12 Haziran 2022 Pazar

Pazar Notlarım *

Bugünün yürüyüşü için 12.30'da dışarı çıktım. Ne tarafa gideyim derken rampa çıkmak damdı içime. Tam Akyokuş tarafına meyledeyim derken baktım hava yağışlı. Yağmura yakalanmayayım ve yağmur yağınca sote bir yer bulurum düşüncesiyle Evliya Çelebi parkuruna yöneldim. Yolda ilerlerken bir dostumun çay içelim mesajına, 13.30'da buluşmak üzere kavilleştik.

Çay muhabbetine kadar 1 saat yürüdüm parkta. Evliya Çelebi gibi dünyayı dolaşamasam da adına yapılan parkta turladım durdum. Güzel de oldu. Güzelliği bozan şeyler, parkurda yürüyüş adabını bilmeyenler. Ya tersinden yürüyüş yapanlar çıkıyor ya da yolu düzgün seçip yürüyeyim mi yürümeyeyim mi diyenler eksik olmuyor. Maşallah, zıt veya doğru yoldan yürüdükleri halde önden veya arkadan bir tempoda gelenleri engelliyor muyuz diye zerrece bir düşünceleri yok. Mecburen parkur dışına çıkıp çimlerin üzerine basarak sollamak zorunda kalıyorsun. Böyleleri niçin kaldırımları ya da mesire yerleri seçmezler, anlamak zor. Bir de karşıdan karşıya geçenler oluyor. Tam sen geçerken aradan önüne geçiyor. Tüm maksatları hızını kesmek. Bunda da başarılı oluyorlar. Tebrik etmek lazım bunları. 

Çay saatine ramak kala, günlük yürüyüş adımımı bitirdim. Elimi, yüzümü yıkamak için caminin şadırvanına girdim. Çıkarken bir baktım ki bir telefon. Etrafta da kimsecikler yok. Aldım elime, parktaki kafeteryaya götürdüm. Bunu birileri alır götürür. Sizin buraya koyalım. Sahibi kimse az sonra aramaya gelir dedim ama çalışan, camiye bırak, burası olmaz dedi. Namaz vakti olsa gidip imama vereceğim ama gitsem camide görevli de bulamam. Ne yapayım derken tekrar şadırvana geldim. Dışarıdan gelip geçenlere, burada telefonunu unutan var mı diye birkaç defa seslendim. Benim diyen çıkmadı.

Elimde telefon bekleyemezdim. Çünkü randevulaştığım arkadaşlar da Tavus Baba da oturalım diye telefon açtılar. Çaresiz telefonu aldığım yere bıraktım. Tam çıkarken 14-15 yaşlarında bir çocuk, yandım Allah dercesine koşarak geliyor. Telefon senin mi yoksa dedim. Evet amca. Camiye girmiştim. Orada aklıma geldi dedi. Çocuk adına sevindim. Çünkü gelip bulamayabilirdi telefonunu.

Meram Yeni Yol'a çıkarak sözleştiğimiz iki arkadaşa katıldım. Tavus Baba'ya çıktık. Boş bir masa bulup oturduk. Arkadaşlar, hazırlıklı gelmiş bu arada. Evden çay demlemişler, simit ve çekirdek almışlar. İkram sahibine, hocam, maşallah iyisin. Bu devirde simit ve bagajında Ayçiçek yağı gördüm dedim gülüştük. Yağın fiyatını sordum. Fiyatı yüksekti ama gördüğüm etiketlere göre bu fiyat makul geldi. Dönüşte kalırsa ben de almak isterim dedim. Termos çayını bolca afiyetle içtik, simitleri yedik. Ayçiçeğinden çitledik. Muhabbetimizi yaptık. Ortaya çıkan çöpleri giderken götürmek için çöp poşetine koyduk. Keselerine bereket. 

Muhabbeti bozan görüntüler de eksik değildi. Çimin üzerinde mangal yakanın, rüzgarla birlikte bize kadar ulaşan dumanından ve kokusundan nasibimizi aldık. Yukarı doğru inip çıkan araçlardan kulakları patlatırcasına gelen çeşit çeşit müzikler de aha bir görgüsüz daha dercesine onlara bakmamıza sebep oldu. Zira biz geçiyoruz. Bu da bizim imzamız derler gibiydi. Sağımızdan-solumuzdan, sarmaş dolaş olmuş gelip geçen gençleri görünce, gençliğimde böyle enstantaneler yaşayamadığıma hayıflandım. Tepeye özellikle aşk bahçesine çıksaydım, hayıflanmam biraz daha artacaktı. Bu da beni bitirirdi. Bereket zirvenin yamacında kalmışız. Aniden inen yağmur daha fazla hayıflanmamın önüne geçti. Arabaya attık kendimizi. Bundan sonrasını, yasak bölgede mangal yakarak bizi kokusundan ve dumanından mahrum etmeyen komşumuz düşünsün. Çünkü yerken yağmura yakalanmış olmalılar. 

