22 Haziran 2017 Perşembe

Hak eden ve hak etmeyenlerle birlikte giriyoruz bayrama *

Uzun ramazan günleri demeyip onun rızası için aç, susuz kalmaya gönül verenlerin ve ona teslim olanların mutluluğuna ramak kaldı. Çünkü bayramın arifesindeyiz. Onun emrine "İşittim, itaat ettim" diyerek nefsini dizginleyenlerin bayramı olacak bu bayram.

Hak ettiler böyle bir bayramı. Ne mutlu ki onlara! Çünkü "Bugünler uzun günler, işimiz ve gücümüz var, işimiz zor" demediler, nefsin emrine girmeyip sadece ona yöneldiler ve sonunda hak ettiler bu mutluluğu tatmayı. Onlarca etrafında oruç tutmayan varken "Onlardan biri de ben olayım" demeden sabırla ona yöneldiler ve "Beni sana kul olanlardan göreceksin, ben bu imtihanı kazanacağım" diyerek ağızlarına, şehvetlerine ket vurdular, azmettiler ve sonunda başardılar. Sayılı günler çabuk geçti. Üstelik içerisinde bin aydan daha hayırlı geceyi de ihya ederek emsallerine en az bin ay fark attılar. Fıtır sadakası ve zekatlarıyla fakiri görüp gözettiler, hem namazlarını kılıp hem de Kur'an’larını okudular, nefislerini terbiye ettiler ve depolarını manen doldurdular. Doğrusu hak ettiler güzel bir bayramı! Güzel bir ziyafeti! 

Onlar ramazan orucunu tutmanın ve dinini daha coşkulu yaşamanın sevincini yaşarken şimdi üzülme sırası gözü namazda, niyazda ve oruçta  olmayanlarda.  Bir ayı yiyerek oruç tutmaya yönelmeyenlerin üzüntüsünü Allah kimseye vermesin. İçin için üzülürler. "Keşke biz de tutsaydık, bak sayılı günler gelip geçti diyecekler. "Ama heyhat! İş işten geçti. Hak etmedikleri bir bayramı içimizde kutlar görünecekler ama mutluluk görüntülerinin arkasında hep bir mahzunluk olacak. İçten içe kahrolacaklar. "Biz ne yaptık, niçin nefsimize hakim olamadık" diyecekler. Ama son pişmanlık fayda vermeyecek. İçlerinde bir kırıntı varsa mutlaka üzülecekler, ki üzülmelidirler de. Çünkü hiçbir mazeretleri yokken sınavı verip kazanma yoluna gitmediler ve ikmale kaldılar. Şayet üzüntülerinde samimi iseler dua etsinler. Allah onları önümüzdeki ramazana çıkarsın ve oruçlarını tutsunlar. İşte o zaman pişmanlıklarında samimi oldukları ortaya çıkacaktır. 

Oruç tutamadığı için üzülmeyip şu ramazan bir çıksa da çarşı pazarda rahat rahat yiyelim, içelim üzüntüsünü yaşayanlar da sevinecekler bu bayramda.

Camileri cemaatle şenlendiği için cami görevlilerimiz görevlerini yapmanın mutluluğunu yaşayacaklar.

Hem çalışıp hem de hakkıyla oruç tutanların yanında ramazanı uykuya tutturanlar da sevinecekler, oruç bana hiç dokunmadı diye.

Ramazan boyunca başımızı ağrıtırcasına ensemizde davul çalanlar da sevinecekler. Çünkü onlar için hasat zamanı. Bugünün akşamında ya da bayram sabahında kapımıza dayanıp zilimize basacaklar, alabildikleriyle yetinip sevinecekler.

Belediyelerimiz, bir ramazan boyu teravih vakti teravihe alternatif olarak şehir meydanında geceyi şarkı, türkü vb musiki ile geçirip ‘İnsanları iyi eğlendirdik, camilerden uzat tuttuk’ diye sevinecekler. Alternatif etkinliğe gelen sanatçılar da görevlerini yapmanın şuuruyla ceplerini doldurup gidecekler.

