30 Ağustos 2024 Cuma

Manavgat Şelalesi

Manavgat'a gelinir de şelaleye gidilmez mi? Çünkü Manavgat dendi mi bu şelale akla gelir.
Çıktık otelden. Açtık harita bilgisini. Vardık şelaleye. 
O da ne bir sıra var bir sıra.
Bir şelale için bu kadar uzun kuyruk olacak şey değil. 
Bu kadar uzun kuyruk olduğuna şelale görülmeye değer olmalı. Paralıymış üstelik giriş. 
Belediye çalıştırıyor. İşin içine belediye girdi mi belediyeler tek başına hükümet. Ne müze kartı işler ne öğrenci indirimi. Herkes verecek otuz lirayı. Şehit yakını ve gazi isen ne âlâ. Onlara beleş. 
Gelmişken girelim dedik ve güneşin altında 150 metreden fazla kuyruğa girdik.
Bizden önce kuyruğa giren kızımız, az önce boştu burası. Kuyruk falan yoktu. Tur gelince böyle oldu dedi. 
Daha önce girmiş miydiniz bu şelaleye dedim. 4-5 sene önce girdim dedi. İçeride su falan doldurabiliyor muyuz şelaleden dedim. Hatırlamıyorum dedi. Hayran kaldım hafızasına. 
Bereket sıra hızlı ilerliyor. Fişi kestiren sırayla şelale mıntıkasına giriyor.
Biz de ilerledik şelaleyi görmek üzere. Sağlı sollu satış yerleri vardı içeride. Kahvaltı menüsü burada 480 lira imiş. Sizler için çektim. Çünkü sizin için 480 lira para mı? Etrafınıza şelale karşısında kahvaltı yaptık diye hava atmak da var bu işin içinde.
Nerede bu şelale derken baktık herkes sıra ile fotoğraf çekiniyor bu şelalenin önünde.
Bir şelaleye baktım, bir fotoğraf çekinenlere baktım bir de üç kişi için verdiğim 90 liraya. Bir şok bir şok. Ana len ben bu şelale için mi o kadar kuyruk bekledim güneşin altında, bura için mi 90 lira verdim. Böyle şelale mi olur, buraya şelale demek için bin şahit lazım. Çünkü benim bildiğim şelale doğal olur. Yüksekçe bir yerden aşağı doğru sular akar. 
Adına şelale denen bu Manavgat Şelalesi dümdüz bir yerde, şehrin içinde, yukarıdan akan bir derenin üzerinde kurulu. Doğallığından ziyade insan yapımı geldi bana. Yukarıdan akıp gelen derenin bir yerinde biraz çukur oluşturulmuş. Akan su şelaleyi andırıyor.
Gelmişken şelaleyi görecek şekilde biz de birkaç poz verdik. Sonra kendimizi dışarı attık.
Caddeye çıkınca arabaya giderken baktık piknik yeri var. Pis ve bakımsız. Şurada soluklanalım
istedik. Otururken şelaleye giden suyu gördük. Daha doğruyu gitmeyen suyu gördük. Yan tarafta gördüğünüz görüntüyü videoya aldım. Şelaleye giden su da görmedim. Acaba şelalede akan su devridaim mi yapıyor diye aklıma gelmedi değil.
Uzatmayayım, Manavgat Şelalesinin şelale ile bir alakası yok. Şelalelikten düşürülmeyi çoktan hak etmiş. Ayrıca şelalenin ve böyle bir şelalenin paralı olması da bir garip. Manavgat Belediyesi de fırsatçılık yapıyor. Belediyelerin bu başına buyruk tasarrufları mercek altına alınmalı ve gereği yapılmalı.
Bu arada şelaleye girmek için sıraya girdiğimizde önümüzdeki kız daha önce gitmiş bu şelale olmayan şelaleye. Be kızım görmüşsün daha önce şelale demeye bin şahit lazım şelaleyi. Bir daha niye sıraya girip güneşin altında yanıyorsun, kalabalık diye homurdanıyorsun. Tamam paranı mezara götürme de daha önce gördüğün şelaleye bir otuz daha bayılma. Biz neyse cehaletin kurbanıyız. Bir daha Manavgat'a yolumuz düşerse, Manavgat Şelalesi benim için bir Davos'tur artık. Yok hükmündedir.
Not: Bu yazıyı okuyup da ardından bu ilçeye gelip bir de şelaleye girerseniz, sonra da beni görünce şelale dediğin gibiymiş derseniz, hatırınızı yıkarım. Mübarek ben bu yazıyı niye yazdım değil mi? 

29 Ağustos 2024 Perşembe

Merdiven Altı Sendikacılığı

Siyaset zor zanaat vesselam. Her kişi yapamaz. Yapmaya kalkarsa da bir şey üretemez.

Halbuki siyaset bir şey üretme sanatıdır. Ama iyi ama kötü. Fark etmez. Çünkü yapılan unutulmaz.

Mesela biz yıllardır okulları tasnif etmeye çalışır ama beceremezdik.

Önce Savunma ardından Milli Eğitim Bakanlığı yaparak iki ayrı dalda oynayan biri çıktı. Bizim beceriksizliğimizin üstünü örttü:

Okulları nitelikli ve niteliksiz diye ikiye ayırıverdi. Böylece herkes rahatladı.

Öğrenci de hangi tür okula gittiğini bilir oldu. Ailesi de tabi.

