4 Ekim 2016 Salı

"Hiç sevmem öğretmenleri..."

3-4 yıl önce bir vesileyle tanımadığım bir eve misafir oldum. Oturduktan sonra ev sahibi bana "Ne iş yapıyorsun" dedi. Öğretmenim dedim. "Hiç sevmem öğretmenleri" dedi. Niye, ne yaptılar ki dedim. Soruma cevap vermeden "Bir de polisleri" dedi. Tekrar sordum: Siz ne iş yapıyorsunuz diye. "Ne iş  yapıyorlar ki" dedi. Beyefendi siz ne iş yaparsınız soruma: "Pazarcıyım" dedi. Her meslekte işini iyi yapanlar olduğu gibi baştan savanlar da var açıklamama ikna olmadıysa da sessiz kaldı.

Her birimiz kendi işimizin zor, başkasının yaptığı işi kolay olarak görürüz. Aslında sorumluluğunu bilen ve sorumluluğun gereğini yerine getirenler için hayatta kolay iş ve meslek yoktur. Görevini tam yerine getirmeyen, işini aksatan herkes için kolaydır. En kolay iş yemek yemektir. Onu yemek için de bölmek, parçalamak ve çiğnemek gerekiyor.

Çoğumuzda bir hazımsızlık vardır. Her işin riski, ağırlığı, çalışma şartları ve sorumluluğu vardır. Her meslek hem kolay, hem zordur. Önemli olan prensip olarak her iş koluna saygı göstermektir, değer vermektir. Her meslek erbabına toptancı davranmamaktır.

Öğretmen ve polisi ne iş yapıyorlar ki diyerek küçümseyen, evine misafir olduğum ev sahibim de pazarcılık yapıyormuş. Pazarcılık kolay mı? Değil. Yaz-kış, soğuk-sıcak demeden her gün bir semt pazarına sebze ve meyvesini götürüp sergisini açacak, malını; soğuğa ve sıcağa karşı koruyacak, sergisinin üzerine malını güzelce istif edecek, sattığını satacak, satamadığını tekrar aracına yükleyip geç vakitte evinin yolunu tutacak.

Şimdi size sorarım pazarcıların itibarı, özellikle Konya'da nasıl? İçlerinde işini düzgün yapan, malını düzgün satan, kazancına haram karıştırmayan satıcıların yanında; sattığını seçtirmeyen, tezgahının önüne iri ve güzellerini koyan, düzgün tartmayan, poşetin içine çürük-çarık doldurup  ağzını bağlayan, tezgahın arka tarafına bakmak istediğin zaman 'Hepsi aynı' diyen, akşam giderken tüm çöpünü işgal ettiği yere bırakıp giden pazarcı sayısı da az değildir. Hatta genel kanaat budur. Tezgahın önüne malın iyisini koyan tabiri pazar esnafı için kullanılır.  Her ne kadar imajları düzgün değilse de hepsini aynı kefeye koymamak gerek.

Keşke öğretmeni ve polisi bir iş yapmadıkları için hiç sevmediğini söyleyen birinin iş ahlakı halk nezdinde iyi olsaydı bari. Bu iki meslek grubunu hiç yıpranmamış bir başka meslek grubu tenkit etmiş olsaydı.

Kim bilir belki bu esnaf işini doğru dürüst yapıyordur. 04.10.2016




Güya eğitim ve öğretimde kitaplar ücretsiz **

Okullar açılalı iki hafta oldu. Üçüncü haftayı bitirdik. Eğitim ve öğretim başladı başlayalı, araç ve insan trafiğinde gözle görülür bir yoğunluk göze çarpıyor. Okul kıyafeti ve kitap kırtasiye satan firmaların bulunduğu güzergahlarda aracınla geç geçebilirsen. Yaya gelenin bile içeri giremediği günler yaşıyoruz. Kitapçıların içi tıklım tıklım, içeri girmek için dışarıda sıra bekleyenler bile var.

Okul kıyafetini belki bir yerde bulup hallediyorsun işini. Kırtasiye işlerini de herhangi bir mağazadan alıp kurtulabilirsin. Dur bakalım hemen kurtuldum deme. Daha sırada öğretmenin dediği yardımcı kaynakları alacaksın. Hepsini bir kitapçıda bulamazsın. Şehri dört döneceksin. Çünkü öğretmenin istediği yardımcı kaynağı bulmak için nokta atış yapman gerekiyor. Zira bazı öğretmenler  sadece yardımcı kaynak aldırmıyor. "X yayın evinin bastığı Y kimseye ait kitabı Z kitapçıdan alacaksınız. Şu kadar kitabı oradan alabilirsiniz. Almaya mecbur değilsiniz, isteyen alabilir, ben dersleri o aldığınız kitaptan işleyeceğim. Falan okuldan geldim derseniz size şu fiyattan verilecek" diyor.  Sen veli olarak şu kitap evi, bu kitap evi dolaşıp duracaksın. Üstelik bazı kitaplar bittiği için geleceği gün tekrar gidip alacaksın. Alacağın onca yardımcı kaynak ne kadar tutar, hesabını sonra yaparsın. Çünkü acısı sonra belli olur... Şimdi sen kitapları halletmeye bak ki, çocuğun da mutlu olsun, öğretmeni de. Çocuğun ve öğretmeni mutlu oldu mu yayın evi zaten dört köşe olur mutluluktan. Kitabı satıldıkça yazarı da ihya olacak bu arada. Bak aynı anda kaç kişiyi mutlu ediyorsun. Allah da seni bahtiyar eylesin. Sen bol kazanmaya devam et ki doyuracağın insanlar olsun.

