19 Mayıs 2021 Çarşamba

Şöhretin Yolunu Kaçırmışım

Hayatım boyunca hangisi ve neresi olursa olsun, bir koltuk peşinde koştuğumu beni bilenler iyi bilir. Zira bu uğurda az çaba sarf etmedim. Tüm bu çabadan maksadım meşhur olmaktı, Türkiye gündemine oturmaktı. Herkes benden bahsetmeliydi. Uğruna yarım asır verdim. Geldiğim noktada üstlendiğim koltuk, bir Yalova Kaymakamlığı mesabesinde bile değil. Üstelik bir şöhretim ve tanınırlığım da yok. 

Şansım ve bahtım mı açık değil? Ne münasebet! Hiç olmadığı kadar bahtım açık üstelik. Nerede getirisi olmayan bir iş olduğunda, iş kuraya kaldığında hep bana çıktı. Bu da bahtımın açık olduğuna bir delil. 

Durum bu iken acaba bir yerlerde yanlış yapmış olabilir miyim, deyip kendimle yüzleşince gördüm ki bir stratejik hata yaptığım gün gibi aşikar. Hatamın tek ata oynamak olduğunu anladım. Yani hep koltuk peşinde koşmuşum. Sanmışım ki meşhur olmak için koltuk yeterli. Gördüm ki çok sığ düşünmüşüm. Halbuki illa meşhur olmak için bir koltuk sahibi olmam gerekmiyormuş. Üstelik koltuğuna yapışmış nice koltuk sahipleri vardır ki bir şöhrete de sahip değiller. Çoğu binlerce kişiden biri. Pekala koltuk dışında başka şöhret alanlarına yönelebilirmişim. Mesela, yeraltı dünyasından biri olabilirdim. Bir tanındım mi, ismimin önünde bir unvana bile gerek yoktu. Ramazan Yüce dendi mi, kimse hangi Ramazan Yüce demezdi. Herkes ya bizim Ramazan ya da meşhur şu Ramazan derdi. 

Siyasetle aram iyi olur, içeri girersem, beni infaz yasası gibi bir vesileyle kurtarırlardı. Üstelik bir avukat gibi ne yaparsam ne kadar ceza alırdım, bunları da bilirdim. Siyasetle direk bağım olmasa da bu bağı bazı gazeteciler aracılığıyla sağlardım. 

Bir elim yağda diğeri bağda olacak şekilde yeraltı dünyasının bir insanı olarak yerüstünde yaşardım. Her türlü karanlık işin içinde olurdum ama kimse ne iş yaptığımı bilmezdi. İlla işim belli olacaksa formaliteden bir işle iştigal eder, saygın bir iş adamı görünümü de verebilirdim. 

Burada beni çekemeyen siz bazı takipçiler, bu iş senin bildiğin ve göründüğü gibi değil, mesela eroin ve kokain kaçakçılığı yapabilir misin, adam öldürebilir ya da topuğuna sıkabilir misin diyebilir. Zor görünse de bu işler denemeden olmaz. Ayrıca unutmayın ki ummadık taş baş yarar. Siz elime silah verdiniz, beni koruyup kollayacağınıza dair söz ve garanti verdiniz de ben olmaz mı dedim. Üstelik bu işlerde ben kendimi ateşe atmayacaktım, hep maşa kullanacaktım. Öyleleriyle çalışacaktım ki kamuoyu okları bana çevirmişken adamım, suçu bilfiil kendisinin işlediğini, azmettiricisinin ben olmadığımı söyleyecekti. Ne ben onu ne de o beni satardı. O içeriye girince onu ve ailesine bakardım. Biz buna vefa diyoruz. 

Baktım, işler sarpa sarmaya başlayınca bir vesileyle yurt dışına kendimi atardım. Bir o ülkeden bir bu ülkeden seslenirdim ülkeme. Düşünebiliyor musunuz kırmızı bültenle aranacaktım. Herkes benim nerede olduğumu merak ederken ve TV'lerde benden bahsederken benim için en büyük zorluğun video çekimi olacağını, bu işi nasıl yapacağımı merak ederseniz, bilin ki bu işler benim için çocuk oyuncağı. Bir çocuğu çağırsam benim için video çekimi yapar ve yayına verirdi. Üstelik Zoom üzerinden canlı ders ve toplantı yapmış biri olarak bu konuda çok da acemi olduğum söylenemez. 

Hasılı, siz şimdi günbegün, akşam sabah benle yatar, benle kalkar, çektiğim videoların analizini yapmaya çalışırdınız. Ben de uzaktan size kıs kıs güler, haydi ayıklayın şimdi pirincin taşını derdim. Bu arada beni bu duruma düşürenlere ve buna fırsat verenlere biraz da siz düşünün, derdim. Bu arada ebed müddet devlete de bağlılığımı bildirirdim. 

Alın size meşhurluk... Vah kafam vah! Yanlış ve tek ara oynamışım maalesef. 

Şimdi siz, bu yeraltı dünyasının adamı olmayı ve bu unvanı adıma yakıştıramayacağınızı düşüne durun. Sordum mu size bu işler bana yakıştı mı diye? Vazifeniz mi sonra? Ayrıca herkes kendine yakışanı mı yapıyor bu ülkede? Bırakın ben de meşhur olma, gündeme gelme uğruna yapayım bunu. Hem söz, ramazanlarda ara veririm bu karanlık işlere. 

16 Mayıs 2021 Pazar

Bin Bin *

Nedir Bin bin? Binmezseniz nereden bileceksiniz bu Bin bini. Benim gibi ne nedir diye merakınız yoksa zaten bilemezsiniz. Kullanımı Türkiye'de gittikçe yaygınlaşan bu Bin bin nicedir Konya'da da görülür ve kullanılır oldu.

Esas adı Elektrikli Scooter imiş bu Bin binin. Bir nevi bisiklet. Elektrikli olduğu için pedalı yok. Bildiğimiz bisikletlere göre yere daha yakın ve binmesi de kolay. Bir de oturağı yok. Sürücüleri ayakta sürmek zorunda. Cadde ve sokaklarda eller direksiyonda, ayaklar ise iki teker üzeri kapatılmış yerde olduğu halde yanından sessiz tayyare gibi bunların geçip gittiğini herhalde görmeyeniniz yoktur.

Gördüğünüz bu Bin binler kişilere ait değil. Belediye tarafından temin edilip belirli yerlere konmuş bu Bin binlere binmek isteyenler, ücret karşılığında bunlara binebiliyorlar. Başlangıcı 1,75 TL, dakikası ise 55 kuruş. Bu şekilde kiralanan bu Bin binlere, bindikten sonra geri getirme zorunluluğu yok. İstediğin yerde gördüğün bir direğe, bir ağaca bağlayıp gidebiliyorsun.

Gittikçe yaygınlaşan bu yeni nesil bisikletlerin meraklıları ve ilgi duyanları da çok. İlgi duyanlar sadece çocuklardan ibaret değil. Kadını-erkeği, çoluğu-çocuğu, genci-yaşlısı bu bisikletlere ilgi duyuyor ve kiralıyor. Tek kişinin sürebileceği şekilde planlanmış bu bisikletlere iki kişi binenler de göze çarpıyor. Gördüğüm kadarıyla bu kiralama işinden belediye kazandığı gibi süren insanlarımız da ayaklarına kadar gelen bu hizmetten çok memnunlar.

Yazımı buraya kadar okudu iseniz, bildiğimiz şeyleri anlatmışsın diyebilirsiniz. Belki de binenler içerisinde sizler de varsınız. Doğrudur, çoğunuzun yabancısı olmadığınız bu konuyu ele aldım. Beni bu konuyu ele almaya iten de bayram günü acilde nöbet tutan bir doktorun “Bir de şu Bin binleri yazsan” demesi oldu. Önce nedir bu Bin bin dedim. Anlayacağım kadarıyla anlattı. Sonunda cadde ve sokaklarda gördüğüm binitin adının Bin bin olduğunu öğrendim. Neyini ele alacağım bunun? Meraklıları sürüyor dedim. “Sürsünler sürmeye de hastanelerin acilleri bunlarla dolu. Kimi düşüp ayağını kırmış kimi de yaralanmış bir şekilde hastaneye geliyor. İçlerinde 70 yaşında bu bisikletten düşen kadınlar da var” deyince, inanmam. Herhalde o kadar da değil diyerek şaşkınlığımı ifade ettim. Varmış meğer. 70’lik nenenin bu bisikletten düşüp hastaneye getirilmesine üzüldüm. Diğer taraftan cesaretine hayran kaldım ve maşallah diyorum. İnan bu yaşımda ben cesaret edip o bisikletlere binmem. Herhalde teyzemiz, “Bu işin yaşı başı olmaz. Benim gençlerden neyim eksik. Zamanında böyle bisikletler vardı da ben mi binmedim. Ahir ömrümde bu hevesimi gidereyim” demiş olmalı.

Görünen o ki bu bisikletler, hayatımızda daha da yaygınlaşacak. Kendine güvenenler de binmeye devam edecek. Doktorun anlattığına göre bu bisikletlerden dolayı ayağını kıranların sayısı da az olmadığına göre bu Bin binler aynı zamanda tehlike saçıyor. Çünkü bildiğimiz bisikletlere benzemiyor. İşi kırık tedavisi olan bir ortopedi doktoru, “Bu Bin binlerin gizli ortağıyız” demiş şakasına. Ortağı olmasa da ihale onlara kalıyor.

Hasılı, meraklıları bu yeni nesil bisikletlere binsin binmeye ama çok dikkatli olmalarında fayda var. Çünkü bir heves bir merak bir dikkatsizlik maazallah yaralanmalarına ve ayaklarının kırılmasına sebebiyet verebilir. Bir ayak kırılması bu salgında hastanelere artı bir yük getirirken aynı zamanda kırılan ayak iyileşinceye kadar işinizden sizi geri bırakabilir. Aman dikkat…

 *22/05/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

14 Mayıs 2021 Cuma

Sanmayın ki Sadece Kadınların Beyanı Esas

Cuma namazını ilahiyat camiinde kıldıktan sonra baktım ki herkes cümbür cemaat dışarıda. Bari biraz yürüyüş yapayım dedim. Kolumda seccade, verdim kendimi caddelerin kaldırımlarına. Yollarda beni tek durduran ne kısmi kapanmalarda ne de adına tam kapanma denilen tam açılmalarda, hareket halindeki araçlardan başkası değildi. Maşallah bayramda da hız kesmedi araç trafiği.

Marketler açık. Kimi alışverişe gidiyor kimi kolunda seccade olduğuna göre camiden çıkmış yürüyor kimi de yanında çocuğu ya da arkadaşıyla birlikte parktaki banklara oturmuş nefesleniyor. Bu arada eline külah dondurma almış, yalayanlar da eksik değil.

Ara ara aracından anons eden polisin tek yaptığı, parklarda bir başına ve çocuğuyla birlikte oturanları, sokağa çıkma yasağı olduğunu, ikametlerine geçmeleri yoksa ceza yazılacağı uyarısıydı. Doğrusu, ne uyarıya kulak veren vardı ne de gereğini yapan.

Parkta iki tur attıktan sonra Çolak Hoca Camiinin önünden Ali Kemal Sivaslı Caddesine çıktım. Dört yolu geçer geçmez Nargross'un önünde biri polis diğeri gece bekçisi iki görevlinin, ışıktan kalkan araçları durdurup kontrol ettiğini gördüm. Kontrol noktası garibime gitti. Zira kontrol noktasını diğer üç yolda ışıkta durmuş sürücülerin görmemesi mümkün değil. Araç sürme ve dışarıya çıkma izin belgesi olmayan bir sürücünün, kontrol noktasını gördükten sonra sağa-sola yönelme imkanı varken polise doğru düz gitmesi olacak şey değildi. Bu durumda polisin dur işaretine ancak belgesi olanlar uyabilirdi. Bu durumda nasıl bir kontrol yapılabilirdi? Merak ettim, yolun karşısında oyalanmaya koyuldum. Bir beş dakika kadar durdum. Tek tük gelen araçları görevliler durduruyor. Sürücü camı indiriyor. Görevli ile sürücü kendi arasında bir diyalog geçiyor. Uzakta olduğum için ne konuştuklarını işitemiyorum. Ardından sürücü yoluna devam ediyor. Ne zor durumda kalan sürücü vardı ne ceza yiyen. Gelen geçti. Sağa sola dönüp giden gitti. Doğrusu ne belge gösterildi ne de belge gösteremeyene görevlilerin ceza yazacağı elinde evrak vardı. Polis demek istiyor ki ben buradayım. Kontrol yapıyorum. Belgen varsa bana doğru gel. Belgen yoksa yolun sağı solu senin. Oradan geç git. 

Hasılı kontrol noktasının seçilmesinden, yapılan kontrolden, diğer yollardan geçen sürücüler için bir kontrolün olmadığından ve ceza yiyen sürücünün olmadığından anladığım, dostlar alışverişte görsün türünden bir kontroldü. Belgesi olup göstermeye kalkan sürücünün belgesine de bakılmadı. Sürücü ister kadın ister erkek ister ehliyetli olsun veya olmasın, herkes beyanına göre geçip gitti. Buna çok sevindim. Çünkü ben sanırdım ki tek beyanı esas olan kadının beyanıydı. Demek ki 6284 sayılı kanun üzerinden koparılan fırtına yersiz bir fırtınaymış. Bu beyan esasını görünce ülkeye güven gelmiş de benim haberim yokmuş dedim.

Burada merakıma giden bir hususa değinmek istiyorum. Tam kapanma döneminde kimlerin aracıyla birlikte dışarıya çıkabileceği tek tek açıklandı. Bu dönemde bu insanlar da bu imtiyazdan faydalandılar. Helali hoş olsun. Yollar onların. Benim anlamadığım, bayramda da mı bu imtiyaz devam etti? Diyelim ki sağlık çalışanları işe gidip geliyorlar. Gıda üzerine çalışanlar işyerlerini sabahtan açtılar. Akşam da dönecekler. Öğle vakti tüm caddelerde hareket eden bu araçlar neyin nesi? Benim anlamakta zorlandığım nokta da burası.

Elimde bir istatistik yok ama yollarda hareket eden bu araç sürücülerinin çoğunun izin belgesi yok. Çoğu sürücü, hangi kavşaklarda kontrolün yapıldığını biliyor ve sabah-akşam aracından inmeden yolların hakimi olmaya devam ediyor. Doğrusu bunlar hiç yasaktan nasibini almadı ve bayram ziyaretinden hiç ödün vermedi. Devletin aldığı bu kurala uyan insanımızın sayısı da bir elin parmağını geçmiyor.

Merak ettiğim, uygulayamayacağı kuralı devlet niçin koyar? Haydi koydu diyelim, niçin adam gibi denetimini ve gereğini yapmaz? Anladım ki bu ülke, kurallar içerisinde kuralsızlığıyla bir bütün. Az sayıdaki bu ülke insanının suçu da kurallara harfiyen uymaya çalışmasıdır.  

13 Mayıs 2021 Perşembe

Çavuşesku Termometresi *

Bu tabiri hiç duydunuz mu? Duymadıysanız, çok cahil kalmışsınız demektir. Haliyle sizden bir devlet yöneticisi olmaz. Çünkü zorların adamı olamazsınız ve devlet yönetimine dair bir çözüm de üretemezsiniz. Bir gün beşer şaşar, millet emaneti size verir, devlet yöneticisi yapar ve devlet yönetmeye kalkarsanız, zor zamanlarda ne yapacağınıza dair size bir kopya vermek isterim. Önce Çavuşesku Termometresi nedir, onu bileceksiniz sonra kolları sıvayacaksınız. Umarım bu kıyağımı da unutmazsınız ve beni görürsünüz. Önce termometreyi bileceksiniz ki sonra devlet yönetmeye kalacaksınız. 

