3 Haziran 2024 Pazartesi

Ülkenin Siyasilerle İmtihanı

Cumhuriyetten bu yana 67. hükümet kurmuşuz. Kimi tek başına kimi de koalisyon hükümetleri bunların. Özellikle 70'li ve 90'lı yılları koalisyon hükümetleri tarafından diğerlerinde ise tek başına hükümetler tarafından yönetildi bu ülke.

Hükümetler ülke sorunlarını çözmek için iktidara gelirler. 

Sorunlarımız çok mu? Çok görünse de birkaç başlıkta sorunlarımızı toplayabiliriz. Bu sorunları da siyasilerin iktidara gelmek için seçmenden oy isterken verdiği vaatlerden anlayabiliriz. Aynı konularda o kadar seçim o kadar vaat verdiler ki vaatler söz verenlerin dilinde pelesenk oldu. Bizim de beynimize kazındı.

İktidarda olan, iktidara gelen ve iktidar olmak isteyen tüm siyasiler;

Yeni anayasa yapacağız. 

Enflasyonu tek haneye düşüreceğiz.

Hayat pahalılığına son vereceğiz. 

İşsizlik sorununu çözeceğiz. 

Faizi indireceğiz. 

Fert başına düşen milli geliri şu kadara çıkaracağız. 

İşçi ve memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz. 

Terörün kökünü kazıyacağız gibi sözler verdiler.

Aklıma gelen sekiz cümle yazdım. Aslında hepsi anayasa, ekonomi ve terör olmak üzere ülkenin sorununu üçe indirgeyebiliriz.

Darbe mahsulü, askerlerin yaptığı Anayasa dediğimiz yürürlükteki 82 Anayasası üzerinde o kadar değişiklik yapıldı. O kadar söz verildi. Biz hâlâ bir araya gelip beğenmediğimiz Anayasayı değiştiremiyoruz.

Enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik, faizlerin yüksekliği, fert başına düşen milli gelir, işçi ve memurun enflasyona ezdirilmemesi sorununu çözemedik. Hep yüksek enflasyonu yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Tek haneli enflasyon yalancı bahar gibi bir süreliğine bu ülkeye uğradı, sonra çekti gitti. Zengin ile fakir arasında uçurumlar var. Enflasyona ezdirmedik dedikleri memur her altı ayda geriye dönük enflasyon farkını almaya devam ediyor. Korumakla yükümlü olduğumuz milli paramız hep yerlerde sürünüyor. 

Terörün kökünü zaten kazıyamadık. Her geçen yıl terör örgütü daha da güçlenmeye devam ediyor. Halihazırdaki terör sessizliği bizi kandırmasın. Terör örgütü tüm gücünü Suriye'ye kaydırdı. Yakında sınır komşumuz bir devlet yanı başımızda konuşlanırsa hiç şaşırmayalım. 

Hasılı siyasilerimizin iktidara gelirken şunu çözeceğiz, bunu halledeceğiz deyip dillerine pelesenk ettikleri, bunun sonucunda seçmeni ikna ettikleri ne kadar vaat varsa hala çözüm bekliyor. Bu sorunlara ne zayıf ve uzun ömürlü olmayan koalisyon hükümetleri çözüm getirebildi ne de uzun ömürlü tek başına iktidar olanlar. Her biri çözme yerine sorunları daha da büyüterek bugünlere getirdi bu ülkeyi. 

Allah gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin hepsinin hayrını versin ama her birinin ortaya koyduğu icraat bu ülkenin bu milletin hayrına olmadı. Hepsi pansuman tedbirler, göz boyamaca icraatlar, mazeret üretme ve gerekçe bulma dışında radikal çözümler getiremedi. 

Bu kadar vaat verip sıkıntıyı daha da artırdıkları halde söz verip yerine getiremeyenlerin millet nezdinde az veya çok hala itibarlarının olması ve siyasetten ekmek yemeye devam etmeleri bana manidar geliyor.

Yalan söyleyen çobana bu millet üçüncü kez hak vermezken siyasilerin sözünde durmamasına rağmen halk nezdinde hala itibar görmeleri, onların karşısında hizaya geçmeleri, hala ölümüne savunmaları ve onları hala kurtarıcı görmeleri gerçekten düşündürücü. Ben olsam, söz verdiğim halde yapamadığım şeylerden dolayı mahcubiyet duyarım.

