24 Ağustos 2018 Cuma

Benden Ehil Kimse Var mı?

—Üstat! Herkesin ağzında bir emanet, ehliyet ve liyakat gidiyor, sakız çiğner gibi çiğneniyor. Nedir bu?
—İşin ehline verilmesi demek.
—Verilmiyor mu?
—Ağızlarda sakız olduğuna göre öyle!
—Emanet ehline verilmediğine göre kim yapıyor bunu?
—Sen, ben, bizim oğlan...hepimiz.
—Yani?
—Hem itiraz ediyor, hem de yapıyor muyuz?
—Öyle!
—Herkes şikayetçi ise niçin düzelmiyor?
—Emanet, ehliyet ve liyakatta samimi değiliz de ondan.
—Niçin?
—Çoğumuzun itirazı kendimiz bir yere gelene kadardır. Bir koltuğa oturduk mu liyakattan bahsetmeyiz. Çünkü ehliyet oluşmuştur. Gelemeyenler sesini çıkarır, koltuktakiler sağır olur. Bir zaman sonra dün bir yere gelemeyenler, koltuktakiler al aşağı edilir; yeni koltuğa geçenler sesini keser. İndirilenler emanet, ehliyet ve liyakat demeye, bize haksızlık yapıldı serzenişinde bulunmaya başlar. Yani sadece roller değişir. Aslında oynanan bir tiyatrodur. Zaten bundan dolayı bu ülkeye emanet ve ehliyet gelmez.
—Nasıl olacak bu? Böyle gelmiş böyle gider mi yani?
—Sessiz yığınlar sessizliğine devam ettiği, herkes kafasını kuma gömdüğü, yetkili makamdakiler buna çanak tutmaya; körler ve sağırlara oynamaya devam ettiği müddetçe bu böyle devam eder gider. Sen bir yere gelirken kaç kişi bulmuşsan, ben de senden bir fazlasını bulmak için çabalayacağım.
—Hiç umut yok mu?
—Durum bu. Sence emanet ve ehliyet bizim illerimize gelir mi?


Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder.

Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor.

Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda farklı gelen bir hadis rivayeti okumasını beklersin.  Pekiyi ne dedi Allah'ın rasulü? Arkası yok. Arkasını okumadan Türkçe metne geçiyor.

Arapça hutbe metnini hazırlayan metnin sonunda konuyla ilgili birden fazla hadis okunursa diye fîmâ kâl, ev kemâ kâl ilave etmiş. Ama günümüzde ayetten sonra ya bir hadis okunuyor, ya hiç okunmuyor. Durum bu iken "Sadeka rasülüllah"tan sonra Türkçe metne geçilmesi gerekir. Ama anlamını bilmeden veya düşünmeden Arapça metni ezberden  okuyup geçiyoruz. Bu durumu ne müftü uyarıyor, ne bir başkası. Ben kendimi bildim bileli böyle devam ediyor. Her okuyuşta da kulağımı tırmalıyor. Acaba bu sefer arkası gelir mi diye bekliyorum. Nafile! Bu gidişle daha çok bekleyeceğim.

Hadisten sonra ilave okunan fîmâ kâl, ev kemâ kâl kısmının hutbeye bir manisi yok. Ama okunan kısım zaittir, ilavedir, gereksizdir. Okunmaya devam edecekse en azından ikinci bir hadis daha ilave edilse sanırım bu sorun giderilmiş olur.

İHL'lerde çalışırken hitabet derslerine girdiğimde Arapça metni ezberletirken üzerinde çok durdum, daha önce ezberleyenleri uyardım. Tek hadis okuyacaksanız sadeka rasulullah dedikten sonra Türkçe metne geçin dedim. Ama ne mümkün!

Şimdi meraklısına not... Ben bu konuda yanlış mı düşünüyorum? Yarım mürekkep yalamışlığım beni yanıltıyor mu?  Yanlışım varsa bir dostum beni düzeltsin. Bahsettiğim konu başkasının dikkatini çekti mi? Bu konuda sadece cins bir ben miyim? Yoksa uğraşacak, düşünecek, düzeltilmesini beklediğin o kadar konu varken senin kafanı taktığına bak mı diyorsunuz? Yok mu içinizde benim merakımı giderecek ve beni aydınlatacak? Yardım sevaptır biliyorsunuz...