Neyse şimdi gelelim termometre meselesine… 

Romanya'da bir kanun çıkarılır: "Termometreler 10 derecenin altını göstermedikçe kaloriferler yakılmayacak".

Evet, kanun bu şekilde. Bir konuda kanun varsa elin mahkum uyacaksın.

Gel zaman git zaman, hava sıcaklığı 10 derecenin altına düşünce ülkede kaloriferleri yakacak yakıt yok. Bu durumda ne yapılmalı? Üstelik bu konuda kanun da var. Koskoca devlet vatandaşına, “Sevgili vatandaşlarımız, yakıtımız olmadığı için kaloriferleri yakamıyoruz, başınızın çaresine bakın” diyemez herhalde. Bunun üzerine devreye devletin pratik zekası girer ve "Hava sıcaklığı ne olursa olsun, ülkede termometreler asla 10 derecenin altında gösterilmeyecek" emri verilir ve emir demiri keser misali termometreler ona göre ayarlanır, ısı hep on derecenin üstünü gösterir. Haliyle kaloriferlerin yakılmasına gerek kalmaz. İnanmayan olmuş mudur? Devletlerde böyle vatandaşlar da çıkar elbet. İnanmayan ne yapacak? Termometreye bakacak. Zira devlet pardon termometreler yalan söylemez. İşte buna Çavuşesku Termometresi denir.

Bu akılla devlet,

*zor bir işi tereyağından kıl çeker gibi kolayca çözmüştür.

*kendisi yalan söylememiştir, yalanı termometreye söyletmiştir. Günahı termometreye artık.

*yok yere yakıt masrafına girmediği gibi yakıt arayışına da girmemiştir. Haliyle devletin hazinesi eksilmemiştir.

*yakıtımız yok diyerek vatandaşına devletin karizmasını çizdirmemiştir. Böylece devletin onur ve itibarı zedelenmemiştir.

Bu durumda kışın üşüyen vatandaş ne yapmıştır?

Kural bellidir. Termometrelerin 10 derecenin altına düşmesini beklemiştir. Düşmeyince ya üşümemiştir ya da üşüdüyse kendisinin hasta olduğuna hükmetmiştir. Bu durumda kimse üşüdüğünü bile söyleyememiştir.

Bu termometre sadece Romanya'ya değil, her ülkeye özellikle bazı ülkelere lazım olabilir. Çünkü böylesi zorluklar her ülkenin başına gelebilir. Böylesi durumlarda başa gelen çekilir denmez. Hatta bunu sadece hava sıcaklığında değil, diğer alanlarda da kullanabilir devletler. Çünkü genel geçer bir kural bu. Yeter ki o pratik zekalarını kullansınlar. Üstelik Matematik ve İstatistik ilmi bunun için var. Zira rakamlar yalan söylemez.

Hasılı, bugün Çavuşesku yönetimde olmasa da kendisi unutulmaya yüz tutmuşsa da zor zamanda devreye soktuğu termometre hizmeti sayesinde, bazı ülkeler kendisini asla unutmayacak ve kendisine hep minnettar kalacaktır.

 *07/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yerli ve Yabancı Film/Diziler *

Bugün size yerli film/dizi ve yabancı film ve dizilerden bahsedeceğim. Daha doğrusu arasındaki farklardan bahsedeceğim:

Yerli film ve diziler hangi sinema ve TV'de yayımlanırsa yayınlansın film ve dizide işlenen konular üç aşağı beş yukarı birbirinin aynısıdır. Gören de bu ülke konu sıkıntısı çekiyor diye düşünür. Yabancı film ve dizilerde ise konular, hayatın içinden, alabildiğine geniş. Bu da bizim senaristlerin ufkunun ne kadar dar olduğunu gösteriyor.