Devlet de kafasını kuma gömsün: Eğitim ve öğretim ücretsiz desin, durmadan ders kitaplarını ihale ile firmalara vermeye çalışsın, bastırdığı kitapların dağıtımını başka firmalara versin, okulun açıldığı ilk gün sıraların üstünde olacak diye firmalar gece gündüz, mesai takip etmeden okullara kitaplarını götürsün, saymadan rastgele verdiği kitapların ve getirmediği kitapların listesini okul yetkilisine tam ve eksiksiz olarak teslim aldım diye imza attırsın. Ardından da "Hocam eksik ve fazla olursa bizim depomuz falan yerde, şu saat ile bu saat arası orada bulunuruz, fazlasını arabanızla getirin, eksiğini yine arabanızla okula götürün, eksik kitaplar ne zaman gelir, okullar ne zaman getirir bilinmez, siz ara ara uğrayın oraya" der, çeker gider. Okulun girişinde rastgele bırakılmış kitapları paketleyip ilk gün sıraların üzerinde hazır olması için bu işi hizmetli, öğretmen, idareci yapsın. Bunca masraf, telaşe ve sıkıntının ardından herkes işimizi yüzümüzün akıyla yaptık, yetiştirdik hele şükür desin. Bundan sonra sıra öğretmende artık.

Öğretmen daha derse gelir gelmez, devletin nice emek ve masrafla gönderdiği kitabın yüzüne bakmadan aldıracağı yardımcı kaynakları bir bir sıralasın. Sen de ne olur ne olmaz, belki çocuğum dersten geri kalır, hatta öğretmen yardımcı kaynağı almadığı için çocuğumun performansını düşük bile verebilir diyerek soluğu kitapçılarda al. Ne kadar harcayacağın bir muammadır. Çünkü ucu açıktır. Bazı öğretmenler dünyanın merkezine kendi derslerini alıyor. Başka ders önemli değil. Alacaksın başka çaren yok adına tavsiye denilen bu yardımcı kaynakları. Dua et bazı öğretmenler “Yardımcı kaynak aldırmak yasak” diye sesini çıkarmıyor ve çocuğuna kitap aldırmıyor. Hepsi aldırsa vay haline.

Ücretsiz olan eğitim ve öğretim için servis, kıyafet, defter, yardımcı kaynak vb harcamalar belini büker. Daha çocuğunun yemek-kantin ve harçlığı da ardından gelecek.  Allah senin yardımcın olsun sayın veli! İnşallah aldığın onca yardımcı kaynak ve eğitimin diğer masrafları için yaptığın-yapacağın masrafa değer.

Bizim durmadan hangi parti ne kadar oy alacak şeklinde anket çalışması yapan saha araştırmacıları! Ne olur, bir hafta siyasi anket yapmayın da yardımcı kaynak aldıran öğretmenle, yardımcı kaynak aldırmayan öğretmenin sınıflarında bir farklılık oluyor mu? Bir de bunun araştırmasını yapın. Bu, sizin işiniz değil biliyorum ama ne yaparsın ki Türkiye'de o kadar üniversite var. Daha bu güne kadar yardımcı kaynakların eğitime katkısını araştırmadılar. Oldu olacak bu işi de siz yapın.

Sayın öğretmenim! Derdin ne senin yardımcı kaynakla? Daha  okul açılmadan yardımcı kaynakla yatıp kalkıyorsun, devlet tavsiye etmiyor, aldırmayın diyor. Demek ki devlet ihtiyaç olarak görmüyor bunu. Devletin dert edinmediğini sen niye dert ediniyorsun? Sonra yayın evi, yazar adı ve kitapçı adı vererek öğrenciyi yönlendirmek doğru mu? Yoksa kitapçı ile gizli bir anlaşman mı var? Adam sana prim mi veriyor? Kendini düşürme bu kadar. Devlet hangi malzeme ve materyali vermişse onunla yetin.

İsteyen öğrenci, isteyen veli takviyeye ihtiyaç hissediyorsa kitapçının yolunu tutsun, hangisini isterse onu alsın. Biliyorum işiniz zor. Kimi veli yardımcı kaynak alınsın diye size teklif eder, kimi de alınmasın diye. Siz de iki arada bir derede kalıyorsunuz. Kiminiz aldırıyor, kiminiz aldırmıyor. Aldırsanız da suç, aldırmasanız da... Bırakın kim ne yaparsa yapsın. Sadece devletin verdiği kitapla yetinin...

Bu kadar yardımcı kaynağı çözecek öğrenciler bu yükün altından nasıl kalkacak biraz da onları düşünelim... 04/10/2016

** 12/10/2016 tarihinde kahtasoz internet gazetesinde yayımlanmıştır.


Fetö bağlantısı tespit edilemedi... Araştırılmasının devamına... Pes doğrusu!

İki ay önce kendim gibi bildiğim iki kamu personeli arkadaşımın 'FETÖ' şüphesiyle açığa alındıklarını duyunca önce "Nasıl olur böyle, bunlar ve FETÖ... buna kargalar bile güler, ne oluyoruz" dedim  çevremde. Ardından "Paralelcileri yanlış yerde aramayalım" başlıklı bir yazı kaleme alarak  bu iki arkadaşın masum olduğuna işaret etmeye çalışmıştım.

Ne zaman biri açığa alınsa "Ha demek o da mı onlardanmış, bilmiyordum" deyip yolumuza devam ediyoruz. Arkadaş ben bu adamı tanıyorum, o taraklarda bezi yok, deseniz "Suçluyla mücadelede eğer % 80 isabet varsa mücadele başarılı demektir, temizlik için başka çare yok, sulandırmamak lazım" cevabıyla karşılaşıyorsunuz. Hatta "Falan yerde şöyle biri de var, daha ona dokunulmadı, hala ne bekleniyor" şeklinde isim vermeden ithamlarda bulunmalar da devam ediyor.

