21 Mart 2020 Cumartesi

Sizi Makarnacılar Sizi!

Bakın hele! Şu makarnaları hanginiz stok ettiyse -gözüm yok, varsın sizin olsun- bir paketini bana versin. Oğlan dayattı makarna da makarna diye.

Gittim markete. Yok, olmuş makarnalar. İnsan bir pakette mi bırakmaz. Hasılı bir paket makarnam bile yok.

Şimdi ne diyeceğim oğlana? Hayatımda bir makarna istedim, onu bile almadın. Ben sana zamanında makarna alalım demedim mi, ha bir söz dinleseydin, derse ben ne diyeceğim? Benim durumum küçüklerin, "Dışarı çıkma, evde kal" sözüne uymayan büyüklere benzedi. Devir değişti. Eskiden büyüklerin sözünü küçükler dinlemezdi. Şimdi küçüklerin sözünü büyükler dinlemez oldu.

Neyse bana "Evde kal" dendi, kaldım. Ben evde kalırken birileri malı yani makarnayı götürmüş. Alacağınız olsun. Bu aşamadan sonra çocuğunun bir isteğini bile yerine getirememiş bir baba olarak evde bir başıma, bağrıma taş bastırıp oturacağım.

Eee, evde can sıkıntısından makarna pişirip pişirip yiyor musunuz artık... Sizi makarnacılar sizi! Nasıl tadı güzel mi bari... Afiyet olsun!

Bu arada makarna bulmak niyetiyle bir güzel giyindim. Virüsten korunmak için uzmanların uyarısına uyarak maskeyi taktım. Düştüm yola. Gözlük buharlandı durdu. Buharlanınca haliyle önümü göremedim. Gözlüğü çıkardım. Yine önümü göremedim. Öyle maske tak demek kolay. Gözlüklü iseniz maske takın da göreyim. Sahi niçin gözlüklüler için gözlüğün camını buharlatmayan maske üretmezler ki…

Ayrıca maskeli durmak da zormuş. Nefes almakta zorlanıyorsun. Zorlandığıma değseydi bari. Bir makarna bile bulamadım.

Bu arada markette benden başka maskeli yoktu. Beni görenler, biz ölelim de bu bey amca(dayı diyen de çıkar, enişte diyen de eksik olmaz) dünyaya kazık çaksın demiş olmalı.

Not: 1. Yazıda, makarna makarna diye tutturan çocuk, 18'ine girmiş biridir.
2. Makarna vardır da sen görememişsin, zira gözün görmüyor diyeniniz olursa ödeme yaparken kasiyere sordum. Kalmadı dedi.
3.Bu arada çocuk, makarna yoksa ders çalışmak da yok deyip YKS'ye girmez ya da girer, başarılı olamazsa sorumluluk makarna stokçularındadır. Vebali boynunuza! (ya da Konyalı deyimiyle bobal boynuna!)
4. Kandil mesajı gönderenler, mesajın yanında birer paket de makarna gönderseler epey bir öğün savar, çocuğun da gönlünü böylece almış olurdum.

20 Mart 2020 Cuma

Bir Fırsatçılık da Ben Yaptım

Malum dışarıya çıkamıyoruz. Neredeyse esnafın dışında birçoğumuz evlerimize kapandık. Kendi adıma ekmek ve birkaç zaruri ihtiyaç dışında alışverişe gitmiyorum. Hiç olmadığı kadar toplumdan kendimi izole ettim. Aldığım her nefese şükrediyorum. Sıkılıyor muyum? Hayır. Kendimce bir meşgale buluyorum evde. Ev işlerinde hane halkına elimden geldiği kadar yardım ediyorum.

Zaruri ihtiyaçlarımı öteliyorum. Dişimde sorun var, tedavi için dişçiye gitmem lazım. Gidemiyorum. İyi-kötü yiyip içiyorum şimdilik. Buna da şükür. İnşallah ortam düzelinceye kadar daha fazla sıkıntı vermez. 

