21 Mayıs 2022 Cumartesi

Adalet Duygusu Zedelenmeye Gelmez

Kahta'da üç ayrı binada eğitim yapan bir okulda çalışırken bir son sınıfın tefsir derslerine giriyorum. Aşırı talepten dolayı okul ikili öğretim yapıyor. Teneffüslerimiz beş dakika. Teneffüste ihtiyaçlarını gidermeye zorlanan öğrenciler ister istemez dersime benden sonra geliyor. Bir böyle iki böyle bir gün öğrencilere; arkadaşlar, bundan sonra dersime benden sonra gelenleri yok yazacağım. Lütfen zamana riayet edelim diyerek bir tavır belirledim. 

Koyduğum kuralın ilk öğrencisi Ali isminde bir öğrenci oldu. İlk dersime benden sonra geldi. Ali, kusura bakma. Koyduğum kuralı çiğnemek istemiyorum. Seni yok yazacağım. İster derse gir ister bu şekil kabul edersen, derse buyur dedim. Öğrenci, tamam hocam. Benim için kuralınızı bozmayın. Yok, yazıldığım için devamsızlığımı kullanacağım. Size iyi dersler diyerek derse girmedi. 

Yoklamayı aldıktan sonra derse geçtim. Dersin sonlarına doğru Vedat isimli bir öğrenciyi başını sıraya koymuş uyurken gördüm. Teneffüs ziliyle birlikte Vedat'a, sanırım uykun geldi. Teneffüste elini yüzünü yıka. Biraz da bahçede dolaşarak hava al. Biraz rahatladıktan sonra derse gel. Derse benden sonra gelebilirsin dedim. Öğrenci dediğimi yaparak derse benden sonra geldi.

Devir kredili sistemdi o zamanlar. Öğrenciler ders bazında yok yazılırdı. Aldığımız yoklamayı ay bitimi sisteme işlemesi için okul idaresine verirdik. Devamsızlık çizelgesini okul idaresine vermeden önce yanlışlık var mı diye öğrencilere okurdum. Buna özellikle dikkat ederdim. Öğrencilere de devamsızlığınızı yazın. Birlikte teyit edelim. Sizin için devamsızlık önemli, yanlışlık olmasın derdim. 

Ay sonu sınıfın devamsızlıklarını okuduğumda, sınıftan kimseden itiraz gelmezken Ali isimli öğrenciden; yanlış yazmışsınız, ben bu ay hiç devamsızlık yapmadım, itirazı geldi. Devamsızlığını not almış mıydın dedim. Evet, yazdım diyerek itirazını sürdürdü. 

Nasıl olur dedim. Geriye dönük ders günlerini zihnimden geçirmeye başladım. Düşüne düşüne benden sonra gelenlere uygulamaya koyduğum muamele geldi. Ali, ayın başında hani benden sonra gelmiştin de derse almamıştım. Hatırladın mı dedim. Anaaa, tamam hocam. Şimdi oldu. Hatırladım. Yoklamanız doğru dedi. Bir de aynı gün seni yok yazdım, arkadaşınız Vedat da benden sonra gelmesine rağmen onu yok yazmadım, haberin olsun dedim. Öğrenci, biliyorum hocam biliyorum. O gün benden sonra geleni alacak mı diye takip ettim. Vedat'ı aldığınızı gördüm dedi. Vedat'a, nasıl olduğunu anlatır mısın dedim. Vedat meseleyi anlatınca; hocam, iyi ki konuyu açıp mesele açığa kavuşmuş oldu. Ben, beni almadı ama başka birini dersine aldı. Öğrenciler arasında ayrım yapıyor diye hakkınızda bir yargıya varmış, bu öğretmen öğrenci kayırıyor diye düşünmüştüm. Çok teşekkür ediyorum dedi. 