Yabancı diziler 40/50, bilemedin bir saatte biterken bizde bir önceki haftanın tekrarı bir, yeni bölüm ise yaklaşık üç saat sürer. Bu üç saatte çok mu konu işleniyor? Ne gezer. İlk bölümlerde konuya hızlı bir giriş yapılır, sonraki haftalar uzatmalara oynanır. Bildik sahneler tekrarlanır durur. Sanırsın ki ağır çekim gösterimi var. Seyrederken birkaç işi birden yaparsın ve film ve diziden bir şey kaçırmazsın. Birkaç hafta bakmayıp durum ne diye o değilden bir bakarsan, dizinin bıraktığın sahnelerinin aynen devam ettiğini görürsün. Senarist, yerinde sayan bir araç gibi patinaj yapar durur. Yabancı film ve dizilerde ise her sahnenin ayrı bir yeri vardır. Kaçırdın mı bir kopukluk hissedersin.

Yabancı film ve dizilerde sahici roller yapılırken bizimkilerin çoğunun sahteliği yüzlerinden ve konuşmalarından okunur. Rol ve oyuncu demeye bin şahit ister. Sanırsın ki çoğunu yoldan geçerken dizi ya da filme dahil etmişler. Acemilikleri filmin/dizinin her bir sahnesinde kendini gösterir. 

Yabancı film ve dizilerde kalite ve inandırıcılık adına masraf ve maliyetten kaçınılmaz iken bizde işin en ucuzuna kaçılır. 

Yabancı film ve diziler sürükleyici, heyecan verici, meraklandırıcı ve izleyiciyi olayı çözmeye zorlarken yerli dizi ve filmlerde bunların hiçbiri yoktur. Ne demek istediğimi kısaca açıklayayım. Bizim dizi ve filmlerde bir kötü olay olduğunda mesela biri birini öldürdüğünde bu cinayetten senaristinden, seyircisine varıncaya kadar hepimiz haberdarız. Haberi olmayan iki kişi var. Biri başroldeki oyuncu, diğeri de suçluyu yakalaması gereken polis. Film/dizi boyunca başroldeki oyuncunun, yanındaki suçluyu bulması ve gereken cezasını vermesi için tüm seyirciler “Aha ulan, katil yanında” diyerek yardımcı olmaya çalışır. Ama yabancı film ve dizilerde katil belli değildir. Ne başroldeki bilir ne polis ne de seyirci. Film ve diziyi seyreden herkes katil şu, yok bu diyerek film ve dizi boyunca kafa yorar ve katil kimsenin ummadığı çıkar. Aslında film dediğin de böyle olmalı. Seyircinin katili baştan bildiği bir film ve dizinin bir sürükleyiciliği ve beyin jimnastiği yaptırması mümkün mü?

Yabancı dizilerin çoğunun kaç bölümden ibaret olacağı dizi gösterime girmeden belli iken bizde dizinin sonu yoktur. Hele bir izleyeni varsa illallah dedirtircesine sündürülür. İnsana, baktığına bakacağına pişman eder.

Hasılı, fazla söze hacet yok. Film/dizi yapımcılarından beklediğim; özgün film ve diziye imza atmaları, ortaya koydukları yapıtların yurt içinde ve dışında ödüle layık görülmesi, konu seçerken ele alınmamış konuları işlemeleri; oyuncu seçerken tuttuğunu sahneye getirmemeleri, sahici rol yapan kişilere rol vermeleri; film ve dizilerin sürükleyici, eğitici ve seyirciye beyin jimnastiği yaptıracak şekilde olmasına özen göstermeleri (katili seyircinin film/dizinin sonuna kadar bilememesi gibi) ve dizilerin süresinin makul olmasına dikkat etmeleri gibi hususlardır.

*25/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Bayram Öpmesi

Bu foto, bayram günü kahvaltı öncesi biraz yürüyüş yaparken 07.10'da yani güneşin doğmasından 1.35 saat sonra Alavardı Mahallesinde çekilmiştir. Sizin için bir tanesini çekebildim. Tüm direklerin ışıkları sanki "Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal" der gibi bu şekil yanıyordu. 

Ne zaman sair zamanlarda gündüz vakti bu şekil yanan lambalardan dert yansam, birileri bakım yapıyorlar der, ben de buna inanırım. Şimdi de öyle olmalı. Bayram, tatil demeden, sokak lambalarında bu şekil bakım çalışmasını görünce ülkeme güvenim hep bir kat daha artmıştır.