Teravih vakti kelli felli hocaları ekranlarına çıkararak izleyenlerini camiye göndermeyen program sunucuları ve o programlara çıkan hocalar da sevinecekler, “İnsanlar camiyi değil bizi tercih ettiler” diye.

Arife günü veya bayram sabahı ölmüşlerini ziyaret etmek suretiyle mezarlıklar da şenlenecek.

Büyükleri bayramlamak suretiyle harçlıklarını kapan çocuklar zaten dört köşe olacaklar.

Ramazan dolayısıyla eli üç-beş kuruş para gören fakir, fukara da sevinecek, diğer ramazanı bekleyecek dört gözle.

Herkes oruç ve bayram telaşında Mersin’e doğru giderken olmayan adaleti geri getirmek için bayram-seyran demeden günlük yirmi km yol yürüyerek Nirvana’ya ulaşmaya çalışanlar azim ve gayretle bayramı, tersine yollarda geçirecekler. Onların sevinci hedeflerine varınca ortaya çıkacak. En çok sevineni ise başın cezasını çeken ayakları olacak. Onlarla beraber dağ-taş demeden dere-tepe yol geçerek onların güvenliğini sağlayan güvenlik kuvvetlerinin edeceği hayır dualar da onların sevap hanesine yazılacak. Birileri belki bayram yapamayacak ama basın ve medyayı arkasında sürükleyerek gündemin başköşesine oturmanın sevincini yaşayacaklar.

Gördüğünüz gibi bayramın gelmesine sevinen çok. Herkes şu ya da bu şekilde oruçtan ve bayramdan nasiplenmiş ve muradına ermiş bir şekilde girecek bayrama.

Hakkıyla oruç tutan ve bayramın hakkını veren, ramazanın manasına uygun bir şekilde bu ayı değerlendiren kişilerden olmak ümidiyle bayramınız mübarek olsun. Hep beraber nice bayramlara inşallah! 22/06/2017

* 24/06/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



Bayramlık ya da masrafsız arkadaşlıklar

Çeşit çeşit arkadaş türleri var. Bunlar saymakla bitmez. Niyetim tüm arkadaş tiplerini anlatmak değil. Tadına doyum olmayan iyi günde ve kötü günde her daim yanında olan iyi dilek ve temennilerini her zaman hissettiğin iyi ki böyle arkadaşlarım varmış dediğin kimselerin sayısı az da olsa vardır. Bunlar aynı zamanda dert ortağındır.

Telefon hafızan ne kadar kayıtlı numara ile dolu olsa da bunların çoğunu aramak gelmez içinden sıkıntılı anlarında. Çünkü bir isteğin olduğunda mazeret üretip hayır deme ihtimalleri yüksektir. Hele bazıları vardır ki telefon hafızamda niçin yer ediniyor dediğin kimseler vardır. Bu tipler bayramlık arkadaşlardır. Belirli gün ve gecelerde ekranına düşer. Telefon hafızanda kalabalık ettiği yetmediği gibi telefonunun geri kalan hafızasını doldurmak için başkasının hazırladığı mesajları gönderir sana. Ben bu tipleri dostlar alışverişte görsün türü arkadaşlar olarak görürüm. Dini sadece mevlit okutmaktan ibaret sanan kişiler gibi bunlar da dini günlerde mesaj göndermeyi iyi bir şey yaptım, arkadaşlık görevimi yerine getirdim sanıyorlar. Özenip iki satır yazıp gönderseler mesajlarına değer vereceğim ama onu dahi beceremiyorlar. Gönderdikleri ve layık olarak gördükleri sadece ruhsuz birer mesajdır.

