Ana içeriğe atla

Tarihe Not Düşmek

Bugüne kadar gazetelerde yazdığım yazılar dahil tüm yazılarım kendime ait bu blogta yayımlanmıştır. Bugün dahil yazdığım yazıların toplamı 3695'dir. Bu yazılardan bir kısmı Barbaros Ulu adıyla Konya merkezli yayın yapan Yeni Haber, Pusula Haber ve Anadolu'da Bugün gazetelerinde, 5 yıl boyunca da Ramazan Yüce adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yazılarımda belli bir üslubum olmasa da mizah, hiciv-taşlama-tariz, tersinden okuma, dokundurma, diyalog görünümlü monolog, anı ve gözlem ağırlıkta. Hepsinde amaç kıssadan hisse almaya yöneliktir. Bunu direk göstermem. Okuyucuya bırakırım. 

Hemen hemen her konuyu ele aldım. Bazı konularda defalarca yazdım. 

Yazılarımda eleştirel bakış açısı ve serzeniş hakimdir. Dokundurduğum kesimlere yönelik bir hayal kırıklığı vardır. 

Eleştirel bakış açıma özellikle her türlü eleştiriye açığım diyenler tepki göstermiştir. Onları hiç memnun edemedim. Onların suyundan gitmiş olsaydım, onların gözünde benden iyisi olmayacaktı. 

Yazılarıma savunmacı bir anlayışla cevap verenlerin en büyük özelliği tarafgir olmalarıdır ve eleştiri ile muhalifliği karıştıran tiplerdir. Her şey ayan beyan iken olup bitenleri sağır sultan duymuşken istedikleri, kol kırılıp yen içinde kalması. Kafalar kumda gömülü olunca başkası da beklenemez. Bir de kazanım kazanım dedikleri ne varsa onların kaybolup gitmesinden pek korkarlar. Yazılarımı önyargılı okuyunca haliyle sağlıklı cevap veremedikleri gibi verdikleri cevapla da sadece gülünç duruma düştüklerinin farkına varamayacak kadar zavallılar. Trollükten büyük haz alırlar. 

Yazılarımda eleştirel yaklaşımından dolayı bazen birileri niçin eleştirel yazdığımı, bunun ne faydası olduğunu, bundan vazgeçmem gerektiğini söyler. 

Bazıları karamsar olduğumu belirtir. 

Bazıları cesaretinden dolayı tebrik ediyor.

Bazıları yazılarımda ki eleştirilere yüzde yüz katıldığını söyler. 

3695. yazımı "Veda" başlığı altında yazıp yayımladıktan sonra bir okuyucunun şu dedikleri de manidar: "Eleştiri kültürü gelişse de öz eleştiri kültürümüzün pek gelişmediğini düşünüyorum sayın hocam. O yüzden "doğru"ları belirtseniz de yıpranıyorsunuz ve bizler-ortam-sistem-insanımız sizi ötekileştiyor maalesef. Belki yanlış ama yazılarınıza hep bu açıdan baktım: Öz eleştiri. Ufkumuzu bu denli açtığınız için de ayrıca teşekkür ederiz. Her son yeni bir başlangıçtır derler, sizin için de hayırlısı olsun inşallah".

Bir başkası: "Yazılarınızı zevkle okuyordu. Herkesin aynı şeyi söylediği, farklı şeyleri duymaya tahammül edemediği bir ortamda derdimize ortak oluyordu yazılarınız. Başka bir yerlerde yazarsınız inşaallah. Yazılarınız tekrar görmek ümidiyle." şeklinde yorum yazmış. 

Bir başkası: "Bazen susmak en güzel cevaptır hocam. Ama siz se yazmazsanız kim yazacak hakikati hocam?" demiş. 

Birinin dediğini ise hiç unutamam: "Yazılarınızla tarihe not düşüyorsunuz". Duyduğum en güzel açıklama. Bu da bana yeter de artar bile. 

Şimdilik gazetede yazmaya ara versem de blogumda tarihe not düşmeye devam edeceğim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde