2 Mayıs 2018 Çarşamba

Siyasi Partilerimize Her Türlü Destek Verilir?

Yan taraftaki ismim, altına gelecek unvanı bekledi durdu. Niçin bekledi? Zira biz de “Görev istenmez; verilir” prensibi çerçevesinde biri beni görüp görev verecek diye bir köşede bekledim durdum. Ne gören oldu, ne de bana bakan. “Ağlamayana meme vermezler” o zaman isteyeyim. İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara olur diyerek cesaretimi topladım. Muhtarlık dahil her türlü seçilmişliğe talip oldum. Yine ne gören oldu, ne de davet eden. 

Ben bu gidişle kedi olup bir fare tutamayacağım ve bir unvan edinemeden olduğum yerde çürüyüp gideceğim. Dev aynasının karşısına geçerek “Neyim eksik benim” dedim çoğu zaman? Aynada her türlü özelliği de gördüm kendimde. Sonunda bahtım kapalı,  göze geldim, bahtımın açılması için kurşun döktüreyim dedim. Batıl inanç diye vazgeçtim. Bende büyü olmalı diye düşünmeye başladım. Bu da caiz değil diyerek vazgeçtim.

“Otur köşene! Bu yaştan sonra seçilmişlik neyine senin” dedim. Nefsim, "Sende bu cevher oldukça yerimde bir saniye bile durmam, kendini boşuna çürütüyorsun?” dedi. Hep kötülüğü emrettiğine inandığım nefsimin sesine kulak vermeyeyim dedim. Ama gel sen bunu benim nefsime anlat!

Sonunda nefsim galebe çaldı. Yerimde oturup kalmayayım, kimsenin keşfedip göremediği cevherlerimi insanlık namına kullanayım istedim. Ne yapabilirim derken seçim iş ve işlemleri üzerine yoğunlaşmak istedim. Şimdi geçer akçe ne de olsa! Zaten ticaret de tıpkı siyaset gibi fırsatları değerlendirmek değil midir? Hasılı demokrasimizin gelişmesi için siyasi partilerimize destek olmak istedim. Biraz da para kazanma düşüncem yok değil hani...

Tek kişiden oluşan firmamız, düşüncesi ne olursa olsun her türlü parti ile çalışmayı prensip edinmiştir.

Neler yapabilirim?

-Seçimlere katılacak partilerimize seçim çalışmalarında kullanmak üzere ücret karşılığı lojistik destek sağlanır.

-Miting meydanlarında kullanabilecekleri sloganlar... (Nabza göre şerbet verilir.)

-Afişlerinde kullanabilecekleri vurgulu sözler. (Hem de rakiplerini felç eden cinsten)

-Miting meydanları kalabalık olsun diye her bölgeden insan taşınır.

-Miting meydanında tezahürat yapacak paralı amigolar ayarlanır.

-Parti liderlerinin miting meydanında yapacağı konuşmalar itina ile hazırlanır.

-Partilerin miting meydanlarında satışa çıkardığı rozet, bayraklar ticaret ruhundan anlayan profesyonel ekiplerimiz tarafından satışa sunulur.

-Miting meydanının süslenmesi ve ses düzeninin ayarlanması...

-İrili-ufaklı her parti için seçim vaadi listesi hazırlanır.

-Rakiplerin ithamlarına cevap verecek yazılar...

-Rakiplerini zor durumda bırakacak arşiv bilgisi...

-Parti lideri şehrin dışında kalabalık bir araba konvoyu tarafından karşılanır.

-Miting dışında şehrin her bir cadde ve sokağına sıfır km araçlarımızla canlı parti propagandası yapılır.

-Yeterli aday başvurusu olmamış partilere aday bulunur.

-Aday adayı olup seçilebilecek sıradan adaylık isteyenlere garanti sıra temin edilir.

-Aday adayı olduğu halde partisinden listeye girememiş kişiler için seçilmenin dışında bir koltuk ayarlanır.

-Miting meydanında sesi kısılanlara uzman doktorlar vasıtasıyla sağlık desteği verilir.
-İftar programları tertip edilir.

-Miting çalışması dolayısıyla oruç tutmada zorlanan ve oruçta gözü olmayan siyasi parti liderlerinin oruç tutmaması için "Oruç tutmayabilir" fetvası alınır. (Bu fetva biraz tuzludur: Bunu isteyenler dünyadaki maliyetine, ahiretteki akıbetine katlanacağına dair noter tasdikli, ıslak imzalı belge vermek zorundadır.)

-Her türlü ittifak ayarlaması yapılır, ittifaka yeni isim bulunur.

Daha neler neler!.. Bir telefon kadar yakınım size...Benimle çalıştığınıza pişman olmayacaksınız.


1 Mayıs 2018 Salı

Seçim Vaatlerimden Bazıları

*Önce can, sonra canan! Yani, önce kendi karnımı doyuracağım sonra sizi. Karnımın doyması yetmez, gözüm de doymalıdır. Önce kendim, çevrem, oğlum-kızım, damadım-gelinim servet sahibi olacak, ardından siz.

*Öğretmen alımlarında, kamuya atamalarda ve yönetici seçmelerinde sözlü mülakata devam edilecek, rekabet ortamı oluşsun diye 10 katı aday mülakata çağırılacaktır.

*Mülakatlarda geçmesini istediğim ve en iyi yerlerde görev yapmasını istediğim referansı sağlam kişilere çektiğim kura usulüyle batan meşhur yolcu gemisinin adını soracağım. İkinci derece tali yerlerde görev yapmasını istediğim kişilere gemide ölen yolcu sayısını ve isimlerini soracağım. Kazanmasını istemediğim kişilere yine kura usulüyle Titanik'te ölen yolcuların alfabetik sıraya göre tek tek isim ve soyadlarını ve sülalesinin kimlik bilgilerini soracağım. Gördüğünüz gibi şeffaf olacak her şey. Üç soru da gemi sorusu. Bilen geçer not alır.

*Toplu taşımayı teşvik etmek için akaryakıt fiyatlarını alabildiğince yüksek tutacağım. Hâlâ özel arabasına binmeye devam eden olursa trafik polislerine durmadan cezalar yazdıracağım. Böylece devlet olarak akaryakıta fazla para ödemeyeceğiz, cari açığımız hızla düşecektir.

*Ehliyet alımlarını zorlaştıracağım. Yıllık belirli kontenjan vereceğim.  Önüne gelen ehliyet alamayacak. Çünkü ehliyet alanın gözü araba almada oluyor hemen. Kontenjana girenlerden yüksek fiyat alacağım. Böylece hem bütçeye gelir irad edeceğim, hem de dışarıdan araba ithalatı pek olmayacak. Yollarda fazla araba olmadığı için trafik rahatlayacak, yeni yola ihtiyaç olmadığı gibi bazı eski yolları yaya yolu olacak şekilde düzenleyeceğim. Trafik yoğunluğu olmayacağı için trafik lambalarına, alt geçit-üst geçit, köprü, kavşağa ihtiyaç kalmayacaktır. Üzerinden fazla araç geçmediği için asfalt yıpranmayacaktır. Bunun da ekonomiye çok büyük katkısı olacaktır. Ekonomide dışa bağımlılık azalacaktır böylece.

*Çalışma vakti sigara içmek için odasını terk eden memur, dışarıda ne kadar kaldı ise mesaisine ekleyeceğim.

*Bir sevindirici haber de öğretmen meslektaşlarıma tabi. Onlardan performans uygulamasını kaldırıp öğrenci ve velinin not vermesinin önüne geçeceğim. Bunun yerine parmak performansı sistemini getireceğim. Sınıfa girip öğrencilere öğretmeninizden memnun musunuz? Memnun olmayanlar parmak kaldırsın diyeceğim. Bir kişi dahi olsa öğretmenden memnun değilse "Haydi hocam, sen öğretmeden önce öğrenciye kendini memnun etmenin yolunu öğren gel" diyeceğim. Yerine ücretli öğretmen vereceğim. Böylece kadrolu öğretmen uygulamasını kaldırmış, yerine ücretli öğretmenliği getirmiş olacağım. Bu da devleti ekonomik yönden rahatlatacaktır. Para, hazinede kalacaktır. Bir müddet sonra öğrenci ve veli, "Biz ettik sen etme, eski öğretmenimizi isteriz" diyecek ve öğretmenin eski görevine dönecektir.

*Öğrenciye ders kitaplarının ücretsiz verilmesini kaldıracağım. Ders kitabını alana yardımcı kaynağı bedava vereceğim.

*Ev kadınlarına asgari ücretten maaş bağlayacağım. Bunun tek şartı, kendi aralarında gün yapmamaları ve günlük 8 saat  evde çalışmak olacaktır.

Yapacaklarım ve vaatlerim bu dediklerimle sınırlı değil. Önce adaylığı bir elde edeyim, ardından dişli rakiplerin arasından bir seçileyim, arkası çorap söküğü gibi gelecektir. İktidarımda millet böylesi hizmet görmedik, sayende hizmete doyduk diyecek. Olmaz ya... Olur da iktidarımdan hoşnut olmayan olursa onların yurdışına çıkmaları için pasaport işlemlerini kolaylaştıracağım.

Sloganlarımdan Bazıları

Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilirsem seçim propagandalarımda kullanacağım bazı sloganlar:

*Bayram için Ramazan! ("Ekmek için ..." gibi bir şey)

*Ramazanı tut ki bayramı hak edesin!

*Ramazanı gör ki bayramın bayram olsun!

*Ramazan berekettir!

*Ramazan ola, şen ola!

*Ramazanda gözü olmayanın bayrama hakkı yoktur.

*Recep geçti, Şaban geçti. Şimdi sıra Ramazan'da! Hoş geldin ey Ramazan!

*Oyumuz 11 ayın sultanı Ramazan'a!

*Ramazanda doğdu, adı Ramazan kondu, ramazana ramak kala aday oldu. Şimdi bayram için Ramazan zamanı!

*Recebi de, Şabanı da bayram yapmak için gelecek Ramazan'a!

*Ramazan'ı dene, gör gününü!

* Ömrü Ramazan olanın âhireti bayram olur. **

*Sen yoksan bir eksiğiz. **

*Çifte bayram için Ramazan!

*Ne Recep'e, ne Kemal'e,
Ne Temel'e, Ne Doğu'ya,
Ne de Selahattin'e,
Oylar Mübarek Ramazan'a! **

* Ne Recep, Ne Şaban..
İlle Ramazan, ille Ramazan! **

* Ramazan var gam yok! **

* Ramazanı tut derdi unut! **

* Ay mübarek aday mübarek! **

* Mübarek ayda mübarek aday Ramazan! **

* Konya'nın bağrından,
Geliyor Ramazan!"

*Evimde 3 oy var 3 ü de 3 ayların üçüncüsü Ramazan'a! **

** Seçmenlerimin katkısıyla

Adaylık Beklentimde Son Durum

Bugün açıklanan cumhurbaşkanı adaylığında ismimin geçmesini bekledim. Yine olmadı. Bizimki aday bulacağım diye dolaşırken kendini tarif ediyormuş meğer. İyice yokluğa terk edildiğimi düşünmeye başladım. 

Şimdi geriye 4'ünde cuma günü açıklanacak, özelliklerini bildiğimiz adayın açıklanmasında. Beklentim yüksek. Zira açıklanan tüm özellikler tıpatıp bana uyuyor. Üstelik mübarek bir günde açıklanacak, seçim ramazanda yapılacak ve benim adım da Ramazan. Neden olmasın? 

Tek endişem, cuma günü gelen cuma mesajlarından "Efendim, partimizin adayı siz oldunuz" mesajını atlamak...

İşin benim için en zevkli yönü; aday olduktan sonra gazetecilerin ilgi odağı olmak. Onlar bana "Efendim, aday oldunuz, yarışı kazanabileceğinize inanıyor musunuz" sorusunu soracak. Ben de onlara "Ben bu milletin sağduyusuna güveniyorum" diyeceğim. Yine onlardan biri, "Efendim! Etiniz belli, budunuz belli. Anket sonuçları kazanamayacağınızı gösteriyor. Buna ne dersiniz" derse ona, "Seni buraya kimin gönderdiğini, kimin adına çalıştığını biliyorum. Kazanamasam da en azından kazanma yüzdesi yüksek olanın oyunu aşağıya çekerim. Bu da bir başarıdır. Bu da böyle biline! Kimse beni yok kabul edemez" diyeceğim.

"İslam Devleti Kurmak İsteyenlerin Gazetesi" *


1993 yılında askerlik yaparken günlük gazete okumak isteyenlerin istedikleri gazete sipariş üzerine görevli asker tarafından nizamiyeye getirilirdi. Ben de o zamanlarda yeni çıkmış bir gazetenin adını yazdırtır. Günübirlik okur ve verdiği kuponu keser saklardım. Çünkü gazete aynı zamanda 30 kupon karşılığında bir Kur'an-ı Kerim Meali de veriyordu.

