10 Ekim 2025 Cuma

Aktivist mi Olmak İstersiniz, Etkinci mi?

Dünyanın farklı ülkelerinden Sumud filosuna katılan aktivistlerin görüntü ve konuşmaları ekrana yansıyınca, konuşmalarda sık sık aktivist kelimesi de kullanılınca, yanımdaki oturan, aktivist ne demek dedi. "Dünyanın her bir yanında yapılan bir zulmü dünyaya duyurmak ve haksızlığın önüne geçmek amacıyla düzenlenen eylemlere gönüllü katılanlara aktivist denir. Bildiğim kadarıyla Türkçemize Fransızcadan geçmiş bu kelimenin Türkçe karşılığına ne denir bilmem dedim.

Ardından aktivistin Türkçe karşılığını öğrenmek için TDK sözlüğünü açıp baktım. Dediğim gibi Fransızcadan dilimize geçen aktivist kelimesinin Türkçe karşılığı, etkinci imiş. Anlamı da "Toplumsal veya politik değişim meydana getirmek, belirli sorunlara dikkat çekmek için özel amaçlı etkinlik gerçekleştiren kimse; aktivist".

Ne yalan söyleyeyim, Türkçe etkinci bana Fransızca aktivistten daha yabancı geldi. Çünkü aktivist yerine önerilen etkinci kelimesi zihnimde hiçbir anlam ifade etmedi. Aktivist kelimesini duyunca kimlere denir, bunların amacı nedir gibi kitabi olmayan bilgiler zihnimde belirir ama etkinci kelimesini izah için mutlaka TDK sözlüğüne bakmak gerekir.

Güya TDK aktivist yerine etkinci kelimesini önermiş. Aktivist bize öyle işlemiş ki Sumud filosu üzerine izlediğim o kadar canlı yayın ve videoda, bir kişinin dahi aktivist yerine etkinci kelimesini kullandığına şahit olmadım. Her konuşan ve haber yapan aktivist dedi durdu.

Halkta zaten karşılığı yok etkincinin. Biri, bunlar ne yapıyor, bu katılanlar kimler dese, "Bunlar etkinci" desen, bu ne demek diye yüzüne bakar. İşin yoksa açıkla dur. Sonunda nereden ağzımdan çıktı bu kelime diye pişmanlığını duy.

O kadar da abartma demeyin. Denemesi bedava.
Ben bu yazıyı yazarken üniversiteyi bitirmiş Z nesli oğlum giyinmiş, dışarı çıkmak için haber vermek amacıyla odama girdi. Fark etti iseniz müsaade almak için demedim. Haber vermek için dedim. Çünkü ne oğlanın böyle bir âdeti ne de benim böyle bir beklentim var.

Üzerindeki kıyafetler de yakışmış. Oğlum, tam bir etkinci olmuşsun dedim. Bir iki defa ne diye sordu. Oğlum, etkinci etkinci dedim. "O ne ya" demez mi? Aktivist aktivist. Sende mi bilmiyorsun yoksa?" dedim.” İlk defa duydum” dedi.

Gördüğünüz gibi ben denedim. İsterseniz bir de siz deneyin.

Şu var ki Türkçemin bu halde olmasına üzüldüm. Ne yazık ki Türkçemizin hali bu. Yabancı kelime istilasına uğramış. Yabancı kelime bize daha Türkçe geliyor. TDK de dostlar alışverişte görsün diye ya tutarsa deyip öylesine kelime üretip öneriyor. Üretilen kelime de gördüğünüz gibi kullanılmıyor. Kullanmaya kalkan olursa da benim çocukta test ettiğim gibi hepimiz öp öz Türkçe kelimeye Fransız kalıyoruz.

TDK'nin halkta karşılığı olmayan, üretip önerdiği buna benzer o kadar çok kelime var ki Büyük Türkçe Sözlüğün sayfaları arasında Türkçe kelime olarak yer kaplıyor. Hepsi bu.

Ben ne yapayım kullanılmayan ve tedavülde olmayan, halkın kullanmadığı ve halkta karşılığı olmayan, sadece TDK sözlüğünde yer kaplayan bu şekil kelimeyi. Vah güzel Türkçem vah! Vah ki vah!

Bir de oturur kalkar, Türkçemize zengin bir dil deriz. Böyle zenginliği ne yapayım ben? Türkçemizin bu zenginliği, parası var ama harcamayan kimseye benzer. Öyle ya bu zenginlik neye yarar.

Bu durumda olmamızın sebebi üzerinde düşünmek lazım. Sanki üreten bir toplum olmayışımız en önemli sebep bence. Çünkü bir şey üretmeyen bir toplum kelime de üretemez.

Aktivist Var, Aktivist Var

İsrail’in Gazze’de uyguladığı ablukayı kırmak, Gazze’ye insani yardım koridoru açmak amacıyla, 46 ülkeden 497 aktivistin yer aldığı Sumud filosu, meşakkatin çokça olduğu uzun bir yolculuğun ardından ülkelerine döndü.

İsrail, her gemiye el koyup içindeki aktivistleri günlerce insani olmayan yöntemlerle hapishanelerinde tutmuş olsa da aktivistler amacına ulaştı. Gazze dramını tüm dünyaya duyurmuş ve dünya devletlerinin yapamadığını bu aktivistler yapmış oldular.

Rengi, cinsiyeti, ırkı, inancı ne olursa olsun, bu yolculukta yerini alan ve olası her şeyi göze alan tüm aktivistlere bir teşekkür borcumuz var. Sağ olsunlar, var olsunlar. İyi ki varlar. İnsanlık ölmemiş dedirttiler adeta.

Sumud filosunda görev yapanların görevleri bu yolculukla sınırlı kalmadı. Ülkelerine döndükten sonra yaptıkları basın açıklamasıyla Gazzelilere yapılan insanlık dramını tüm dünyaya duyurmaya devam ettiler. Bu yaptıkları da takdire şayan.

O aktivistlerden bir tanesi de İsveçli aktivist Greta idi. Daha önce iklim değişikliğiyle savaşılmaya hemen başlanması gerektiği ile ilgili eylemiyle dikkat çeken bu aktivist, Yunanistan’da yaptığı açıklamayla da adından söz ettirmeye devam etti. Trump’ın tepkisini çeken Greta, İsrailli askerlerin kendilerine yaptığı eziyetten ziyade İsrail’in Gazze’ye uyguladığı soykırımı ön plana çıkardı açıklamasında. Kızdaki vakur duruşa ve ciddiyetine hayran kaldım. Aktivist dediğin böyle olmalı dedim.

Greta’nın takındığı durum çoğu aktivistte de gözden kaçmadı. Çoğu, İsrailli askerlerin nasıl davrandığı sorusuna, “Bize yapılanı anlatarak Gazze’nin geri planda kalmasını istemiyoruz” şeklinde cevaplar verdiler.

Basından izlediğim kadarıyla ülkemizden aktivist olarak filoya katılan 56 Türk’ün içinden iki kişi, çektikleri video, yaptıkları canlı yayın ve canlı yayında takındıkları yılışık tavırla, izleyenlere, olamaz böyle dedirtti. Bunlar İkbal Gürpınar ile Bekir Develi idi. Bu ikisini izledikçe aman ya Rabbi, keşke bu ikisi aktivist olarak bu insani yardım filosunda olmasaydı dedim. Çünkü her yönüyle su koydular. Maalesef nazarımda sınıfta kaldılar.

Mutlaka sizin de önünüze gelmiştir bunların özellikle İkbal Hanım’ın videoları. Gören de bu ikisini düğünden geliyor sanır. Bu ikisi diğer aktivistlerin aksine adeta şov yaptılar. Yaptıkları şovda adeta bir oynamaları eksik kaldı. İzledikçe biraz ciddiyet dedim. Ey vakur, neredesin, şu ikisinin semtine de biraz uğra dedim ve tiksindim.

İsrail gibi sınır tanımaz bir ülkenin karasularına girmek, onlarla karşı karşıya gelmek herkesin harcı değil. Çünkü bu yola baş koymak aynı zamanda canlarından olmayı göze almak demekti. Ama gel gör ki her aktivist böyle değil. İçlerine nasılsa İkbal Hanım ile Bekir Bey de aktivist olarak katılmış. Nazarımda her ikisi de aktivist olmaya yakışmamış.

Ne diyeyim, Greta gibi aktivistler var, İkbal ve Bekir gibi aktivistler de vardı. Ne edersiniz ki her yönüyle tepki çeken bu iki aktivist de bizden çıktı. Keşke bunları tanıyan ve bilen, onlara, Allah rızası için her şey olun ama asla aktivist olmayın. Aktivistlik kim, siz kim deseydi.