Bu anekdotta beni sevindiren yönler: Birincisi, yanlış yapmadığım ortaya çıktı. İkincisi, hafızamdan dolayı Allah'a şükrettim. Üçüncüsü, zaman tünelinde seyahat ederek öğrencinin yanlışını kendisinin fark etmesini sağlamış oldum. Dördüncüsü ve en önemlisi, öğrencimin kafasında oluşan kayırmacılık yaptığım zannı yok olmuş oldu. Bu sonuncuyu önemsiyorum. Çünkü çok adil olmamakla beraber kimsenin adaletsiz olduğum şeklinde bir kanaate sahip olmasını istemem. Buna elimden geldiği kadar riayet etmeye çalışırım. Çünkü bana göre dünya adalet üzerine kurulu. Adaleti yok ettin mi, dünya yıkılır. Güvenin esası da adalettir. Zira adaletin olmadığı yerde güvenden bahsedilemez. Adalet ve güven bu hayatın olmazsa olmazıdır. Bir yerde bu ikisi varsa telafi edilebilir. Bu ikisinin olmadığı yerde ise barış ve huzur olmaz. Bu da toplumun temeline dinamit koymak demektir. Allah kimseyi adaletten ayırmasın.

MEB’de Şube Müdürü mü Olmak İstiyorsun? *

MEB'de şube müdürü olmak istiyorum.

Bunun için sınava girmen gerekli.

Girdim hem de iki sefer. Ama başarılı olmadım. Yazılıyı bile geçemedim. 

O zaman ısrar etme. Olamazsın.

Yok mu bunun bir yolu? Çok istiyorum. 

Var aslında.

Nedir o?

Gördüğüm kadarıyla geniş bir çevren var.

Olduğunda?

Onları devreye koyacaksın.

Ama sınav var diyorsun?

Sınav; gücü, kuvveti ve çevresi olmayan zayıflar içindir.

Şöyle şunun sırrını…

Çevreni devreye sokarak bir ilçeye milli eğitim müdürü olarak atanacaksın. Çünkü bu ülkede milli eğitim müdürü olmak şube müdürü olmaktan daha kolaydır. Yeter ki çevren olsun. 

Sonra?

Orada biraz görev yapacaksın.

Sonra?

Amirlerine gelip gidip -bunu çevren de yapabilir- ben ne olacağım? Önemli ve verimli yıllarım hep ilçede mi geçecek? Kaç yıldır bu görevi yaparak davama hizmet ediyorum. Bedelse bedel ödedim. Çocuklarım da büyüdü. Git-gel de olmuyor… Böyle olmayacak. Ben ayrılmak istiyorum. Yalnız en verimli çağımda ayrılmak da istemiyorum. Edindiğim tecrübe ve birikimimi devletime hizmet ederek devam ettirmek istiyorum diyeceksin. Bunu gelip gittikçe alttan alta yapacaksın. 

Beğenmiyorsan istifa et derlerse...

Demezler. Çünkü sen onların taşradaki eli ayağısın. Haydi vazgeçtin. Onlar da bunu kabul ettiler. Onlar geniş çevrene ne diyecekler? Buna cesaret edemezler.

Ama ben şube müdürlüğü istemiştim. Sen bana ilçe milli eğitim müdürlüğü öneriyorsun.

Az sabır. Dokuz ay nasıl bekledin?

Pardon, buyur.

Şimdi sen uzak ya da yakın bir ilçede ilçe MEM müdürü olarak görev yaptın değil mi?

Evet.

İşte bundan sonra amirlerinle iyi geçinmenin ve geniş çevreye sahip olmanın meyvelerini toplayacaksın.

Nasıl? Ben hala taşrada ilçe müdürüyüm.

Bundan sonra işi kılıfına uydurmak için prosedürü uygulayacaksın. Vereceksin bir dilekçe. Dilekçende emsal veya bir alt görev istiyorum diyeceksin. Bunu yani içerikte neler yazacağını amirlerin iyi bilir.

Sonra?

Sonrası ihya oldun demektir. Yani senin için 76.maddeyi işletecekler.

Kim yapacak bunu?

Çevren, amirlerin... 

Hızlan biraz.

Çevren siyasileri devreye sokacak. Siyasiler bakana ulaşacak. Bakan da 657 sayılı DMK'nin 76.maddesinin kendisine verdiği yetkisini kullanarak seni merkezdeki boş şube müdürlüklerinden birine atayacak.

Bu kadar kolay mı? Ama ben şube müdürlüğü sınavlarını kazanamamıştım.

