9 Aralık 2022 Cuma

Bizden Değil

2000 öncesi Güneydoğu illerimizin bir okulunda meslek dersleri öğretmeni olarak görev yapıyorum. Okulun aynı zamanda pansiyonu vardı. Okul yönetimi pansiyonda nöbet tutacak öğretmen bulmakta zorlanıyor. Çünkü nöbet ücreti yoktu. Okul koruma derneğinin verdiği ücretin ise bir anlamı yoktu. Kime nöbet tut dense, çocuğum korkuyor, eşim yalnız kalamıyor mazeretini öne sürdü. Böyle bir durumda okul bizim, bu çocuklar bizim diyerek nöbet tuttum. 

Gel zaman git zaman 28 Şubat süreci geldi. Katsayı uygulaması başladı. Bu arada pansiyon nöbetlerine de 6 saat ücret geldi. Nöbet tutmak isteyenler için imza sirküsü açılmış. İmza için bana da getirildi. Bana gelinceye kadar okulun tüm personeli görüşünü bildirmiş, kahir ekseriyeti nöbet tutmak istiyorum yazmış. Dün nöbete yanaşmayanlardaki nöbet sevgisini görünce ben bari tutmayayım dedi. Tutmak istemiyorum yazarak imzaladım. Benim nöbet istemediğimi gören müdür yardımcısı, "Çatlak mısın, bedava iken tutup paralı hale gelince tutmamak olmaz. Tutacaksın" ısrarı üzerine bir dönem nöbet tuttum.

Yeni öğretim yılı başladı. Katsayı uygulamasından dolayı öğrenci mevcudu gittikçe azaldı. Öğretmenler norm fazlası oldu. Ben de onlardan biri oldum. Norm fazlası öğretmenler koordinatör okulun kadrosuna geçirilmesi gerekiyormuş. Bir teneffüste ilişiklerimiz kesilerek aynı bahçedeki Anadolu lisesi kadrosuna alındık. Zil çalmadan norm fazlası olduğumuz okuldaki dersimize yetiştik. Tayin isteyip il dışına nakil gidinceye kadar yıllardır çalıştığım okulda norm fazlası olarak çalışmaya devam ettik. 

Fiili olarak yine eski okulumuzda çalışmış olmamıza rağmen pansiyon nöbeti verilmedi. Niye dediğimde "Siz artık bizim okulun öğretmeni değilsiniz" dendi. Gerekçeniz bu mu, bu konuda ciddi misiniz dediğimde, "Resmi olarak böyle" dendi. İyi nöbet tutamıyorsunuz, bu yüzden tercih etmedik deseniz benim için daha ikna edici olurdu dedim. Allah var, böyle de diyemeyiz dediler.

Nöbet tutup tutmama önemli değildi benim için. Zira para önemli olsa da her şey değildi. Burada beni üzen yıllardır iyi ve kötü günlerimizin geçtiği, muhabbet yaptığımız, okul başarısı için omuz omuza çaba sarf ettiğimiz, anılarımızın oluştuğu okulla bağımızın bir kağıda indirgenmesi idi. Halbuki norm fazlası olsam da görevlendirilmiş olduğum okulda nöbet tutmamın önünde bir engel yoktu. Demek ki bizi birbirimize bağlayan mevzuat gereği düzenlenip bir formalitenin yerine getirilmesinden ibaret olan atama kararnamesi imiş. Bunun önemli olduğunu zor da olsa anladım ama benim için biraz geç oldu.

*

2001 yılında güneyde bir il merkezinde çalışıyorum. Bir sendika temsilcisi üye kaydı için uğraşıyor. Müstakil temsilcilik açabilmeleri için 40 üyeye ihtiyaçları varmış. Sendikanın düşünce yapısı kafa yapıma uygun olduğu için onlara, üye olmayı düşünmüyordum ama müstakil temsilcilik açamayışınızın müsebbibi olmak istemem. Üye yapın beni dedim. Üye oldum. 

Üye olduğum bu sendika düşünce yapısına uygun bir partinin iktidara gelmesiyle birlikte üye patlaması yaşadı. Müstakil temsilcilik açabildiği gibi Türkiye genelinde tüm işkollarında yetkili sendika ve konfederasyon oldu. 

Sendika yönetimi üyeleri ayırt etmek için uzun süre eski üye, yeni üye diye tasnif etti. Anlayışa göre eski üyeler hiçbir beklenti içerisinde olmadan üye olan hasbi kişilerden oluşurken sonrasında üye olanlar bir beklenti ile üye olanlardan idi. Ben eski üyeler tasnifinde yer alıyordum. Üyeliğim boyunca da hiçbir beklenti içerisinde olmadım.