Bir gün gelen gazetelere batarya komutanı göz gezdirdi. Hepsi bildiği ve gelmesinde sakınca görmediği gazete idi. Benim gazete gözüne ilişti. İçine bakmadan benim gazeteyi eliyle işaret ederek görevli askere "Bu, kimin gazetesi?” dedi. Ben de asker ne cevap verecek diye kulak kabarttım. Görevli asker, "Komutanım! Bu, İslam devleti kurmak isteyenlerin gazetesi" dedi. Komutanın yüz hattını görmedim ama gazeteye dokunmadan çekti gitti.

Komutanın ardından gazetemi aldım, kendi kendime ben hangi gazeteyi okuyormuşum da haberim yokmuş dedim. Komutandan beklediğim görevlinin verdiği bu cevaptan sonra gazetenin içinde ne var, ne yok diye bakmasıydı. Ama bakmadı.
*
Yıl 2018. Aynı gazeteyi bir "v" eksiğiyle beraber öğretmenler odasında masanın üzerine bırakılmış gördüm. Masanın etrafına oturan kimse gazeteye el sürmedi. Kim getirmiş olabilir bu gazeteyi dercesine herkesi birbirine bakar gördüm. O anda yanlarına ben geldim. Oklar bana döndü. Biri cesaretini toplayarak "Bu gazeteyi siz mi getirip buraya bıraktınız hocam" dedi bana. Hayır dedim. Kısa bir duraksamadan sonra bugüne kadar fikri, zikri, görüşü nedir ortaya koymayan biri, gazeteye elini dokunmadan "Siyasi" dedi. Ben de kendisine askerdeki anekdotumu anlattım, ardından "İslam devletini kurmak isteyenlerin gazetesi" dedim.
*
İlk çıktığı anda beş harften oluşan, daha sonra başındaki "v" atılarak ismi dört harfe inen gazete, doksanlı yıllardan beri yayın hayatına devam ediyor. Benim gazeteyi ilk tanıdığım andan itibaren 25 yıl geçmiş. Komutana dendiği gibi orta yerde kurulan bir İslam devleti olmadı. Bu sözü söyleyen askerin eğitim durumunu bilmiyorum ama kuvvetle muhtemel sivil hayatta gazetecilik yapan üniversite mezunu biri idi. Çünkü askerde görev birine rastgele verilmezdi. 25 yıl sonra üniversite bitirmiş bir başka öğretmen gazeteyi görür görmez “siyasi” dedi. Merak ettiğim günlük çıkıp da siyasi olmayan bir gazete var mıydı? Gazete dediğin siyasi, güncel ve sosyal olayları sayfasına taşır, köşe yazılarıyla beraber okuyucusunun karşısına çıkar. Her gazete siyasete göz kırpar, taraf tutar. Okuyucusuna verdiği haberde bile düşüncesini yansıtır.

1993 yılında askerde ve 2018 yılında öğretmenler odasında başıma gelen her iki olayın ortak noktası, okumuş kesimdeki ön yargıydı. Daha içeriğine bakmadan bir gazete hakkında karar vermeleriydi. Bu ülkenin en büyük problemi herkese, her şeye ön yargıyla bakmamız. Halbuki okumuştan beklenen; gördüğü her gazeteye kimdir, necidir, görüşü nedir diyerek göz atmaktır. Başka gazeteyi okumak o gazetenin görüşünü benimsemek veya görüşünü değiştirmek anlamına gelmiyor çünkü. Bir başka görüşe ön yargıyla bakmak ve okumamak kendi düşüncesinden korkmak demektir. Keşke tüm ön yargımız gazeteden ibaret olsa. Konuştuklarımız ve insanlara bakışımız da böyle değil mi? 

Adı geçen gazeteyi merak ediyorsanız çıktığı andan itibaren çizgisi ve rengi belli; fanatik mi fanatik bir gazete! Yani bu gazete de ön yargılı. Ne insanlar onu anladı, ne de gazete onları. İnsanımız ön yargılı olur da gazetelerimiz olmaz mı? 

* 05/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


24 Haziran Seçimleri, 7 Haziran Seçim Sonuçları Gibi Olursa… ***


Bundan iki buçuk yıl önce Türkiye, bir genel seçime gitmiş ve alınan sonuçlara göre hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığı için hükümet krizi çıkmıştı. Çünkü sandıktan koalisyon çıkmış, hiçbir parti birbiriyle koalisyona yaklaşmamıştı. Kaç ay boyunca hükümet kurulamamıştı. Nihayetinde Cumhurbaşkanının kararlı duruşuyla Türkiye 5 ay sonra yeni bir seçime giderek ortaya çıkan hükümet krizi beş ay sonra çözülebilmişti.