9 Ekim 2025 Perşembe

Paylaşımlarıma Dair

Kendi halimde nicedir bu alemde yazar çizerim.

Kendimce dert edindiğim bir meseleyi kendi penceremden, o anki haletiruhiye içerisinde çalakalem yazarım.

Yazarken bu konuda başkası ne düşünür, yazdığımdan dolayı birileri hakkımda ne düşünür diye düşünmem. İçimden geldiği gibi yazarım. Yazdığım illaki doğrudur, tek doğru bundan ibarettir diye bir iddiam hiç olmadı, olmaz da.

Yahu ben yazıp çiziyorum ama bu konuda mahallem ne düşünür diye de düşünmem. Çünkü fikir ve vicdan hürriyetine inandıklarını düşünürüm. Öyle ya Allah vermiş bu özgürlüğü. Kulu niye vermesin? Sonra kulun ne haddine...

Kısaca kim ayıplar kim yeter ki mimler diye düşünmem.

Öyle ya bu ülkede herkes her şeyi söyleme hakkına sahip.

Yazarken kendimi çok bilgili ve kültürlü de görmem. Dağarcığımda ne varsa onu yansıtmaya çalışırım.

Buna ister cehaleti deyin ister başka bir şey. Yaptığım koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler misali Abdurrahman Çelebi olmak.

Yine yazarken yazdığım her bir şey kendi özgün düşüncem ve cümlelerim.

Başkasını etkileyeyim diye bir iddiam yok. Ki zaten böyle bir gücüm de yok. Zira herkesin fikri ve zikri kendisine.

Sayfalara içimi dökmek, o konuda kafa yormak benimki.

Yazdıklarımın bir kısmını da sosyal medyada paylaşıyorum ki ben bu konuda böyle düşünüyorum. Siz ne dersiniz demek istiyorum.

İlla siz de böyle düşüneceksiniz diye bir iddiam yok.

Görüşümde olan olursa, bu konuda yalnız değilim. Demek ki benim gibi düşünen de var diyorum.

Düşünceme katılmayan da olur. Bu da doğaldır. "Bu görüşünüze katılmıyorum. Şundan dolayı. Ben böyle düşünüyorum" diyenden hiç gocunmam hiç de gücenmem.

Yazılarımı isteyen beğenir isteyen beğenmez isteyen yorum yazar isteyen yazmaz. No problem.

Yazılarıma yorumla olumlu olumsuz katkı sunan herkese cevap yazmayı saygının gereği görürüm.

Ama yazılarıma yorum yaparken bana ayar vermeye çalışanlara,

Niyet okuyuculuğu yapanlara,

Nem kapanlara,

Nasıl böyle yazarsın, senden hiç beklemezdim diye ayıplayanlara,

Birilerinin temsilciliği görevini üstlenenlere,

Karşı mahallenin ağzı gibi yazıyorsun, onlara şirin görünmeye çalışıyorsun diyenlere,

Yazılarımı ön yargılı okuyanlara,

Yazımdan çıkarılmayacak anlam çıkaranlara,

Kutuplaşmanın tarafı rolünü üstlenenlere,

Yazılarıma tepeden ve üstenci bakanlara, dudak bükenlere,

Özellikle kaba ve bozuk üslupla suçlayıcı yazanlara,

Yazarken saygı ve nezaketi elden bırakanlara...

Rezervim var.

Bu tipler yazılarımı ne okusun ne de sayfamda boza pişirsin. Akıl vermeye kalkmasın. Uzak dursunlar benden.

Bilsinler ki onlar gibi düşünmek zorunda değilim.

Kimseye şirin görünme gibi bir niyetim hiç olmadı.

İyi niyetle yazımı okuyup dostane uyarıda bulunanlara saygım her daim var. Ama kendisi gibi düşünmediğim için saygıyı elden bırakanlara, hop oturup kalkanlara hiç saygım yok.

Hele bozuk ve kaba üslubuyla, benim sayfamda bana ayar vermeye kalkanlara tavsiyem şudur: Sayfamı kirletmeyin. Sayfamda boza pişirmeyin. Bunun yerine kendi sayfanızda istediğiniz görüşü, istediğiniz üslupla yazın. Ama yazınız kendi öz mahsulünüz olsun. Bir de benimle olan sanal arkadaşlığınızı da sonlandırın. Kısaca beni bana bırakın.