Bereket devletin bir numaralı yetkilisi "At izi ile it izinin birbirine karıştığını birinci elden ifade etti de bu konuda vahim hataların olabileceği dillendirilmeye başlandı.

Fetö ile mücadelede hiç olmadığı kadar kamuoyunda bir halk desteği var. Bunu iyi değerlendirmek, suçluyla mücadelede mutlaka bir sonuç almak gerekir. Bunun için de masum insanlara suçlu muamelesi yapmadan, onları incitmeden kılı kırk yarmak gerekiyor. Yoksa onulmaz yaralar açarız. Her şeyin telafisi olur, gönül kırgınlığının telafisi olmaz.

Masumluğundan adım gibi emin olduğum iki arkadaşım 2 ay önce açığa alınmıştı. Yanlışlığın Bağdat'a varmadan düzelir, kısa zamanda görevinize iade edilirsiniz dedim. Biz ne dersek diyelim ateş düştüğü yeri yakar deriz ya. İşte öyle bir durum. Her ikisi de içine kapandı, neredeyse hayata küstüler. Ne yediklerinden zevk aldılar, ne de içtiklerinden. Aylar, haftalar, günler, saatler, dakikalar geçmek bilmedi. Hayat çekilmez oldu onlar için. Ara ara telefonla arayarak teselli vermeye çalıştım. Hiçbir şey yapamamanın ezikliğini de hissediyorum içimde hep.

Onların bugün-yarın başlayacaklarını ümitle beklerken telefon görüşmelerimde rahat iletişim kuramamaya başladım. Ses, yankı oluşmaya başladı. Bir anormallik olduğunu anladım ama sebebini bilemedim. Kendi kendime adam gibi bir telefon almazsın, olacağı bu dedim. Zaman zaman görüştüğüm masumlardan biri: "Telefonun dinleniyor, haberin olsun" deyince aklım başıma geldi. Masum olduğuna inandığım kişilerle teselli amaçlı görüşmem dolayısıyla kara listeye de alınmışım. Keşke sadra şifa olabilsem gam yemem. Boşu boşuna beni dinleyip vakit kaybetmeseler, devletin parasını da lüzumsuz yere harcamasalar... Sizin suçluyla mücadele anlayışınız bu mu Allah aşkına! Mağdur olmuş masumun peşinden gideni dinlemek. Belki de yıllar yılı masum insanları “Suçluları dinliyoruz” diyerek dinlediniz. Esas suçlular bir yıldır darbe planı yapıyor, sağır sultan duyuyor, ama sizin haberiniz olmuyor. Yazıklar olsun size. Bunca hainin iş çevirdiği bir yerde devletin niye uyuduğu böylece ortaya çıkmış oldu.

Konumuz iki masum insandı. Ona dönelim isterseniz tekrar. İki masumdan biri 1.5 ay önce döndü, iki gün sonra diğer masum aradı: “Abi, telefon geldi, yazım gelmiş, yarın gidip göreve başlayacağım” diye. Hayırlı olsun, Allah beterinden saklasın dedim, görüşmeyi bitirdik. Bir hafta sonra karşılaştığımda nasıl gidiyor iş dedim. “Ben daha başlamadım ki” dedi. Mübarek beni arayıp yarın başlayacağım demedin mi dedim. Bir yazı geldi dediler gittim. Gelen yazıda: “Adı geçen kişinin Fetö bağlantısı tespit edilemediğinden araştırma ve incelenmesinin devamına” yazıyormuş. Ciddi misin sen dedim. Benim ki de laftı zaten. Bu işin şakası mı olurdu. Akıl hafsalam duracaktı neredeyse. Bağlantı tespit edilemedi, araştırılmasına devam. Evlere şenlik bir yazı. Sen adamı 1.5 aydır açıkta beklet, hiçbir şey bulama, geri göreve iade edeceğine, incelenmesine devam diyeceksin. Yazık gerçekten yazık. Ama haklarını yemeyelim. Bir şey bulamamışlar. Zaten bulamazlar, istersen incelemek için 75 milyonu görevlendirsinler. Olmayan bir şeyi nasıl bulacaklardı zaten.

Sonunda iki ay açıkta bekledikten sonra görevine iade edildi. Şimdi görevinin başında. Adı nedir derseniz? Adlarının ne önemi var ki… Önemli olan iki masumun canlarının iki ay boyunca yanması. Adları ha Osman olmuş ha Ali Osman… Ne fark eder ki! Nazarımda zaten hiç itibarları kaybolmamıştı bu iki zevatın. Şimdi görevlerine döndüler. Ya tanımayan insanların yanındaki itibarları ne olacak? Kim bunlardan özür dileyecek? Sonra gecikmiş adalet, adalet midir?


Anladığım kadarıyla Fetö ile mücadele ediyorum derken bazı yöneticiler kraldan daha fazla kralcı kesiliyorlar, Bu adamlar masum olabilir mi demiyorlar. Kendilerini Fetö ile amansız mücadele ediyorlar diye göstermeye çalışıyorlar. Ben bu adamları masum diye görevlerine iade edersem bana Fetö’cü muamelesi yaparlar diye korkuyorlar mı acaba? Abdestlerinden şüpheleri mi var ki namazlarından şüphe ediyorlar?.. Sizin göreviniz mücadelede ipe un sermek, mücadeleyi sulandırmak değildir. Göreviniz suçluyu tespit edip masuma kol kanat germektir. 10 tane suçlunun içerisindeki masumu bulmaktır. Yok bulamıyorum sap-saman karıştı diyorsan gölge etme, ya bırak başkası gelsin, ya da tanımadığın masum insanı suçlu ilan etme. 