Dini Bayram Tatillerinde Camilerimiz Mahzun! **


Bayram dolayısıyla yaşlı bir komşumuzu bayramlamak için öğleden sonra ziline bastım. Otururken konuşmaya başladı. Mahalle imamından dertliydi: "Camide bir imam, bir müezzin var. İkisi de bayram dolayısıyla yoklar. Namaz kıldıracak kimse yok. Görevliler, camiyi aç diye birine anahtarı bırakıp gitmiş, tatillermiş" dedi.

Çoğu camilerimizde durum üç aşağı, beş yukarı aynı. Dini bayramlarda cami cemaatinin özellikle cami cemaatinin müdavimlerinin kanayan yarasıdır bu. Hatta bazısı "İmamın izni mi olur" diyor. Katılır veya katılmazsınız ama durum bu.

İmam olmadığı zaman caminin anahtarı ya kapının yanına asılır, ya halının altına konur. Çoğu zaman ezan okuyacak bulunmaz, okunsa da zamanında okunmaz. Haydi ezan okundu diyelim. Bu sefer namazı kim kıldıracak? Çoğu zaman namazı ya ehliyetsiz biri kıldırıyor, ya herkes kendi başına kılıyor, ya da kıldıran yok diye vatandaş evine geri dönüyor. Cemaatten biri imam olayım diye mihraba geçince "Bunun arkasında namaz olmaz" deyip namazını ferdi kılan bile çıkabiliyor. Hasılı amcanın dediği gibi camide görevli yoksa sorun var. Bu sorunu nasıl çözeceğiz? Böyle devam edip gidecek mi? Yok mu bu işin bir olur tarafı?

Bu işin tek çözümü görevlinin olması. Cami görevlisi de tatil yapacağına göre o zaman bu çözüm, çözüm değil. O zaman geçici bir çözüm olarak ne yapılabilir diye kendi kendime sordum. Aşağıdaki çözüm önerilerini buldum:
1. Bayramlarda cemaatle namaz kılınan camiler planlanabilir. Nasıl ki tatillerde ve akşam 18.00'den sonra nöbetçi eczaneler devreye giriyorsa, vatandaş "Bu eczane niye kapalı değil" diye sormuyorsa birbirine yakın camiler nöbetçi cami olarak müftülükçe belirlenip tatil boyunca hangi camilerde cemaat olunacağına dair bir liste caminin görünür yerlerine asılabilir. Belirlenen bu camilerde din görevlileri nöbetleşe namaz kıldırabilir.
2. Camide bir imam ve bir müezzin görev yapıyorsa ikisi birden tatile çıkmayabilir. Nöbet usulü cemaatlerine imam olabilirler.
3. Camide tek görevli varsa bir başka caminin görevlisi görevlendirebilir. 
4. Her halükarda cami görevlileri izin yapacak, bunun başka yolu yok denirse her camide görevli olmadığı takdirde namaz kıldıracak fahri kişileri cami görevlileri daha önceden hazırlayabilir. Hatta müftülükler istekliler arasında "Namaz kıldırabilir" sertifikası verebilir. Bu gönüllü kişiler koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir misali namaz kıldırabilir.
5. Her imam, kendisi olmadığı takdirde namaz kıldıracak kişiyi cemaate duyurabilir. 
6. Her imam cemaatine nasıl imam olunur üzerine bir vaaz verir. Yokluğunda namaz kıldıracak kişiyi yetiştirir.

Gördüğünüz gibi çözüm istenirse bu mesele dert edinebilirse yol-yordam bulunuyor. Yeter ki istenilsin. Camilerimizde uygulanmayan nöbet usulü eczanelerde eczacılar, hastanede doktor ve hemşireler uyguluyor. Fırıncılar da nöbet usulü ekmek çıkarıyor. Resmi tatil diye namaz da tatile girmeyeceğine göre bu sistem camilerimizde niçin uygulanmasın?

** 27/08/2018 tarihinde kahtasoz.com adresinde yayımlanmıştır.