Bu tipler ne düğününe gelir, ne hasta olduğun zaman arar, ne bıraktığın davetiyeyi aldım, katılamayacağım, hayırlı olsun der. Çünkü düğününe katılsa ufak da olsa bir hediye getirmesi gerekir. Uzaktan atıştır onunki. Masrafsız bir arkadaşlık. Ne geleyim ne de gel türünden kişilerdir. Ne benim sana, ne de senin bana verebileceğin bir şey vardır psikolojisini taşırlar. Ne zamana kadar? Ancak başları sıkışıncaya kadar seninle işi olmaz. Ne zaman ki bir işi olacaktır, artık çoluğu çocuğu büyümüştür, onları baş göz etmesi gerekiyor, bakar ki dostlar olmadan olmaz, işte o zaman damlar senin yanına.

Böylelerinin düğününe gitsen bir türlü, gitmesen bir türlü. Davetine icabet etmesen onun durumuna düşersin. Gitsen içinde ona söylenmesi gereken şeyler boğazında düğümlenir ama söylemezsin. Çünkü erdemli insanın özelliklerindendir gelmeyene gitmek.

Öyle zannediyorum sizin de vardır etrafınızda böyleleri. Allah iyi dostlar edinmeyi nasip etsin, sayılarını çoğaltsın... Bayramlık da olsa Allah onları da eksik etmesin, en azından ölmediklerini biliyoruz. Kim bilir, belki de onlar en iyisini yapıyordur? Vardır bir bildikleri... 21/06/2017


Camileri "Kerhaneye döndürecekler" diyen zihniyetle aynı familyadan bu adam!

Kadir ve kıymeti bilinsin, bir güne hasredilmesin, insanlar kurtuluş umuduyla arayış içerisinde olsun, her günü kadir bilsin diye Kur'an'ın indirilmeye başlandığı gece olan Kadir gecesini Allah, bin aydan daha hayırlı kılmıştır. Peygamberimizin buyurduğu üzere  Allah, Kadir Gecesini ramazan ayının içerisine gizlemiştir. 'Son on gün içerisinde arayın, tekli günlerde arayın, kuvvetle muhtemel 27.gecesinde arayın' şeklinde belirtir Peygamber Efendimiz. 

Kuvvetle muhtemeldir diyerek ramazanın 26'sını 27.gecesine bağlayan gece ülkemizde resmi Kadir Gecesi olarak kutlanır. Gündüzünde sms ve whatsapp mesajlarıyla kutlanmaya başlanan gecenin akşamında teravih namazı kılmak için camilerimiz  teravih vaktinde tıklım tıklım dolar. Sair günlerde camiye, cemaate sürekli gelmeyen devamsızlarımız da camilerimizde boy gösterir. 

Gecenin bu mana ve ehemmiyetiyle mahalle camimize gittim. Her zaman dört saflık müdavimi olan camimiz gece dolayısıyla iyice dolmuştu. On saflık caminin dokuzuncusunda yer bulabildim kendime. En son saf ise 8-10 yaş arası çocuklarla süslenmişti camimiz. Yatsının ilk sünnetini kılarken arka safta bulunan çocuklar konuşmaya ve gülüşmeye başladılar. Yanımda namaz kılan 55-60 yaşlarındaki ihtiyar namazını bitirir bitirmez hemen çocuklara müdahale etti: "Konuşmayın, gülüşmeyin, eğer konuşup gülecekseniz dışarıya çıkın," şeklinde çocuklara müdahale etmeye başladı. Diğerlerine göre biraz daha sorumluluğunu hisseden bir çocuğun, "Ben konuşmuyorum" demesine aldırmadan, "Kalkın namaz kılın, burası konuşma yeri değil" diyerek uyarısına devam etti bey amcamız. Yatsının farzını kılarken  çocuklar biraz kikirdemeye, pıskırmaya devam ettiler. Beyefendi yine her defasında arkasına dönerek çocukları azarladı durdu. Olmadı önümüzdeki saftan biri elini dudaklarına götürerek susun şeklinde ikaz etti çocukları. Nihayet ikisinin yaptığı uyarılar meyvesini verdi. Az sonra arkamızdaki saftan hiçbir çocuk kalmadı içeride. Kendilerini dışarıya attılar. Babaları namazdan çıkıncaya kadar doyasıya sesleri içeriye gelircesine eğlenmeye, koşmaya devam ettiler. Bizimki dışarıya çıkıp çocukları uyarmadı bereket! Çünkü amacı çocukları dışarıya atmaktı. Bunda da başarıya ulaştı ihtiyar adam.

