kadar devletçidir ve devleti kutsamaktadır. Devlete yön verenlerin her yaptığında bir hikmet görürler ve "Devletimin yanındayım" paylaşımlarında üstlerine yoktur. Devlet elbette hepimizin devleti. Hepimizin hizmetini görmek için vardır. Bir tüzel kişiliktir. Ayrıca kutsallığı yoktur halbuki. 

Bu kesim hiç olmadığı kadar siyasete angaje olmuştur. Kazanımların kaybolmaması için durmadan trol paylaşımları yaparlar. Kendilerinin yanında olmayanları nankörlükle suçlarlar. Bu suçlamayı da tespit olarak görürler. Siyaseti de dinle bağdaştırırlar.

Bunlar dünün mağduru, bugünün mağrurudur. 

Çağı okuma gibi bir dertleri ve kapasiteleri yoktur. 

Zamanın ruhuna uygun hareket edemiyorlar.

Kendi dünyaları içerisinde yaşayıp giden ve her konuda söz söyleyen bu grubun, kendileri dışında topluma maalesef verebilecekleri özellikle dine mesafe koyan gençliğe söyleyebilecekleri ve ikna edebilecek bir şeyleri yoktur. Ayakları altına aldıkları kutsal değerler de cabası.

26 Aralık 2022 Pazartesi

Veda *

Yazmaya başlamak zordur. İlk başlarken acaba yapabilir miyim, haftanın dört günü konu bulmada zorlanabilir miyim? Yazdım diyelim. Okuyucu ne diyecek endişesi de taşımıştım.

Yazdıkça zor olmadığını gördüm. Konu bulmada zorlanmadığım gibi yazdığım konulardan hangisini göndereyim diye düşünmedim değil. Bazen güncel ve gündeme dair konulara yer verirken bazen gündem dışı konulara yer verdiğimi takip edenler bilir.

04.01.2021 tarihinden bugüne iki yıla yakın yazı yazmışım. Bu zaman zarfında bu yazımla birlikte toplam 403 yazı kaleme almışım.

Başlamak kadar veda da bir o kadar zordur. Şu an o durumu yaşıyorum. Çünkü bir şeyi yapa yapa o bizde alışkanlık hale geliyorsa, yazma da öyledir. Bir nevi bağımlılık. İçini döküyorsun, bir görüş bir duruş ortaya koyuyorsun.

Bu zaman zarfında, dert edindiğim her konuda aşağı yukarı yazdım. Yazarken farklı üsluplar kullandım. Kah baba oğul arasında bir diyalog şeklinde girdim konuya kah mizah yolunu kah hicvi seçtim kah konuya direk girdim kah tersinden.  Yazarken kırıcı olmamaya, hedef göstermemeye, isimler vermemeye azami gayret gösterdim. Çünkü amacım kişilerden ziyade yapılan hareketlerin yanlışlığını ortaya koymak ve nasıl olması gerektiğine dair yol göstermekti.

Yazılarım amacına ulaştı veya ulaşmadı. Bakış açıma katıldınız veya katılmadınız. Belki de kızdınız belki de sıkıldınız. Her bir kanaatinize eyvallah diyorum. Zira her konuda hepimiz aynı düşünsek, bir kişi dışında dünyayı boşuna kalabalık etmiş oluruz.

Sizi bilmem ama yazılarımdan şu kesim pek hoşlanmamıştır. Bu kesim:

Aşırı fanatik ve tarafgir olanlar. Hepsini kastetmesem de bunların çoğu kendi aklı ve özgür iradesiyle hareket etmeyen, hayata ve olaylara kendi penceresinden bakamayan tiplerdir. En büyük maharetleri saldırı ve savunmadır. Başka da maharetleri yok. Tarafgirlerin pek azı tarafgirliğine devam etse de doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebiliyor. Bu hakkı da teslim etmek isterim.

Her şeyden nem kapan tipler. Bunlar olur olmaz her şeyi paratoner gibi üzerlerine çekerler. Kendisinin kastedildiğini sanırlar. Bunlara yapılacak bir şey yok. Adı üzerinde alıngan. Bunların da canı sağ olsun.

Hasılı, bu aşamadan sonra yazacağım her şey kendimi tekrar olur. O yüzden işi tadında bırakayım, yazmayı bırakayım, biraz da ben başkasını okuyayım diyorum.

