15 Ekim 2022 Cumartesi

Grizu Patlaması ve Biz *

Bartın'da meydana gelen maden faciası 41 cana mezar oldu. Ateş düştüğü yeri yaksa da acımız büyük. Bu faciada vefat edenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar, vefat edenlerin ailelerine başsağlığı diliyorum. 

Temennim, bu tür maden facialarının son bulması. Ama temenniden öteye geçmiyor bu dileğim. Çünkü geçmişte benzerlerini çok gördük, şimdi de gördük, böyle giderse yarınlarda da görme ihtimali yüksek.

Patlamanın olduğu andan itibaren eksik olmasınlar, devlet ricali Bartın'da idi. Ne zaman bir deprem, sel baskını, maden faciası olsa devlet ateşin düştüğü yerde oluyor. En azından acılarınızı paylaşıyoruz demektir bu. Ailelerin acılarını yok etmese de birtakım yardım ve destek açıklamaları da olay yerinde sıcağı sıcağına yapılıyor. 

Devletin olay yerine gidip birinci elden açıklama yapması, süreci yönetmesi, devletin tüm imkanlarını seferber etmesi, yaralı ailelere yardım ve destek açıklaması takdire şayan ama tüm bu yapılanlar yeterli mi? Bence yeterli değil. Yapılanları önemsemekle beraber bu tür patlamaların bir daha olmaması için devletin her türlü tedbiri alması gerekiyor. Olaylara ve yazılıp çizilenlere savunmacı anlayışla yaklaşanların, devlet elinden geleni yapıyor, daha ne yapsın diyebilir. Varsın desinler. Müsaadenizle devlet neler yapabilirdi sorusuna cevap aramaya çalışacağım. Niyetim suçlu aramak, suçu birilerinin üzerine atmak değildir. Bir daha böyle facialarla karşılaşmamaktır temennim. 

Bu tür maden faciaları neden bu ülkede oluyor? Başka ülkelerde grizu patlaması olduğunda onlarda ölen olmuyor da niçin bizim ülkemizde onlarca canı madene kurban ediyoruz? Patlamaya ve can kaybına "kader" demek, sorumluluğumuzu Allah'a yüklemek olmaz mı? Farz edelim ki bu tür facialar bir kaderdir. Allah'ın bu kaderi başka ülkelerde ölümle sonuçlanmıyor da neden bu ülkede cereyan ediyor? Derdi nedir Allah'ın bu ülkenin yerin 300-350 metre altında rızkını temin için didinen madencilerle? Bu sorularıma sadece haşa, sümme haşa derim. Bu tür maden kazalarını kadere yüklemeyi de Allah'a atılmış bir bühtan görürüm. Suçu kadere yıkmak suç bastırmaktır. Hele bu şeyi ve her şeyi kaderle ilişkilendirmek her olup bitende "dış güçler" parmağı aramaktan başka bir şey değildir. Zira maden kazasının kaderle zerre alakası yoktur. Olsa olsa sorumsuz davranışlarımızdır. Geliyorum diyen kazaya tedbir almamaktır. Kazayı kadere yüklediğimiz kadar bilerek veya bilmeyerek kazaya sebebiyet vermeyi sorgulamamız gerekiyor. İlk açıklama, "varsa sorumluları gereği yapılacak" demek iş değil. Zira burada sorumlu ya da sorumlular var. Araştırma, inceleme ve soruşturma inceden inceye yapılmalı. Ucu kime dokunuyorsa, yargılanıp en ağır cezayı almalı. İçimizden, ceza veriliyor diyeniniz çıkabilir. Kusura bakmayın ama ben bugüne kadar bu tür patlamalarda ceza alan ocak sahibine, düzgün denetim yapmayan bürokrata doğru dürüst ceza verildiğini görmedim. Veriliyorsa da caydırıcılığı yok ki bu facialar devam ediyor. Ölen öldüğüyle kalıyor, çocuğu öksüz, hanımı da dul kalıyor, o kadar. Gerçi olayı kadere bağlamak yargılamayı düşürür. Ne de olsa ortada bir takdiri ilahi var, öyle değil mi? 

Olayın sıcaklığıyla bunları yazmak istemezdim. İstediğim bu vesileyle biraz ciddiyet. Bu ülkede çalışan insanın değeri bu kadar ucuz olmamalı. Yetmedi mi grizu patlamalarına ve göçüklere verdiğimiz kurbanlar? 

*17/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde "Grizu Patlaması" başlığıyla Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

12 Ekim 2022 Çarşamba

Bana Nasihat Verir misin?

—Babacığım, bir dediğini iki etmem. Zira sever sayarım. 

—Teşekkür ederim evlat. Sadede gelirsen.

—Biliyorsun. Hedeflediğim okulları kazanıp mezun oldum. Devlete atanmak için de iyi puan aldım. Atanma bekliyorum. 

—Hayırlısıyla atanırsın evlat. Benden ne istiyorsun?

—Biliyorsun, sınavlardan iyi puan almak yeterli değil. Çünkü sınav tek başına hayatın kendisi değil. Göreve başlayınca her şeyi kırıp dökmek istemiyorum. Senin tecrübelerinden faydalanmak istiyorum. 

—Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır evlat. Kendi yolunu kendin bulursun. Buna da saygı duyarım. Yalnız şu söylediklerim de kulağına küpe olsun. 

—Lütfen! Zira ihtiyacım olacak.

—Evlat, insanlar kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır sözünden hareketle, görevde ilk vereceğin imaj çok önemlidir. Biliyorum, mükemmeliyetçi bir kişiliğin var. Herhangi bir aksamaya meydan vermeden her şeyin zamanında düzgün olsun şeklinde bir duruşun var. Zekana zaten diyecek yok. Allah vergisi.  Çalışkanlığına ben şahidim. Zira iki günü eşit tutmazsın. Mükemmeliyetçiliğine yeniden gelirsek, bu hem avantaj hem de dezavantaj. 

—Nasıl?

—Bir işi en güzel şekilde yapmak aynı zamanda dinimizin bir emri. Bu konuda en büyük örnek peygamberimizdir. Malumundur, peygamberimizin oğlu İbrahim küçük yaşta vefat ettiğinde, mezarını kazanlar mezarı yamuk kazmışlar. Yamukluk, evlat acısıyla gözyaşlarına hakim olamayan peygamberimizin dikkatini çeker. Niçin yamuk kazdınız der. Ya Rasulallah, mezar değil mi, zaten az sonra kapatılacak der mezar kazıcıları. Peygamberimiz, evet öyle. Ama Allah güzeldir, güzeli sever buyurur. Hasılı evlat, işlerin düzgün, hemen ve güzel olmasını istemen güzel. Bunu sadece sen değil, herkes ister ama bu işler istemekle bitmiyor. Pratikte mükemmelliğin yeri yok demeyeyim ama insanın olduğu yerde mükemmellik çok zordur. Çünkü mükemmel olsun diyenlerin bile önlerine zaman zaman başka saiklerle engeller çıkar. Bu da aksamalara sebebiyet verir. Aksamalar da senin mükemmeliyetçi yapına ters olduğuna göre karşındakileri kırıp geçirmenden korkuyorum. Bu da üslup demektir. Niyetin ne kadar iyi olursa olsun, usul olmadan vusul olmaz. Ha şunu da söyleyeyim. Atandığın yerde memur olarak kalsan, problem değil. Verilen işi düzgün yaparsın. Olur biter. Çünkü sadece kendinden sorumlusun. Yalnız bu zeka sende varken sen memur olarak kalmazsın. Mutlaka amir olursun. Sorun da amir olduktan sona başlar. Çünkü amir olduktan sonra sorumluluğun artacak; emredeceksin, rica edeceksin. Emrin altındakilerden her şeyi birden ve düzgün yapmasını isteyeceksin. Onlar yapmayız demez ama bazen onları da aşan, işleri başkasından bitenler olur. Bu durumda sana düşen ve yakışan sabırlı olmak iken sen durmayacaksın. Belki de sesini yükselteceksin. Bu da personelini kırar. Personelin hata yapmamak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, yine hata yapacaktır. Onları hataya sevk eden de senin tavrın. Bunu bil. Neden dersen? İnsanoğlu bulunduğu yeri evi gibi hissetmesi lazım. Hata yaparsam, amirim uyarır, ben de hatamı düzeltirim, bir dahakine işimi düzgün yapayım ister. Bunu göremediği zaman çalışırken rahat edemeyecek, rahat edemeyince de hata üstüne hata yapacak. İşlerin düzgün yapılmasını istemen güzel ama adı üzerinde idarecisin. İdare yoluna gitmelisin. İdare derken her şeye eyvallah demeni beklemiyorum. Zira bunu tasvip etmem. Her insan ikinci, üçüncü hatta dördüncü kez hak verilmesini umar. İdare ediyorsa bazılarını görmezden geleceksin. Gördüğün zaman da tatlı dil ile uyaracaksın. Şurası şöyle olmuş, böyle yapın diyeceksin. Her hatada kıyameti koparırsan, bulunduğun yerde barış ortamı bozulur. Bu da kurumlarda istenen bir durum değildir. Hata arama, hataları düzeltici ol, hoşgörü en büyük silahın olsun. Makamın ne kadar yüksek olursa olsun, tevazuu elden bırakma. Çünkü ölümün dışında her şeyin telafisi vardır. Bir de kırıp döktüğün kalbin telafisi zordur. Ne kadar telafi edersen et, mutlaka izi kalır. O yüzden sen sen ol, liderlik özelliğinin yanında idare etmeyi de kendine düstur edin. Böyle yaparsam, şımarırlar diye düşünme. Çünkü babacan tavrın özden saygıyı hak eder. Herhalde şeklen saygıyı tercih etmezsin. Ha alçakgönüllü olmandan dolayı şımaran olursa, bu tiplere de haddini bildirmeyi ihmal etme. Ama had bildireceğim derken söylediklerinden dolayı savunulamayacak ve telafisi mümkün olmayacak sözler söyleme. Bir diğer husus, Her şeye karışarak ağırlığını düşürme. Sözlerimi uzattım biliyorum. Kısaca gittiğin ve bulunduğun her yerde varlığını hissettir. İnsanlar özellikle emrin altında çalışanlar varlığınla kendilerini güvende hissetsinler. Ayrılırken de kubbede hoş bir seda bırakmaya bak. Kısaca kimse senden yaka silkmesin. Gitti de kurtulduk demesin. Bıraktığın hoş seda ile sonrasında da hayırla anılasın.