Caminin en arkasında kendisine yer bulan benim gibi sürekli caminin müdavimlerinden olmayan yanımdaki kişinin çocuklara karşı bu davranışı hoşuma gitmedi, uyarmak istedim, değmez dedim kendi kendime. Küçük, masum, camiye bir heves gelen çocukların sevinçlerini kursağında bıraktı bu gece. Adam sanki namaz kılmak için değil, çocukları susturmak ve onları camiden kovmak için gelmiş camiye. Diyanet İşleri Başkanı istediği kadar proje geliştirsin. "Camiler çocuk sesinden mahrum kalmasın" diyerek camilere çocukları çekmek için oyun alanı oluşturmaya kalksın...bizimki büyüklerinden gördüğünü uyguluyordu kendince. Güya iyi bir iş yaptığına inanıyor. Bu adam Diyanetin bazı camilerde pilot uygulama olarak başlattığı camilerde oyun alanını görse, oradaki çocukların sesini duysa ne yapardı merak ediyorum. Nihayet camilerdeki oyun alanına karşı çıkarak camileri kerhaneye çevireceksiniz diyen zihniyetle bu adam aynı familyadan. Hiçbir farkı yok. Adam çocuk değil, camide evliya arıyor. 

Yazık! Bu gece çocukları yine memnun edemedik içimizdeki bu şekil yol bilmez, yordam bilmez tipler yüzünden. Peygamber kalkıp gelse, çocuklara karışmayın, onları kendi haline bırakın dese bu tipler öyle zannediyorum, Peygambere de karşı çıkarlar. Çocuğun çocukça yaptığı şeylere katlanılır da yaşını başını almış bu tiplerin kendi doğruları üzerine bu şekilde inat etmelerine asla tahammül edilmez. Ama ne edeceksin, camilerimiz böyle tiplerle dolu.

Geceniz mübarek olsun! 22/06/2017

21 Haziran 2017 Çarşamba

Dünya Mülteciler Günü de varmış!

Dünya Mülteciler Günü de varmış. 2001 yılından beri anlıyormuş Haziran'ın 20'sinde. Daha bu gidişle ne günlerle karşılaşacağız kim bilir?

Dünyada 65 milyondan fazla insan mülteci durumunda imiş. En fazla mülteci de Suriye, Afganistan ve Somali'denmiş. Yani sömürgecilerin ülkelerini yerle bir ettiği ülkelerin insanı kendi ülkelerinden uzak bir şekilde yaşıyor. Öyle zannediyorum bu günü ilan edenler aynı zamanda bu insanların mülteci olmalarına sebep olanlardır. Oh ne ala dünya! Önce bir ülkede savaş çıkaracaksın, o ülkeyi yerle bir edeceksin, o ülkede iç savaş çıkaracaksın, insanlar işini-gücünü kaybedecek, sonra  birbirini öldürecek, kalan sağlar ülkesini terk edip bir başka ülkeye sığınacaklar. Sonra da onların sıkıntılarını anlatmak için bir gün ilan edeceksin. Buna özrü kabahatinden büyük denir bizde. Önce sorunu çıkaracaksın, oradaki kirli savaşın içerisinde yer almak istemeyenleri komşu ülkelere  iskana mecbur bırakacaksın, sonra hamasi duygularla o insanların dertlerini paylaşıyor görüneceksin. Yesinler sizin hayvandan bozma insanlığınızı! Yazıklar olsun sizin   iki ayaklı halinize!