Fetö bağlantısı tespit edilemedi... Araştırılmasının devamına... Pes doğrusu! 04/10/2016

3 Ekim 2016 Pazartesi

Suçluyla mücadelede titiz olunmalı

2008 yılında bir lisede görev yaparken lise 3.sınıf bir kız öğrenci: "Cüzdanım çalındı, içinde de param vardı" diye odama geldi. Cüzdanın evde kalmış olmasın, istersen aileni bir ara, dedim. "Anneme sordum, evde değil, sınıfta çalındı" dedi. Yolda düşürmüş olmayasın, ya da bir başka yerde unutmuş olabilirsin" dedim.  "Çantamın içine koyardım hep. Sınıfımdan biri çaldı" dedi. Şüphelendiğin biri var mı dedim. "Evet, sıra arkadaşım" dedi. Aldığını gördün mü? Ya o değilse... Bir daha o arkadaşının yüzüne bakabilecek misin? Haydi belli etmemek için tüm sınıftakilerin cep ve çantalarını yokladıktan sonra para kimseden çıkmazsa o sınıfta okuyabilecek misin dedim. "Okuyamam" dedi.

Kızım ben yanıma bir kaç öğretmen alır, sınıfı tümden yoklar, şüphelendiğin arkadaşı biraz daha titiz inceleriz. Mağdursun ama bir yanlışlık yapmayalım. Dün akşam neredeydin, belki orada kalmış olabilir cüzdanın dedim. "Dershanedeydim" dedi. Bir şey kaybetmeyiz, dershane müdürünü bir arayayım dedim. Sınıfını ve oturduğu yeri söyledim dershane müdürüne. Müdür az sonra "Hocam cüzdan burada, sıranın altındaymış" diye geriye döndü.

Öğrenci, cüzdan ve parasının bulunmasına sevindi. Ben ondan daha fazla sevindim. Sınıfı ve özellikle bir öğrenci hırsızlık töhmeti altında kalacaktı. "Siz beni hırsız tuttunuz, ben size kırgınım" diyecekti. Belki de incinip küsecekti. Şükür ki, kimse zan altında kalmadan, kimseyi suçlamadan mesele çözülmüştü. Bir konuda masum olduğunuz halde eğer üzerinize bir suç isnat edilmişse bu durum daha iyi anlaşılır sanırım.
***
2009 yılında yine lisede görev yaparken bir kaç kız arkadaşıyla beraber bir kız öğrenci geldi yanıma "Param çalındı" diye. Kaç para alınan dedim. "50 TL" dedi. Ne işi var o kadar paranın çantanda, cebin yok mu, niye oraya koymadın, madem cebin yoktu, bana getirseydin emanet olarak dedim, gittiler. Bu kız öğrenci yine bir kaç defa geldi param gitti diye. Anlaşılan sen laftan-sözden anlamayacaksın, baban hem marketçi, hem de servisçi. O kazansın, sen burada çaldır dedim. Diyorum ama ne yapacağımı da bilmiyorum. Parayı alan sınıfından biri. Ama kim? Masumlara suç isnat etmeden bu işi nasıl çözecektim. Ara ara odama bir öğrenci gelip "Hocam bizim sınıfta yine para çalındı, okulun kameralarını açıp bir bakalım, başka sınıftan biri olmalı" dedi. Olmaz öyle şey, sınıfınıza giren her yabancıya hırsız muamelesi mi yapacağız, üstelik parayı alan sizin sınıftan biri dedim.

Bir gün kızımızı çağırdım, cebimden elli lira verdim. Sayı numaralarını aldım. Kızım çantana koy, koyarken de sınıfından başkalarının görebileceği şekilde göster, bir de böyle deneyelim dedim. Para iki gün kızın çantasında kaldı, el süren olmadı. Bizim problemi çözme yöntemimiz iş yaramadı. Çünkü hırsız sınıftan biri. Bizden önde gidiyordu hep. Odama gelip kameralara bakalım diyen öğrenciden şüpheleniyorum ama sensin oğlum da diyemiyordum.Çünkü suç üstü yakalanmadı, falso da vermedi. Bir gün o sınıfa derse girdim. Baktım arka tarafta küçük boylu, zayıf cılız bir öğrenciyi bizim kameraları inceleyelim diyen iri cüsseli öğrenci sıkıştırıyordu: Hırsız sensin, sen alıyorsun bu parayı diye. "Yavrum! Nereden biliyorsun, gördün mü arkadaşının aldığı parayı. Benim için bu sınıftaki herkes şüpheli durumunda, belki de çalan sensin, kimseye iftira atma dedim.

Bir öğrencinin okula getirdiği harçlıktan daha fazla bir parayı her gün okula getiren kızımız, ne günlük parasını getirdi bize emanet etti, ne de çantasına koymaktan vazgeçti. Bir-iki defa daha çalındı parası.

Son çare olarak devamsızlığı fazla, dersleri zayıf, okulun arkasında sigara içerken yakalanan, İstiklal Marşına katılmayıp okulun dışında oyalanan ve hırsızı yakalamak için kameraları incelemeyi teklif eden ve sınıfından bir başka öğrenciyi hırsız tutan öğrencinin ailesini okula davet ettim. Aileye çocuğunuzu bu okuldan almanızda fayda var. Çünkü çocuğunuz bu okula uyum sağlayamadı, böyle giderse sınıf tekrarına kalma durumu da söz konusu. Çocuğunuz bu okulu kaldıramıyor, hatta bazı zamanlar okula gelmeyip kahvehanede babası yaşındaki kişilerle oyun da oynuyor, üstelik size az önce günlük ne kadar harçlık verdiğinizi sordum. Çocuğunuzu araştırdım, sizin verdiğiniz paradan daha fazla bir para harcıyor günlük. Bu parayı nereden buluyor acaba? Birilerinden borç mu alıyor, cebinizden habersiz para da alıyor olabilir mi dedim. "Yapmaz bizim çocuğumuz, cebimizden para almaz" dediler. Pekiyi bu paranın suyu nereden o zaman dedim. Sessiz kaldı aile.

Aile çocuklarını okuldan alıp almama da tereddüt halinde idiler. En sonunda çocuğunuzu şu ana kadar kazanmaya çalıştım, bazı  hareketlerinden dolayı disipline de sevk etmedim. Tüm bunlardan geçtim, o sınıfta bir hırsız var, kimseyi suçlamıyorum ama hal ve hareketlerinden ben çocuğunuzdan şüpheleniyorum, ama görmediğim için bu yaptı diyemiyorum. Fakat yarın parayı alanın sizin çocuğunuz olduğu ortaya çıkarsa o zaman hem hırsız damgası yiyecek, hem de örgün eğitimin dışına çıkarılma durumu söz konusu olabilir, çocuğunuzu alın, ya da almayın, ama çocuğunuzdan şüphelendiğimi asla çocuğunuz bilmesin dedim. Sonunda aile ikna oldu, çocuklarını okuldan nakil alıp bir genel liseye götürdüler.

Sonuç? Sorun çözüldü mü? Hele şükür çözüldü, öğrencimiz nakil gitti, bir daha o sınıfta hırsızlık vakası olmadı.  Kimse kimseye hırsız gözüyle bakmadı. Sınıf huzur buldu, tabii bende...

İnsanın olduğu yerde problem olur. Önemli olan suçluyu/suçluları bulacağım derken masumları üzmeden, incitmeden problemi çözmektir. Bu konuda yoğurdu üfleyerek yemektir. At izi ile it izini karıştırmamak için soğukkanlı olmak gerekir, şüphelenilen kişi ya da kişileri, haberleri olmadan teknik takibe almalı, koğuşturmalı, iyi incelemeli. Şiddetli şüphe ortaya çıkarsa inceleme ve soruşturma başlatılarak incelemesi yapılmalı. Zan, şüphe, duyum ile hareket edilmemeli. İnsanlara iftira atılabileceği hesaba katılmalı.

Titiz çalışmaya rağmen masum insanların mağdur olduğu ortaya çıkarsa kişiden kamuoyu önünde özür dilenmeli, iadei itibarı yapılmalı. Yoksa atılan çamurun izi kalır... Mağdur eden sorumlunun bu işi kasıtlı yaptığı ortaya çıkarsa  cezayı müeyyide ile yüz yüze gelmeli. Açığa almadan incelenmesi yapılmalı, tedbir amaçlı açığa alınırsa da  hakkındaki inceleme tez zamanda sona erdirilmelidir.

"Bir yerde 9 suçlu bir masum var ise suçlular yüzünden masum da heba edilmemeli," suçlularla mücadele ediyoruz diye masum insanın ocağı söndürülmemeli, incitilmemeli,  suçluyla mücadele tere yağından kıl çeker gibi olmalı. Masumu üzerek hayatı boyunca altından kalkamayacağı ve unutamayacağı bir töhmet ile karşı karşıya getirecek ortamlardan ve isnatlardan kaçınılmalıdır. Birilerine bıyık altından gülme imkanı verilmemelidir. Suçluyla mücadele sulandırılmamalıdır. Suçluyla mücadele etme doğru hakkımızı sap- samanı birbirine karıştırarak haksız duruma düşürmeyelim.  03/10/2016

Bu sene ayvayı -bol- yiyeceğiz

Bu sene eylülün sonları soğuk geçti. Sabahın erken ve akşam saatlerinde soğuktan korunmak için üzerimize mutlaka ilave giysi almamız gerekti. Bir akşam komşumla karşılaştım. Komşu! Bu ne iş, bu sene kış erken bastıracak, geçen yıl görmediğimiz kışı da yaşatacak sanırım dedim. "Evet komşu! Bu sene kış şiddetli geçecek, bahçeler hep ayva dolu bu sene" dedi. Ayvanın çokluğu neye işaret dedim. "Tecrübeyle sabittir, ne zaman ayvalar çok olursa o sene kış şiddetli geçer" dedi.

Geçen sene kış yüzü görmedik, kara hasret kaldık desem yalan olmaz. Bol ayaz yedik kış boyunca. Bu sene de katmerli gelecek dendiğine göre ayvayı yedik desenize. İkisi de afet demektir. İnşallah rahmete döner.

Ayva ile pek aram yok. Meyve olarak pek aramam. Yine de ölmeyecek kadar yerim. Ne de olsa nimettir. Fakat bu sene ayvayı bol yiyeceğiz tecrübelilerin öngörülerine dayanarak.