Bu arada saçım da büyüdü. Kesilmesi lazım. Berbere gitmeye cesaret edemedim. Ne yapayım, ne edeyim derken bıyıkları kesmek ve düzeltmek için aldığım şarjlı tıraş makinesi aklıma geldi. Olur mu olur, niye olmasın. Verdim hane halkının eline makineyi, oturdum berber koltuğu gibi sehpanın üzerine. Saç olarak kafamda ne varsa alın dedim. Zaten saçlarımı kesmem için özel bir isteğim yoktu. Hani küçük çocukların saçını berberler tıraş ederler(kırkarlar) ya, işte benim istediğim de öyle bir şey. Siz buna geçmişe yani çocukluğa özlem de diyebilirsiniz. Uzun bir aradan sonra saç tıraşım bitti. Bu tıraşımda macera, heyecan, acemilik, ne ararsanız vardı. Ne de olsa acemi berberin önündeydim. Tıraşımı uzatan, şarzın sık sık bitmesiydi. Zamanında tam doldurmazsam olacağı buydu. 

Zor ve meşakkatli ve uzun bir beklemenin ardından nihayet son rütuşlar yapıldı ve saç tıraşım bitti. Başımın üzerinde bir baş daha varmış meğer. Kafam küçülüverdi. Buna da şükür. 

Saçı büyüsün de gelsin, biraz da biz nasiplenelim diyen berberim kusura bakmasın. Elinin ekmeğini alarak fırsatçılık yapmış oldum. Bu defalık böyle olsun. Malum olağanüstü bir durumdan geçiyoruz.

Bu arada berbere gitmeyip saç tıraşımı evde amatör berberler eliyle halledince berbere vereceğim berber parası da cebimde kaldı. Kısa günün kârı. Beni memnun eden de işin bu yanı. 

Bir dahaki saçlarım büyüyünce kadar Allah kerim. Bu olağanüstü hal devam ederse saç tıraş ihtiyacımı aynı yol ve yöntemle halletmek istiyorum, şayet amatör berberim yan çizmez ise... Şu an tek derdim diş sorunu. Acaba malum berberlerim buna da bir çözüm yolu bulabilirler mi?


Uzak Dur Benden! **

Bu dönemde sizinle çarşı-pazarda karşılaşır ve konuşmak durumunda kalırsam, bana elini uzatma. Kafanı salla geç git. Beni merak etme, görüyorsun yaşıyorum hala. Yanımda durarak ağzını ayırma. Hele kucaklaşmaya kalkma. Tüm bunları şayet ben yapmaya kalkarsam elimi geri çevir, varsın havada kalsın elim. Bugünlerde aramızdaki mesafeyi koruyalım, en az bir metre. Sonra bu samimiyet nereden böyle... Ölmez de sağ kalırsak senin bu tokalaşma ve sarılma özlemini bir ara yani bu çağımızın vebası giderse döner döner tokalaşır, hatta sarılır, fazlasıyla telafisini yaparız seninle.

Tamam, sana göre sende koronavirüs yok. Sapasağlamsın maşallah! Allah sana uzun ömür versin. Ama nereden biliyorsun sağlam olduğunu, doktor musun sen? Yoksa test yaptırdın da durumun negatif mi çıktı? Biliyorum ne doktorsun ne de test yaptırdın. Hoş, doktor bile test yaptırmadan kendisinde virüs olduğunu bilemeyebilir. Diyelim ki test yaptırdın, durumun negatif çıktı. O negatifin pozitife dönmeyeceğine dair vücudunla veya virüsle bir anlaşman mı var?

Diyelim ki kendinden eminsin, virüs taşımıyorsun. Her yönüyle sütten çıkmış ak kaşıksın. Ya benimle temas ettiğin gibi bir başkasıyla temas etmediğin ve ondan virüs kapmadığın ne belli ya da ben virüs taşıyorsam, olur olmaz yerlere girip çıkıp birileriyle temas etmişsem veya temas ettiğim kişilerden birinde bu virüs varsa... Gördüğün gibi bende tıpkı senin gibi potansiyel bir virüs taşıyıcısı olabilirim. O yüzden ne kendine çok güven ne de bana. Bugünlerde yoğurdu üfleyerek ye. Olağanüstü bir durumdan geçtiğimiz bugünlerde gülerek "Aslında tokalaşmamak lazım" deyip elini sakın uzatma. İfrit oluyorum bu duruma. Aymazlıktır bu. Cahil cesaretidir aynı zamanda.

