2 Mart 2025 Pazar

Dindar Zihnin Dünyası

“Bugün Mehmet Okuyan hocayı dinledim. ‘Depremin duası nedir’ dediler. ‘Demirden ve çimentodan çalmamaktır’ diye cevapladı”.

Bu paylaşımı emekli bir ilahiyatçı paylaşmış.

Bu söze ne denir? El hak doğru denir. Adam fiili duadan bahsediyor. Kısaca bina yaparken tabiat şartlarına uygun bina yapacaksın. Malzemeden çalıp çırpmayacaksın diyor.

Mehmet Okuyan, ömrünü Kur’an’a adayan bir Kur’an talebesi. Tefsir ederken hatası olmaz mı? Olur. Kimin olmaz ki Okuyan’ın olmasın.

Bildiğim kadarıyla hadis ve sünneti inkar eden biri değil. Ama nedense adı sünnet ve hadisi inkar eden birine çıkmış. Hadislere bakış açısı, kendi ifadesiyle, “Ne süpürüp atanlardan ne de süpürüp alanlardan”. Her hadisi referans almayıp Kur’an’ı Kur’an’la açıklamayı düstur edinmesinden olsa gerek. Kendisinin seveni kadar düşmanı da çok. Nefret edenler adeta ismini duyar duymaz içindekini kusuyor.

Üşenmeyip bu paylaşımın altına yorum yazanlara baktım. Neler yumurtlamışlar neler:

İslam Dininin temel kaynağı Sahih sünneti inkar eden bu Macar Yahudi’si Ignaz Goldziherin şakirdi din yıkıcısı”.

Sâffât Suresi 102. ayette Hz. İsmail ‘Babacığım emrolunduğun şeyi yap’ demesine rağmen mealen ‘Allah çocuğunu kurban et der mi?’ diyerek açıkça ayete muhalefet eder” .

“Ebu Davut’ta kaydedilen sahih hadiste cuma namazının kadınlara farz olmadığı beyan edilir ama bu din yıkıcısı, cuma namazının kadınlara da farz olduğunu söyler”.

Sapkın görüşlerinden sunduğum bu birkaç örnek bu şahsın din anlayışının sakatlığının gösteriyor.

“Evet, Müslüman her işini en iyi yapmalı, lakin yaratıcıya duayı küçümsemesi kibrinden gübürünün (ne demekse) gözükmesine sebep oluyor”.

“Niye hoca diyon madem?”

“Materyalist bir yaklaşım”.

“Kur'an'ı tahrif edecek şekilde yorum yapan ve özellikle peygamberi yok sayan bir âlim. Dinlemeyi bırakın, adam yerine bile koymaya değmez. Bakara suresinin 286. ayetini okur da peygamberi yok sayar, buna muzelman (Müslüman değil) denir, denirse.!”

“Farkında isek eğer, duayı küçümseyip de şaka ile ve istihza ile cevap veriyor ki "Vel istihzâu küfrün/dini değerlerle istihzâ etmek küfürdür..."

“Dinleyecek bir adam bulamadın mı... Hoca???”

“Tehlikesi çok büyük bu herifin...!!!!”

“Böyle adamları ilahiyatçılar temizlemesi lazım”.

“O adamın ismini bile ağzıma almam”.

Aracı koymayın deyip yüzlerce kitap yazan bu ve dünürü değil mi? Bunlar var ya bunlaaaarrrr...”

Gördüğünüz gibi yorumlarda Kur’an talebesi Okuyan’ın ne Müslümanlığını bırakmışlar ne de insanlığını. Demediklerini bırakmamışlar. Adeta içindekileri kusmuşlar.

Tüm bu yorumları görünce tüm dindarları kastetmesem de dindar zihnin dünyası böyle çıkıverdi içimden. Vah ki vah yazık.

Ne yazık ki söyleyecek sözü olmayanların, Okuyan’a fikirle cevap veremeyeceklerin zihin dünyası bu işte. İşleri güçleri kişiye belden aşağı vurmak.

Sonunda paylaşımı yapan ilahiyatçı tüm bu yorumlara gına getirmiş olmalı ki hepsine birden büyük harflerle şöyle cevap vermiş:

YAV BEYLER! HAKLISINIZ KATILIYORUM YORUMLARINIZA. AMA DEMİRDEN ÇİMENTODAN ÇAL YIKILSIN...

BİRAZ BUNA VURGU YAPTIM YAV... BUNU GÖRÜN YETER... HABİRE SALDIRMAYIN YAV.

ADAM DOĞRU SÖYLEMİŞ. ŞEYTAN BİLE BAZEN DOĞRU SÖYLÜYOR YAV.

 DOĞRU DE GEÇ...”

Sadede gelirsem, bu zihin dünyasına sahip insanların ne dine ne Müslümanlığa ne topluma ne de insanlığa verebileceği bir şey var. Bu tiplere, tek kelimeyle yazıklar olsun!

Kulağıma Küpe Olsun!

Yazıp paylaştığım yazıları cep telefonu vasıtasıyla çalakalem yazıyorum.

Yazılarımı okuyanlar çok seri yazı ürettiğimi söylerler.

Yazdığım yazıların çoğunu yine cep telefonumdaki Word’a aktararak sayfa düzenlemesi yapıyorum. Yazıyı üstünkörü okuyorum. Altı kırmızı çizgili kelimelerdeki yanlış yazılımları düzeltiyorum. Ardından bloğa yapıştırarak paylaşıyorum.

Yazılardan bir kısmını gazeteye göndermek üzere e posta adresindeki taslaklara kaydediyorum. Bir kısmını da sosyal medyada paylaşıyorum.

Paylaşırken yazımdaki yanlışlar gözüme çarpıyor. Vay be nasıl böyle yanlış yazmışım diyorum.

Bazen de dikkatli okuyucularım, şu paragraftaki falan kelimenin yazımı yanlış diye sağ olsun özelden uyarıyorlar.

Böyle uyarılarla veya gözüme çarpan yanlışları gördükçe düzeltiyorum.

Yanlışların çoğu da T9'un azizliğinden. Bana yazmışım. T9 ise baba diye düzeltmiş. Ne yazıyorum ve şeklini alıyor. Üstünkörü okurken de kelimenin altında kırmızı çizgi olmayınca doğru yazdım sanıyorum.

Daha görmediğim ne tür yanlışlarım vardır, kim bilir.

Bu demektir ki çalakalem yazıp bir çırpıda paylaşmak doğru değil. Yazım bittikten sonra paylaşmadan önce dönüp dönüp ciddi ciddi okumam gerekiyor. Maalesef en büyük eksikliğim bu.

Yazıp çizenler boşuna yazdığınız yazıyı birkaç defa okuyun demiyormuş. Demek ki gözden kaçan yanlış yazımlar oluyor.

Yazılarımdaki yanlış yazılımları söyleyenlere buradan çok teşekkür ediyorum. İyi ki varlar. Dost dosta böyle günde lazım olur.

Bu demektir ki yazıyı bir çırpıda yazıp paylaşmak iş değil. Dönüp dönüp okumak gerekiyor. İşte o zaman hem yazım yanlışları hem de cümle düşüklükleri daha net ortaya çıkıyor.

Bundan sonra seri yazmayı, çabuk yazı üretmeyi yeniden düşünmem gerekiyor. Paylaşmadan önce tekrar tekrar okumayı düşünüyorum. Bu tür yazım yanlışlarım kulağıma küpe olsun.

Bakalım bu sözümü ne kadar yerine getireceğim.

Yalnız ne kadar dikkatli olursam olayım, bazılarını düzeltme imkanım olsa da yine bazı yanlış yazımları gözümden kaçacaktır. Okuyucularımın hoşgörüsüne sığınıyorum. Okurlarken gözlerine çarpan yazım ve imla yanlışlarım olursa "rmznyc@hotmail.com" veya "ycrmzn@gmail.com" aracılığıyla bildirirlerse çok memnun olacağımı buradan ifade ediyorum. 

1 Mart 2025 Cumartesi

Silahlara Veda mı?

İmralı sakini, kendi kurup büyüttüğü, nice canlara ve mal kaybına sebebiyet veren, 40 yıldır bizi uğraştıran terör örgütü PKK'ye silahları bırakma çağrısı yaptı.

Türkiye'de terörün bitmesi, bizim bir daha terör diye bir problemimizin olmaması millet olarak en büyük temennimiz.

Bu çağrı ne derece karşılık bulacak? Örgütü Öcalan'a kulak verecek mi? Türkiye silahlara veda edecek mi? Bu sorulara şimdiden cevap vermek mümkün değil. Bekleyip göreceğiz.

Sonucu hep beraber beklerken bu süreci sorgulamak istiyorum. Daha doğrusu süreci değerlendirmek ve muhtemel endişelerimi dile getireceğim.

Bir defa süreç çok seri gelişti. Bir çağrıya hiç şart ileri sürülmeden aynı hızla cevap verilmesi ilginç. Bu kadar kolay mıydı? Madem kolaydı, bunca yıl niçin beklendi? Şartlar yeni mi oluştu yoksa? Bu çağrı daha önce denenemez miydi?

Çağrıyı yapan siyasi, İmralı'ya giden heyet, İmralı sakini, bu süreçte birer aktör müdür yoksa bunlara böyle yapın diyen bir üst akıl mı var? Bu üst akıl bu iş bitti. Artık silahları bırakıyorsunuz emrini mi verdi? Örgütü feshedin çağrısına, PKK'nin ve Kandil'in çağrıya uyacağız demeçleri de emrin dışarıdan geldiği izlemini veriyor.

Mektupta şartsız silah bırakma ve örgütü fesih çağrısı göze çarpıyor. Yalnız bu işin şartsız olmasının mümkün olmadığını düşünüyor kamuoyu. Bu çağrının ardından, Meclise gelecek kanun ve Anayasa teklifleri, çıkarılabilecek bir af türünden değişiklikler, perde gerisinde yapılan görüşmelerin içeriğine dair ipuçları verecektir.

PKK bugünden yarına silah bırakıp örgütü feshetmeyecektir. Devletin attığı veya atacağı adımlara göre hareket edecektir.

PKK'nin silah bırakmasını, eylemlerine son vermesini ve kendisini feshetmesini, Suriye'de Esed sonrası yeniden karılan kartlardan bağımsız düşünmemek lazım. Sanki Türkiye'ye, "Suriye'nin toprak bütünlüğü, SDG'yi (Suriye Demokratik Güçleri) terör örgütü olarak görmekten vazgeçmesi, sınır güvenliğini sağlamak amacıyla girdiği Suriye toprağını terk etmesi karşılığında PKK'yi bitirme sözü verilmiş gibi.

PKK'nin bu silahları bırakma çağrısı iç siyasete yönelik bir çalışma görünüyor. Bu çağrı Meclis aritmetiğinin oluşmasında ve Cumhurbaşkanı seçmede etkili olacaktır. Kararsız seçmeni bir yöne kanalize etmeye yöneliktir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu silah bırakma propagandası seçmeni etkilemede çok etkili olacaktır.

40 yıldır Türk ve Kürt milliyetçi partileri PKK teröründen ekmek yedi. Birbirinin panzehri oldular. Birbirine yakın oy aldılar. Çünkü her terör iki tarafa oy kazandırdı. 40 yılın ardından aynı aktörler örgütün feshi konusunda aldıkları rol yüzünden hatırı sayılır bir oy ve vekil sayısı ile Mecliste olmaya devam edecekler. Yani hem terörden beslendiler hem de terörü bitirdik diye cazibe merkezi olacaklar. Belki de bu süreç sonucunda ittifaklar yer değiştirecek. Düşman kardeşler birlikte hareket edecek. Hem seçimde hem Anayasa değişikliğinde ortak hareket edecekler.

Hülasa, PKK'nin silah bırakması ve örgütü feshetmesi, bu süreçte rol alan bu oyunun figürleri, iç siyasette terörü bitirdik diye rol kapacaklar. Bu da iç siyasette işe yarayacak.

Türkiye'de yakın vadede terörün olmaması sevindirici olmakla beraber ABD destekli SDG, Suriye'de Kuzey Irak'taki özerk bölge gibi özerk bir statüye kavuşacak. Bunun bir benzeri özerk statüde İran'da kurulacak.

SDG zaten Kobani olayları ile birlikte Türkiye ve Irak'taki tüm güçlerini Suriye'ye kaydırmış, burada düzenli bir ordu kurmuştu. Bölgede kazanan yine ABD olacaktır. İç siyasette kullanmak üzere Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalınmıştır. PKK silah bırakırken SDG silah bırakmayacaktır.

Kısaca, terör örgütünün lağvını, Suriye’deki olaylardan bağımsız düşünmemek lazım.

Süreç inşallah ülkemizin lehine gelişir, geçici bahar olmaz.