Ana içeriğe atla

Bardağın Dolu Tarafına Bakıyorum


Rahat olun, koronavirüsten bahsetmeyeceğim. Zira içimiz dışımız bu virüs oldu. Hepimiz demoralize olduk. Bunca olumsuzluk ve endişeli bekleyiş içerisinde iken size bu yazımda bardağın dolu tarafından bakmaya çalışacağım. Niyetim sizin yüzünüzün bir nebze de olsa gülmesini sağlamak. İşe yaramıyorsa yazıyı bir daha okuyun. Olmadı mı? Tekrar okuyun. Ta ki rahatlayıncaya kadar. Yine mi rahatlamadınız? Aşk olsun! O zaman TV’yi açın, koronavirüs programlarını izleyin.
1.      Evden kimse bana evde şu yok, listeyi hazırladım; git, şunları al gel demiyor. Evdeki olanla yetiniyor, bulduğumuzu yiyoruz. Kimse yediğini beğenmezlik yapmıyor. Böylece markete giderek yakıt yakmıyorum. Harcama yapmadığım için param cebimde kalıyor. Burada stok yaptığım anlaşılmasın. Dedim ya, olanla yetiniyoruz.
2.      Okullar tatil olduğu için çocuğum, baba! Harçlık demiyor. Baba! Bana elbise lazım, ayakkabı lazım, demiyor. Haliyle yine param cebimde kalıyor.
3.      İşe gitmediğim için mesaiye tabi değilim. Mesaiye geç kaldım endişesi taşımıyorum. Zil sesi, özellikle giriş zili duymuyorum.
4.      Evden bana “Evde ne oturup durun, gir biraz dolaş gel, kadın gibi eve tıkılıp kaldın” diyen yok. Evde rahatça oturuyorum.
5.      “Ezanlar okunuyor, ama bana gel diyen yok. Çünkü camilerde cemaatle namaz kılmak yasak.
6.      Herkes evde oturunca hane halkı hiç olmadığı kadar birbirimize iyi davranıyoruz. Kızıp moralimiz bozulmuyor.
7.      Çarşıya çıkmıyorum. Zorunlu olarak çıkıyorsam da toplu taşıma araçlarının içi bomboş. Yer bulma, birinin bana yer verme derdi yok. Bütün koltuklar benim. Birine otur, beğenmedin mi? Kalk öbürüne otur.
8.      Çarşıda beni gören gençliğinin baharındaki gençlere moral oluyorum. “Bu amca, bu yaşta hala nefes alıyor, hayata tutunmaya çalışıyor. Biz hayli hayli yaşarız” şeklinde düşünüyor olmalılar.
9.      Görüştüğüm insanlarla uzak temasta bulunuyorum. Tokalaşma yok, sarılma yok. Selam=selam. Gerçi bazılarının “Tokalaşmamak lazımdı değil mi” deyip yine de elini uzatmalarına ifrit oluyorum ama olsun. Bu kadar da moral bozan olsun. Değilse hep mutluluk insanı sıkar.
10.  Çıktığım yerde oyalanmayıp hızlı bir şekilde eve geri dönüyorum.
11.  Televizyon açmam gerekirse TRT1’e bakıyorum. Hep dizi var ve alt yazı olarak haber falan vermiyor.
12.  Canım sıkılırsa balkondan yola bir bakıyorum. Tek tük gelip geçenleri görünce hayatın devam ettiğini anlıyorum.
13.  Canım yine de sıkılırsa stoklarımda sınırlı kabak çekirdeğini önüme koyup çitlemeye çalışıyorum.
14.  Olmadı mı? Çay demleyip içiyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde