15 Ekim 2025 Çarşamba

Enişteli Hayat

Aile meselesi. Yazmayayım yazmayayım diyorum ama kendimi tutamıyorum. Ne de olsa dilimin kemiği yok. Ağza geleni söylemem lazım. Hoşuma gitmese de ne edeyim ki ben buyum.

Ben ne kadar ilgi göstersem, kendisiyle görüşmek ve aile olmak için kaynaşmak istesem de eniştem bana hep mesafeli durdu.

Mesafeli dursa yine iyi. Ne zaman zorunlu bir görüşmemiz olsa ağzına geleni söyler bana. Hem de herkesin içinde. Her hakaretine hakaretle verilecek cevabım olsa da onca hakaretine rağmen susarım. Ne de olsa eniştemiz. Kızımız var o evde.

Sustuğum gibi saygıda kusur etmem. Ablamla o kadar yıldır evli. Daha evime siftahı yok. Hep ben giderim ona.

Ne zaman ki evine gitsem ya da bir yerde karşılaşsak adeta el üstünde tutarım. Ben el üstünde tutarken o bana hakareti hiç eksik etmez. Adeta üç öğün yemek gibi hakaretini sayar bana. Hakaretin bini bir lira etmese de açtı mı ağzını, sayar da sayar: Aptal der, akılsız der. Daha neler der neler... Aptal ve akılsız görmesine rağmen bana akıl vermekten de geri kalmaz. En sonunda akıllı ol der hep. Ne de olsa bende akıl yok. Bir akıl onda var.

Ben sustukça o şımarır, coştukça coşar. Susmam ona hep cesaret verir. Sanır ki haklı olduğu için susuyorum. Halbuki ablam var o evde. Benim cevap vermem, ablamın huzursuz olması demek. Ona cevap vermemem, susmam, saygıda kusur etmemem hep bundan. Ne de olsa enişte demek devlet demektir. Devlete ise karşı gelinmez, boyun eğilir.

Ne zamanki evine kabul etse hakaret yiyeceğimi bile bile koşa koşa giderim. Çünkü gitmemek olmaz, gitsem de olmaz ama ne edersin ki kızımız var, ocağına düştüm. Elim mahkum gitmeye.

Evim de uzak. Özellikle bunu ben istedim. Çünkü ne kadar uzak olursam kâr diye düşündüm.

Eniştem, nazarımda kötü olmaya kötü. Ama hakkını yemeyeyim. Her zaman kötü değil. Bazı zamanlar olur ki eniştemin keyfine diyecek olmaz. Böylesi zamanlarda bana övgünün sınırı yok. Över de över. Güya benim gibisi yokmuş. Kayın biraderlerin bir tanesiymişim. Var mı benim kayın birader gibisi? Bir kayın bin koyun edermişim.

O beni överken ben de hem yamışır hem de mayışırım. Ağzım açık dinlerim onu. Ağzım kulaklarıma varır. Hele benim kayın gibi zekisi yok demesi yok mu? Vay be! Ben neymişim de haberim yokmuş. Ramazan kıymetini bil. Geç de olsa enişten senin kıymetini anladı. Sen kendinin değerinden habersizsin derim.

Böylesi övgülerde de hiç konuşmam. Onu tasdiklemek için bile hı hı demem. Can kulağıyla eniştemi dinlerim. Çünkü ne zaman araya gitmeye kalksam, övgüler dönüverir sövgüye.

Övgü seanslarında saygıyı da ihmal etmez eniştem. En üst seviyede ağırlar beni. İzzet ve ikramını esirgemez. Hele yemek için masaya geçerken oturacağım sandalyeyi bir çekişi var ki görülmeye değer. Böylesi durumlarda dünyanın en değerli insanı görürüm kendimi. Biz ne güzel aileyiz, var mı bizim gibi böyle aile derim içimden.

Böylesi ilgi ve iltifatların ardından evin yolunu tutarken sevinçten ayaklarım yere basmaz. Adeta uçacak gibi olurum. Ama sevincim fazla uzun sürmez. Çünkü konutunda eniştemin ardından, yolda hanım alır sazı eline. Ben araba sürerken o makineli tüfek gibi sayar da sayar: Enişten seni niye övdü biliyor musun? Bu kadar övgünün altından ne çıkacak, hiçbir şey sezmedin mi? Bayram değil, seyran değil, bu akşam enişten seni niye öptü diye düşünmedin mi? Ah benim akılsız kocam ah. Ne zaman akıllanacaksın sen. Ömrün böyle öpülmekle mi geçecek der.

