3 Ocak 2017 Salı

Hep başımızı ağrıtan ders, matematik

ÖSS VE SBS sınavlarında  çocuklarımızın yaptığı matematik  netleri  içler  acısı. 3-7 yaş arasında  iken  zeka  sıralamasında  üst seviyelerde olan  bu  milletin çocukları 18 yaşına  geldiği  zaman  sıralamanın  en altlarına  geriliyor. Bizim oğlan  bina okur  döner  döner  bir  daha  okur. Bu yıl 5.sınıflarda matematik dersinin  saati bir ders  saati  daha  artırıldı. 

Bırakın  ders saatini artırmayı,  
matematik  hazırlık sınıfları açsak,
bu kadar  bilgi kirliliği, 
öğrenmeden yeni  bir  konuya  geçmekle,
basitten zora  gitmedikçe, 
konuları azaltmadıkça, 
matematiği  hayatın içine getirmeden, 
hayatın  bir  parçası yapmadan, 
günlük  hayatın  içine çekmeden 
ve bu dersi  sevdirmeden bir arpa  boyu yol alamayız. 

En  zevkli dersi  öğrencilerin korkulu  rüyası haline  getirmede  bu milletin  üstüne yoktur. 
İstediğin  kadar  dersi  artırsan da, 
eğitimi 4+4+4 değil,  4*4*4 yapsan da, 
tüm  öğrencileri  dershaneye  göndersen  de nafile, 
Sonuç  alamazsın. Dolu  Beyin  Yeni  Bilgi  Almaz. Aşağıda  okuyacağınız problemin  benzerlerini  çokça  görebiliriz. Mesele  problemi  çözüp  rahatlama değil, işi  çözümsüzlüğe götürerek  "En  önemli  bir kişi veya  dersimiz yapmaktır.

"Trabzonlu Temel Ağa'nın sevgili torunu Eda'ya verilen ödev ile başı derttedir. Eskişehir'e göç eden arkadaşı Niyazi'ye başına gelenleri yazar:

Niyazicugum. Hani benim küçük torun var ya. Geçen akşam, geturdi ödevini önüme koydi. Bi yandan da aglay. Zaten dertlerini hep baga açar.

Dedi ki; 'Habunlari anliyamadum. O yüzden da yapamadım. Yarin ögretmen beni dövecek.'

Dedum ki; 'Aglama usagum, bunun içun ögretmen adam dövmez. Simdi oni çözeruk.'

Ne mümkün Niyazi kardasum:

Bi tirenlan, bi otobos ayni istasyondan kalkmislar. Tiren otobostan üçte bir daha hizli gidiy. Otobos iki yerde onbeser dakka istirahat vermis. Tiren da bi yerde durmis, 20 dakka su almis. Otobos saatte 60 kilometro gidiymis. Tiren 5 saat sonra gidecegi yere varmis. Otobos ise ne vakit sonra oraya varacakmis. Ograstum yapamadum.

Usak aglay.

Derken bubasi geldi. O da çözemedi. Diyrum oga ki, ' damat, senun tanidugun tahsilli bi otobos sofori var ise oga soralim, belki o bilebilur. Yahutta sabah olsun ben usagi soforler cemiyetine götüreyum. Onlar arasinda belki tirenle yaris etmis bi sofor vardur da bize nasihat verur. 'Ha, biz bi yandan da usaga tireni tarif ediyruk.
Tiren görmemis ki...

Ne anasi görmis, ne bubasi. Ben da bi tek askerlukte Erzurum'dan Sivas'a gittiydum. Neysa kardasum, o gece çok kizdum. Diyeceksun ki niye?
Usak daha incir agacindan duti ayiramay; mezgiti gosteriyrum, hamsi diy; efendum, yumurtanun fabrikada yapilduguni sanay. Biz gelduk araba yaristiriyruk. Yani efendi, otobos saatinda varsa ne olur, geç varsa ne olur? Gurbetten yolci mi bekliysun? Eger varacagi saat onemliysa, edersun yazihaneye bi telefon, derler saga otobosun inecegi zamani.. Bu kadarluk mesele içun sabiyi subyani niye telef edersun?

Usakcuklarda sarki yok, türki yok, oyun yok; dayamis matamatigi.