Benden ayrıldıktan sonra durum ciddi galiba deyip git evine kapan. Zorunlu olmadıkça dışarıya çıkma. Sakın ola ki soluğu marketlerde alıp ne bulursan almaya kalkma. Evine stok yapma. Alışverişini sair zamanlarda yaptığın gibi yap. Normalinden fazla alışveriş yaparak arz talep dengesini bozma. Evet, olağanüstü bir durumdan geçiyoruz. Ama ne kıtlık var ne de savaş ortamındayız. Çünkü yapacağın normalinden fazla satış ister istemez fiyatları uçuruyor. Sonra da fırsatçılık bu yaptıkları deyip esnafa kızma. Esnafı bu hale getiren maalesef sensin. Merak etme, acından ölmezsin. Yiyecek hiçbir şeyin kalmazsa bu millet seni aç bırakmaz. Elindekini seninle paylaşır. Sonra evine her şeyi depolayıp ben aradığımı bulamayınca sen huzur bulacak mısın? Unutma ki “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”

Bugünlerde alışverişi azaltıp evdeki olanla yetinmeyi dene. Tereklerdeki makarna paketlerine saldırma. Bu ara ne çabuk makarna sever oldun sonra. Makarnanın ne faydası var ayrıca. Makarna demek ekmek demektir, hamur demektir. Makarna yiyeceğine ekmek ye. Bil ki midene oturup hazım sorunu yaşatmaktan başka bir işe yaramaz o makarna. Ayrıca hastalığı tedavi edecek kadar şifası yoktur. Makarnanın sair yiyeceklere göre bir şifası olsaydı adları makarnacıya çıkan İtalyanlara şifa olurdu. İtalya kırılıyor koronavirüsten. Ölü sayıları virüsün çıktığı Çin’i geçti.

Hasılı eldeki olanla yetin biraz. Açgözlülük yapma. Nefsini terbiye etmeyi dene. Virüsle ilgili tedbirini al, ötesini merak etme şimdilik.

**24/03/2020 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.


19 Mart 2020 Perşembe

Evde Cuma Namazı Olur mu?


Hazır evlere kapanmış, camilerde de cuma kılınması yasaklanmışken evde cuma namazı kılayım/kıldırayım diyorum. Tabii fetva verirseniz. Hanefi Mezhebine göre cuma kılacak kadar nasılsa cemaat var evde. Edi ile büdü bir de tekne kazıntısı olmak üzere toplam üç kişiyiz.  Diğerleri, virüs kaparsınız diyerek fırsat bu fırsat deyip gelip gitmeyi kesti.

Nasıl yapacağımı anlatayım ki olup olmayacağına siz karar verin. Cuma vakti cuma namazı kılmak için evime gelen olursa kapım açık. Tek bir şartla. Tokalaşma, musafahalaşma, sarılma gibi temas yok. Kimse gelmezse -ki gelmez- evdekilerle bir başımıza namazımızı kılarız.

Mikrofon ve minare olmasa da balkona çıkar, ezanı okurum. Sünneti kılarken ve farza kalkıldığında cemaatime "Safları ve düzgün tutun" demeyeceğim. Cemaatle benim, cemaatle diğer cemaat arasında bir metreden aşağı olmamak şartıyla bir mesafe olmasına özen göstereceğim. Gerçi üç kişiyiz. Ben önde, oğlan arkada, en arkada da eşim olur. Yani yanlamasına bir saf düzeni değil, arka arkaya bir saf olacak. Hatta her biri bir odada olacak şekilde arkamda saf tutabilirler. Şükür ki Hanefiyiz. İmam Ebu Yusuf'a göre imam dahil üç kişiyle cuma kılınabiliyor. Ya bir de Şafii olsaydım, işin yoksa 40 kişiyi toplayıp namaz kılacağım diye uğraş dur.