Ulan avrat, sus artık. Yiye başlama. Benim de mutluluğa ihtiyacım var. Kıskanma yine. Bak ne güzel övdü. Bunlar da benim hoşuma gitti. Kocam, eniştesinin yanında ilgi, iltifat ve saygı gördü diyeceğine, şu dediklerine bak diyorum.

Ama gel de bunu hanıma anlat. Ulan bu hanım beni kıskanıyor galiba diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Hanımın çenesi sadece övgü aldığım zamanlarda açılmaz. Eniştemden hakaret yediğim zamanlarda da makineli tüfek gibi yine yolda konuşur: Vay benim akılsız kocam vay! Adam sana her türlü hakareti yaptı. Yine her zamanki gibi dilini yuttun. Eniştenin yanında kuzu kesilirsin, benim yanımda aslana dönüşürsün. Senin gücün anca bana yeter. Utanıyorum senden. Bu kaçıncı böyle. Söyler misin bana, sen hangisisin? Akıllı mısın, zeki mi, aptal mı? Adam bir görüşmende sana aptal diyor, öbüründe seni göklere çıkarıyor. Sahi hangisisin sen. Söyle de ben de ne olduğunu bileyim.

Sahi hangisiyim ben?

Sus avrat, bak senin yüzünden kaza yapacağım. Gece gece dellendirme beni. Araba sürüyorum gördüğün gibi derim.

Derim ama hanım haklıydı. Çünkü ömrüm eniştemden hakaret yemekle geçti. Ne zaman hakaret ettiyse bana hep ceza kesti. Ne zamanki övdüyse, bana hep satış yaptı. Çünkü eniştem iyi bir satıcı iyi bir tüccar. Bir malı kime, nasıl ve kaça satacağını iyi bilir. Ne zaman beni övmeye başlamışsa ben de bilirim bu övgünün ardından gelmekte olanı. Eyvah derim ama yapacak bir şey yok. İhtiyacım olmamasına rağmen övgünün ardından kayın oğlan sana şunu, şu fiyata yazdım. Bu da sana. Başkasına olmaz. Son sözüm budur. Alışveriş bitmiştir diyerek son noktayı koyar. Bu kadar övgünün ardından kestiğini yerim. Nedense ilk ve son sözü hep o söyler. Ne de olsa enişte. Bilirim, eniştenin sözünün üzerine söz söylenmez.

Hanım, bana sanki ihtiyacın mı vardı da aldın der yine yolda. Hanım, bu işleri sen anlamazsın. Elinin hamuruyla erkeğin işine karışma. Bugün ihtiyaç değilse, yarın ihtiyaç olur. Evde fazlaca olmasının ne zararı var. Sonra sen ticaretten ne anlarsın? Bu işler çarşı, pazardan incik boncuk almana benzemez. Böyle ticaret yapacaksın ki ilişkileri iyi tutacaksın. Ticareti çeşitlendireceksin.

İlla mahalle bakkalından almak zorunda değilim desem de hanım yine haklıydı. Ama ne edersin ki elim mahkum enişteye. Ne de olsa kızımız var o evde. Enişte dediğin dış kapının mandalı olsa da evin içine, dışına, ailenin her şeyine burnunu sokar. Sen de burnunu çeke çeke he dersin. Bu dünyanın kaderi bu. Daha doğrusu benim kaderim bu. Elimden başka da bir şey gelmez. Dediğim gibi hanım haklı ama alacağı yok. Çünkü hanıma gücüm yeter de enişteye gücüm yetmez. O yüzden övgüsüne de eyvallah, sövgüsüne de.

Oh be! Yazdım da rahatladım. Hanım, bu yazdıklarıma da kızacak, aile meselesini de yazmışsın diyecek ama yapılacak bir şey yok. Çünkü içime ata ata nice dertlere maruz kalacaktım. Umarım, hanım bu yazımı okumaz. Okursa, bu yaştan sonra bir de aile faciası yaşamak istemiyorum. Eniştem mi? Eniştem yazımı okur okumaya ama haberi yokmuş gibi davranmayı iyi bilir. Sadece zamanı var, zamanı gelince hesabını sorarım diye bir kenara not eder. Aman yazarsa yazsın. Canımı alacak değil ya. Kestiğini bugüne kadar yedim yine yemeye devam ederim hem de bıkmadan ve usanmadan.

Not: Yazı hayal ürünüdür. Yazının eniştelerle yakından, uzaktan bir alakası yoktur. Yazı baştan sonra ironi içermektedir. Yazıda geçen enişte, "Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü" sözünden mülhemdir. 