Ben böyle düşünürken içimizden bazı kötü niyetliler; yok, bakım falan yok. İlgili firmanın işgüzarlığı. Söndürmeyi unuttu. Nasılsa bizim cebimizden çıkıyor diyerek vaveylayı basar. Maalesef eksik değil böyleleri. Ama bayram bayram çekemem bunların kaprisini ve negatif enerji vermesini. Bayram bayram tıpkı bu lamba gibi pozitif enerji vermeliler halbuki. Farz edelim ki firma ışıkları söndürmeyi unuttu. Ne var bunda? İnsan unutamaz mı? Sonra unutmanın ötesinde bir hizmet, mesela bayram kutlaması olamaz mı? Bir elektrik dağıtım şirketi bayramımızı başka türlü nasıl kutlayabilir? Tüm lambaları yakarak cebinizden, pardon ellerinizden öpüyorum. Hani nerede benim bayram harçlığım diyemez mi? Eğer böyle bir düşünce varsa iyi düşünmüş, böylesi zamanlarda israftan bahsedilemez, şunlara bir harçlık vereyim dedim ama ortalıkta yanan lambalardan başka parayı koyacak hiçbir yer ve kimse göremedim.

Ben bu düşünceler içerisinde yürürken kahvaltı hazır komutuyla eve geldim. Tam içeri girince dünden gelen elektrik ihbarnamesi gözüme çarptı. Hediyesine bir kez daha baktım. 150, 50 TL idi. Mazeret hazırdı benim için. Demek ki sokak lambalarında, bu tuzlu fatura diyecektim ki bayram harçlığı içine dahil edilmiş olmalı dedim.

Kahvaltı için mutfağa geçtim. Gözümün önüne ütü, çamaşır, genel temizlik geldi. Tabii ya kullanırsan gelir demeye kalmadan eşimin dün akşam sabaha kadar bilgisayar çalışırsa olacağı bu sözü geldi aklıma. Kim haklı bilemedim ki? 

Hasılı, ben bu işin içerisinden çıkamadım. Faturanın bu şekil tuzlu gelmesi -ki size daha fazla gelmiştir-

-Sabaha kadar bilgisayarın çalışmasından mıdır?

-Evde durmadan çalışan elektronik ve beyaz eşyadan mıdır?

-Güpegündüz yanan sokak lambalarından mıdır?

-İçinde bayram harçlığı olduğundan mıdır?

-Bayram, seyran ve tatil dinlemeden dağıtım şirketinin bakım çalışmasından mıdır?

-Akşam saatlerine sığmayan ve gündüz kuşağında da yayımlanan TRT dizilerine ödediğim paydan mıdır?

Sebep her ne ise işin içinden ben çıkamadım. Size faturamı ödeyin demiyorum. Ödeyeceğim ödemeye. Sadece neden dolayı ödediğimi bileyim. Siz benim adıma düşünedurun. Ben şayet kaldıysa ağzımın tadıyla şu kahvaltımı yapadurayım.


Bu arada bayram harçlığı olsun deyip bu faturamı öderseniz, size minnettar kalırım. Niye zahmet ettiniz demem, kesenize bereket derim.
Şayet bu krizde bu kadar harçlık fazla derseniz, alternatifim var. Bari 41,50 TL olan otomatiğin faturasını ödeyiverin. 

Unutmadan sorayım: Bu sene sahura hiç davulcu ile kalkmadım. Zira davul sesi duymadım ama davul parası istemeye geldi davulcu birkaç gün önce gündüz iftar öncesi. Sanırım kısıtlılıktan muaflar arasındaydı. Size de geldi mi? 

İyi bayramlar... 

11 Mayıs 2021 Salı

Dilenciliği Meslek Edinenleri Ne Yapalım? *

İhtiyaçlarım için 10-15 dakikalık yürüyüş mesafesindeki bir markete giderim. Zaten salgın dolayısıyla daha öteye gitme imkanım yok.