Yağmurla birlikte Meram Yeni Yol, Meram Yaka ışıklarında durduk. Yeşil yandı. Önden bir araç geçebildi. Biz dahil diğerleri yeniden kırmızıya yakalandı. Çünkü solumuzdaki araç bozulduğu için yerinden kalkamadı. Arkasındaki araç da bizim önümüze kırdı. Ne bizi geçirdi ne arkadakileri ne de kendisini. Kendisine Müslüman derim böylelerine. 

Yol arkadaşlarım, evimin güzergahından geçerek beni evime bıraktılar. Onların ardından eve girmeden, yağın alındığı markete girdim. Yağ alıp çıkacağım. Yağa hanım da çok sevinecek. Çünkü kaç yıldır eve Ayçiçek yağı girmemişti. Birkaç defa istemişti benden. Aklının ucundan bile geçirme. Zira yağların yanına varılmıyor demiştim. 

Bir beşlik aldım. Baktım sınırlama yok. Haydi bir daha alayım dedim. İkiledim tenekeyi. Garibime giden, ikindiden sonra olmasına rağmen paketinden açıldığı gibi duruyor yağlar. Yağ almak için gelen de yok. Millet istihbaratı aldı. Ya yağlar düşecek ya da zamanında bol bol alındı. İhtiyaçları yok. Açıp açıp kullanıyorlar. Yağın fiyatı düşerse, bilin ki bu beni bitirir. Hoş, varsın ben biteyim de milletin yüzü gülsün. 

Yağı aldım. Giderken çaylara baktım. En son gördüğüm marketteki çay fiyatına göre üç lira daha düşük. Burada da bir tane ile sınırlı uyarısı göremeyince dört paket birden aldım. Ucuz gördüm mü kaçırmam bilirsiniz. Bu arada benden başka da çay alan yoktu yine...

Boynumun borcu yürüyüşümü yapmışım. Bir çocuğun telefonunu bulmasına dolaylı da olsa katkıda bulunmuşum. Nicedir çay muhabbeti yapmadığım dostlarımla çayın ve muhabbetin dibine vurmuşum. Zamlı tarife dolayısıyla el sürmediğim memur kebabını yemişim. Milli meselemiz yağı alabilmişim, milli içeceğimiz çaydan dört paket kapmışım. Daha ne isterim. Zafer kazanmış bir komutan edasıyla kasaya doğru giderken, markete girerken önümden giren karı kocayı peynir reyonunda gördüm. Buraya da bakmak istedim ama tapulu malları gibi bırakıvermediler. Etiketlere bakıp durdular. Yanlarından geçip giderken bir şey almadan peşim sıra gelmeye başladılar. O bölümde bir ben varım bir de muhteşem ikili. Az sonra sessizliği bana duyuracak şekilde koca bozdu: "Şu fiyatlara bak. Memleketin içine ettiler. Millet de iş yok, ses yok" şeklinde söylenip durdu. Sanırım umudu bendim. Benden de umduğunu bulamayınca çekip gittiler. Daha çok beklerler. Zira sözün ve her şeyin bittiği yerdeyiz. 

Kasaya yanaştım. Poşet dahil, 4 paket çaya ve iki teneke ayçiçeği yağına 502 papel sayıp evimin yolunu tuttum. 

*15/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Biz Bu Haltı Niye İşledik? *

Üstadım, bir ekonomik sıkıntıdan geçtiğimiz malum. Sebepleri arasında güvensizlik, yönetim yanlışları, inatçılık, iç ve dış güçler, yanı başımızdaki savaş, salgın, emtia sıkıntısı, israf, kur garantili TL, cari açık, zamlar; köprü, yol ve hastanelere geçiş garantisinin verilmesi vs. sayılabilir. Bunların üzerinde durmayacağım.

Nereye gelmek istiyorsun?

En büyük sorunlardan biri dövizin ateşinin söndürülememesi yani TL’nin döviz karşısında erimesi.

—Kur Garantili TL ile tedbir aldılar. Üzerinde köpük varmış. 

—İyi de tekrar aynı seviyeye yaklaştı. Yakında Aralık 2021'deki seviyeyi geçecek. Madem kısa zamanda eski hamam eski tas olacak idiyse, biz bu kur garantisini niye verdik? Şimdi bir de dövizini bozdurup TL'ye yatıranlara ilave para verilecek. Bu yük de bize binecek. Akıl var, mantık var, bizim olmayan paraya garanti verilir mi hiç?  

—Sana önce bir anekdot anlatayım:

“Bir borsacı yanına yetiştirmek üzere yeni bir çırak alır. Borsanın inceliklerini anlatır çırağına. Arlarında şu konuşma geçer:
—Bak evladım, borsayı iyi değerlendireceksin. Fırsatları lehine çevirmeyi bileceksin. Ayağına gelen fırsatı asla geri tepmeyeceksin.

Çırağı da hocasını can kulağıyla dinler. Yürürken bir parka girerler. Borsa ustası yerde bir köpek pisliği görür ve talebesine,
—İşte fırsat ayağına geldi. Şu köpek pisliğini yala. Al bir milyarı benden.
—Ustam olur mu öyle şey, pislik yalanır mı hiç?
—Borsa fırsatları değerlendirme yeridir. İşte fırsat.
Çırak, çaresiz köpek pisliğini yalar. Karşılığında ustasının uzattığı bir milyarı cebine koyar. Ağzı batsa da iş yapmadan kazandığı para hoşuna gider.
Yürürlerken parkın çıkışına gelirler. Yerde bir köpek pisliği daha. Çırak ustasına seslenir.
—Ustam, aha bir köpek pisliği daha. Madem borsacı olacağız. Haydi yala, al bir milyarı benden.
Ustası da pisliği yalar. Çırak az önce ustasının kendisine verdiği bir milyarı geri verir. Az daha yürürler. Çırak şaşkınlıkla:
—Ustam, senin bir milyar sen de benim bir milyar da bende. İşin garibi ağzımızdaki köpek pisliği de işin çabası. Biz ne anladık ve ne kazandık bu işten?
—Öyle deme. Borsaya biz bu şekilde iki milyarlık işlem hacmi gerçekleştirdik”.

—İyi de burada herkesin parası yine cebinde kalmış. Sadece ağızlarına pislik ilave olmuş. Bu da ağızdan nasıl çıkar, ayrı bir konu. 

—Aynı şey değil elbet. Bu borsa anekdotunda ustanın da çırağın da paraları cebinde kalmış. TL'nin döviz karşısında erimesi sonucunda başta akaryakıt ve enerji olmak üzere tekrar tekrar zamlar yapılacak. Hoş, kur garanti dolayısıyla yerinde sayarken de zamlar yapıldı. Bu da orta, dar gelirlinin ve sabit gelirlinin alım gücünü iyice yok edecek. Halkın alım gücü azalırken döviz ve enflasyon belasıyla fakirin parası birilerinin cebine girecek. Üstüne üstlük kur garantisinden dolayı mevduat sahiplerine ilave paralar ödenecek. Kuru dizginleyemeyecek idiysek, piyasanın ateşini söndüremeyecek idiysek, zamlara dur diyemeyecek idiysek, millet hala önünü göremeyecek idiyse biz bu kur garantili TL mevduatı niçin verdik? Gerçekten biz bu haltı niye işledik? 

*02/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

11 Haziran 2022 Cumartesi

Mental Yorgunu *

—Babacığım, falanı niye görevden aldın? 

—Yaramazdı evlat. 

—Falanı? 

—Güvenilmez biriydi. 

—Şunu? 

—Para düşkünü. 

—Ya şu? 

—Amaları çoktu.

—Falan? 

—Gösteriş budalasıydı. 

—Şu? 

—Makam, mevki hastasıydı. 

—Şu? 

—Ön plana çıkmaya çalışıyordu. Yerimde gözü vardı. 

—Falan? 

—Sorma, çok nankör biriydi.

—Ya bu?

—Sözümü dinlemedi. Sor sor. Herkesi sor. Zira hepsine verebilecek cevabım var. 

—Bu kadar kafi, baba. Başka bir soru soracağım. 

—Sor evlat. 

—Anlattığın kadarıyla çevrendeki herkes kötü bir sen iyisin. Acaba, bu dünyada senden başka, başka iyi insan var mı? 

—Biraz sen varsın. O da sulbümden olduğun için. Bir sen, bir ben. Neyine yetmez bu dünyanın.

—Peki baba. Aklıma bazı kişiler daha geldi. Onlarla aran iyiydi. Onları niçin görevden aldın? 

—Onlar mental yorgunuydu. 

—Yorgunu anladım da mental ne demek? 

—Bir çeşit zihin yorgunu. 

—Daha da faydalanamaz mıydın onlardan? 

—Yok oğlum. Onların bana verebileceği bir şey kalmadı. 

—Ciddi olamazsın. 

—Hem de hiç olmadığı kadar. 

—Peki, sende de bu yorgunluk olamaz mı? 

—Kırıldım evlat sana. 

—Kırılma baba ama sanki sen de yorgun gibisin. Çok çalışınca insan yorulur haliyle.

—Yorgun olabilirim ama benimki mental yorgunluğu değil. Herkes yorulur, mental yorgunu olur ama ben olmam. Bunu böyle bil. Sonra diyelim ki mental yorgunu oldum. Kime bırakacağım? Yerimi dolduracak mı var sanki? Haydi ben bıraktım. Beni bana bırakacaklar mı sonra? Çevrem benden nasıl vazgeçecek? 

—Yerin doldurulur mu, doldurulamaz mı bilmiyorum. Çevren senden vazgeçer mi, onu da bilmiyorum. Bildiğim, mezarlıkların kendisini vazgeçilmez sanan insanlarla dolu olduğu.

*04/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

9 Haziran 2022 Perşembe

Kimlerin Bu Ülkeye Verebileceği Yoktur? *

Eleştiriye gelmeyenlerin ve eleştiri yapanları düşman belleyenlerin,

Gerçekleri örtenlerin, gerçeğin bir kısmını söyleyip bir kısmını gizleyenlerin,

Gözünün içine baka baka yalan söyleyenlerin,

Yok öyle değil diyerek yanlışı körü körüne savunanların,

Sevdiklerinin ve savunduklarının üzerine toz kondurmayanların, görüşlerini onlara göre ayarlayanların,

Tespitleri hakaret kabul edenlerin, başkasına ağzına geleni söyleyenlerin,

Realiteye, başkasında da var deyip savunmaya geçenlerin,

Acıyı, sıkıntıyı, gerçekleri yok kabul edenlerin,

Gerçekler ayan beyan iken gerçeklerle yüzleşmeyenlerin,

Ateşin düştüğü kimselere bir empatiyi esirgeyenlerin,

Acaba biz de hata yapmış olabilir miyiz dahi demekten kaçınanların,

Farklı görüşlere kulak tıkayanların,

Sorunları pansuman tedbirlerle geçiştirmeye çalışanların,

Algılarla gündem saptıranların, 

Yanlışta ısrar edenlerin ve bunu inatla sürdürenlerin,

Gülüp ayıpladıkları başlarına defalarca geldiği halde hiçbir şey yokmuş gibi pişkin pişkin sırıtanların,

İşler tersine gidince gerçekleri ve yanlışı kabul yerine, savunmaya geçip durmadan gerekçe ve bahane üretenlerin,

Yapacaklarını anlatacakları yerde durmadan başkasını kötüleyenlerin ve öcü gösterenlerin,

Ömürleri “u” dönüşüyle dolu olduğu halde benim kitabımda geri adım yok diyenlerin,

Düşmanlıkta ve sevgide aşırı gidenlerin, bir zaman sonra düşmanlarıyla kol kola girenlerin, dostlarını da düşman belleyenlerin,

Gerçekler yüzlerine söylendiği zaman ağzına gelen küfrü edenlerin,

Sorumsuzluklarını hoyratça kullananların,

Üslupları berbat olanların,

İnsanları durmadan kutuplaştıranların,

Söyledikleriyle yaptıkları örtüşmeyenlerin,

Dini ve değerlerini emellerine alet edenlerin,

Slogan ve hamasetten başka sermayesi olmayanların…

*16/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

8 Haziran 2022 Çarşamba

Kiracı mısın? Derdin Büyük *

Kiraların bin lira civarında olduğu birkaç yıl önce yeni evlenecek biri, "Ağabey, düğün yapacağım. Ev buldum. Yalnız ev sahibi ve emlakçı, memur kefil istiyor. Bana kefil olur musun" dedi. Olurum dedim. Ertesi günü emlakçı TC'ni istiyor dedi. Verdim. Bir sonraki gün imzaya gelirken görev yeri belgesi getirir misin dedi. Tamam dedim. 

Kontrat imzalamak için belirlenen gün, tarif edilen emlakçıya gittim. Randevuya erken varmışım. Kendimi tanıttım. Ev sahibi de oğlu ile birlikte oradaydı. Beklerken nüfus cüzdanınızı alabilir miyim dedi emlakçı. Ne yapacaksın dedim. Dosyaya fotokopisini koyacağım, ne olur ne olmaz, kendimizi garantiye alacağız dedi. Moralim bozuldu ve kardeşim, kefil olacağım genç ev kuracak. Bizde evlenen ile ev alana Allah yardım eder denir. Ben de evini kursun, hayır duasını alayım, işini kolaylaştırayım diye kefil olmaya geldim. TC. numaramı istediniz verdim. Görev yeri belgesi dediniz getirdim. Kimlik fotokopisi de neyin nesi? TC kimlik No işinizi görmüyor mu? Haydi kimlik istediniz. Görev yeri belgesi ne alaka? Çünkü bugün bu kurumdayım, seneye başka yere nakil gidebilirim. Devlet bile sizin kadar prosedür istemiyor. Siz kendinizi garantiye almak için tüm bunları istiyorsunuz. Anladığım kadarıyla güvenmiyorsunuz. Madem öyle. Ben size nasıl güveneceğim? Kimliğimi başka yerde kullanmayacağınızın garantisini verebilir misiniz? Sonra siz kim oluyor da fotokopi alıyorsunuz? Bugün devlet kurumları bile kimliğin fotokopisini almayı bıraktı. Ne olur, insanlara biraz güvenin. Bir şey kaybetmezsiniz. Siz her yönüyle işimizi sağlam yapacağız derken bu tavrınızla kendinizi çok akıllı sanmayın. Genç kirasını ödemez ya da ödeyemezse çıkarır, bir yıllık kirasını size sayarım.  Zaten bunun için buradayım. Bu para beni öldürmez. Ödemek istemezsem, bu gencin ödemediği kirayı benden almak isterseniz, benim maaşıma haciz koyduracaksınız. Ben size ödeme yapmak istemezsem, gider bir başkasını ayarlar, kendi maaşıma haciz koydururum. Bu haciz bitmeden de maaşımdan ikinci bir kesinti yapılamaz, değil mi dedim. Bu sözlerimden, baba-oğul ve emlakçının keyfi kaçtı. Ortamı buz kesti. Ardından kimliğimi uzattım. Kimliği almak istemediler. Israr ettim. Fotokopisini aldılar.

Ardından kefil olacağım genç geldi. Kontratta ismimin yazılı olduğu yere imzamı attım. Gence hayırlı olsun deyip oradan ayrıldım.

Gencimiz o evde yıllarca kaldı. Kefili olduğunuz kişi kirasını vermedi şeklinde bir telefon almadım emlakçıdan. Öyle zannediyorum, kiraya vereceği diğer evler için evrak isterken emlakçı çekinerek istemiştir ya da evrak azaltma yoluna gitmiştir.

*

Gelelim günümüze. Biraderim, 6500 lira civarında bir maaş alıyor. 1100 liraya bir evde oturuyor. Ev sahibinin Konya’ya tayini çıkmış. Evi boşaltması gerekiyor. Kaç haftadır kiralık ev arıyor, sağa sola haber salıyor, emlakçıları dolaşıyor. Piyasada kiralık ev yok. Sonunda Yazır Mahallesinde eski Real arkasında kiralık bir daire görüyor. Telefona sarılıyor. Evin kirası 5000 TL. imiş ama 4800 olurmuş. Artı memur kefil gerekli. Tutamam deyip teşekkür ederek ayrılıyor. Nasıl tutsun bu evi. Aldığını hemen hemen kiraya vermesi gerekiyor. Başka ev de bulamıyor ve evi 15 gün içinde de boşaltması gerek. Ne yapsın bu durumda, kara kara düşünmekten başka. 