14 Ekim 2025 Salı

Sağ Olun Milliler

2026 Dünya Kupası Avrupa elemelerinde, belleklerde iz bırakan İspanya mağlubiyetinin ardından, deplasmanda Bulgaristan'ı, sahamızda da Gürcistan'ı güzel bir oyun ve net bir skorla yenen millilerimiz, milletçe yüzümüzü güldürdü.

İkidir galibiyeti güzel bir oyunla süslediler. Adeta her biri iki maçtır yıldızlaştılar. 2026 Dünya kupasında biz de varız dediler.

Futbolcularımızın her biri bir makinenin dişlileri gibi kendilerine verilen görevi layıkıyla yerine getirdiler.

Toplamda 11 yıldız vardı sahada. Kenarda taktik veren, efendiliğiyle göz dolduran teknik direktör de güneş görünümü veriyor. Maçın başından sonuna kadar 12. adam görevini üstlenen seyirciye de ay olmak düşer.

Hasılı, millilerimiz cumartesinin ardından salı gecesi de göğsümüzü kabarttı. Yaşattıkları sevinçle içimiz içimize sığmadı.

Zira susamıştık böyle oyuna ve skorlara. 

Harikaydı hepsi. Özellikle ilk yarı oynadıkları oyunla. 

Ne kadar teşekkür etsek az kendilerine.

Hepsi harika çocuklar olarak belleklerimizde yerini alacak. 

Emeklerine sağlık.

Helal olsun hepsine. 

Yedikleri, içtikleri, kazandıkları helal olsun. 

Ayakta alkışlıyorum hepsini. 

Hep böyle olsunlar. 

Her maça, üzerine koyarak çıksınlar. 

Yenilirken bile böyle oynasınlar. 

Nazarımızda efsane olsunlar.

Haydi göreyim sizi harika çocuklar... 

Gazze Harap Olduktan Sonra

7 Ekim 2023 tarihinde başlayan İsrail- Gazze savaşı iki yılın ardından ateşkesle sonuçlandı.

Bu zaman zarfında 20’i çocuk olmak üzere 67 binden fazla Gazzeli öldü.

170 bin yaralı var.

Gazze’nin yüzde 80’i yıkıldı, oturulamaz durumda.

Hamas’ın önemli liderleri öldürüldü.

İki yıl boyunca 2,5 milyona yakın Gazzeli açlığa ve ölüme terk edildi.

Gazzeli bombalar içerisinde yaşadı, eğer buna yaşamak denirse.

Ateşkese rağmen İsrail yine beş Gazzeliyi öldürdü.

Ateşkes maddelerine bakıyorum. Gazzelinin lehine eme yarar doğru dürüst madde yok.

Tek sevincimiz Gazzeli bir nebze de olsa nefes alacak. İsrail’in izin verdiği oranda dışarıdan gıda desteği alabilecek.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) özel temsilcisi, “Gazze’de kaldırılmayı bekleyen moloz miktarının 55 milyon ton olduğunu, Gazze’nin yeniden imarı için tahminen 70 milyar ABD dolarına ihtiyaç duyulacağını” açıkladı.

Kısaca iki yılın ardından Gazze yerle bir. Ateşkes devam ederse, Gazze’nin yeniden imar edileceğinin kaç yıl süreceğini düşünmek lazım.

Gazze’nin yeniden imarı da öyle zannediyorum, başka ülkeler ve yardımlarla olacak.

En çok zoruma giden de her şey Gazzelinin aleyhine. Maalesef şu an ki hali iki yıl öncesinden daha kötü. Çünkü iki yıl öncesinde en azından Gazzelinin başını sokacağı bir evi vardı.

Gazzeli hiçbir şey kazanmadığına göre iki yıldır bu savaş niye devam etti? Gazze baştan sona harap olduktan sonra ve İsrail bedel ödemeden ben bu ateşkes anlaşmasını ne yapayım?

Ateşkes anlaşmasının maddelerinden birinin, “Gazze’nin yeniden imar işini İsrail üstlenecektir” olmasını isterdim. Çünkü Gazze’yi yerle bir eden İsrail.

Üstelik İsrail Başbakanı Netenyahu’nun savaş suçu işlediğine dair Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı var. Hoş, bu karar da uygulanmıyor. Bu karara istinaden İsrail, öldürdüğü her Gazzeli için tazminata mahkum edilmesi gerekirdi.

Heyhat ki heyhat... Ben de çok şey istiyorum saf saf. Öyle ya her şey güçlünün lehine olur. Garibanın bu dünyada yüzü gülmez ve söz hakkı olmaz. Dünyanın adaleti bu maalesef. Çünkü güçlülerin adaleti hakim. Onlar ne kadar adalet bahşederlerse onunla yetinmek zorunda mazlumlar. İçine tüküreyim böylesi adaletin ben.