Bu ülkenin, bu milletin siyasilerimizle imtihanı büyük vesselam.

Allah siyasilerimize feraset, basiret, sağlam çözme iradesi versin.

2 Haziran 2024 Pazar

Zararlı Yiyecek ve İçeceklerde Devletler Ne Kadar Samimi?

Üç beyazdan sakının derler ısrarla. Bunlar: tuz, şeker ve un. Nasıl sakınacaksın. Çünkü üç beyaz bu hayatın olmazı. İçimiz, dışımız bunlardan ibaret. 
Tuzsuz yemek pişmez. Pişirilirse de o yemeğin tadı ve lezzeti olmaz. Yavan bir yemek olur. Tuzsuz yemeğin belki de en büyük faydası yemeğin tadı ve lezzeti olmadığı için insan yemeği iştahla yiyemez. Bu da kilo vermek için birebirdir.
Şeker her türlü tatlının olmazsa olmazı. Tatlıyı ise sevmeyenimiz yok. Bulursak iştahla yeriz. Bulamazsak, canım tatlı çekti, olsa da yesek deriz.
Un ise ekmeğin ana maddesi. Ekmeksiz sofra olmaz ve onsuz karnımız doymaz. Pilavı bile ekmekle yeriz. Ayrıca börek çörek, simit, poğaça, etlipide ve etliekmek gibi hamur işi yiyecekler bizim için vazgeçilmez.
Hasılı sakının. Çünkü çok tehlikeli denen üç beyaz ile ilgili ne kadar uyarı yapılırsa yapılsın, günlük en fazla tükettiğimiz üç tehlikeli şey.
Anlamadığım madem bu kadar tehlikeli. O zaman bu üç tehlikeli şeylerin alternatiflerini şimdiye kadar çoktan bulmamız gerekirdi. Bulamıyorsak, ya sesimizi çıkarmayacağız, herkes yemeye devam edecek ya da bu üçlünün üretimini kaldıracağız. Öyle piyasaya sürüp de sakının demek iş değil.
Aynı şekilde zararlı dediğimiz tütün ve sigaranın üretim ve satışına izin veriyoruz. Sonra da içmeyin, zararlı diyoruz. Hatta içki ve sigara ile mücadele için Yeşilay'ı kuruyoruz.
İçki ve türevleri de böyle. Üretimi ve satışı serbest. Ama içmeyin, zararlı deniyor. Bunlardan yüksek vergi bile alınıyor. 

Fener Cumhuriyeti

Fenerbahçe'nin başkanları eliyle yönetim anlayışını görünce, içimden Fener Cumhuriyeti geçti ve başlıkla bir yazı yazayım dedim. Bu ifadeyi benden önce kullanan var mı diye sanal aleme bir göz attım. Yalçın Doğan kullanmış ilk defa. Üstelik 1989 yılında Fenerbahçe Cumhuriyeti adıyla bir kitap bile çıkarmış. Yalçın Doğan bu ismi kullanırken bu kulübün devletin birçok kurumundaki nüfuzuna atfen kullanmış. 

Fenerbahçe'nin niçin cumhuriyet olduğuna gelmeden önce FB hakkında birkaç kelam etmek isterim. 

Kuruluşundan bu yana 120 yıl geçmiş. Köklü bir kulüp. Ligin BJK, GS gibi olmazsa olmazıdır. Geçmiş tarihi başarılarla doludur. Özellikle GS ile rekabeti, derbi maçları görülmeye değer. Ayrıca Türkiye'nin her bir yerinde taraftar kitlesine sahip. Yakın zamana gelinceye kadar GS'den fazla taraftara sahip iken son yıllarda taraftar yönünden GS FB'yi geçti. Yine BJK ve GS'ye göre kupa ve başarı çıtası yüksek iken başarıda son yıllarda GS'in ardına düştü. Diğer branşlarda başarısı hala devam etse de futbolda GS'in gerisinde kaldı. 