Ayiptur..." (Komedram)  03.01.2013


Özel güvenlik ne işe yarar?

Nerede bir kamu-kurum, özel sektör varsa buraların güvenliği özel güvenlik ile sağlanır. Hastaneler, bankalar, okullar, siteler... bile aynı şekilde korunur.

Banka vb bir kaç yer dışında özel güvenlik olarak görev yapanların silah taşıma/bulundurma/kullanma yetkileri yok bildiğim kadarıyla. Gece kulübünde görev yapan güvenlik görevlisine teröristi gördüğün zaman ne yaptın diye sorulduğunda: "Ne yapacaktım? Kaçtım" diye cevap vermiş. Terörist zaten uzaktan gelirken başta silahı olan polis olmak üzere kapıda gördüğünü taramış. Nasıl ki hırsıza kilit dayanmıyorsa sinsi bir şekilde öldürmek için gelene de silah veya silahlı olmak bir işe yaramıyor. Katil, polise kurşun sıkarken özel güvenlik  belki caniyi vurabilirdi eğer elinde silahı olsaydı. Birden fazla kişide silahın olduğunu bilen biri bu şekilde soğukkanlı davranamayabilirdi.

Devletin her yere yeteri kadar polis veremeyeceğine göre kamu kurum ve kuruluşlarının ve kamu adına amme hizmeti yapan yerlerin güvenlik ve asayişini sağlamak için özel güvenlik hizmetinden faydalanılması yerinde bir tasarruftur. Fakat silah bulundurma-kullanma ruhsatı ve yetkisi olmadığından bu tasarrufun hiçbir caydırıcı yönü yoktur. Teşbihte hata olmasın bostan korkuluğu gibi bir görev icra ediyorlar. Bu durumda özel güvenlik sadece düzgün olan, kurallara uyan kişilere karşı faydalı bir görev ifa edebilir. Bu görevi bu kurum ve kuruluşlarda çalışan bir kapıcı veya hizmetli de yapabilir.

Uluslararası şer güçlerinin terör üssü seçtikleri Türkiye'de güvenlik caydırıcı olmalıdır. İnsan yoğunluğunun çok olduğu, korunması özel bir öneme sahip stratejik yerlerin korunmasında azami gayret gösterilmeli, özel-resmi güvenlik güçleri artırılmalı, özel güvenlikle korunacak yerlerde görev yapan özel güvenlik personeli silahlandırılmalıdır. Binanın içi, dışı; binaya giden yol, sokak ve cadde gibi yerler kamera/mobesa ile döşenerek sürekli izlenmelidir. Tehlike kapıya gelince gafil avlanmaktan ziyade menzile düşen şüpheli derdest edilmelidir. Şehrin her yerine döşenen mobesalar oluşturulan tim tarafından gece-gündüz izlenmeli, dikkat çeken şüphelileri gerekli mercilere anında rapor etmelidir. Devleti yönetenler, il ve ilçelerde görev yapan mülki amirler, hakim ve savcılar vb dışında sivil-resmi herkesin telefonu hakim iznine gerek kalmadan hep dinlenmelidir.

Devlet, iç istihbarata önem vermeli, dış istihbarat ile bilgi akışı sağlamalıdır. Tabir yerindeyse ülkede kuş uçurtmamalıdır. Ohal'i vatandaş olarak iliklerimize kadar hissetmeliyiz.

Gördüğünüz gibi özel güvenlik konusunu ele almaya çalışırken iş döndü dolaştı güvenliğe geldi.  Hasılı derdimiz büyük. Allah  bu ülkeye, bu millete yardım etsin. 03.01.2017


2 Ocak 2017 Pazartesi

Kâl ehli olmaktan ne zaman hâl ehli olacağız?

"O, hiç kimseyi ayıplamaz, kötülüğe mukâbele etmez, af ve hoşgörülükle muâmele eder, kötülükten uzak kalırdı. Nefsi için bir kimseden intikâm almış değildir. Hiçbir köle ve hizmetçiyi, hattâ bir hayvanı bile incitmemiştir. Yanlış davranışları ise affetmiştir. Bir hâcet dileyen yoksulu boş çevirdiği vâkî değildir. Yanında bir şey bulunmazsa o vakit başka...