Hükümetin kurulamadığını ve orta yerde istifasını vermiş bir kabinenin olduğunu gören PKK, fırsat bu fırsat deyip “Çözüm Sürecini” bozmuş ve yeniden bombalı eylemlerine başlamış, Güneydoğu’nun birçok ilinde hendek ve barikatlarla yeni bir kalkışmaya gitmişti. PKK’ya bu cesareti veren ülkedeki siyasi boşluktu. Bereket ülkede geçmiş hükümet olma tecrübesi olan ve “Ben nasılsa müstafi durumdayım, günümü gün edeyim, etliye-sütlüye karışmayayım” demeyen bir hükümet vardı ki sorumluluğu üstlenerek terör örgütünün üzerine acımasızca gidebilmişti. Türkiye’ye zor günler yaşatan bu menfur sahne alınan inisiyatifle çözülebilmişti.

07 Haziran 2015 yılındaki hükümet krizini 01 Kasım seçimleriyle gideren ülke, genel seçimlere 1,5 yıl kala yeni bir seçime daha gidiyor. Üstelik bu sefer sistem değişmiş durumda. Hem cumhurbaşkanını, hem de Meclis üyelerini seçeceğimiz bir seçim var önümüzde. Kimse sonucun ne olacağını, yeni sistemin ülkeye ne getirip götüreceğini, Meclis’te nasıl bir aritmetiğin oluşacağını, Meclis çoğunluğu ile Cumhurbaşkanının farklı partilerden olması sonucu ortaya çıkarsa sonucun bizi nereye götüreceğini kestiremiyor.

Mevsim yine yaz ve haziran ayı. Ayların, günlerin ve mevsimlerin uğur ve uğursuzluğuna inanan birisi değilim. Felaket tellalılığı da yapmak istemiyorum ama gördüğüm tablo beni ürkütüyor. Çünkü aynı endişeyi 7 Haziran 2015 seçim öncesi hissetmiştim, halihazırda aynı durumla karşılaşacağımız endişesini taşıyorum. Üstelik bu sefer yeni sistemin ne getireceğini kestiremiyorum bile. Çünkü bizim siyasetimizde maalesef uzlaşı kültürü yok. Eğer bir partinin kendisine muhtaç olduğunu hissederse bir parti, “Benim dediğim olacak” diye tüm isteklerini sıralar. Çünkü ocağına düşmüşsün, naçar ya dediğini yapacaksın, ya dediğini yapacaksın. Zira bizim siyasetimizde ülkeden önce parti çıkarları gelir.

Eskiden etrafımız ateş çemberiydi. Şimdiki pozisyonumuz ateş çemberinin içinde olduğumuzu gösteriyor.  PKK’sı, DAEŞ’i, FETÖ’sü ve bunların ağa-babaları olan ABD ve Batı sendelememizi ve tökezlememizi bekliyor. En ufak bir zaafımızda öldürücü vuruşu yapacaktır. Nitekim PKK’nın 7 Haziran seçim sonrası ateşkesi bozması da bunu gösteriyor. Ülke siyasetinin çıkmaza girmesi ve Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında uyumun olmaması ülkenin felaketi olur. Bir vatandaş ve seçmen olarak ben, ülkenin 07 Haziran tablosu ile karşı karşıya gelmesini istemiyorum. Çünkü böyle bir ortamda ayakta kalabilmemiz için güçlü bir mekanizmanın ve ivedi karar alabilen bir ülke siyasetine ihtiyacımız vardır.

Ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partilerin kişiler üzerine siyaset yapmaktansa ilkeler üzerine siyaset yapmasında ve önceliğin Türkiye olduğunu bilmelerinde yarar vardır. Yoksa ufacık bir sendelememiz bizi kurtlar sofrasına yem ve meze yapabilir. Ülke yönetimine talip olanların çoğunda bu duyarlılığın olduğu kanısında değilim. Umarım seçmen bunun farkındadır. Parti liderlerinin; aday belirlemede ülke sorumluluğunu taşıyacak, dürüst ve donanımlı kişilere listelerinde yer verir diye ümit etmek istiyorum. Çünkü ülkenin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

*** 03/05/2018 tarihinde Barbaros ULU ismiyle Yeni Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

30 Nisan 2018 Pazartesi

Merhaba Eski Siyasetimiz!