İlk sünnetin ardından iç ezanı beklerim. Okuyan olmazsa -ki oğlan kalkıp ezan okumaz- kalkar uzatmadan akşam ezanına veya kamete benzer bir ezan okurum. Ardından minbere pardon minber görevi yapacak kanapenin üzerine çıkarım. 

Çıktım ama hutbede ne okuyacağım? Hutbede teklemeden okumam için Diyanet'in sayfasına girip haftanın hutbesini önceden bir okumam lazım. Cemaatin karşısında teklersem, işin ucunda mahcup olmak da var. Haftanın konusu kuvvetle muhtemel "İsra ve Miraç" olur. Çünkü cumartesiyi pazara bağlayan gece Miraç Kandilidir. 

Haftanın hutbesi için hemen Diyanet'in sayfasına giriyorum. O da ne? Haftanın hutbesi yok. Hazırlanmış en son hutbe, 13 Mart 2020 günü okunan hutbe. Hayret bir şey! Tamam camilerde cuma ve cemaatle namaz kılınması yasak. Haftanın hutbesi hazırlanıp konsaydı olmaz mıydı? Anlaşılan haftanın hutbesi de tatile girmiş. Neyse Miraçla ilgili dağarcığımda ne varsa irticalen konuşurum. Ayet olarak da İsra süresi 1.ayeti okurum. Ardından koltuktan iner, mihrap diye belirlediğim yere geçerim. 

Cuma namazının farzı, ardından son sünnet olmak üzere cumanın diğer erkanını yerine getiririm diyorum. Ne dersiniz? Bu şekil, evde cuma olur mu yoksa öğle namazını mı kılayım? Söz ulemanın...


Uzaktan Eğitim* Başlıyor *

Yaşadığımız olağanüstü duruma karşı devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla teyakkuzda. Hepsi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirme telâşında. Hazırlıklar yapılıyor. Hepsinde çalışma tam gaz devam ediyor. MEB de eğitim ve öğretim aksamasın diye EBA vasıtasıyla uzaktan öğretim hazırlığını yapmış ve yaptığı planlamayı kamuoyuyla paylaşmış. Hangi dersin kaçta başlayacağı, öğrencinin ne zaman teneffüs(etkinlik kuşağı) yapacağı dahi planlanmış. Dersi saatinde izleyemeyen öğrenciler için tekrar saatleri bile planlanmış.

Gördüğüm kadarıyla niyet güzel, inşallah akıbet de hayır olur. Ama…Bu işin bir de aması var. Mademki ama, fakat, lakin, amma velakin, ancak gibi bağlaçları kullanıyoruz. Ben de bu planlamanın eksik ve aksayan yönlerine -biraz da mizah katarak- işaret etmeye çalışacağım. Niyetim pişmiş aşa su katmak değil.