Bu üyeliğim 2020 yılına kadar devam etti. Dedim ayrılayım ve sendika üyeliğimden istifa ettim. Yani en zayıf durumlarında üye oldum, en güçlü  durumlarında ayrıldım. İstifamı gören sendika temsilcisi, abi, eski üyelerden idin. Niye ayrıldın dedi. Ya ben yabancılaştım ya da siz. Zaten kaç yıldır da bunu hissettiriyordum. Şu an itibariyle beni kendi halime bırakın. Gönlüm sizinle beraber ama beni böyle kabul edin. Size başarılar dedim.

Üyelikten ayrılsam da düşünce yapıma uygun olduğu için oturup kalkmam devam etti. Çünkü savrulmalarından dolayı eleştirsem de içinden çıktığım camiam idi.

Gel zaman git zaman hakkımda bir şikayet söz konusu oldu. Şikayeti çok da önemsemedim. Akıbetin hayır olmasını istedim o kadar. Etraftan "Sendikaya söylesek, yardımcı olurdu ama sendika üyesi değilsin. Sahiplenmezler. O bizim üyemiz değil derler" dendi. Bir beklentim olmamasına rağmen "Üyemiz değil" kısmına takıldım. Demek ki bizi birbirimize bağlayan üyelik bağı imiş dedim. Bunu da geç de olsa öğrenmiş oldum. 

Hasılı pansiyonda nöbet tutmak isterseniz, o okulun kadrolu öğretmeni olmak için çaba sarf edin. Başınıza bir şey geldiği zaman size sahiplenilsin istiyorsanız, güçlü bir sendikaya üyeliğinizin olmasında fayda var. Ben yandım, siz bari yanmayın. Ben bunu öğrendim ama iş işten geçti.

8 Aralık 2022 Perşembe

Zamlar Bize Ne Yapabilir ki?

Ne var ne yok diye dijital ortama o değilden bir göz atıyorum. İçimi açan, göğsümü kabartan haberleri ara ki bulasın. Hep şunlar var: "Benzin ve motorine dev zam".

Bugünlerde "kallavi zam" mı duymaz oldum. Demek ki dev, kallaviden daha büyük. Yani acıtan cinsten. Bunun bir ilerisi "okkalı zam" olur. Anlamadığım varili 90 dolar olan yakıt, 70-75 dolara düşmesine rağmen bu dev zamlar niye? İndirimden geçtim. Yerinde dursa bari. 

Bir diğer haber, "Dolar yeniden yükselişe geçti. Ateşi sönmüyor bir türlü". İnmedi ki yükselişe geçsin. Hız kesmeden emin adımlarla tırmanıyor. Sonra dolar hasta mı ki ateşi sönsün. Bu haberi niye yazarlar ki? Zaten yükseliyor. Rutin şeyin haber değeri mi olur, öyle değil mi ya. Kazara yorulsa, az soluklanayım dese, bir yiğit çıkıyor er meydanına: Dinlenemezsin. Çık çık. Allah yolunu açık etsin diyor.

Bir diğer haber: "Altını olanlar dikkat! Daha önce altının bu seviyeye geleceğini bilen, altın şu fiyatı bulacak" diyor. Şom ağızlılar! Ne olacak. İşiniz yok mu sizin. Bu da yükselişte. Zaten yükselse yükselse bir müddet sonra tutamayacağız. Çünkü etimiz ne budumuz ne. Boyu zaten ara ki bulasın. 

Efendim ürünlere durmadan zam geliyor desen, "Bugün pahalı gördüğün yarına göre daha ucuz" diyor birileri. Çok komik. Gerçi haksız da değiller.

Kazara tüm bu durumlardan dert yansan, gidişata dair endişeni dile getirsen, vazifeleriymiş gibi birileri üzerine vazife çıkarıyorlar. Sanırsın ki zam yapanların toplumu ikna için görevlendirdiği maaşlı görevlileri. Karşılığında para alsalar, ekmek kapıları diyeceğim. 

"Efendim, dünyada da yükseliyor. Biz yine ucuza yiyoruz. Onlar mal bile bulamıyor" . 

Hızını alamıyorlar: Dış güçler operasyon çekiyor" diyorlar.

"Fırsatçılar stok yapıyorlar. Zamları onlar yapıyorlar. Vicdansızlar". Buradan hareketle akaryakıta günaşırı zam yapanlar da fırsatçı olmuyor mu?