Bitmek tükenmek bilmeyen menfaatiniz yüzünden dünyayı kana bulayan, insanları birbirine düşüren, ülkelerini yaşanmaz kılan siz sömürgeciler, dünyada barışsever görünen kabadayılığınıza devam edin bakalım. Bu dünyanın üstü varsa bir de altı var. O mazlumların ahı inşallah sizin sonunuzu getirecek, şimdi gülen sizler acınacak halde olacaksınız ve hayatınız boyunca bu rezilliği çekeceksiniz.

Açık konuşun ne kadar kan istiyorsanız o kadar kan verelim size, ne kadar para, yeraltı ve yer üstü zenginlik isterseniz verelim size. Söyleyin ne doyurur sizin o midenizi. Söyleyin de hepsini hazır edelim, yeter ki elinizi çekin dünya mazlumlarının üzerinden. Çatlayıncaya kadar yiyin durmadan bu dünyada. Dünya sizin olsun ahiret ise o mazlumların olsun. Bize ahiret yeter. Siz gülmeye devam edin ama unutmayın ki son gülen iyi güler...

Biliniz ki 20 Haziran mültecilerin günü falan değil. Bugün olsa olsa sizin gününüz olur. Gününüz ve eseriniz kutlu olsun! 20/06/2017

Konya huzur kenti mi?

Her şehrin kendine has özellikleri vardır diğer şehirlerden ayıran. Etli ekmeği meşhur. Konya dendi mi dindar ve mütedeyyin insanların fazla olduğu bir yer akla gelir. Zaman zaman 'Yaşanabilir kent' ve 'Huzur şehri' diyenler de var. İki Konyalı bir araya geldiği zaman "Konya'mız başka! İyi bir şehirde yaşıyoruz, çok şanslıyız" bile der. Gerçekten Konya huzur şehri mi? İçindeki insanlar huzurlu mu, huzur buluyor mu? Dışarıdan nasıl görünüyor?

Konya'ya dışarıdan bakanlar nasıl görür bilmem. İçinde yaşayan biri olarak gözlemlerimi aktarmak istiyorum. İnsanımızın Konya için huzur şehri veya yaşanılabilir kent dedikleri düne gelinceye kadar belki doğru olabilir. Fakat bugün için aynı düşünceler geçerli olmayabilir. Çünkü Konya'nın dokusu değişmeye başladı. Eskiden herkesin ürkerek ve irkilerek okuduğu gazetelerin üçüncü sayfaları vardı. Bu sayfalarda ne ararsan vardı: taciz, cinayet, hırsızlık...vb.   Konya'mızda da bu tür haberler eksik değil artık. Büyükşehir olmanın bir sonucu mu yoksa dokumuz ve değer yargılarımız mı değişiyor? Çünkü TV kanallarında evladı yaşındaki çocuklara taciz eden, anasını öldüren, babasını hunharca katleden, eşini boğan eksik olmuyor nedense.

Uyuşturucu dersen yaygın, bazı muhitlere polis giremiyor dense yeridir. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum. Bir algı da olabilir. Nice zamandır Türkiye'de içkinin en fazla tüketildiği yer olarak adı geçer çoğu zaman.

Trafikte zaten birbirimize saygı yok, aracımızı  trafiği aksatmayacak şekilde uygun bir yere park edemiyoruz. Sinir ve stres eksik değil, kavga etmeye hazır bir halimiz var. Centilmenliğimiz yok.

Semt pazarlarımız evlere şenlik. İstediğimiz sebze ve meyveyi seçemeyiz. Pazarcı poşetin içine ne doldurursa nasibimiz odur. Pazar yerlerini temiz bırakmayız, yasaklanmasına rağmen hala bağırarak alışveriş yaparız. 