Aynı üretimi şimdi Çalışma Bakanı’nda görüyoruz. O da onca sendikayı "Merdiven altı" ve "Merdiven üstü" diye ikiye ayırıverdi.

Bazıları nitelikli ve niteliksiz tasnifine kızsa da kızan kızdığıyla kaldı. Zira tuttu.

Şimdi de merdiven altı ve merdiven üstü tabirine kızılsa da göreceksiniz bu da tutacak.

Yok, ben bunu kabul etmiyorum diyen olursa, ben bakan değilim ama yine de bir öneride bulunmak istiyorum. Kalburüstü ve kalbur altı sendikacılığı densin. Çünkü merdiven altı kaçak ve gayri resmi anlam içerir.

Neyse gelelim sadede. Bir insan/sendika, kalburüstü olur da diğer kalbur altıdakilerle aynı olur mu? Olmaz. Zira biri altta, diğeri üstte.

Her daim üstteki gözetilmeli.

Son memur toplu sözleşmesiyle şükür ki bu sorun da halledildi:

Kalburüstündekiler ikramiye olarak üç ayda bir 400 lira alacaklar.

Büyük bir dayanışma ve ikramiye örneği olan bu paranın, kalburüstü sendikacılığının iyice perçinlenmesi için keşke bu ikramiye 404 lira yapılsaydı. Bence çok daha iyi olurdu.

4 liracıktan ne olur demeyin. Bilin ki 404 nelere kadirdir. Yapıştı mı ayıramazsın.

Anca beraber kanca beraber demektir bu. İyi günde, kötü günde yekvücut ayakta durmak ve kenetlenmektir. Fareler gibi batmakta olan gemiyi terk etmemektir.

Ne demek istiyorum. Bu memur kesimine güven olmaz. Bugün yetkili olan sendikanın destek verdiği parti iktidardan gidiverse, bizim memur kesimi hemen karşı cepheye geçiverir. İstiyorum ki bugün kalburüstü olan sendika ve yetkili sendika hep kalburüstü kalsın. Kalbur altı sendikalar da hep kalbur altında kalsın. Yani herkes kendi liginde oynasın. 28.08.2021

Not: Bu yazı 28.08.2021 tarihinde sosyal medyada yazılıp paylaşılmış. Bu yazı da blog arşivimde yerini alsın istedim.

Kuğulu Park

İlk açıldığı yıllarda adından çok söz ettirmişti Kuğulu Park. 17 sene önce öğrencileri getirmiştik buraya. Hoşça vakit geçirmişlerdi öğrenciler.  

Yola çıktım. Kahvaltıyı nerede yapayım diye düşünmedim. En iyi yer bildiğim yer deyip arabayı yolum üzerindeki Kuğulu Parka sürdüm. Birçok belediye gibi burası da girişi ücretli yapmış. Girişte 20 lira aldılar. 

Girişin ücretli olmasında sakınca yok. Hatta savunuyorum. Çünkü park da olsa bakım masrafı var. Bazı yerlerde bu paraya çay bile içilmez. 

Saat 11.00 gibiydi parka girişim. Erken vakit olmasına rağmen erkenden gelip mangal yakanlar vardı. 

Park bakımlı olsa da eski görkemli halinden bir eser göremedim. 

Zeytin, peynir, yumurta, salatalık ve domatesten ibaret kahvaltı için bir yarım saat oyalandık. Termosta getirdiğimiz çayı içip kalktık. 

Yola çıkmadan lavabo ihtiyacı için WC'ye uğradım. Bu ihtiyaç için de belediye giriş ücreti olarak 5 TL alıyor. Tıpkı 20 gibi 5 TL'nin de bir kıymeti yok ama garipsedim bu ücreti.

Alınan paranın bir ehemmiyeti olmamakla beraber hem girişte ücret almak hem de ücretle girdiğin parkın içindeki WC'ye para ödemek, başka belediyeleri bilmem ama Seydişehir Belediyesinin icadı olsa gerek.

Giriş ücretsiz, WC ücretli olsa bırak alsın dersin. Ama hem girişten ücret hem de içerideki WC'den ücret almanın mantıklı bir izahı olamaz.

Şayet girişte alınan 20 belediyeyi kurtarmıyorsa WC ücretini de dahil ederek giriş ücretini yükseltsin belediye.

Daha da yetmiyorsa, bir de çıkarken alsa adından daha çok söz ettirir.

Hatta araç başı değil de kişi başı ücret alsa çok iyi olur.

Mangal yakarsan bu kadar, yakmazsan şu kadar ücreti de alabilir.

Saat başı ücrete geçebilir.

WC ücretinde büyük şu kadar, küçük bu kadar şeklinde iki ayrı tarife belirlerse niye olmasın.

Seydişehir belediye ekibi bu dediklerim üzerine kafa yorarsa hem Türkiye'de bir ilki gerçekleştirir hem de belediyeler arasında hizmet yönünden ilk sıraya yerleşir. Üstelik hep gündemde kalır. Diğer belediyeler nasıl yapıyor diye randevu için Seydişehir Belediye Başkanı ile görüşmeye sıraya girerler.

Oldu olacak Seydişehir Belediyesi fikir almak için gelenlere de ücret koyabilir.

Bu durumda Belediye gelirini düzeltir, SGK borcu olmaz. Artan para ile başka hizmetler yapar.