*

Karşı komşum kiracı. 1400 liraya oturuyor. Daha doğrusu oturuyordu. Oturma süresi bitti. Ev sahibi önce evi satılığa çıkaracağım demiş. Ardından kira 3000 ama 2800 olur demiş. Biz bu artışı fahiş görürken piyasada uçuşan rakamları duyunca komşunun kira artışını çok makul görür oldum. 

Kiralık ev arayıp bulamayanların, bulup da yüksek kiradan dolayı evi kiralayamayanların sayısının az olduğunu düşünmüyorum. Fazla örneğe de gerek yok. Ama her birinin hikayesinin dramatik olduğunu söylemeye gerek yok. Gerçekten ne olacak böyle? Bu gidişat ne zaman durulur da kiralık ev bulunur ve makul fiyata oturulur? Ufukta daha da artacağına dair bir endişe var.

Kim ne derse desin, bu durum yönetilemez ve devam ettirilemez. Ülkemin dar gelirli insanını daha kötü günler bekliyor. Bu durum yönetilemezse ülke telafi edilemez, onulmaz yaralara ve aile facialarına gebe. Fiili olarak yaşadığımız bu hayat tek maaşla geçinmeye geçit vermiyor, asgari ücretliye yaşama şansı tanımıyor. Allah kimseyi işsiz-güçsüz, evsiz-barksız, tek maaşlı ve asgari ücretli yapmasın. 

Niyetim, felaket tellallığı yapmak değil ama görünen köye bir çözüm bulmak gerek. Bu çözümü de etkili ve yetkili kişiler bulacak ama nasıl? Geçici bir çözüm olarak şehirden şehre, kira fiyatlarına alt ve üst sınır getirebilir, kazancı yeterli olmayanlara kira yardımı yapabilir, kiralık ev sıkıntısı çekilen şehirlerde gerekirse prefabrik evler inşa edilebilir. 

 *11/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

6 Haziran 2022 Pazartesi

Enflasyonlu Hayatın En Büyük Mağdurları *

Yaşamış olduğumuz enflasyonlu hayat daha ne kadar devam eder bilinmez ama temennim, en kısa zamanda bu ülke sınırlarından çekip gitmesi. Çünkü böyle devam ettiği takdirde yıkıcı etkisi büyük olacaktır. Görüntü, yükselen fiyatların nerede duracağının kimse tarafından öngörülememesi.

Eskiden enflasyonu düşürmek, daha da yükselmesini önlemek için hükümetler gazetelerin ifadesiyle kemer sıkma politikası izlerdi. Yeni ekonomi paketi açıklanır, acil olmayan yatırımlar ötelenir, kamuda tasarruf tedbirleri devreye sokulur, aşırı harcamalardan kaçınılırdı. Yapılması zorunlu zamlar, enflasyonu azdırmasın diye ötelenirdi. Başta asgari ücretliler olmak üzere sabit gelirle çalışanların ocak ve temmuz zam oranları görüşülürken hükümetin hedeflediğinin dışına pek çıkılmazdı. Çünkü işçi ve memura verilecek ilave bir liralık artışın bütçeye çok büyük yük getireceği ve enflasyonla mücadelenin akim kalacağı endişesi dile getirilirdi. Bu yol ile enflasyon nispeten kontrol altına alınırdı.

Günümüzde ise hükümetin enflasyonla mücadele etmediğine, ipin ucunun kaçtığına dair genel bir kanaat var. Yapılması gereken zamları hemen yansıtıyor. Harcamalarda bir kısma, yatırımları durdurma yoluna gitmiyor. Köprü, yol, havaalanı gibi yatırımları yap-işlet-devret anlayışıyla bunlara garanti vermeye devam ediyor. Bu durumu açıklarken de bütçeden bir kuruş çıkmadı açıklamasına yer veriliyor. Gördüğüm kadarıyla enflasyonla daha doğrusu dövizle mücadele için hükümetin tek yaptığı, kur garantili mevduatı teşvik etmesi. Günü kurtarmak için yapılan bu tür garantilerin uzun vadede bütçeye ağır yük getireceği, bunun faturasının da yine millete çıkacağı maalesef düşünülmüyor.

Enflasyonlu hayattan başta orta ve dar gelirliler olmak üzere kıt kanaat geçinen, işi gücü olmayan ve evi kira olan herkes derinden etkileniyor. Çünkü enflasyonlu hayatla birlikte sosyal adalet dengesindeki uçurum daha da açılıyor. Piyasadaki para, fakirin aleyhine olacak şekilde zenginin ve birilerinin cebine giriyor. 