Sen hala orada mısın? Şube müdürü oldun, haberin yok. Git odana. Hayırlı olsun çiçekleri gelmiştir bile.

Oh be şükür! Bu, en büyük hayalimdi.

Burada bir sorun olacak ama kafana takma. Olur, böyle mide bulandıran şeyler. Bunlara hazmedeceksin.

Beni şube müdürlüğünden mi alacaklar?

Ne alaka. 76.maddeden atandığın için kimse sana bir şey yapamaz.

O zaman ne?

Sınavsız atandığın bu şube müdürlüğüne, orada gözü olanlar seni çekemeyecekler. Seni ve seni atayanları eleştirecekler. Varsın eleştirsinler, varsın konuşsunlar. Haksızlık bu desinler.

Haksızlık nerede burada? Anlamış değilim.

Efendim şöyle: Taşrada sınavla atanmış şube müdürleri var. Hani senin girip de kazanamadığın sınav. İşte onlar 6.5.4.3.2.bölgelerde yıllardır görev yapıyorlar. En büyük hayalleri diğer bölgeleri bitirip merkez ilçede şube müdürü olarak çalışmaktır. Sen ve senin gibi çevresi genişler bu boş kadroları hülle yoluyla sınavsız doldurunca, onlar merkeze gelemiyorlar. Tüm mesele budur.

Bu bir mesele değil ki... Kim dedi onlara sınava girin kazanın diye. Üstelik ben o sınavlılara müdürlük yaptım. Ayrıca sınav her şey değildir. Keşke sınava hazırlanacaklarına, bu eforlarını geniş çevre edinmeye ayırsalarmış. Hâsılı, onlar çevresizliklerine yansınlar.

Son sözün bu mu?

Bu.

Böyle bir koltukta yani başkasının hakkı olan bir koltuğa oturunca vicdanın rahat edecek mi?

Hem de hiç olmadığı kadar. Altta kalanın canı çıksın.

O zaman hayırlı olsun. Gönül huzuru içinde o koltuğa oturabilirsin.

Sağ ol da bir şey daha soracağım. Bu 76.madde nasıl bir madde ki gökte aradığımı yerde buldum?

Bu madde, ben yaptım oldu maddesidir. Hak etmeyenlerin, hak edenlerin hakkını gasp ettiği maddedir. Sınavla öğrenci alan okulda boş kontenjan oluşunca sınavı kazanamamışlardan sınavsız öğrenci almak gibidir.

Yani kötü bir madde, öyle mi?

Maddede kötülük yok. İçin rahat olsun. Zira senin ve sana teşne olanların kötülükle işi olmaz. Esas kötülük, o maddeyi hoyratça kullanan insanlardadır.

Anladım ama alacağın yok tıpkı hak edenlerin alacağının olmadığı gibi. Müsaadenle.

Nereye, hayırdır?

Namaz geçiyor. Namazımı kılacağım. 

Allah kabul etsin. Üzerine iyi gider.


*23/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Maliyeti Yüksek Düğünlerden Sade Düğünlere *

20 Mayıs 2022 Cuma gününün hutbesi evlilik üzerine idi. Zaten DİB her yıl düğün sezonuna girildiğinde evlilik üzerine bir hutbe irat ettirir. Yerinde bir hutbe midir, evet. Önemine binaen dinlemeye koyuldum. Konu baştan sona evliliğin önemi üzerine idi. Bekledim ki uygulamaya yönelik ve evliliği kolaylaştıracak sadra şifa şeylerden bahsedilsin. Merak ediyorum, evliliğin gerekli ve önemli olmadığını söyleyen mi var bu toplumda? Hâsılı, topluma sorumluluk yükleyecek bir içerik göremedim.

Neden derseniz, her geçen yıl evlilikler anne-babaların ve evlenecek adayların belini bükmeye devam ediyor. Evlenmeyi göze alan aileler büyük masraf veya borcun altına girmek zorunda kalıyor. Bu hayat pahalılığında bir damat adayı nasıl mihr verebilir nasıl makul fiyata kiralık ev bulabilir, tepeden tırnağa evi nasıl döşeyebilir, bir düğün için ihtiyaç olan şeyleri nasıl alabilir, nasıl düğün yapabilir? Pekala, bunlara dair yani evliliği kolaylaştıran şeylerden bahsedilebilirdi. Şayet bu hayat pahalılığı böyle devam ederse ve her evlilikte tepeden tırnağa tüm ihtiyaçlar karşılanma yoluna gidilecekse önümüzdeki yıllarda evlenemeyen adayların sayısı çoğalacaktır.

İçerik nelerden oluşabilirdi?

1.      Evliliklerde, erkeğin kıza verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği mihr için “Bundan sonra mihr konuşulmasın, mihr senedi düzenlenmesin” denebilirdi. Şayet mihr konuşulacaksa asgari bir miktar belirlenebilir. Çünkü mihr, nikahın şartlarından değildir. Ayrıca mihr vermeyi gerektiren şartlar bugünün dünyasında ortadan kalkmıştır. Çünkü mihr kadın için bir nevi sosyal güvence idi. Bugünün dünyasında, evlilikle beraber kazanılan her şey ortak olduğuna ve boşanmalarda erkek eşine nafaka vermekle yükümlü olduğuna göre alın size sosyal güvence. Durum bu iken ayrıca mihr konuşmanın ve erkeği ağır bir yükün altına sokmanın âlemi var mı? 

2.      İnsan bir defa evlenir ve bu aşamada ne lazım ise alınmalı anlayışından vazgeçilmeli. Evlilik ve düğünlerin en asgari ihtiyaçla karşılanması yoluna gidilmeli. Masrafın aşağı yukarı tüm yükü erkek tarafına yüklenmemeli, kurulacak olan bu yuva ortak bir yuva olacağına göre düğün vb masraflar kız ve erkek tarafından ortaklaşa karşılanmalı. Özellikle gelin ve kız annesi çocukların her şeyi olmalı, ileride sıkıntı çekmesinler, şayet her şey alınmazsa başkası ne der, anlayışını terk etmeli. Asgari ve olmazsa olmaz ihtiyaçlar alındıktan sonra diğer ihtiyaçların zamanla ve bütçeye uygun karşılanması taraflarca benimsenmeli. 

3. Bu hayat pahalılığında düğün yemeği vermekten vazgeçilmeli. Verilecekse de sınırlı sayıda davetli davet edilerek sade bir yemek verilmeli. Çünkü bir kişilik düğün yemeği 60-70 liradan aşağı değildir. Yemeğe verilecek bu para ile gençlerin başka ihtiyaçları pekala karşılanabilir.

4. Düğün davetiyesi bastırmaya ve dağıtmaya gerek yok. Whatsapp gibi iletişim yollarıyla insanlara davetiye gönderilebilir. Zaten davetiyelere kimse bakmıyor. Davetli, düğün tarihini cebine gelen mesajdan takip edebilir.

5. Düğüne gelen davetliler, düğün hediyesi olarak stoklarında bol miktarda olan zücaciye ürünü getirmemeleri, yerine zarf içerisinde para vermeleri şiddetle önerilmeli. Çiçek, çelenk vb. hediyelerden vazgeçilmeli. Zarf içerisinde para verirken veya takı takarken makul olan yapılmalı. Hediye, düğün sahibinin işini görmeye yardımcı olmalı. Özellikle takıyı aşırı abartmak tarafları zor durumda bırakabilir. Çünkü her ne kadar karşılıklı değil dense de takılar karşılıklıdır.

6. Düğünler salon tutulmadan yapılmalı. Evden eve makul araçla gelin alınmalı. Konvoy oluşturulmamalı. 

7. Ağız tadı, nişan, kına ve düğün merasimlerinde gelinin giydiği tek giyimlik elbiselerden kaçınılmalı. Buralarda giyilecek elbiseler, gelinin sair zamanlarda da giyebileceği türden olmalı. 

8. Düğünde yemek verilecekse veya pasta türü ikram yapılacaksa ya da hiçbir ikram yapılmasa bile düğüne gelinip gelinemeyeceği, gelinecekse kaç kişi ile gelineceği bilgisi düğünden önce düğün sahibine haber verilmeli. Bunun için kart veya sanal kartın altına LCV (Lütfen Cevap Veriniz) yazılarak iletişim telefonu yazılmalı. Bu, düğünün daha sağlıklı, izzet ve ikramda aksamaya meydan vermemesi için gerekli. Her şeyden önce nezaketin bir gereğidir. 

     Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Burada düğünlerden birçok sektör ekmek yiyor. Bunları da korumak lazım diyebilirsiniz. Kimsenin ekmeğine ve kazancına takoz koyma gibi bir niyetim yok. Birileri bu sektörden ekmek yiyecek diye düğün sahiplerini ödeyemeyecekleri veya uzun yıllar ödemek zorunda kalacakları bir yükün altına sokmamak lazım. Burada demek istediğim, sade bir düğünle evlilikleri gerçekleştirmek, düğün ve evlilikleri kolaylaştırmaktır. Şayet sade düğün yapar, abartıya kaçılmaz ise maliyetler düşeceği için evlenemeyenler evlenecek, aşırı borcun altına girmeyecekleri için aileler, damat ve gelin daha huzurlu olacaktır. Kurulmakta olan bir ailenin temeli de huzur değil mi zaten. 

      Hasılı, düğün masraflarını düşürelim. Düğünleri alabildiğine sade yapalım, ayağımızı yorgana göre uzatalım; evlilikleri, yıkılmayan sağlam temellere oturtalım, huzurumuzu hiçbir şey bozmasın. 

*328/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

20 Mayıs 2022 Cuma

MEB Şube Müdürü Atamalarında Mağduriyet ve Kollanma Var mı? *

Millî Eğitim Bakanlığında şube müdürü olarak görev yapan bir tanıdığım var. Konuşurken söz döndü dolaştı, şube müdürleri atamasına geldi. “Oradan buradan, bir şeylerin kenarından köşesinden yazıyorsun. Bir de şube müdürü atamalarına değin” dedi. Hangi hizmet bölgesinde ne kadar çalışacağınız, sonrasında nereleri isteyeceğiniz mevzuata göre belirlenmiş. Bunun neyini yazacağım, neyiniz var dedim. “Senin olup bitenlerden haberin yok galiba. Neler dönüyor neler…kimler ihya edilirken kimler mağdur oluyor kimler” dedi. Haydi derdiniz ne ise yaz bana gönder de köşemde aynen yayımlansın dedim. “Ben yazar mıyım” dedi. Ben yazar mıyım sanki. Buna rağmen yazıyoruz. O zaman derdini yazıp gönder de bir yazı konusu edinelim dedim. Aşağıdaki metni göndermiş:

“Bugünlerde Milli Eğitim taşra teşkilatlarında görev yapan şube müdürü atamaları dillerden düşmüyor. Çünkü bu teşkilatta görev yapan ve yapacak şube müdürleri için ülke genelinde il ve ilçeler beş bölgeye ayrılmış. Bunlar şu şekildedir: 1.bölgede 6, ikinci ve üçüncü bölgelerde 4, dördüncü ve beşinci bölgelerde ise 2 yıldır. Tayin isteyen şube müdürleri atama döneminde iki alt, iki üst bölgeyi isteyebiliyorlar. Buraya kadar her şey normal. Çünkü kimin, ne kadar süre ile hangi bölgede çalışacağı mevzuatta belirlenmiş. Anormal olan, 657 sayılı DMK’nin 76.maddesinin devreye sokulması. Bunda ne sakınca var diyebilirsiniz. Sakınca, bu 76.madde atamaları ile 1.bölge boş kadrolar doldurulunca 2. ve 3.bölge hizmetini tamamlayan şube müdürleri, hak ettikleri 1.bölgeye tayin isteyemiyorlar. 1.bölgedeki boş kadrolar birilerine bu şekil peşkeş çekilince burada bir hak gaspı söz konusu olmaktadır. Haliyle birileri ihya edilirken birileri mağdur ediliyor. Bu da çalışma zevkini yok ettiği gibi adalet duygusunu da zedelemektedir”.