Ardımdan ödeme yapacakları bekletmemek için aldıklarımı alışveriş arabasına koyarak yeterince satın aldığım poşetle birlikte marketin dışına atarım kendimi.

Aldıklarımı dışarıda poşete koyarken yanıma bir kadın yaklaştı. "Yağım yok. Bir yağ alıver" dedi. Biraz para versem mi diye düşündüm. Müsait değilim dedimse de bu yaptığım içime sinmedi. Acaba kadın gerçek ihtiyaç sahibi mi idi yoksa bu işi meslek haline getiren biri miydi? Of neyse... Cebimde yağ alacak kadar para da yoktu üstelik. İçeriye girip yağ almaya kalksam, eşyalarım dışarıda kalacak. Bir an için teyze, gir içeriye. Alacağın yağı al gel, ödemesini ben kasadan yapayım şeklinde içimden geçirdim. Ben böyle içimden geçirmeye devam edeyim. Teyze beni bıraktı. Marketten çıkan diğerlerine yöneldi. Onlardan da aynı şekilde yağım yok. Yağ alıverin dedi. Kimi biraz para verdi kimi de benim gibi oralı olmadı. 

Poşetleri elime aldım, ayrılamadım oradan. Kah ileri gittim kah geri döndüm. Sonunda, görevini yapamamış ve üç beş kuruşu bir ihtiyaç sahibinden esirgemiş biri olarak bu durum içime oturdu. Oradan uzaklaştım ama bir ramazan günü bunu yapmamalıydım. 

Birkaç hafta sonra yine aynı marketteyim. Yine aynı manzara yine aynı kadın. Yanıma yaklaştı. Talep aynıydı. Yani yağım yok, yağ alıver, dedi. Belli ki bu kadın dilenciliği meslek edinmiş ve bu marketin çıkışını karargah edinmiş, her çıkandan yağ parası istiyor, dedim.

Markete birlikte girdiğim bir dostumla market çıkışı yeniden buluştum. Elimdeki eşyaları taşımama yardım edecekti. Birlikte adımlamaya başladık. Durumu teyit etmek için o arkadaşa bu yağ isteyen kadından bahsettim. Acaba kadın gerçek ihtiyaç sahibi olabilir miydi? Tam adamına sormuştum. Çünkü arkadaşın evi bu markete çok yakın. Sabah akşam alışverişini mahalle bakkalına gider gibi buradan yapan biriydi. Civarı bildiği gibi kimin kim olduğunu da iyi tanırdı. Aman ha verme. Çünkü bu kadın burayı mesken edinen biri. Sabah akşam bu şekil dilenir. Bunun mesleği bu dedi. Hoş, bu kadın bir ihtiyaç sahibi olsaydı, bu arkadaş ona kaç defa yağ alırdı zaten. Üstelik çoğu çıkanın verdiğiyle şu zamana kadar kaç teneke yağ alabilirdi. 

Kadının bu işi meslek edinmesine üzüldüm. Diğer taraftan birkaç hafta öncesinde ona yağ alıvermemenin burukluğu gitti ve rahatladım. Demek ki gel teyze, sana yağ alayım deseymişim, kabul etmeyecekti. Çünkü istediği yağ değil, para imiş. Market kapanıncaya kadar kimden, ne koparabilirse artık...

Sadece bana değil, sizlere de denk geliyordur böyleleri. Sayıları o kadar çoğaldı ki yardım edeyim mi etmeyeyim mi ikilemi yaşar oldum. Çünkü kim ihtiyaç sahibi kim değil, belli değil. Belki de dilenciliği bu şekil meslek edinenler yüzünden bazen gerçek ihtiyaç sahiplerini de es geçmiş olabilirim.

İnan bunlara ne yapılır ne edilir bilmiyorum. Zira biz vatandaş, kim-kimdir bilemeyiz. Bunları en iyi zabıta bilir. Bildiğim, gerçek ihtiyaç sahibi de zaten isteyemez. Devlet bu dilencilere özellikle valilikler bir tedbir almalı. 


*16/06/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.