Bakanlar Kurulu toplantısından sonra toplantıda alınan kararları Başbakan açıkladı. Neler yoktu ki satır aralarında. Kesenin ağzının açıldığını gördüm. Verdikçe vermiş hükümet.  Emekliye senede iki defa biner liralık yardımdan tutun da yaşlı aylığının 266 liradan 500 liraya çıkarılması, vergi ve prim alacaklarının yeniden yapılandırılması, yaş çay alım fiyatlarına verilen fiyat...verdikçe vermiş. Bütçeye 24 milyarlık getirisi olan bir yük açıklanan paket. Ne zaman açıklanıyor bu paket? Seçim kararının alındığı bir dönemde… Yani seçim ekonomisi bunun Türkçesi.  

Ekonomik paketle açıklanan miktarları çok fazla veya yanlış bulduğum anlaşılmasın. Emekliye, yaşlıya versin; çay ve diğer tarım ürünlerine destek versin. Çünkü bu kesimler zor durumda. Ki açıklanan miktarı tarafların yeterli bulacağını da düşünmüyorum. Çünkü adı geçen kesim geçim derdinde. Ne kadar desteklenirse yeridir. Sadece zamanlaması yanlış oldu diye düşünüyorum.

Kesenin ağzını açmada geldiği 2002'den beri hükümeti bu derece bonkör görmedim. Hatta o kadar seçim yaptı. Hiç seçim ekonomisi uygulamadı dense yeridir. Hatta her seçim öncesi seçim ekonomisine karşı olduğunu açıkladı sorumluları. Çünkü her seçim başlı başına bütçeye zaten artı bir yük getirirken bir de seçim ekonomisi uygulamak ekonomiyi felç ediyordu. Eski siyasilerin, eski Türkiye'nin seçimlere giderken başvurdukları bildik yöntemdi bu. Çoğu kimse seçim öncesi kesenin ağzının açılmasını seçmene rüşvet olarak değerlendirir.

15-16 senedir ayakları yere basan bir ekonomik program uygulayan, bütçe disiplininden ödün vermeyen bir hükümet nedense bu seçimde seçim ekonomisinde karar kıldı. Demek ki bu seçim hayat-memat meselesi olarak görüldü hükümet nezdinde. Seçim bıçak sırtında anlaşılan! Gerçi biz de her seçim ölüm-kalım şeklinde olur. Ben hiç normal seçim görmedim bu ülkede.

Kaç dönemdir seçim öncesi seçim ekonomisi uygulamayan ve bize eski Türkiye'yi unutturan bir hükümetin yeniden eski Türkiye'yi hatırlatırcasına eski yöntemlere başvurması şık olmamıştır. Özellikle yeni Türkiye parolasıyla ortaya çıkan bir siyasetin seçmene rüşveti çağrıştıran bir yola tevessül etmesi, siyasete getirdiği skalasını da düşürecektir. Yazık olmuştur ülkeye! Yeniden eski Türkiye siyasetine dönüş sinyalidir bu. Türkiye'yi geriye götüren bir bakış açısıdır. Çekmeseydiniz ölürdünüz değil mi? Keşke hükümet bedeli ne olursa olsun prensiplerinden ödün vermeseydi. Madem seçim ekonomisi uygulamaya karar verdi, keşke bu paketi seçim kararı almadan önce açıklamış olsaydı daha iyi olurdu.

Açıklanan bu ekonomik paketle hükümetin seçmene rüşvet vermeyi düşündüğünü sanmıyorum. Ama birçok kişi nezdinde bu, rüşvet olarak değerlendirilecektir. Geçmişinde lügatinde olmayan bir şeyi seçim öncesi yapmak suretiyle kendisine de bir leke getirecektir. Ayrıca seçim ekonomisi uygulamak suretiyle bir iki puan oy gelecek beklentisi varsa daha fazlasını da götürür. Çünkü vatandaş rüşvete sıcak bakmaz.

Sonuç olarak açıklanan bu paket, iyiye gitmeyen ekonomimize büyük darbe vuracaktır. Çünkü ekonomiye ağır yük getirecektir. Milletçe ceremesini yıllar yılı çekeceğiz. Hükümetin kaşıkla verdiği, izleyen aylarda bizden kepçeyle çıkacaktır. Neyse olan oldu. Bize hayırlı olsun, Allah devlete zeval vermesin demek düşer. Hoş geldin eski Türkiye! Merhaba eski siyasetimiz!