Sabit gelirli dışındaki esnaf, işletme vb. yerler enflasyondan en az etkilenenlerdir. Hatta bazıları bu ortamdan daha fazla kazanabiliyorlar. Çünkü esnaf ürününü satarken yerinde bu ürün kaç lira olmuş, ona göre fiyatını güncelliyor.

İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber enflasyonlu hayattan en fazla etkilenen kesim, bordro mahkumu diyebileceğimiz sabit gelirlilerdir. Ocak ayında maaşlara verilen zam oranı daha ilk ayda enflasyonun altında kaldı. Bunun telafisi de haziran enflasyonu açıklandıktan sonra temmuzda yapılacak. Bu demektir ki siyasilerin işçi, memur ve emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz söylemlerinin realitede bir karşılığı yok. Çünkü bu anlayışla, sabit gelirli 5-6 ay boyunca enflasyonun altında ücret alacak demektir. Temmuzda gecikmeli yapılacak bu telafiye de ne kadar telafi denir, burası da muamma. Çünkü vatandaşın kahir ekseriyetinde, açıklanan enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığına dair genel bir kanı var. 

Burada işçi ve memurun aldığı maaşı alamayanlar ve bulamayanlar var diyebilirsiniz. Elbette alamayanlar var. Buna sözümüz yok. Ama adil olanı, işçi ve memur enflasyona ezdirilmeyecekse, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranı gerçeği yansıtmalı, sabit gelirliler de tüm toplumun maruz kaldığı enflasyon oranından en az hasarla kurtulmalı ve enflasyon farklarını almak için de aylarca beklememeli, izleyen ayda enflasyon farklarını alabilmeliler. Bu açıdan enflasyon oranının gerçeği yansıtması ve farkların takip eden ayda ödenmesi önemli. İşçi ve memuru nasılsa sesleri çıkmaz ne uzarlar ne de kısalırlar diyerek daha fazla mağdur etmemek lazım.

*08/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

4 Haziran 2022 Cumartesi

TÜİK İlmini Öğrenme Zamanı *

Ne İş evlat, bu hazırlık niye ya da kime?

Özel hoca gelecek baba, bilmiyor musun?

Ne bileyim evlat. Akıl mı kaldı. Ben sadece özel hocaya döktüğüm parayı biliyorum. Bu hiç aklımdan çıkmıyor. Hangi ders bu arada?

Matematik.

Be evlat, kaç senedir matematikten ders alıyorsun bu arada? 

Ben de unuttum baba. 

İşe yarıyor mu bari. Döktüğümüz paraya değiyor mu? 

Ben de bilmiyorum. Öylesine ders alıyorum, sırf başkası alıyor diye.

Anladım. Özel hocaya kayıt dışı katkıda bulunuyoruz. Bu arada senin öğrenmeye çalıştığın, hala da öğrenemediğin bu matematiğin sosyal hayatta karşılığı var mı?

Ne gibi?

Mesela, TÜİK ilmi.

TÜİK ne alaka?

Sen TÜİK ilmini de bilmiyorsun anlaşılan. Uğruna para döktüğüm senin bu hoca sana hiç istatistikten bahsetmedi mi?

Bahsetse ne olacak?

En azından TÜİK'in özene bezene, ölçüp biçerek, bölerek ve çıkararak her ay çıkardığı TÜFE ve TEFE'nin nasıl ortaya çıktığını bilmiş oluruz. Ne de çok uğraşıyorlar. Yazık adamlara. Herkes bu TÜİK ilmini öğrense TÜİK'e iş düşmeyecek. İstenilen doğru sonucu bulamadıkları için de işinden olmayacaklar.

Baba, hoca ne bilsin bu ilmi. Çünkü bu ilim devlet sırrı gibi saklanıyor. Bu ilmi ne Tales biliyor ne Pisagor ne de Harezmi. 

Şimdi sen ne yap biliyor musun? Hocan bugün geldiğinde ona, hocam bugünden sonra esas ihtiyacım, TÜFE ve TEFE bilgisi. Bu konuda varsa bir hünerin, bana bunu anlat. Yoksa ders almayı bırakıyorum. Bugüne kadar babamın size döktüğü de helali hoş olsun. Ben senin bu attığın temelin ardından TÜİK'in istatistik ilmini öğreneceğim, de. Hocan buna üzülecek ama biz de önümüze bakacağız ve kendimizi düşüneceğiz. 