Onun ahlakı nasıldı diyenlere Hz Aişe:Siz Kur'an okumuyor musunuz,O'nun ahlakı Kur'an ahlakı idi cevabı verir. "Allah Teala: "Sen yüce bir ahlak üzeresin","Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar için Allah rasülünde sizin için güzel bir örneklik vardır" buyurmaktadır. Rasül, tek başına çıktığı tebliğ yolculuğunda kısa sürede 100 binleri ardında sürüklemişse, güvenilir bir kimse olmasından dolayı, güzel bir ahlaka sahip olmasından  ve samimiyetinden dolayı  olmuştur. 

14 asırdır anarız, kutlarız, peygamberi anlatırız, bir türlü sözden fiiliyata geçiremedik. Eskiden bir defa anarken şimdi yılda iki defa kutlar olduk. Peygamberimiz ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim buyurmaktadır. Zannımca edep örtüsüyle örtünmek peygamberimizi en güzel şekilde anmaktır. Hep geçmişi anmaktan yaşamaya zaman bulamadık, belki de sadece anmak nefsimize hoş geliyor, çünkü yaşamak zordur. 

Her yıl Mekke'nin fethini kutlarız; ama oluk oluk Müslüman kanı akmaya devam eder. Her yıl Peygamberi anarız ama yolundan gitmeyiz. Gelin kâl ehli olmaktan hâl ehli olmaya adım atalım. Bu tür anmalardan sanırım en fazla memnuniyet duyan telefon operatörleridir. 23/01/2013


Ekmek Bizim Her Şeyimiz

Fırına ekmek almak için gittim. Üç ekmek istedim. Bir taraftan da tanesi 90 kuruş olan ekmeğin parasını ayarlamak için  cebimden çıkardığım parayı denklemeye çalıştım. Bayan: "Ekmeğimiz 1 lira oldu" dedi. Ben de bu karda kışta evinden çıkıp gelene ekmek bedava diyeceksiniz diye düşünmüştüm, siz ise zam yapmışsınız, ne zaman zamlandı dedim. "bugün" dedi. Ekmeğimi alıp çıktım.

Gözümüz aydın olsun. Yeni bir yıl ile birlikte ekmeği zamlı yiyeceğiz ama artık bundan sonra ne ben bozuk para denkleyeceğim diye uğraşacağım, ne de fırındaki görevli parayı bozacağım diye uğraşacak. Hem fırında oyalanma olmayacak, sırada bekleyenin işi daha çabuk görülecek. Bardağın dolu tarafından bakmak buna denir.

Her sene yeni bir yıl ile birlikte zaten iğneden ipliğe zam gelirdi, buna alıştık. Bu sene son aylarda dış piyasadan kaynaklı dövizin fırlamasıyla birlikte daha fazla zam bekliyorduk. Şükür, fazla yansıtılmadı gördüğüm kadarıyla. Allah beterinden saklasın. Hepimize ödeme kolaylığı versin, kimseyi açlıkla, hayat pahalılığıyla, geçim derdiyle imtihan etmesin. Altından kalkamayacağımız bir yük yüklemesin.

Yılbaşı ile birlikte gelen diğer zamlara göre ekmeğe yapılan zammın fazla bir kıymeti harbiyesi yok. Ama ekmek bizim her şeyimiz. Katıksız yaşarız ama ekmeksiz asla. Ekmeksiz -dünyayı yesek- doymayız. Gerekirse ekmeğin içine ekmeği katık yaparak yeriz. Ortalama bir insan yılda 150 kilo ekmek yiyor bu ülkede. Kilo yapmasına, içerisine atılan katkı maddelerine rağmen.

Ortalama günde 5 ekmek alan bir ailenin ödeyeceği miktar aylık 150 lira. Dar gelirli, asgari ücretle çalışan için az para değil bu. Zaman zaman ekmek alırken bayat ekmek soranlar olur fırıncıya. "Alırsanız, şunlar var" diye ekmek gösterilir. Bazen de yok denir, adam gerisin geriye döner gider. Bir gün fırıncıya sordum, bu bayat ekmekleri niçin alıyorlar diye. "Genelde ailesi kalabalık kişiler alıyor" dedi. Anlaşılan maddi durumu kısıtlı kişiler taze ve sıcağına göre daha ucuz satılan ekmeğe yöneliyor günü kurtarmak ve öğün savmak için.

