19 Mayıs 2024 Pazar

Hikmet Sami Türk

Bazen sosyal medyada aklıma gelen bir konuda yazmaya başlarım. Niyetim, konuyu çok uzatmadan sadede gelmek. Yazmaya başlayınca durur muyum hiç. Bir bakmışsın epey yazıp paylaşmışım. Sanırım kısa yazma özürlüyüm. Be edersiniz ki kelamı kibar değilim. 

Paylaşımın ardından bu paylaşımım aynı zamanda bloğumda da yer alsın deyip yazıyı bloğa aktarırım. Bazen de aktarmadığım paylaşımlarım gözüme çarpar. Böyle gözden kaçan yazıları da sosyal medya anı sayfası, seneyi devriyesinde hatırlatınca, geriye dönük de olsa yazı arşivine aktarıyorum.

İşte o yazılardan biri de aşağıda. Aradan iki yıl geçmiş. Sanırım temiz siyasetçilere günümüzde ne çok ihtiyacımız olduğuna dair bir temenniyi barındırıyor yazı. Yazıda da zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’e yer vermişim:

“Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden mahkumiyet kararı alınca, İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığından alınıp cezaevine gönderilmişti.

TBMM'de Erdoğan'ın lehine olacak bir kanun teklifi ya da tasarısı görüşülecekti. Şu anda içeriğini hatırlamıyorum. Sanırım 312. maddenin esnetilmesi yönünde bir kanun değişikliği teklifi idi.

Bu kanunla Erdoğan’ın siyasi yasağı kalkacaktı kısaca.

Bu kanun teklifi Meclise geldi mi, gelmedi mi onu da hatırlamıyorum.

Hatırladığım, Meclis kürsüsünden Refah Partili biri, zamanın DSP'li Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün cevaplaması üzerine bir soru sorduğudur.

Soruda, "Askerlerin, bu kanun teklifini/tasarısını görüşmeyin. Biz Erdoğan'ın siyasi hayatını bitireceğiz deyip demediği ve baskı uygulayıp uygulamadığı" şeklinde idi.

Sorunun ardından kürsüye çıkan Sayın Türk, "Aynen dediğiniz gibi bir görüşme olduğunu teyit ederim" açıklamasını yaptı. Sözü uzatmadan, kem küm etmeden kürsüden indi.

Hikmet Sami Türk sanırım vefat etmedi. Kulakları çınlasın.

Hangi partiden olursa olsun, doğru siyaset yapan siyasetçilere bu ülkenin ne çok ihtiyacı var. 10.04.2022

Not: Kaç kişi ya da kaç siyasetçi böyle bir soruda asker bize baskı yaptı diye açıklama yapar? Zinhar yalan ve iftira deriz. Helal olsun Bakan'a. Zira böyle dürüstlük bize çok yabancı. Bakanken bile efendiliğini, duruşunu, tevazuunu, nazik ve kibar konuşmasını, devlet adamı ciddiyetini hiç değiştirmedi. Nazarımda makamın kendini değiştiremediği kişilerdendi. 

Bazı Akademisyenlerin Dünyası

Dünya bir iş bölümünden ibarettir. 

Herkes farklı farklı alanlarda rızkını temin etmenin peşinde. 

Her meslek grubunun dünyası farklıdır.

Her meslek grubu içerisinde, mesleğinin tam hakkını verenler yanında veremeyenler de vardır. Kimi o mesleğin yüz akı kimi de tabir yerindeyse yüz karasıdır. 

Okumuşlar içerisinde akademisyenlerin dünyası da farklıdır. İçlerinde, alanında kendini yetiştirmiş olanlar olduğu gibi yeterince yetiştirememiş olanlar da vardır.

Alanında kendini yetiştirmiş akademisyenlere alim diyebiliriz. Kendisini yetiştirememiş ama akademisyenlikte en yüksek seviyede kariyer edinmek için gereklerini yerine getirmiş olanlar çoğunluktadır.

Bu yazımda, genellemeden akademisyenleri ele almak istiyorum. Değerlendirirken bilgi yönünden değil, hal ve tavır yönüyle ele alacağım. Bu değerlendirmeyi yaparken istisnaların kaideyi bozmayacağını ifade etmek isterim.

Bir buğday başağını düşünelim. Buğdayda dene yoksa başı dik olur. Başakta buğday dolu ise ağırlığından öne eğilir.

Bir akademisyen alanında bilgi sahibi olunca nasıl ki buğday başak verdikçe ağırlığından başını öne eğiyorsa çoğu akademisyenlerde bir kibir hali mevcut. Halbuki bilgi, birikim arttıkça ve kariyer yükseldikçe tevazuun hakim olması gerekir. Bildiğim, gördüğüm akademisyenler arasında en mütevazı görünenin de bile o tevazu halin gerisinde kibir izlerini görmek mümkün. 