Ne düşünüyorsun baba? 

TÜİK'ten birilerine ulaşmaya çalışacağım. Kabul ederlerse bir çaylarını içeceğim. Kuruma kabul etmezlerse, bu ciddi kurumda çalışan biri ile kurum dışında görüşmeye çalışacağım. 

Ne görüşeceksin? 

Sana TÜİK istatistik ilmi için onlardan özel ders talep edeceğim. 

Ne işe yarayacak da?

Öyle deme evlat. Bence TÜİK geleceğin ilmi. Yakın bir zamanda herkes bu yeni ilmi öğrenmek için yarışacak. Harezmi, Tales ve Pisagor yaşasaydı, biz matematiği bildiğimizi sanıyorduk, TÜİK'i görünce bu ilmi bilmediğimizi öğrenmiş olduk deyip öğrenmek için onların önünde diz çökerlerdi. 

Tamam, ayarladın. Ben de bu ilmi öğrendim. Nerede kullanacağım? 

Hala kafan basmadı evlat. Geleceğin iş sahası TÜİK. İkmale kaldığı için o kurumla ilişiği kesilen çok kişi oldu. Kalanlar da sarı öküzün ardından kendilerine sıranın ne zaman geleceğini kara kara düşünüyorlar. 

Eee? 

Eeesi, af talepleri kabul edile edile TÜİK’te devamlı yeni çalışanlara ihtiyaç olacak. Oraya vasıfsız eleman alınamayacağına ve sen de bu ilmi öğrendiğine göre aranan eleman olacaksın. Ondan sonra gelsin paralar. Uğruna döktüğümüz özel ders paralarını da böyle çıkaracağız. 

Ya ben de ikmale kalırsam? 

Bu ilmi öğrenirken ilmi siyaseti de öğreneceksin. Çünkü tek başına TÜİK istatistik bilgisi yeterli gelmez. 

İlmi siyaset derken? 

Kısaca Çavuşesku Termometresi diyelim. 

Biraz kapalı kalmadı mı? 

Oğlum, sözün fazlası ahmağa söylenir. Anla artık. 

Anladıysam, harap olayım. 

Senden önce ben harap oldum evlat. Açtık madem, arkasını getirelim. 

Lütfen. 

Seni oraya yani TÜİK'e atayanlarla aranı iyi tut. Onların sözünü dinle. Uslu çocuk ol. Bir dediklerini iki etme. Onların beklentileri ne yönde, bunu öğrenmeye çalış ve beklentilerini gerçekleştir. Beklentilere cevap verdin mi senden iyisi yok ve kalıcı olursun. Senin için yükselmenin ve mukarrabünden olmanın sınırı da yok. 

Anladım. Diğer öğütlerinde olduğu gibi bu sefer dürüstlükten ayrılma demedin. 

Doğru, demedim. Zira burada amirlerine uyacaksın. Çünkü memur amirinin talimatına göre hareket eder. Yok, içine sinmedi, bordro mahkumunun hukukunu çiğneyemem dersen, oraya girmenle çıkman bir olur. Yani yeni bir sarı öküz olarak istatistiklere geçersin. Yanında da kimseyi göremezsin. 

Tamam, baba anladım. Alacağım maaşımı, sallayacağım başımı. Yalnız maaşı enflasyona göre belirlenen sabit gelirli bana gönül koymayacak mı, onların vebalini nasıl alırım? 

Zaman gönül alma ve vebal düşünme zamanı değil evlat. Paçayı ve kelleyi kurtarma zamanı. Sana bugüne kadar doğruluk adına ne demişsem, at onları kafandan. Önemli olan senin gönlünün olması. Bunun yolu da yukarıdakilerin gönlünü yapmaktan geçer. Onların gönlü olsun ki sen de gönüllenesin. Sırtını onlara ver ki hem onların gücüne güç katasın hem de sen güçlenesin. Yani ayakta tutunasın. Sabit gelirliden yana tavır alarak ayakta kalamazsın. Olmayalardı bordro mahkumu. Ben mi dedim onlara işçi, memur ve emekli olun diye. Bırak ne halleri varsa görsünler.

Biraz insafsızca olmadı mı?

Oğlum, insaf zamanı değil. Sen aşağıya insaf edersen, yukarıdan insaf bekleme. Gözünü yum, işini yap. Aşağıdakinin ve enflasyondan ezilenin canı çıksın. 

 *06/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.