Hasılı yeni yıl, yenilikleriyle beraber geldi. İlk yeniliği de zamlar oldu. Biz yılbaşı kutlayacağız, yeni bir yıla gireceğiz diye sevinirken heybenin içindeki turpu unutmuşuz. Fırıncı gülerek hatırlattı sağ olsun... 02/01/2017

“Galiba Müslümanım!”*


Yılbaşı gecesini kutlamak amacıyla bir eğlence merkezinde toplanan, çoğunluğu yabancı insanların üzerine başkasının kukla ve maşası olan biri kurşun yağdırdı. Menfur saldırı sonucunda 39 kişi can verdi. 69 kişi de yaralandı. 

Olayın üzerinden iki gün geçti, katliamı yapan hala yakalanamadı. Saldırıyı DAEŞ üstlenmiş. Saldırıda vefat edenler bir taraftan defnedilmeye çalışılırken eldeki delillerden hareketle devlet, katilin yakalanması için seferber oldu. Daha acımız taze iken sosyal medyada fütursuzca açıklamalar paylaşılmaya başlandı. Köşe başlarını tutmuş bazı kişiler de suçlu avına çıktı. Hepsi  suçlu arıyor. Aranan suçlu sonunda bulundu. Suçlu, yılbaşı gecesinden bir gün önce camilerde okunan cuma hutbesiydi. Bu kişileri tebrik etmek lazım bu titiz çalışmalarından ötürü. Suçluyu bulamasalar da polisten önce azmettireni buldular. Bu adamları devlet MİT’e almak suretiyle mutlaka faydalanmalıdır. 30/12/2016 tarihinde okunan hutbeyi açtım suç unsurunu bulmak için. Hutbede “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil: Ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın” hadisi şerifi konu edinilmiş. Hutbenin sonu, "Her yılın sonu, yeni bir yılın başlangıcıdır aslında. Öyleyse bu yeni başlangıcı vesile kılarak hadiste dile getirilen soruları kendimize yeniden soralım. Unutmayalım ki; ömür sermayesinden geçen bir yılın sonunda kendini ve yaratılış gayesini unutarak, değerlerimizle örtüşmeyen, insan hayatına katkısı olmayan gayr-i meşru tutum ve davranışlar sergilemek bir mümine asla yakışmaz. Yeni bir yılın ilk saatlerinin başka kültürlere, başka dünyalara ait yılbaşı eğlenceleriyle israfa dönüştürülmesi ne kadar da düşündürücüdür. Sevap-günah, hayır-şer konularında muhasebe yapılması gereken saatlerin, emek harcamadan zengin olmak arzusuyla kumar, piyango gibi şans oyunlarıyla heba edilmesi ne kadar da üzücüdür... " şeklinde bitirilmiş.

Siyah punto ile belirttiğim yerler bazılarının zoruna gitmiş. Yönünü camiye dönmeyen bazıları cinnet saldırısının ardından gözünü hutbeye çevirmiş. “Vay efendim kişilerin yaşam tarzı üzerine nasıl böyle bir hutbe okunur” diye atışlara başladı. Ne var bu hutbenin içeriğinde? Yüzde 99’u Müslüman dediğimiz  bir toplumun fertleri kültürel yozlaşmaya karşı uyarılmış. Bir kamu hizmeti yapılmış. Böyle bir günde bu şekilde bir hutbe i’rad edilmeyecek de neden bahsedilecek? İstedikleri etliye-sütlüye karışmayan sadece öldüğümüz zaman bizi defnedecek bir din içeriği anlaşılan. Kusura bakmayın ama bu din -beğenseniz de beğenmeseniz de- insanın doğumundan ölümüne kadar hayatın her alanına karışan bir dindir. Daha turpun büyüğü heybede...ahiretinize de karışacak. Bu din iyiyi, güzeli...yapmamızı; kötü şeylerden kaçınmamızı ister. Sadece insanları  uyarır. Tercih, aklını kullananlarındır.  İster inanır, ister inanmaz. İnanmadıkları için asla onlara baskı uygulamaz. Bu ülkede milyonlarca insan yılbaşı vb geceleri kutlar, bir o kadarı da kutlamamak için hassasiyet gösterir. İsteyen kutlar, isteyen kutlamaz. Bu durumda Diyanet görevini ifa etmiş. Ne diyecekti yani? Kutlayın, din bu konuda ne karışır mı diyecekti? Şakaysa yaptığınız...bunu anlarım -hatta severim- ama  şimdi zamanı değil. Ciddi iseniz vahim bir durum. Allah akıl noksanlığı vermesin kimseye.