Örnekleri çoğaltabiliriz. Niyetim şehrimizi kötülemek değil. Kanaatim doğrudur iddiasında değilim, yanlış da düşünüyor ve görüyor olabilirim. Ama sanki görüntümüz kaba, ham bir softalık gibi geldi bana. Bu konuda kendimi temize çıkarmıyorum. Ben de bu toprağın insanıyım. Bu şehir bozulmuşsa, bozulmaya yüz tutmuşsa içinde yaşayan biri olarak benim de payım vardır diye düşünüyorum. 21/06/2017

Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı

Facebook'un cılkını çıkardık. Çünkü ayağa düştü. Yaşına başına bakmadan hepimiz yalı kılıç daldık içine. Ne olduğuna bile bakmadan. Kambersiz düğün olmaz diyerek ben de girdim. Bir müddet sonra bağımlılık yaptı. İrademe sekte vurup biraz uzaklaşayım diyerek facebook vasıtasıyla paylaşımlara biraz ara verdim. Çünkü ciddi şeyleri yazıp paylaşanların yanında büyük bir kalabalık gönül eğlendiriyor bu alemde. 

Twitter'in daha ciddi olduğunu işittim. Yıllar öncesinde açıp aktif olarak kullanmadığım twitter alemine yöneldim. Fakat bu alemin de facebook aleminden çok farklı olmadığını gördüm. Hatta daha beteri. Üstelik facebook, Twitter'a göre yunmuş yıkanmış. 

Twitter'deki paylaşımlar facebooka göre daha hızlı. Aynı anda yüzlerce tweet alabiliyorsun. Fakat eme yarar, sadra şifa olacak paylaşımın sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadar az. Ne kadar çapsız insan varsa bu alemde arzı endam ediyor. Yazılıp paylaşılanlara bakınca bunlar benim ülkemin insanı mı demeden edemiyor insan. İstisnaları var elbet. Üstelik faydalı da.  Maalesef gittiğimiz yeri belli ediyoruz. Hiç acemilik çekmeden dalıyoruz hemen. Adres alıp bu aleme girenlerin takip ettikleri ve takip edilenlere bakınca binleri geçen takip olayı var. Fakat çoğu paylaşımlar sinek avlıyor. Tanısın tanımasın herkes birbirini takip eder görünüyor ama herkes kendi paylaşımının derdinde. Çünkü herkes birbirine karşı körler ve sağırlara oynuyor. Beğeni rekorları kıran paylaşımlara bakıyorum, benim için bir anlam ifade etmiyor. Benim paylaşımlarım da başkası için bir mana ifade etmiyor. Yani aynı kazan içine atılmış, fakat kaynamayan kişiler gibiyiz. Düşünce, fikir, mantalite bakımından birbirine uyum sağlamayacak olanlar birbirini takip eder görünüyor güya. Adı-sanı belli olmayan sahte hesapların sayısı da az değil. Kimi hızını alamayıp ilanı aşk yapıyor bu alemde. Çoğu da aşkını arıyor, aradığını bir türlü bulamamış umutsuz vaka.  Kimi de gönül eğlendiriyor. Belden aşağı yazışmaların da sayısı epey yekün tutuyor. 

Bu da mı yazılır dedirtir cinsten paylaşımların sayısı çok. Kimsenin özeli kalmamış anlaşılan. Anladığım kadarıyla daha ciddidir diye düşündüğüm bu alem de bana yabancı. Hani bir yere gidince tanımadığın insanlar içinde sap gibi kalıyorsun ya. İşte benimki de öyle. Koca bir sanal alemin içinde duyarlılıkları farklı insanların içinde yabancı hissettim kendimi. Kim bilir belki de ben yanlış düşünüyorumdur, gerisinde kalmışımdır bu alemin. Bir ay boyunca o alemde hiç Bir şey görmedin mi derseniz? Gördüm görmeye. Bizim Facebook'ta paylaş dediğimize orada 'retweet' diyorlar. Bunu öğrendim.