—Sağ olasın baba. Çok teşekkür ediyorum.

Durum *

WhatsApp, Telegram, Bip uygulamaları, son yıllarda yazılı ve görsel paylaşım ve yazışmaların vazgeçilmezi. Öyle zannediyorum, en yaygın kullanılanı Whatsapp'tır. Ben de bu en yaygın olanı kullananlardan oldum hep. Birilerinin kızarak ve hamaset göstererek bir ara WhatsApp'ı kullanmayı bırakıp Bip uygulamasına geçtiği kısa zaman diliminde dahi WhatsApp kullanmayı bırakmadım. Bir ara zorunlu olarak ilaveten Bip kullandım. Ne yalan söyleyeyim, Bip'e bir türlü içim ısınmadı. Basit bir oyuncak gibi geldi bana. Zaten çok da kullanışlı değildi. Başkasını bilmem ama işkenceydi benim için. Hoş, kızıp bundan sonra WhatsApp kullanmayacağım, Bip kullanacağım diyenlerin kahir ekseriyeti tekrar Whatsapp'a geri döndü. Vatandaş neyse de resmi kurumları Bip'e yönlendiren devlet de Bip'ten vazgeçti. Hasılı pireye kızıp yorgan yakmamız da yanımıza kar kaldı. Ki bu yaptığımız bu ülkede vakayı adiyedendir.

Yakın zamanda tecrübe ettiğimiz bu zigzag geride kaldı. Ben geleyim sadede. 

Nicedir mesajlaşmadan ziyade WhatsApp'ın Bip'te olmayan Durum fonksiyonunu kullanırım. Durum'u kullanan çok. Herkes ne yapıp ne ettiğini, nerede olduğunu, fotoğrafını, beğendiğini, mesajını, mutluluğunu ve üzüntüsünü Durum'dan paylaşarak telefonunda kayıtlı olanlara görün benim durumumu diyor. duyuruyor.  Herkes Durum'dan paylaşım yapar da ben durur muyum. Neyim eksik sonra. Ben de gazetede çıkan yazılarımı paylaşıyorum. Niye paylaştığımı tam bilmesem de izninizle bir beyin jimnastiği yapayım: 

-Bu alemde ben de varım. (Niye olmasın. Zira kambersiz düğün mü olur.) 

-Yaşıma bakıp aldanmayın. Bu teknolojiden ben de anlıyorum. 

-Bakın ne yazmışım? Gazeteden açıp okumazsanız, ben de hizmeti ayağınıza getiririm. (Zira benden kurtulamazsınız. Siz yeter ki teknoloji bağımlısı olmaya devam edin.) 

-Yazımı görenlere moral ve motive olsun diye. (Yazımı gören, üstüme iyilik sağlık! Bu bile yazıyorsa ben hayli hayli yazarım deyip bir köşe bulup yazmaya başlayacak. Ülkede yazan enflasyonu oluşacak. Bu enflasyondan kurtulma umudunu epistemolojik ve heteredoks yaklaşıma bağlayacak.)

-Yazıyı görür görmez okumadan sonraki Durum'a geçenler kurtulacak. Ne yazmış yine deyip okumaya kalkanlar olursa, belki de moralini bozacak ve Allah bunu bildiği gibi yapsın diyecek. Varsın desin. Yeter ki Allah yapsın. 

-Uzun yazılarımı sonuna kadar okuma gafletinde bulunan olursa, gitti kaç dakikam. Allah beni affetsin diyecek. 

-Pek az sayıda okuyucum çıkar da yazımı okur, hoşuna gidiyorsa eyvallah der, gitmiyorsa deli saçması desin. Kendine bir pay çıkarırsa çıkarsın, değilse Durum’da ve gazetede yer kaplasın diye.

-Durum paylaşımlarımı kendine vazife bilip mal bulmuş mağribi gibi başkasına ulaştıran, jurnallik yapan muhbirlerime kolaylık olsun diye. Allah vere de telefonumda kayıtlı ve dost bildiğim kişi ya da kişiler, bu yaptıkları onurlu eylemlerinden dolayı para alsalar, en azından cepleri para görür, kedi olalı bir fare tuttum derler. Yürü, oğlum. Kim tutar seni/sizi. Yok, bu işi benim gibi meccanen yapıyorsa, onun adına acımak düşer bana. 

Gördüğünüz gibi paylaşım amacım baya da varmış. Ezcümle şunu söyleyeyim. Faydalandığım bu Durum uygulaması, bana biri beni gözetliyor (BBG) hissi verse de ben yazdıkça, WhatsApp'ın Durum uygulaması devam ettikçe ben bu Durum aracılığıyla paylaşım yapmaya devam edeceğim.  

*24/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.