Bu yönetim anlayışıyla devam ettiği müddetçe kanaatim FB daha da geriye gidecektir. Çünkü kulüpten ziyade başkanlarının elinde bir oyuncak bu kulüp. 

Başkanlarının yönetim tarzı ise adeta bir cumhuriyet. Yalçın Doğan devletteki nüfuzu dolayısıyla bu ismi vermiş olsa da benim Fener Cumhuriyeti ile kastım, bir cumhuriyetten ziyade Doğu toplumlarındaki yönetim anlayışına dikkat çekmektir. 

Gerçekten Fenerbahçe diğer kulüplerden farklı olarak farklı bir yönetim tarzına sahip. FB'deki yönetim anlayışını anlamak için GS kulübünün yönetim anlayışını göz önünde bulundurmakta fayda var.

Her ikisi de köklü bir kulüp olmasına rağmen GS'de işleyen bir sistem var. Seçimler kavgasız, gürültüsüz, sessizce yapılır. Tüm toplantı ve açılışlarda tüm eski ve yeni başkanları bir arada görmek mümkün. Başkanları çok uzun dönem başkanlık yapmaz. Kulüp açıklamalarında başkan ön planda değildir. Görev taksiminde bu yetki kimde ise açıklamayı o yapar. Kısaca GS'de bir yönetim kültürü var. Her bir yönetici GS başarısı için kenetlenmiş durumda.

FB'de ise zengin başkanların sözü geçer. Hep başkanlar ön plandadır. Kulüpten ziyade başkanları konuşulur. Koskoca FB tek kişiden ibaret dense yanlış olmaz. Eski ve yeni başkanlar birbirleriyle kanlı bıçaklı gibidir. Gelen başkan kolay kolay gitmez. Ardı arkasına defalarca seçilir. Başkan, kulübü arkasına alarak kurum ve kişilerle kavgaya tutuşur. Kah takımı ligden çekmeye yeltenir kah kupa maçına çıkmaz. Hak arıyorum diyerek adeta gerilimden beslenir. Başarısızlıklarını başarı gibi göstermede çok mahirler. Yaptıklarını ve başarılarını insanların kafasına vura vura anlatırlar. Bu başkanlarda GS fobisi ve GS çekememezliği had safhada. GS’in başarısı arttıkça GS kompleksi ve nefreti ön plana çıkıyor. GS istediği kadar kupa ve şampiyonluk kazansın. Bir GS’i yenmek onlar için her şey. GS’i nasıl yendiklerini anlatır dururlar. Gördünüz, nasıl yendik. Gerçek başarılı biziz derler. Bunların durumu 1.Dünya Savaşından mağlup çıkan Osmanlı’nın ve devamı Türkiye’nin, savaşın içindeki Çanakkale Muharebesindeki başarısıyla övünmesine benzer. Olgulardan ziyade algılarla kulübü yönetirler ve hep gündemde kalmayı çok severler ve bu alanda çok başarılılar. Başkanlarında diğer kulüpleri özellikle GS’i küçümseme var. Konuşma üslupları çok bozuktur. Biz büyük bir kulübüz. Herkes bize saygı duyacak. Başarımızda takoz olmayacak anlayışı hakim.

Gelen her başkan başarıya susamış olarak gelir. Birden başarı gelsin ister. Başarı için takımı aşağı yukarı her yıl yenilerler. Her sezon dünya kadar para harcarlar. Kulübün para sorunu yok. Çünkü başkanları zengin. Parayı bastıran kulübe başkan oluyor ve düdüğü hep o çalıyor. Astığım astık, kestiğim kestik diyor.

Sonuç, bu yönetim anlayışıyla FB başkanları eliyle küçültülüyor. Gittikçe başarıdan uzaklaşıyor.

FB köklü geçmişini ve başarısını devam ettirmek istiyorsa ilk önce Doğu toplumlarının yönetim anlayışı olan tek adam yönetiminden vazgeçmeli. Bu konuda en büyük ezeli rakipleri GS’in yönetim anlayışını benimsemelidir. Parası çok zengin başkanlardan kurtulmalıdır. Nasıl ki para tek başına saadet getirmiyorsa gördüğünüz gibi başarıyı da getirmiyor.