Çok vakıf olduğum bir konu değil ama dediği gibi ise şube müdürü bu isyanında, bu serzenişinde haklı mı? Haklı. Alacağı var mı? Ki olması gerekir ama mevzubahis olan bu ülke ise maalesef alacağı yok. Çünkü adamına göre iş yapıldığı, birileri birilerine karşı kollandığı, ben yaptım oldu mantığı güdüldüğü müddetçe, tüm bu olup bitenlere karşı da toplumsal bir tepki ve refleks olmadıkça, çok özel durumlarda kullanılması gereken bu 76.madde, genel bir atama maddesi olarak kullanılmaya devam edecek ve mağduriyetler oluşacaktır. Durum böyle olunca siz bu 76.maddeye torpil maddesi de diyebilirsiniz.

Örnek mi istersiniz? Verelim. Tabir yerinde ise kuş uçmaz, kervan geçmez, kimse tarafından cazip görünmeyen, ulaşımı sorunlu, merkeze uzak ilçelerde ilçe milli eğitim müdürlüğü yapan bazıları, belli bir süre buralarda görev yaptıktan ve asaleti elde ettikten sonra merkeze gitmenin/gelmenin yolunu arıyor. Bunun yolu da milli eğitim müdürü iken bir alt görev diyebileceğimiz şube müdürlüğüdür. Yapılan görüşmeler sonucunda bu kimseler için 76.madde işletilerek bunlar il merkezindeki boşalan kadrolara atanıyorlar. Bu yol ile prensimiz merkeze gelebiliyorken gelmek için gün ve yıl sayan birilerinin önü de tıkanıyor. Yani bir taşla iki kuş vurulmuş oluyor. Burada bir haksızlık yok mu? Var maalesef. Bir alt birim diyebileceğimiz şube müdürlüğüne gelen/getirilen ilçe milli eğitim müdürü, zamanında şube müdürlüğünü kazanmış ve belli bir süre şube müdürü olarak çalışmış, sonrasında da uygun görülerek ilçe milli eğitim müdürü olarak atanmış olsa, bu şartlarda şube müdürlüğüne dönenlere kimsenin bir diyeceği olmaz. Zaten şube müdürü idi, asıl görevine döndü denir. Herkes için söylemiyorum ama atanan ilçe milli eğitim müdürlerinin çoğu, zamanında şube müdürlüğü sınavına girmiş ve başarılı olamamış kişilerdir. Bu yol ile yani haklarında 76.madde işletilmek suretiyle sınavsız şube müdürü olmuş oluyorlar.

Bu konuda ne diyelim? Başkalarının önüne geçerek ve onların hakkını gasp ederek oldukları bu şube müdürlüğü kendilerine hayırlı olsun. Merkeze gelmek isteyenlere de sabırlar dilerim. Gerekirse isimlerini sabrettin olarak değiştirebilirler.

*21/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

18 Mayıs 2022 Çarşamba

Doktor Olacak Adammışım *

Prof. Dr. Canan Karatay, “Kolesterolün görevleri arasında vücudu derinin altındaki mikroplara karşı korumak, alyuvarları ve sinir dokularını güçlendirmek, vücuttaki su dengesini ayarlamak” olduğunu, sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması gerektiğini ve kötü kolesterolün dengelenmesi için büyük önem taşıdığını” açıkladıktan sonra konuyu zeytin çekirdeğine getirir ve zeytin çekirdeği ile ilgili olarak şunları söyler:

      ·     Zeytin çekirdekleri çöpe atılmamalı,

      ·      Günde 5-6 tanesi yutulmalı,

      ·      Çünkü mide ülseri, gastrit, reflü gibi sindirim sistemi rahatsızlıklarına karşı zeytin çekirdeği ilaç niyetine kullanılmalı.

Çekirdeğin sadece kötü kolesterol için değil, insan vücudu için birçok faydalarının olduğunu belirtir:

Çünkü zeytin çekirdeği;

·         Mide asidini düzenleyen önemli besin kaynakları arasındadır.

·         Ülser, gastrit ve reflü gibi mide rahatsızlıklarının tedavi edilmesi için büyük önem taşımaktadır.

·         Baş ve diş ağrısını engellemektedir.

·         Sindirimi kolaylaştırmaktadır.

·         Kanserojen hücre oluşumunu engellemektedir.

·         Vücudun bağışıklık sitemini güçlendirmektedir.