Hasılı gördüğüm sıradan haberler iç karartan türden. Bereket başımıza gelenlerin müsebbibini de biliyoruz: Dış güçler ve fırsatçılar. İşin sevindirici yanı, Avrupa bizden kötü. Bir diğer sevindirici yanı, tüm bu olup bitenlerden bizim hiç suçumuzun olmaması. Bizi rahatlatan da bu iki sevindirici yön. Rahatlığımız da bundan. Bu rahatlık bizde varken günbegün gelen zamlar bize ne yapabilir ki... 08/12/2021

Ali İhsan Varol ile Kelime Oyunu *

TV2'de hafta içi her akşam Ali İhsan Varol'un hazırlayıp sunduğu "Kelime Oyunu" adında bir yarışma programı var. Uzun yıllardır devam eden bu programı izleyenler bilir, izlemeyenler için kısaca değineyim:

Önceleri beş kişinin yarıştığı programa, bu sezondan itibaren 4 yarışmacı katılıyor. Yarışmada dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz ve on harfli olacak şekilde 2'er soru soruluyor. Toplamda 14 kelimeye dört dakika içerisinde cevap verilmesi gerekiyor. Her harfe 100 puan veriliyor. Yarışmacılar harf aldıkça 100 puan kaybediyorlar. Her günün birincisi diğer günlerin birincisi ile haftalık yarışmaya, ardından hafta birincileri de ay birincileri olarak yarışıyor. 

18 yaşını dolduran herkesin katılabildiği programda; kelime hazinesini güçlendirme, zihni yoklama ve zorlama, düşündürme, heyecan, bilgilendirme, zamanla yarışma, stres, espri, gülerken ve güldürürken öğretme, değer verme, nezaket, zarafet, seviye, tatlı rekabet vb. var. Yani iyilik ve güzellik adına yok yok. Programa renk katan kahraman ise programı hazırlayıp sunan Ali İhsan Varol'dur. Nezaket ve zarafetiyle, programına bir seviye getiren ve bu seviyeyi her programında koruyan Ali İhsan Varol'un diğer tüm yarışma programlarına, yarışmacılara ve sunuculara örnek olmasını isterim. Programın uzun yıllar devam etmesinde ve izlenmesinde programın her safhasında emeği bulunan Sayın Varol'un payı büyük. İzlemeyenlere bu programı izlemesini ısrarla öneririm.

Niyetim programı anlatmak, reklamını yapmak ve Ali İhsan Varol'dan bahsetmek değil idiyse de Kelime Oyunu demek Ali İhsan Varol demek ve Ali İhsan Varol'dan bahsetmemek olmaz. Ali İhsan Bey'i görür görmez nezaket, zarafet, beyefendilik, görgü, empati, insanın onurunu koruma, moral verme, içtenlik, değer verme vs. gözümün önüne geliyor. Öncelikle bu hakkı teslim edeyim. 

Programda benim gördüğüm, yarışmacılara sorduğu kelimeyi buldurmak için yardımcı olmaya çalışan ve değişik ipuçları veren Ali İhsan Varol, tüm yarışmacıların sarf ettiği toplam efordan daha fazla efor sarf ediyor olmasıdır. Zira kelimeyi bulsun diye adeta çırpınıyor. Dikkatimi çeken bir başka yön ise yarışmayı kazansın veya kaybetsin tüm yarışmacıların moralle ve onurlandırılarak gönderilmesidir. Kaybeden yarışmacı bile kazanmış edasıyla omuzları kabararak gidiyor yerine. Kazanma iddiasını kaybedene hakeza. "Efendim, bu aslında siz değilsiniz. 9 bin puanı çok kolay alabilirdiniz. Falan kelimede koptunuz. Aslında dilinizin ucuna geldi, bir türlü söyleyemediniz, süre sıkıntınız oldu, bugün şans faktörü yanınızda değildi, bunu saymıyorum, bir daha bekliyorum. Moral alkışını yeterli bulmadım. Haydi bir defa daha alkışlayalım." gibi sözlerle kaybeden her yarışmacı, önce "Bu ben miyim acaba" diyor. Ardından iltifatların ardı arkası kesilmeyince "Evet, bu benim, ben neymişim de haberim yokmuş" deme noktasına geliyor ve kişiye kendisini değerli olduğunu hissettiriyor.

İddiası olsun veya olmasın, moral bulmak, onurlanmak, iltifatlar görmek isteyen bu programa katılsın derim. Zira program ve sunucudan her birimizin alacağı örnekler var. Zira Varol'un farklı bir güdüleme özelliği var. Özellikle anne ve babaların, emrinde personel çalıştıranların ve eğitimcilerin alacağı dersler var. Çünkü bu yarışmada kişileri suçlama yok. Suçlama olmayınca yarışmacılar da savunma ve mazeret üretme ihtiyacı hissetmiyorlar. Suçlama yerine, kişilerden verim elde etmek, kişileri kazanmak esas olmak olmalı. Bunun yolu da Ali İhsan Bey'in yaptığı moral depolama ve motive etmektir. Öğrencileri kazanmak ve onların başarısını artırmak için öğretmenlerin bu metoda çok ihtiyacı vardır ve her eğitimci, bu programın müdavimi olmalıdır. Zira Ali İhsan Bey'den öğrenilecek çok şey var. Yaşa, Var ol Ali İhsan Bey!

*17 Aralık 2022 günü Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.