Hazırlanan ders programında;
1.      Hafta sonu okullarda “Destekleme ve Yetiştirme Kursları” adı altında açılan kurs programlarına yer verilmemiş. Ne fark eder demeyin, bizde takviye olmazsa olmazdır. Aynı dersi bir hafta içi dinleyeceğiz, bir de hafta sonu.
2.      Hangi dersin ne zaman yayımlanacağı açıklanmış ama hangi saatte hangi konunun işleneceğine yer verilmemiş. Öğrenci açınca görür demeyin. Öğretmenlerimiz bize “İşlenecek konuya öğrenci hazırlanıp gelecek, derste öğretmeni dinleyecek, sonra dinlediği dersi tekrar edecek” demiyor mu? Burada derse hazırlık yok.
3.      İşlenecek derslere yarım saatlik bir zaman verilmiş, yarım saat de “Etkinlik kuşağı” adı verilen teneffüs planlanmış. Mademki bir konu 30 dakikalık bir zaman diliminde verilebiliyorsa yüz yüze eğitimde halen dersler niçin 40 dakika olarak işleniyor? Okullarda da derslerin 30 dakika işlenmesi öğrenciyi rahatlatacağı gibi özellikle ikili öğretim yapan okullar, zaman çizelgesini hazırlamakta zorlanmayacaklar. Öğrenciler sabahın köründe okula gitmek zorunda kalmayacakları gibi akşamın karanlığında da evlerinin yolunu tutmayacaklar. Her ders arası yarım saatlik teneffüsü gören öğrenci, yüzlerce kişinin arasında WC, lavabo ve kantin ihtiyacımı 10 dakikada gideriyorken evde bir başına iken bu kadar teneffüs fazla değil mi, demeyecek mi?
4.      Dersin başlama ve teneffüs saatinin sona erdiğini öğrenciye kim duyuracak? Zira okullar zilsiz olmaz. Öğrenci derse girmek için ya zil sesi duyacak ya dersin başladığı anons edilecek. Ardından nöbetçi öğretmen öğrencileri sınıfına koymaya çalışacak. Bütün bu işleri kim yapacak? Anne-babası yapabilir diyebilirsiniz. Evde çocuğuna “Haydi çocuğum, zil çaldı, ders başladı” diyen bir anne veya baba, yaptığı nöbet görevinden dolayı ek ders ücreti talep etmeyecek mi? MEB, haftada üç saat olan bu ücreti verebilecek mi? Haydi diyelim ki MEB, bu ücrete tamam dedi. Ebeveyn bu ücrete razı olacak mı? Anne ve babalar, çocuğunun güvenli bir ortamda eğitim ve öğretim görmesi için okulların sorumlu olduğu “İş Güvenliği Yasası”na tabi olacaklar mı? Bu yasayla ilgili yerine getirmeleri gereken sorumluluklarını yerine getirecekler mi? Mesela lavabonun olduğu yere sarı renkli “Kaygan zemin” yazısı asacaklar mı?
5.      Çocuk dersi dinlemek için ekranın karşısına geçtiği zaman okul formasını giyecek mi yoksa serbest bir kıyafetle mi dersi dinleyecek? Eğer öğrenci serbest kıyafetle dersi dinleyebilecekse bu eğitim ve öğretim eksik kalmaz mı? Biliyorsunuz, forma okullarımız için vazgeçilmez bir eğitim ve öğretim materyalidir, olmazsa olmazımızdır. Çocuğu okul formasını giymeden dersin başına oturduğu zaman ailesi, “Çocuğum nerede senin forman” diyecek mi? Çocuk formayı giymediği zaman ailenin çocuğuna karşı bir yaptırımı olacak mı?
6.      Çocuğu, saati geldiği halde dersin başına oturmuyorsa veya oturduğu halde dersi dinlemeyip başka işle uğraşıyorsa veli bu durumda ne yapacak? Ailenin yanında bunu yapan okulda arkadaşlarının arasında neler yapar… Dikkat, şiddet yasak sayın velim!
7.      Kesin olmamakla beraber EBA’dan işlenen bu derslerden sınavlarda soru sorulmayacağı söylenmektedir. Eğer işlenen bir konudan sınavlarda soru çıkmayacaksa bu dersin bir anlamı var mı? Çünkü bir konu sınavda çıkmıyorsa bizim için o konunun bir anlamı yoktur.
8.      EBA’dan konuyu anlatan öğretmenle ilgili veliler, “Bu öğretmen iyi anlatamıyor, değiştirilsin, çocuklarımıza yazık oluyor” deyip Milli Eğitime veya CİMER’e şikayet edebilecekler mi? Şayet şikayet söz konusu olmazsa veli görevini tam yapmamış olur. Milli Eğitim’de görev yapan denetmenler şikayet söz konusu olmayınca bu durumda ne yapacaklar?
9.      Veli, çocuğunun durumunu öğrenmek için ders öğretmeni ile görüşebilecek mi? Veli, ekrandaki öğretmenle görüşemeyeceğine göre bu durumda kimin kapısını çalacak?
10.   Tüm öğrenciler aynı anda planlanan dersleri dinlemek için EBA’yı açtıklarında EBA’nın alt yapısı bunu kaldırabilecek mi? Haydi kaldırdı diyelim. GSM operatörlerinin verdiği sınırlı İnternet tüm dersleri dinlemek için yeterli olacak mı? Kaç öğrencinin evinde sınırsız İnternet var? Gördüğüm kadarıyla cep telefonu olduğu halde kontörü olmadığı için öğretmenlerinin telefonlarıyla ailesini arayan öğrenci sayısı az değil.
11.  EBA’dan anlatılan dersi ekrandan biri anlatacak, öğrenci de dinleyecek. Böyle bir ders öğretmen merkezli bir öğretim olmayacak mı? Nerede kaldı öğrenci merkezli eğitim…

Gördüğünüz gibi uzaktan eğitimle ilgili kafamda bin bir türlü soru belirdi. Soruları daha da uzatabiliriz. 
Bu kadarla yetiniyorum.  Bu eğitimin nasıl olacağını, aksayan yönlerin neler olacağını 23 Martta başlayacak olan uzaktan eğitimi görünce hep beraber görmüş olacağız.

*Meraklısı için şunu da ilave edeyim. MEB EBA’dan yayımlayacağı bu derse “Uzaktan Eğitim” dedi. Ben de aynı şekilde aldım. Şimdi bu yazıyı okuyunca bazıları eğitim ayrı, öğretim ayrı. Uzaktan eğitim olmaz, diyecek. Hakkı var. Biz eğitim ve öğretimi birlikte kullandığımız gibi çoğu zaman birbirinin yerine de kullanırız. Ama şimdi bunun sırası değil. 

**21/03/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Tedbirini Almış Bir Bakkal ***

Öğle vakti mahalle bakkalına gittim. Bakkal açıktı. Her zamanki satış devam ediyordu. Zaten kapalı olması da mümkün değildi. Bakkal her zamanki gibi ekmek teknesini bekliyor, vatandaşın da ihtiyacını gideriyor. Fakat bir değişikliğe gitmiş. 

Bakkal, büyükçe bir dikdörtgen masayı kapının önüne uzunlamasına atmış. Masanın üzerine de post makinesini koymuş, dükkanın içerisine kimse giremiyor. 

Hava buz gibi olduğu için bakkal, başına şapkasını geçirmiş, üzerine kışlık paltosunu giymiş, eline eldivenini geçirmiş, müşteri bekliyor. 

Müşteri ile kendisinin arasındaki mesafe nereden bakarsan yaklaşık iki metre. Müşteri, almak istediğini bakkala söylüyor, bakkal istenileni terekten alıp masanın üzerine koyuyor. Nakit verenin nakdini alıyor, kredi kartını uzatanın ücretini, post makinesinden çekip müşteriye kartı geri uzatıyor. 

Benden önce bir müşteriyi, ödemesini yapmak için post makinesine şifresini girerken gördüm. Bu durumu görünce takip mesafemi korudum, geride sıramı bekledim. Alacağımı aldıktan sonra ayrılmadan önce buranın bir fotoğrafını çekebilir miyim demek geçti içimden. Sonra vazgeçtim.

Görüntü muhteşemdi bana göre. Bakkal büfecilerin yaptığı satış sistemine geçmiş, kendini koruma altına almış. Zorunlu konuşmanın dışında bir temas yok. Büfelerden tek eksiği, açılır bir penceresinin olmaması. Onu da kapıyla halletmiş. Olağanüstü bir ortamdan geçtiğimiz için kimse bu durumu garipsemiyor.  Ki olması gereken de bu idi. Çünkü bakkal, market gibi satış yapılan yerlerde yakın temas kaçınılmaz olduğu için karşılıklı virüs kapma durumu da söz konusu.

Bakkal eline geçirdiği eldiveni sabahtan beri değiştirmeden kullanıyor mu, her müşterinin isteğini yerine getirmek için elindeki eldiveni değiştiriyor mu bilmiyorum. Belki her kalem için eldiven değiştirmesine gerek yok ama ekmek gibi gıdalar için aynı eldiveni kullanması sanırım uygun olmaz. 

Bakkal kendince virüse karşı kendini korumaya almış. Bunu yapmak için de dezenfektan malzemesine ihtiyaç duymamış, ucuz yoldan tedbirini almış. Çünkü dezenfektanlar cep yakıyor. Tedbir kendisinden, takdir ise Allah'tan.