Sizler için derlediğim bu yazdıklarımı gazetelerden okumuş olmalısınız. Sizler gibi ben de okuyunca, sen neymişsin be zeytin çekirdeği… her derde deva imişsin dedim. Ardından, ben neymişim be abi, tam doktor olacak adammışım diyerek kendime pay çıkardım.

Sayın Karatay’ın tıp bilgisi ile bu ulaştığı bu faydalı bilgileri okuyanlar sizler, uygulasam olur mu, acaba işe yarar mı, haydi yararlı. Üzüm çekirdeğini bile yutamıyoruz, koca zeytin çekirdeğini nasıl yutalım diye düşünedurun. Karşınızda, küçüklüğünde bu tedavi yolunu bilfiil uygulamış biri var. Tek farkı, tedavi amaçlı kullanmadığım. Şöyle ki: Kalabalık bir ailenin üçüncü çocuğuyum. Ailede kimsenin sosyal güvencesi yok. Kıt kanaat geçinen ve yokluk içerisinde, olmayan şeylerin özlemini duyarak büyüdüm.

Her gün kahvaltıda çay içmek lükstü bizim için. Haftada bir veya iki gün kahvaltıda çay içerdik. Şimdiki çoğu çocuk ve gençlerin beğenmediği zeytin de her zaman olmazdı sofrada. Şu zeytin iyi veya kötü diye bir seçenek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Baba bakkaldan ne almışsa, oydu bizim katığımız. Sofraya konduğu zaman zeytini bir defada yemez, iki-üç ısırışla tüketirdik. Küçük kardeşlerim; kim, kaç tane zeytin yemiş bakar ve göz ucuyla sayarlardı. Çoğu zaman sen şu kadar, ben bu kadar, o şu kadar yemiş diyerek çekirdeğinden yediğimiz zeytinler sayılırdı. İşte burada benim aklım devreye girerdi. Abim, şu kadar yemiş demesinler diye zeytin çekirdeklerinin bazılarını yutardım. Fazla yediğim belli olmasın diye yaptığım bu eylemin Canan Karatay’a göre tıpta her derde deva olabileceğini nereden bilebilirdim. Hasılı, bilmeden başka saiklerle tıbbi davranmışım, vesselam.

Hoş, yediğim zeytinin çekirdeğini sayan olmasa da şimdilerde de yutarım zaman zaman.

*25/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

16 Mayıs 2022 Pazartesi

Dil Nimeti ya da Dil Belası *

Allah’ın bahşettiği her şey bir nimettir. Dil de bu nimetlerden bir tanesidir. Yeter ki yerinde kullanmasını bilelim. Yerinde kullanmazsak ne olur? Nimet olur bela. Dil ile ilgili Kristal Kelebekler isimli kitaptan istifade edilerek hazırlanıp sosyal medyada paylaşılan bir yazıyı sizler için kısaltarak derledim. Dil ile ilgili hangi kelime, kavram ve deyimleri üretmişiz, bir bakalım:

·        Saygısızca karşılık verenler için dili bir karış,

·        Alay etmek istediklerimiz için dil çıkardık,

·        İnandırmak istediklerimiz için dil döktük,

·        Bir şeyi kötülemek için dil uzattık,

·        Sevdiklerimiz için dilden düşürmedik,

·        Kızdıklarımız için dile düşürdük,

·        Konuşmak istediklerimiz için dile getirdik,

·        Sırlarını ifşa ettiklerimiz için dile verdik,

·        Çok konuştuğumuzda dilimiz çözüldü,

·        Hastalandığımızda dilimiz ağırlaştı,

·        Gevezelik yaptığımızda dilimiz uzadı,

·        Çok yorulduğumuzda, dilimiz bir karış dışarı çıktı,

·        Üzüldüğümüzde dilim boğazıma takıldı,

·        Susadığımızda dilimiz damağımıza yapıştı,

·        Korktuğumuzda veya heyecanlandığımızda dilimiz dolaştı,

·        Derdimizi tam olarak anlatamadığımızda, dilimizin döndüğü kadar,

·        Nutkumuz sevinç veya üzüntüden tutulduğunda dilimiz dönmedi,

·        Baş edemediklerimize dili kurusun,

·        Anlatamadıklarımızda dili olsa da söylese,

·        Saygısızca gönül kırıcı konuşup gönül incitenlere dili pabuç kadar,

·        Bazen kelimeleri iyi dizemediğimizde dilimiz sürçtü,

·        Bazılarına laf anlatamadığımızda dilimizde tüy bitti,

·        Derdi tasası olanların dilinden anlamadık,

·        Dostları ve sevdiklerimizi dilimizden düşürmedik,

·        Sitem ve eleştiriye maruz kalınca dilinden kurtulamadık,

·        Kötü, kaba, çirkin söz söyleyenlere diline biber sürmek istedik,

·        Panel, konferans kalabalık olursa gelirim deyince dilimize kira istedik

·        İnandığımız değerleri, hakikatleri dilimize pelesenk ettik,

·        Ağzı sıkı olanlara diline hakim,

·        Boşboğaz olanlara dili beynine çok yakın,

·        Diliyle kırıp döküp incitenlere dilini eşek arısı soksun,

·        Sır küpü gibi konuşmayıp susanlara dilinin altındaki baklayı çıkar

·        Bir şeyi bilip hatırlayamadığımızda, dilimizin ucuna geldi,

·        Ölçüsüz ve düşüncesiz konuştuğumuzda dilimizin cezasını çektik,

·        Güzel İşler yapınca dillerde anıldık,

·        Niyetler ve ameller bir ve güzel olunca dillere destan olduk

Dedik.

Ayrıca dil ile ilgili isimler verdik. Mesela alımlı, güzel anlamında Dilber, gönlümüzü süsleyenlere Dilara, yiğitçe duruş sergileyenlere Dilaver, Aynı derdi paylaşanlara Dildaş, gönlümüzü çalanlara Dilruba, gönlü şen kalanlara Dilşad, ay gibi güzel olanlara, Dilberay, gönlü aydınlık olanlara Dilnur, insanlık için ağlayanlara Dilhun, Münafıkça konuşanlara Dilbaz gibi isimler verdik. Yine aşk girdabına kapılanlara dil ü pare olduk denir.

Gördüğünüz gibi dil ile ilgili demişiz de demişiz, isimler vermişiz. Dil ile ilgili atasözlerimiz de eksik değil.

*07/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

15 Mayıs 2022 Pazar

Atacak Kurşun ve Alım Gücü

"Rusya’da bir vatandaş, evinin ihtiyaçlarını almak için hazırlamış olduğu listeyle bir alışveriş merkezinin önündeki kuyruğa girer. Tam sıra kendisine geldiğinde, alacaklarını bir bir sıralar. Hepsine yok, cevabı alır. İyice sinirlenen vatandaş, yanındaki askerlerin de duyacağı şekilde küfürler etmeye başlar. Askerden de hiçbir tepki gelmeyince koşarak evine gider. Hanımına,

-Hanım, toparlan. Bu ülkeyi terk ediyoruz. Bu ülkenin maalesef atacak bir kurşunu bile kalmamış".

Bu Rus hangi ülkeye gitti, gittiği ülkede neyle karşılaştı bilinmez. Tahminde bulunursak bu Rus çift Türkiye'ye gelme ihtimali yüksek. Çünkü bu cennet vatan son yıllarda yabancı cenneti oldu. Her türden yabancı var.

Neyse, farz edelim ki bu çift Türkiye'ye yerleşti. Evini buldu, döşedi ve ailecek acıktılar. Yiyecek bir şey almaları gerek. Ne alacaklarını da biliyorlar. Çünkü Rusya'da iken hazırladıkları liste ceplerinde. Birlikte beşli marketlerden birine girdiler. Önlerine kattıkları market arabasıyla birlikte terekleri bir bir geziyorlar. Dolaşmadıkları terek kalmadı ama daha market arabasına şunu alalım diye bir şey koymadılar.

 Dediler ki bu ülkede aradığımız her şey var hatta atacak kurşunları bile ama...

Benden bu kadar. Her şeyi benden beklemeyin. Ama'dan sonrasını siz doldurun. Rus çift ne demiş olabilir? Söz sizde. Buyurun.