Twitter'ı görünce Facebook alemine haksızlık yaptığımı düşündüm. Gerçekten facebook'ta bir seviye varmış. Burayı anlamak için biraz twitter'a takılmanız yeterli olur kanaatindeyim. İşte bu yüzden  bir ay boyunca ara verdiğim ilk gözümü açtığım bu aleme tekrar döndüm. Twitter aracılığıyla duygu ve düşüncelerimi yine buradan paylaşmaya devam edeceğim. Zaten bu alemden ayrılmamıştım. Paylaşım yapmasam da çoğu zaman iz bırakmadan göz atıp çıkıyordum birçok Facebook kullanıcısının yaptığı gibi.

Hasılı, benden kurtuluşunuz yok... Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı derler ya. İşte ben de dükkanıma döndüm tekrar. Mütevazı sayfamda sizi rahatsız etmeye devam... İyi ki varsınız. 01/07/2017

MEB'in EBA ile imtihanı

Milli Eğitim Bakanlığı son iki yıl içerisinde okullarımızı akıllı tahtalarla tanıştırdı. Bugün bu tahtalara sahip olmayan okul yok gibidir. Bakanlığın yüksek maliyetlerle okullara kazandırdığı bir proje dense yanlış olmaz. Derslik ihtiyacından dolayı birçok ilimizde ikili öğretimin yapıldığı bir ortamda akıllı tahtalar öncelikli bir ihtiyaç mıydı? Kanaatimce önceliklerimiz arasında değildi.  Bana göre önceliğimiz olmasa da Bakanlık tüm ülkeye bu teknolojiyi yaydı. 

Öğretmenin dersini anlatmasına büyük kolaylık sağlayan ve öğrencinin görsel bir şekilde dersi dinlemesine imkan veren ve ders esnasında internete erişimi sağlayan bir eğitim ve öğretim materyalidir. Kısa zamanda kara tahtaların yerini aldı. Sınıf ortamında yeri geldiği zaman televizyon görevi görmekte, yeri geldiği zaman dünyayı ayağına getirmektedir.

Akıllı tahtalarla birlikte Bakanlık açılımı 'Eğitim Bilişim Ağı' demek olan EBA'yı yürürlüğe koydu. Birçok öğretmen EBA'ya bağlanmak suretiyle dersini bu şekilde işlemeye başlamıştır. Öğretmen öğrencilerine ödev verirken yine EBA'yı kullanmaktadır. Verdiği ödevin yapılıp yapılmadığını öğretmen bu sistem vasıtasıyla takip edebilmektedir. Faydalı mı? Yerinde, yeterince kullanıldığı takdirde faydalıdır. 

Bakanlık da özellikle mesleki çalışmalar döneminde öğretmenlerini bilgilendirmek amacıyla EBA'dan faydalanma yoluna gitmektedir. Aynı anda tüm öğretmenler okullarından veya evlerinden ilgili kişiyi canlı olarak izlemektedir. Tabii izleyebilirse. Çünkü "Saat 10.00'da müsteşar konuşacak, izleyin" deniliyor. Tüm öğretmenler akıllı tahta marifetiyle EBA'dan izlemek için sınıf veya çok amaçlı salonda yerini alıyor. Ama maalesef yetkilinin konuşmasını takip edemiyor. Ya açılmıyor, ya açılıyor; ses gelmiyor, ya sesi kısık geliyor, ya da donuyor... Yetkilinin konuşması bittikten sonra EBA, kendine geliyor. Anladığım kadarıyla alt yapı aynı anda tüm öğretmenlerin izlemesini kaldırmıyor. İşin garibi bu bir değil, iki değil, üç değil. Her defasında izler gibi yapılıyor. Bakanlığın bu durumdan haberi yok mu acaba? Haberi olsa öyle zannediyorum yetkililer tedbir alır. O zaman yukarıya geri bildirim gitmiyor, ya da yukarı geri bildirim istemiyor, gidiyorsa da Bakanlık gerekli tedbiri almıyor. O zaman problem yok. Herkes durumundan memnun anlaşılan. 

Bari, hiçbir şey yapamıyorlarsa hiç olmazsa bölge bölge yayın yapsalar, her bölgeye izlemeleri için saat ve süre verilse geçici çözüm olur kanaatindeyim. 21/06/2017