Bakkalın virüse karşı aldığı bu tedbiri takdir ettim. İnşallah virüs kapmaz. Bu tedbire en fazla bazı müşteriler üzülecek. Çünkü bu tip müşteriler ekmek alacakları zaman dokunmadıkları ekmek bırakmazlar. Ellerine aldıkları ekmeği sıkıp koyarlar, sonra bir başka ekmeği alıp aynı şekilde sıkıştırırlar. İşte onlar için zor bir durum. Şimdilik bakkal ne verirse onunla yetinecekler artık.

***21/03/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

18 Mart 2020 Çarşamba

Bardağın Dolu Tarafına Bakıyorum


Rahat olun, koronavirüsten bahsetmeyeceğim. Zira içimiz dışımız bu virüs oldu. Hepimiz demoralize olduk. Bunca olumsuzluk ve endişeli bekleyiş içerisinde iken size bu yazımda bardağın dolu tarafından bakmaya çalışacağım. Niyetim sizin yüzünüzün bir nebze de olsa gülmesini sağlamak. İşe yaramıyorsa yazıyı bir daha okuyun. Olmadı mı? Tekrar okuyun. Ta ki rahatlayıncaya kadar. Yine mi rahatlamadınız? Aşk olsun! O zaman TV’yi açın, koronavirüs programlarını izleyin.
1.      Evden kimse bana evde şu yok, listeyi hazırladım; git, şunları al gel demiyor. Evdeki olanla yetiniyor, bulduğumuzu yiyoruz. Kimse yediğini beğenmezlik yapmıyor. Böylece markete giderek yakıt yakmıyorum. Harcama yapmadığım için param cebimde kalıyor. Burada stok yaptığım anlaşılmasın. Dedim ya, olanla yetiniyoruz.
2.      Okullar tatil olduğu için çocuğum, baba! Harçlık demiyor. Baba! Bana elbise lazım, ayakkabı lazım, demiyor. Haliyle yine param cebimde kalıyor.
3.      İşe gitmediğim için mesaiye tabi değilim. Mesaiye geç kaldım endişesi taşımıyorum. Zil sesi, özellikle giriş zili duymuyorum.
4.      Evden bana “Evde ne oturup durun, gir biraz dolaş gel, kadın gibi eve tıkılıp kaldın” diyen yok. Evde rahatça oturuyorum.
5.      “Ezanlar okunuyor, ama bana gel diyen yok. Çünkü camilerde cemaatle namaz kılmak yasak.
6.      Herkes evde oturunca hane halkı hiç olmadığı kadar birbirimize iyi davranıyoruz. Kızıp moralimiz bozulmuyor.
7.      Çarşıya çıkmıyorum. Zorunlu olarak çıkıyorsam da toplu taşıma araçlarının içi bomboş. Yer bulma, birinin bana yer verme derdi yok. Bütün koltuklar benim. Birine otur, beğenmedin mi? Kalk öbürüne otur.
8.      Çarşıda beni gören gençliğinin baharındaki gençlere moral oluyorum. “Bu amca, bu yaşta hala nefes alıyor, hayata tutunmaya çalışıyor. Biz hayli hayli yaşarız” şeklinde düşünüyor olmalılar.
9.      Görüştüğüm insanlarla uzak temasta bulunuyorum. Tokalaşma yok, sarılma yok. Selam=selam. Gerçi bazılarının “Tokalaşmamak lazımdı değil mi” deyip yine de elini uzatmalarına ifrit oluyorum ama olsun. Bu kadar da moral bozan olsun. Değilse hep mutluluk insanı sıkar.
10.  Çıktığım yerde oyalanmayıp hızlı bir şekilde eve geri dönüyorum.
11.  Televizyon açmam gerekirse TRT1’e bakıyorum. Hep dizi var ve alt yazı olarak haber falan vermiyor.
12.  Canım sıkılırsa balkondan yola bir bakıyorum. Tek tük gelip geçenleri görünce hayatın devam ettiğini anlıyorum.
13.  Canım yine de sıkılırsa stoklarımda sınırlı kabak çekirdeğini önüme koyup çitlemeye çalışıyorum.
14.  Olmadı mı? Çay demleyip içiyorum.