Bu vesileyle gazetenin bu sütununda yazmam için bana fırsat sunan gazete sahibi ve yönetimine, takipçilerime, yazılarıma zaman zaman yorum yazarak katkı sunan okuyucularıma, kısaca bana tahammül eden herkese teşekkürü bir borç bilirim. Umarım kubbede hoş bir seda bırakabilmişimdir. Değil ise adım Hıdır, elimden gelen budur.

Yazılarımda bilerek veya bilmeyerek sürçülisan etmişsem hakkınızı helal etmenizi isterim. Benim varsa helal olsun. Hoşça kalın.

* 28 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

25 Aralık 2022 Pazar

Öyle Bir Zaman Gelecek ki

Zaman zaman sosyal medya paylaşımlarında, Hz Muhammed'e atfedilen ve "Öyle bir zaman gelecek ki..." diye başlayan sözlere hep temkinli yaklaşmışımdır ve acaba demişimdir. Çünkü bu tür hadisler geleceğe ait bilgiler içermektedir. Bu hadislerin sonradan ortaya çıkan konulardan hareketle geriye dönük üretildiğini düşünüyorum. 

Hadis inkarcılığı değildir benimkisi. Az buçuk mürekkep yalamışlığımla bilirim ki Hz Muhammed gaybı bilemez. Sadece peygamberimiz değil, Allah'tan başka kimse bilemez. Çünkü gaybın anahtarı Allah'tadır. Bu şüphemi açığa kavuşturan da  şu ayet mealidir: "Size Allah'ın hazineleri benim yanındadır demiyorum. Fizik ve bilgi alanı ötesini, gayb alemini de bilmiyorum. Size bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahy olunana, Kuran'a tabi oluyorum" de (En'am süresi 50.ayet meali). Burada gaybi konuları yani gelecek bilgisini bilmediğini peygamberimizin diliyle Kur'an bize ifade etmektedir. Kısaca peygamberler gaybı bilemez. 

"Öyle bir zaman gelecek ki..." şeklinde başlayan ve geleceğe dair bilgiler veren hadislere dair eleştiri getirdiğinde, birileri "Allah bildirirse bilemez mi" şeklinde bir cevap veriyor. Buna amenna. Allah bildirdikten sonra niye bilemesin. Ama bu tür hadisleri Allah'ın peygamberine bildirdiğini nereden biliyoruz? Ya bildirmediyse, o zaman peygambere söz atfederek ona iftira atmış olmuyor muyuz? Allah bildirmediği halde peygamber toplumun gidişatından hareketle gelecekte şöyle şeylerin olmasından endişe ediyorum demesi, gelecek bilgisinden ziyade bir öngörüdür. Böyle demesinde bir sakınca yok. 

Bir an için En'am 50.ayeti yorumlayarak peygamberin gaybı bildiğini düşünelim. Peygamber vefat etmeden önce Hz Ebu Bekir zamanında sahte peygamberlerin çıkacağını, ridde olaylarının olacağını, bunlara dair önceden tedbir almalarını öğütlerdi. Hz. Osman'ın şehit edileceğini, aman ha dikkat edin derdi. Cemel ve Sıffın savaşları yapılmadan önlem almalarını isterdi. Bu verdiğim örneklere dair peygamberin dilinden rivayetlerin olduğunu biliyoruz. Ama bu rivayetlerin Cemel ve Sıffın savaşlarında, Hakem ve Kerbela olaylarında kimin haklı olduğuna dair tarafların, kendilerini haklı çıkarmak amacıyla sonradan üretildiğini söyleyebiliriz. Bu tür rivayetleri gören, bak bak, peygamber olacakları bilmiş diyor. Halbuki böyle olacağını peygamber bilseydi, olayın taraflarını çağırır, sakın ha diyerek hepsini uyarırdı. Çünkü bahsi geçen savaşlar bir daha bir araya gelemeyecek şekilde Müslümanların arasına fitne sokmuş ve Müslümanlar ayrışmıştır. Bugünkü ayrılık ve gayrılığın temeli bu olaylara dayanmaktadır.

Gördüğümüz gibi vefatının ardından kısa bir süre sonra meydana gelecek olayları dahi bilemeyen peygamberin, kıyametin alametlerine dair yazılıp çizilenlere, gelecekten haber veren bilgilere dair söz söylemesi her şeyden önce En’an 50.ayete terstir. Unutmayalım ki Hz Muhammed gelecekten haber vermek için gönderilmedi. Peygambere, dinimize daha doğrusu kendimize yapacağımız en büyük iyilik Hz Muhammedin bizim için örnek olan ahlakını yaşantımızda uygulamaktır.