Kültürel yozlaşma maalesef iliklerimize  kadar işledi. Ne tam batılı olabildik ne de doğulu kalabildik. Bir TV programında rahmetli Rauf DENKTAŞ, bir seçim çalışmasında başından geçen bir anısını paylaşmıştı: “Seçim çalışması yaparken bir kahvehaneye uğradım. İçeride propagandamı yaptıktan sonra çıkışta 15-16 yaşlarında bir kız çocuğunu gördüm. Boynunda Hristiyanların sembolü  ‘haç’ işareti olan bir kolye dikkatimi çekti. ‘Kızım, bu boynundaki ne?’ dedim. ‘Haaç’ dedi. Ardından ‘Sen Müslüman değil misin’ dedim. Bu soruma cevap vermek için epey düşündü. Sonra ‘Galiba Müslümanım’ dedi.”

Şimdi burada suçlu kim? Daha hiçbir şeyin farkında olmayan bu çocuk mu? Yoksa ona dini ve kültürel değerlerimizi camide, okulda, hutbede anlatmayan bizlerde mi? Karar sizin. Suçluyu arayalım ama doğru yerde arayalım, birbirimize girmeden. Zira istedikleri iç karışıklık. Aklımızı kullanalım. Bilinçaltında sakladıklarımızı ortaya çıkarmayalım. Yoksa çok gülünç duruma düşeriz. 02/01/2017

04/01/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Uyar akıllı kişiler


Allah'ın diğer canlılardan farklı olarak insana bahşettiği en büyük nimettir akıl.
Tabii kullanan için ayrı bir değere sahiptir. Kur'an, bu nimetin kullanılmasını sık sık emreder.

İnsanımızın geneli aklını kullanmaz. Bedava başkasına kiraya verir. Aslında kullanmadığı aklı kendisinde bir yüktür. O, artık iyi bir emir eridir:
1.Herhangi bir şeyi sorgulamaz.
2.Başkası onun adına düşünür.
3.Kendiliğinden bir şey yapmaz.
4.Hep emir bekler.
5.Kendine karşı öz güveni yoktur.
6.Emredilen içine sinmese de vardır bir hikmeti diye düşünür.
7.Cemaatinin, STK'sının, liderinin, şeyhinin emir ve direktifiyle hareket eder.
8.Hep bağlı olduğu  yerin veya kişinin gözüne girmeye çalışır.
9.Kur'an ve sünnet bu konuda ne derden ziyade, grubumun görüşü nedir diye bekler durur.
10.Allah'ın ipine sarılır gibi grubuna bağlıdır. Çünkü  sürü psikolojisine sahiptir. Liderinin yanlış yolda olduğunu asla kabul etmez.
11.Bağlı ve ait olduğu yerin dışındaki fikirlere kapalıdır. Başkasına karşı ön yargılanır.
12.Başkasına ait gazete, makale, dergi, kitap vs okumaz. Çünkü kendine güveni yoktur.
13.Kendi ile barışık değildir. Kendinde  göremediği kerameti başkasında görür.
14.Hep bir kurtarıcı bekler. Kurtarıcısının da lideri, şeyhi vs olacağına kendisini inandırmıştır.
15.Birilerini kendi sırtına bastırarak itibar ve şöhret kazandırdığının bile farkına varamaz. Çünkü aklını kullanmaz.

Allah böylelerine aklını kullanmayı nasip etsin, hayırlarını versin. 02.01.2015

1 Ocak 2017 Pazar

Ahlakı iç edilmiş Müslümanlık

İslam; iman, ibadet ve ahlak ile bir bütündür. Hangisi ihmal  edilirse o İslam eksik olur. Çoğu bilginler Müslümanı bir ağaca benzetirler. Onun kökü iman, gövde ve dalları; amel ve ibadet, yaprakları ilim, meyvesi de güzel ahlaktır. 