Nedense ayvayı yemek kaderim herhalde. 1988 yılında evlendiğimde benim gibi hepsi öğrenci olan okul arkadaşlarım düğünüme geldiler. Mevsim bahardı yine bu şekilde. Düğün bitti, misafirleri uğurladık. Elime özenle paketlenmiş bir düğün hediyesi verdiler. Hediyeyi verenler de benim dışımda hediyeyi kimsenin açmaması gerektiğini söylemişler. Ben de itina ile açtım paketi. İçinde ne tepsi vardı, ne de borcam. Paketten çıka çıka  kocaman bir ayva çıktı. Ayvayı elime aldım. Hem de  ısırılmış bir şekilde. Bu ne anlama geliyor şimdi diye düşünürken "Oğlum Ramazan ayvayı yedin" aklıma geldi. Evet! 1988 yılının ekim ayında da ayvayı yemiştim. Bu sene de yiyeceğiz gayri milletçe.

Bu yazı oldukça şiddetli geçirdik. Milletçe 15 Temmuzları yaşadık. Şimdi de kışı ve soğuğunu çekeceğiz anlaşılan. Allah, altından kalkamayacağımız bir yük yüklemesin. Böylesi kalkışmalarla bizi bir daha imtihan etmesin. Kışı da görelim. Çünkü küresel ısınmanın kendisini iyice hissettirmeye başladığı son yıllarda mevsimlerde bir dengesizlik göze çarpmaktadır. Bereket ve rahmet için kışı ve karını görmemiz lazım. Fakir ve gurebamıza, evsiz ve barksızlarımıza Rabbim yardım etsin. Sıcak evler nasip etsin onlara inşallah. 03/10/2016

Milli meselemiz: Eğitim ve öğretim (3) *

(Eğitim ve öğretimle ilgili çözüm önerilerine devam)

23.İkili öğretim yerini normal öğretime bırakmalıdır. Öğrenci okuluna Güneş doğduktan sonra gitmeli, Güneş batmadan evinde olmalıdır.
24.Okullarda 09.00-13.00 arası ders işlenmelidir. 13.00-14.00 arası yemek ve mola olmalıdır. 14.00-16.00 arası okullarda etkinlik, etüt, ödev, sportif ve kültürel faaliyetler yapılmalıdır. Sınav yapılacaksa öğleden sonra yapılmalıdır. Beden Eğitimi, Müzik, Görsel Sanatlar vb dersler etkinlik kapsamında değerlendirilmelidir.
25. Öğrenci tek tip kıyafet ve forma giymeye zorlanmamalıdır. Denetimli serbestlik olmalıdır.
26.Ders kitapları maliyetine öğrenciye ücretiyle verilmelidir. Fakir, ihtiyaç sahibi öğrencilerin; eğitim ve öğretim malzeme, materyal, giyim, kuşam ve ders kitabı devlet tarafından karşılanmalıdır.
27.Okullar her türlü okul çeşidini içerisinde barındıran nitelikte  kampüs şeklinde olmalıdır. Her okulun alanı belirlenerek alan dışından öğrenci alınmamalıdır. Her bir kampüste Fen, Sosyal Bilimler, Anadolu, EML, Ticaret Meslek, Kız Meslek, İH, spor vb. sınıfları olmalıdır. Her kampüs okulda kapalı spor salonu vb müştemilat olmalıdır. 
28.Her türlü okulun malzeme, materyal, derslik, salon vb tüm ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanmalı, eğer karşılayamıyorsa kazancına göre her velinin okul hesabına yatıracağı miktar belirlenerek ihtiyaçlar karşılanmalıdır. Veremeyecek başarılı öğrencilere devlet burs verebilmeli, ya da bir işe girince ödenecek  şekilde geri ödemeli kredi verebilmeli.
29. Öğrencinin bir günde girdiği ders 5 saati geçmemelidir. Ders çeşitliliği azaltılmalı, ders saati az olan dersler dönemlik olmalıdır. Öğrenciye fazla bilgi yüklenmemeli, her yaşın ve her sınıf seviyesinin kazanımları belirlenmeli. Sınavlar kazanımları ölçecek şekilde olmalı.
30.Başarılı öğrenci ödüllendirilmeli, burs verilmeli, burs için belli meslek grubuna öncelik verilmemeli.
31.Sık sık mevzuatta, öğretim alanında değişiklik yapılmamalıdır. Yapılan değişikliğin kaç yılı kapsayacağı belirtilmelidir.
32.Okullar eylülün ilk haftası açılmalı, haziran ayı sonuna kadar devam etmeli.
33.Takviye kurs açılmamalı, eğer açılacaksa da ücretsiz hiç bir kurs açılmamalıdır, Çünkü ücretsiz işe ilk başta rağbet oluyor, sonra arkası gelmiyor, ardından devamsızlıklar başlıyor. Kıymet bilinsin diye ücret alınmalı. Hedefine ulaşan başarılı öğrenciye ödediği ücret, ödül olarak geri verilebilmeli, kursu veren kişiye de taltif yapılmalı.
34.Dershane, etüt merkezi gibi yerler işlevsiz hale getirilmeli.
35.Ders saatleri azami 25 saat olmalıdır. Dersleri azaltmak için aynı branşın okuttuğu dersler birleştirilmelidir. (Örnek: Dil ve Anlatım-Türk Edebiyatı, Biyoloji-Sağlık Bilgisi-İlk Yardım, Matematik-Geometri-Analitik Geometri, Hz Muhammed'in Hayatı-Temel Dini Bilgiler, Sosyal Bilgiler-Vatandaşlık Bilgisi-İnkılap Tarihi, Tarih-İnk.Tarihi, Coğrafya-Turizm vs.)
36.Haftalık 1 ve 2 ders saati olan derslerin haftalık ders saati artırılarak dönemlik olmalıdır.
37. Okula yeni kayıt olan öğrencilerin seviyelerini ölçmek için Bakanlık merkezi sınavla Seviye Tespit Sınavı yaparak her okulun, sınıf ve şubenin hazır bulunuşluk durumunu ölçmelidir. Okulun puan ve net bakımından fotoğrafı çekilmelidir. Mevcut durumun 0,5 puan yukarısı bir yıllık başarı kriteri olarak belirlenmelidir. (Örnek: Merkezdeki bir okulun başarı neti ile kırsaldaki bir okulun başarı ve hazır bulunuşluk durumu aynı değildir. Merkezdeki bir okulun Matematik net ortalaması 8.75 ise 9.25 kıstası konabilir. Kırsaldaki bir okulun Matematik net ortalaması 2.50 ise başarı kriteri olarak 3.00 kıstası konabilir.)
38.TEOG, YGS ve LYS sınavları kaldırılmalıdır. Yerine Bakanlığın belirlediği tarihlerde yılda toplamda 2-4 arasında merkezi sınav TEOG’da olduğu gibi hafta içi yapılmalıdır. Sınavlardan önce öğrenciler 1 hafta sınava hazırlanma ve dinlenme tatili yapmalıdır. Her yıl yapılan merkezi sınavlar öğrencinin sınıf geçme notu olmalı, ortalama 50 puanı yakalamayan öğrenci sınıf tekrarına kalmalı. Ya da 50 puanı yakalayamayan öğrenciler haziran ayında tüm derslerden telafi sınavına alınmalıdır. 6.7.8. sınıf ortalaması öğrencinin orta öğretime, 10.11.12.sınıf ortalaması ise yüksek öğretime yerleşme puanı olmalıdır.
39.Öğretmen okulda sınav yapmamalıdır, hazırlama, test tekniği ve zamanı kullanma bakımından öğretmen yapmak isterse 14.00-16.00 arası okulunda öğrencilerini sınava hazırlayabilir. Bunun dışında Bakanlık, sınavları merkezi bir şekilde yapmalıdır.
40.Hafta içi toplamda 5 saat ve 16.00’ya kadar yapılacak planlama dışında hafta içi ve hafta sonu kesinlikle kurs, etüt, dershane, özel ders olmamalıdır. Ekstra ders alan ve veren için caydırıcı yaptırım uygulanabilmelidir.
41.Ortaokulda 6.7.ve 8.sınıf ortalaması 50 puanın altında kalan öğrenci ile TEOG sınavında belli bir barajın altında puan alan öğrenci kesinlikle açık liseye gönderilmelidir. Açık liseye giden için aynı zamanda bir meslek öğrenecek şekilde planlama yapılmalıdır. Veya okullarda kaliteyi yakalamak için bilgi ve davranış bakımından istenilen düzeye gelemeyen öğrenci sınıf tekrarına kalmalıdır.)
42.Davranışa önem verilmelidir. Öğrenciye 4 yıl boyunca temizlik, giyim, kuşam, oturma, oynama, oyun kurma, liderlik özelliği, becerileri vb. yanında doğruluk, dürüstlük, paylaşma, adalet duygusu, güven; birlikte oynama ve yaşama, yerlere kağıt atmama, devlet malına zarar vermeme vb özellikleri kazandırma esas olmalıdır.
43.Öğrenci, veli, öğretmen, müdür ve üst yetkili kişiler herkes taşın altına elini koymalıdır.
Toplamda yedi yazıda eğitim ve öğretim konusunu işledim. Son iki yazımda eğitim ve öğretimi daha iyiye götürmek için kendimce doğru bildiğim önerilere yer vermeye çalıştım. Eğitim ve öğretimde sorun görülüyor ki Sayın Başbakan da bu konuda yeni önerilerden bahsetmeye başladı. İçeriğini zamanla öğreneceğiz ama yazdığım önerilerle örtüşen bazı açıklamalar yapması beni mesrur etmiştir. İyi nesiller yetiştirmek amacıyla eğitime vurulacak kalıcı neşterin zamanı geldi, geçiyor bile...                   03/10/2016

* 08/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Milli meselemiz: Eğitim ve öğretim (2) *

Eğitim ve öğretim insan yetiştirme ve eğitme yeridir. Sosyal bir vakıadır. Konusu insan olunca zordur bir defa. Çünkü insanı eğitmek uzun soluklu bir süreçtir. Sabır işidir. Zor zanaattır vesselam. 
Türkiye değişik zamanlarda farklı sistem ve modeller denedi. Son zamanlarda yapılan değişiklikleri takip etmek de baya bir maharet ister. Eğitim ve öğretim alanında ne kadar iyileştirme yapılırsa yapılsın eğitim sistemimiz maalesef SOS veriyor, açılan bir deliği kapatmaya çalışırken başka başka delikler açılmaya devam ediyor. Sistem oturmadığı için kangrenleşen bir sorunumuz haline geldi eğitim ve öğretim. Bu yazımda katılırsınız ya da katılmazsınız eğitim ve öğretimin iyileştirilmesi adına samimi önerilerde bulunmak istiyorum:
1.Öğretmen alımında ölçülebilir, objektif kurallara dayalı yazılı bir sınav yapılmalıdır. Sınavı geçen  öğretmen adayları güvenlik soruşturmasını geçebildikten sonra atanabilmelidir.
2. Öğretmenin ortalama 28 yıl çalışabileceği hesaba katılarak Türkiye'nin 7 bölgesinde 4'er yıl çalışacağı planlanmalı, eş durumu vb durumlarda yine 7 bölge gözetilmeli, tüm MEB personeli tüm bölgelerde çalışmalı. Öğretmen aldığı sınıfı mezun etmeli.
3.Heyecanını kaybetmiş, kaçak güreşen, hedefi olmayan  ve uzatmalara oynayan öğretmen emekliliğe sevk edilmeli, emekliliğini hak etmemişse milli eğitim bürolarında görevlendirilmeli.
4.Öğretmenin her türlü tayin, nakil, yer değiştirme işlemleri yaz dönemi okullar açılmadan en az bir ay önce yapılmalı. Okullar açılmadan öğretmen hangi derse, hangi sınıfa gireceği belirlenmelidir. Yönetim planlamasını ona göre yapmalıdır.
5.“Tam Gün Eğitim Yasası çıkarılarak öğretmenin 08.30-16.30 arası her gün okulda bulunması sağlanmalıdır.
6. Öğretmenin hazırladığı yıllık planlar yıllık şeklinde değil de sınav başlayana kadar olmalıdır. Örneğin her iki ayda bir merkezi sınav yapılacaksa sınava kadar işlenecek olan konuların yıllık planı yapılmalıdır. Sınavdan diğer sınava kadar yeni yıllık plan yapılmalıdır. Öğretmenin sınavdan sınava isleyeceği konular, vereceği  kazanımlar belli olmalıdır.
7. Okul dersi dışında öğretmenin bir başka işle uğraşmasının önüne geçilmelidir. Öğretmen hafta sonu, hafta içi ders bitimi ders vermesi, dershane, etüt merkezlerinde çalışması, özel ders vermesi caydırıcı yaptırımlarla çözülmelidir.
8.Her bir öğretmen için  okulda zümre yapabileceği, öğrencisine rehberlik yapabileceği uygun ortamı sağlanmalıdır.
9. Öğretmene ödenen ek ders maaşa eklenmeli, ek ders adı altında ayrıca bir ücret ödenmemelidir. 
10.Ölümcül hastalık vb dışında öğretmenin yaptığı her bir devamsızlıktan dolayı maaşından 1/30 kesinti yapılmalıdır.
11. Öğretmenin ilk atamadan sonraki tayin işlemleri ve maaş artışı gösterdiği performansa göre belirlenmelidir.
12. Taban maaş belirlenmeli. Objektif kriterlerle ölçülebilir bir performans sistemiyle öğretmenin başarı durumuna göre maaşında artış yapılmalıdır. Öğretmen okuldaki performansına göre farklı farklı maaş alabilmelidir. Örnek: Okulundaki hazır bulunuşluk durumunu, belirlenen hedefe yükselten öğretmen başarılıdır. (Okul ortalaması 2.50 olan bir okulun Matematik neti 2.50’nin altına düşerse öğretmenin maaşında düşme, 2.50 olarak kalırsa maaşın yerinde sayması, 2.50’nin üzerinde bir başarı yakalanırsa maaşta artışın yapılması düşünülebilir.) İki yıl üst üste başarıyı yakalayamayan öğretmenin görev yeri değiştirilebilmeli, sonrasında hizmet içi eğitime tabi tutulmalı, verim alınamadığı takdirde haklı bir gerekçesi yoksa bir başka alanda istihdam edilmeli.
13. Zümre, yıllık plan amacına uygun yapılmalı, kurul ve toplantılar formaliteden öteye geçirilmelidir. Mesleki çalışmalar amacına uygun yapılmalı, yoksa kaldırılmalıdır.
14. Öğretmen kendi branşında istihdam edilmeli, alan değişikliği gibi bir kapı açılmamalı, kişiye iş değil de işe kişi bulunmalıdır. Herkes yetiştiği alanda çalıştırılmalı.
15. Okullarda öğretmenler tarafından sınav yapılmamalıdır. Sınavlar her 2 ayda bir -mümkünse- klasik yöntemle merkezî yapılmalıdır. (Hazır yiyici bir nesil yetiştirmeye zemin hazırladığından test usûlü sınavdan vazgeçilmelidir.)
16. Öğretmen yardımcı kaynak vb ders materyali aldırma yoluna gitmemelidir. Nokta atış yaparak veli kitapçıya  yönlendirilmemelidir. Böyle öğretmenlere gerekli uyarıdan sonra caydırıcı önlemler alınmalıdır... Eğer aldıracak ise istediği kaynağın adını e-okul sisteminden girerek Bakanlığın onayına sunmalı. Onaydan sonra aldırma yoluna gitmelidir.
17. Görevi esnasında askerlik yapacak olan öğretmen temel eğitimini yaz döneminde aldıktan sonra -gerekirse maaşından kesinti yapmak suratiyle- askerliğini aynı okulunda öğretmenlik yaparak yerine getirmelidir.
18.Başarı çıtasını yakalayamayan öğretmenin –eğer hata ve eksiklik öğrencide ise- eğitim amaçlı olarak veli ve öğrenciye yaptırım uygulama yetkisi olmalıdır.
19. Objektif kriterlere göre öğretmen hesap verebilir ve denetlenebilir olmalıdır. 
20.Öğretmenin toplum gözünde itibarını sarsacak söylemlerden yetkililer sakınmalıdır.
21.Ders  kitaplarını sahasında uzmanlaşmış, sahada çalışmış öğretmenler hazırlamalı, ya da bunlardan görüş alınmalı. Öğretmen kendi kitabını, materyalini zümre kararıyla kendisi seçebilmelidir.
22.Öğretim programları hazırlanırken rehber öğretmen, psikolog, sosyolog ve sahada çalışan öğretmenlerden mutlaka görüş ve dönüt alınmalıdır. 03/10/2016
     (Diğer yazımızda da eğitim ve öğretim önerilerimize devam edelim inşallah)
* 05/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.