Hiçbir insanın kibirli olduğunu kabul etmediği gibi bu tip akademisyenler de kibirli olduğunu kabul etmese de belirtilerini görmek mümkün.

Eşine, dostuna mesafe koymaları,

Pek ortalarda görünmemeleri,

Bir ortamda konuşma ortamına pek girmemeleri, soğuk bir profil çizmeleri,

Sosyal medyayı pek kullanmamaları, kullanıyorlarsa bile pek paylaşım yapmamaları,

Bir WhatsApp grubunda oldukları halde yüzlerini eskitmemek adına yorum ve görüş bildirmemeleri, görüş yazanları da elleri boş olarak görmeleri,

Pek ortalıkta görünmüyorsun dendiğinde hiç vakitlerinin olmadığını ve iş yüklerinin çok olduğunu söylemeleri,

Çok gizemli bir görüntü vermeleri...

Tüm bu ve daha fazla görüntüleri, biz sizden farklıyız imajı veriyor muhataba. Kısaca pek doğal olamıyor çoğu akademisyen.

Elhasıl, katılır veya katılmazsınız. Nazarımda akademisyenlerin dünyası çok farklı.

18 Mayıs 2024 Cumartesi

Bilinen Yere Acil Ambulans

Arka Sokaklar adında Kanal D televizyonunda yıllardır yayımlanan bir dizi var.

Yıllar yılı ekranlarda yer bulduğuna göre bu dizi tutmuş olmalı ve izleyicisi de olmalı.

Herhalde bu dizi bugüne kadar yayımlanan dizilere göre rekoru elinde bulunduruyordur. 

Başını ve önceki yıllarını bilmesem de bu diziye vaktim oldukça bu sene bakmaya başladım. Dizi fena değil. Toplumsal suçlara değiniyor, güncel konuları da hemen işliyor. 

Her dizi gibi -yeter ki bakmaya başla- bir sürükleyiciliği var. Dizideki çoğu oyuncunun sahici rolü de diziyi izletiyor.

Bu diziyi yazı konusu edinmemin iki sebebi var. Dizide işlenecek konu kalmayınca, dizi süresini tamamlamak için Hüsnü'nün ailesi devreye giriyor. Bu yönüyle dizi bir güzel sulandırılıyor. Ceremesini de ve ailesinin arkasını toplamak da Hüsnü komisere kalıyor.

Diziyi ele almamdaki esas sebep dizinin sahiciliğini bozan bir sahnenin, aşağı yukarı her bölümde sırıtması.

İzliyorsanız, farkına varmış olmalısınız. Farkına varmadı iseniz, kısaca anlatayım. Hak vereceksiniz. 

Malumunuz dizi polisiye bir dizi. Hüsnü'nün de içinde bulunduğu polis rolünde aktörler sahnede. Her bölümde mutlaka birkaç suç örgütünü başarıyla çökertiyor.

Bu dizideki polis rolündeki oyuncuların, diğer Türk filmlerindeki polisten farkı, dizideki polislerin suçu zamanında bastırması, çoğu suçu önceden çözmeleri. Türk filmlerinde ise olay bittikten, kan gövdeyi götürdükten sonra polisin olay mahalline geliyor.

Neyse gelelim, Arka Sokaklar dizisindeki sırıtan sahneye. Başlarında baba rolündeki sanatçının emriyle operasyona giden, gittikleri operasyonda çatışmaya giren ekip, rol gereği ölen ya da yaralanan olursa, ekipten birinin telefona sarılarak, "Bilinen Yere Acil ambulans" anonsunu geçmesi. İyi de neresi o bilinen yer. Tamam ekip sahnenin nerede çekildiğini biliyor. Ama ekibe değil, izleyiciye mesaj verilmeli değil mi? 

Bu sözleri kaç sahnede duydum. Hepsinde de olacak şey değil dedim. Hayali bir adres söyleyip anons geçemezler mi?

Dizi yeni olsa, oyuncular acemi olsa, dizinin senaristi değişse eh dersin, bu kadar acemilik olur. Ama yılların efsane isimleriyle, kaç yıllardır devam eden tecrübeli bir dizinin bu yaptığı gaf yabana atılacak bir gaf değil. Dizide bu sahne hep sırıtıyor. Bu bir değil, beş değil, hiçbirinin mi bu sırıtma dikkatini çekmez, inanın çok anlamış değilim. 

Dizinin sürükleyici ve sahici olması bakımından, bu sırıtan sahne, en kısa zamanda kaldırılmalı. Yerine şuraya ambulans denmeli.