Kök olmadan bir ağacın yaşaması mümkün değildir, çabuk kurur. Gövde ve dalları olmayan ağacın meyve vermesi mümkün değildir. Kökü ve gövdesi olduğu halde meyve vermeyen ağaç tasvip edilmez. Hatta çoğu yerde meyve vermeyen ağaç ya kesilir ya da bir başka meyve vermesi için aşı yapılır. Buradan ağacın olmazsa olmaz şartı meyve vermesidir. Meyve vermeyen ağaç asıl görevini yapmamış demektir.

Bugün yaşayan Müslümanların ekserisinin en büyük sorunu meyve verme sorunudur. Ağacın olmazsa olmaz üç temel unsurundan iman ve ibadette pek bir sorun yok. Çünkü nerede kendisini Müslüman diye tanımlayan birini görsek; "Elhamdülillah Müslümanım" der. İbadetleri yerine getirip getiremediği sorulduğunda, "Allah kabul etsin, yapabildiğim kadar ibadetlerimi yerine getiriyorum" şeklinde ifade eder. Kişinin inanıp inanmadığını, inancında samimi olup olmadığını Allah bilir. Biz insanları ibadet ederken gördüğümüz zaman kendisi hakkında Müslüman diye tanımlarız. Özellikle namaz kişinin alameti farikalarından biridir. Vakit namazlarında fazla olmasa da cuma ve bayram namazlarında bu toplumun ekseriyetini görmemiz mümkündür.  Yine bu ülkede yapılan istatistiklerde namaza göre daha zor bir ibadet olan orucu tutanların oranı daha fazladır. Kur'an okuyan, kursa giden, hayır ve hasenatta bulunan insanımızın sayısı yine azımsanamayacak kadar çoktur. Esefle söylemek gerekirse kök ve gövde yani iman ve ibadetlerimiz  nedense meyve vermiyor, yani ahlak ortaya çıkmıyor. Halbuki ibadetlerin amacı kişiyi güzel ahlak sahibi yapmaktır. Hasılı bizde dil ile ikrar ve kalp ile tasdik dediğimiz iman var, Allah rızası için yapılan fiil dediğimiz uzuvlarla amel olan ibadet var. Fakat ahlak yok. İkrar ve eylem var, sonuç sıfır elde var sıfır. Bu demektir ki iman ve ibadete verdiğimiz önemi ahlaka vermiyoruz. Ya ahlak bizim için önemli değil veya inandığımızı söylediğimiz imanımızda, ifa ediyoruz dediğimiz ibadetlerimizde bir sorun var. İman dilden kalbe geçmemiş, ibadetler ise el, kol, dil ve uzuvlardan öte gitmemiştir.

"İyilik ve takvada yardımlaşın, kötülük ve düşmanlıkta yardımlaşmayın" ayeti geldiği zaman sahabe: "İyilik (birr) nedir" diye sorar. "Güzel ahlaktır" cevabı verir Peygamberimiz. Yine Peygamberimiz "Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim" buyurur. Görüldüğü gibi İslam; en az iman, ibadet kadar ahlaka da önem vermektedir. O zaman bizim yaşantımızda bir sorun göze çarpmaktadır. En'am 162'de "Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.” buyrulmaktadır. Bu ayeti -iman ve- ibadetin Allah ile kulun arasında bir ilişki biçimi şeklinde anlarsak ahlakın ise insanın toplumsal ilişki biçimi şeklinde yorumlayabiliriz. Meyve vermeyen bir ağaç nasıl ki istenmezse ahlaka dönüşmeyen iman ve ibadette -öyle zannediyorum- tasvip edilmez. Müslümanlar ahlakı es geçiyor demektir bu.

Ahlakını geliştirmeyen ve bunun için çaba sarf etmeyen bir Müslümanın Müslümanlığını gözden geçirmesinde fayda vardır. Müslüman kimliğini taşıdığı halde her türlü kötülüğü yapmaya devam eden  kimselerin Müslümanları küçük küçürme, boynunu öne eğdirme, utandırma gibi bir lüksü olamaz. Ya adam gibi yaşasınlar. Ya da gölge etmeyip İslam dairesinden çıksınlar. 01/01/2017