23 Eylül 2021 Perşembe

Mesai ve Ders Saatleri *

Küresel ısınmanın kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başladığı son yıllarda, her ne kadar yaz ve kış şeklinde iki mevsimi yaşasak da ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış şeklinde sıraladığımız dört mevsimimiz var. Genelde ilkbahar hoşumuza gitse de her mevsim sırayla gelir ve mevsimlerin bu şekilde dönmesinin sayısız faydaları vardır. Bu faydaları sayacak değilim. Yalnız şu kadarını söyleyeyim: Çoğu zaman planlamamızı havanın soğuk ve sıcak oluşuna ve giyim kuşamımızı da mevsim ve hava şartlarına göre yaparız. Aynı zamanda işlerimizi yaparken havanın aydınlanmasını ve kararmasını da dikkate alırız. Çünkü kış mevsiminde geceler uzun, gündüzler de bir o kadar kısa. Bundan dolayıdır ki enerjiden tasarruf sağlamak amacıyla, diğer ülkelerde olduğu gibi bu ülkede de uzun yıllar, saatler kışın geriye, ilkbaharla birlikte ileriye alınmıştır. Ülkemiz birkaç yıldır saatleri ileri ve geri alma işini bırakarak saati ileri saate sabitledi. Bu sabitleme ile birlikte yeni saate alışma, eski saati terk etme zorluğu da sona ermiş oldu.

Burada ileri ve geri saatin fayda ve zararını, ileri saate sabitlenmenin gerekliliği veya gereksizliği üzerinde durmayacağım. Değinmek istediğim iki husus var. Bunlardan biri, mesai saatleri, diğeri de ortaokul ve liselerin haftalık ders saatleri. Her ne hikmetse gündüzün uzun günlerinde de kısa günlerinde de 8 saat mesai var. Aynı şekilde haftalık ders saatleri de gündüzü kısa ve uzun günlerde de aynı. Burada ya ne olacaktı, elbette aynı olacak. Şayet aynı olmasa kargaşa meydana gelebilir, diyebilirsiniz. Burada az mesai yapılsın ve dersler daha az görülsün demek istemiyorum. İstediğim, nasıl ki birçok planlamamızı havanın kararmasına ve aydınlanmasına göre yapıyorsak, hem mesaileri hem de öğrencilerin haftalık gördüğü ders saatlerini, gündüzlerin kısa ve uzunluğuna göre ayarlayabiliriz. Bu ayarlama özellikle ikili öğretim yapan ortaokul ve liseler için çok elzemdir. Çünkü ortaokulların 35-36, liselerin 40 saat ders yükleri var haftalık. Ortaokullar günde en az 7, liseler ise 8 saat ders görmek zorundalar. Bu durumdaki okulların öğretmen ve öğrencileri, daha güneş doğmadan, zifiri karanlıkta okulun yolunu tutmak zorundalar. Öğle derse başlayan okulların öğretmen ve öğrencileri de yatsı ezanlarında hala okulda ders görmek zorunda kalıyorlar.

Ortaokul ve lise ders yüklerinin gerekli ve gereksiz derslerle artırıldığı, bu ders yükünün çocuklara ağır geldiği, hala normal öğretime geçememiş Türkiye şartlarına uygun olmadığı ve haftalık ders saatlerinin mutlaka azaltılması gerektiği düşüncemi şimdilik bir tarafa bırakıyorum. Mevcut ağır ders yükü ve mesailer için günlerin kısa olduğu kış günlerinde ne yapılabilir? Günlük işlenen 7-8 dersleri, 6-7 saat işleyecek şekilde planlama yapılabilir. İşlenmeyen bu dersler ise gündüzlerin uzamaya başladığı günlere ilave edilebilir. Yani okullar bu uzun günlerde 7-8 saat işlemeleri gereken dersleri 8-9 saat olarak işleyerek kışın işlenmeyen dersleri bu şekilde telafi edebilirler. Aynı şekilde 8 saat olan mesai, kış şartlarında 7, uzun günlerde ise 9 saat olacak şekilde planlanabilir.

Yetkililerimiz bu önerilerimi dikkate alır mı, almaz mı bilmiyorum ama üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Çünkü öğretmeni, öğrencisi ve diğer kamu çalışanları okul ve işyerlerine yakın yerlerde oturmuyor. Birçok öğrenci, servisle şehrin öbür ucundan okula geliyor. Bu öğrenciler servise binmek için karanlıkta yola düşmek zorunda kalıyorlar. Bu durum ise çok pedagojik olmasa gerek. Öğrenci ve diğer çalışanların psikolojisine uygun olan, güneşin doğmasından sonra okul ve işe gitmeleri, akşam ise güneş batmadan evlerinin yolunu tutmalarıdır. İnşallah ülkemiz böyle günleri de görür.

* 24/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

19 Eylül 2021 Pazar

Gözünü Sevdiğimin 2023’ü *

—Babacığım, beni evlendirsene.

—Tamam, evlendirelim. 

—Sağ ol babam. O zaman hazırlıklara başlayayım mı ben? 

—Tamam dedimse, o kadar değil. 

—Ne zaman ya? 

—2023'de. 

—...? 

*

—Bana bir araba lazım baba. Yardımcı olur musun? 

—Elbette evlat. 

—Sen çok yaşa baba. Gidip gelirken zor oluyor. Müjdeyi arkadaşlarıma haber vereyim. 

—Acele etme. Bekle biraz. 

—Bekleyeyim de ne zamana kadar? 

—2023'e kadar. 

—…?

*

—Biraz birikmişim var. Ev alacağım ama param yetmiyor. Biraz destek olur musun? 

—Olmaz olur muyum evlat. Ben senin babanım. Sana destek olmayacağım da kime olacağım. 

—Ver elini öpeyim baba. Oyalanmayayım o halde. Hemen bir emlakçıya gideyim. 

—O kadar da değil. Acele etme hemen. 

—Ya ne yapayım? 

—Bekle biraz. 

—Mesela? 

—2023'ü. 

*

—Babacığım, kızmazsan bir şey sorabilir miyim? 

—Kızmak ne mümkün. Buyur, istediğini sor. 

—Değişik zamanlarda bir büyüğüm olarak senden beni evlendirmeni, araba almanı, alacağım eve destek çıkmanı istedim. Hep 2023 dedin. 2023'e daha var iki yıl. Ben o zamana kadar evsiz barksız ve arabasız ne yapacağım. Halbuki hepsi acil. Haydi hepsini geçtim. Yaşım ilerliyor. Evlenmem lazım. Demir bile tavında dövülür. Tutturdun bir 2023 diye. 2023'e kadar kim öle kim kala. Ne istersem 2023 diyorsun. İnan, baba acıktım, yemek yiyelim diyemiyorum. Bekle 2023'ü diyeceksin diye. Gerçekten ne var bu 2023'de? Beni oyalıyor musun yoksa 2023'de bir gömü mü bulacaksın ya da bir yerden miras falan mı gelecek? 

—Söz verdim kızmayacağım diye ama kırıldım evlat. Bugüne kadar yemedim, içmedim. Sizler için saçlarımı süpürge ettim. Hala da sizin için çırpınıyorum. Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik. Şurada ne kaldı 2023'e? Biraz daha sabır. 

—Sabır da nereye kadar? Akranlarımın çocukları neredeyse askere gidecek. Ben hala bekar oğlu bekarım. Hala kiradayım, hala toplu taşımaya biniyorum. 

—Sabreden derviş muradına ermiş diye boşuna söylememişler. Çatlasan da patlasan da hedef ve hayallerimden ödün veremem. 2023 demişsem, o tarihi bekleyeceksin. Üstelik en yakın hedefim bu. Başka hedeflerim de var. Dua et, o tarihleri vermedim. 

—Neymiş o tarihler? 

—Bende ne hedef biter ne de tarih evlat. Mesela 2053 hedefim var, 2071 hedefim var, 2099 hedefim var. Var oğlu var. Başka babalarda böyle bir hedef bile yok. Babanla gurur duymalısın. 

—Çok sağ ol baba. Eksik olma. Olmazsa 2 sene daha sabredeyim. Şurada ne kaldı gerçekten. Maazallah hedefini bir ötelersen mesela, 2053 dersen, yandım demektir.  Bekleyeceğim beklemeye. Hoş, zaten başka seçeneğim de yok. Sahi 2023'ün sihri ne baba? Sakın 2023'de söylerim deme. Bunu bari şimdi söyle. 

—2023'de emekli olacağım evlat. Alacağım emekli ikramiyesini senin ve ailemin diğer fertlerinin ihtiyaçlarına harcayacağım. 

—...? 

—Oğlum oğlum! Ne oldu sana? Bir şeyler söylesene. Dut yemiş bülbüle döndün. 

—Bey bey, üzerine varma oğlanın. Bırak oğlanı kendi haline. Böyle kaynağı ve peşin parayı görünce ne yapsın oğlan. Bu müjde karşısında nutku tutuldu. 

*

Hasılı, günler, aylar geçti. Oğlumun yüzü gülmüyor. Halbuki verdiğim müjdelerle sevineceğini sanmıştım. Aynı evde iki yabancıyız nicedir. Bir sustu, pir sustu. Benden bir şey de istemiyor artık. Niye istesin ki. Oğlum mutlu olacak diye hedeflerimden ödün veremezdim ya. Bana evlat mı, hedef mi deseler, hedef derim. Çünkü insan prensipleriyle yaşar. Üstelik başım da çok rahat. Oğlumun bir şey istemeyeceği bu rahatlık 2023'e kadar sürecek. Sonrası ne olur bilmem. Emekli maaşım oğlumun isteklerine yeterse ne ala. Yetmezse, ne olacağını ben bile kestiremiyorum. Oğlan ağlasın, ben ağlayayım. İkimizin ağlaması yetmezse hep biz mi ağlayacağız? Biraz da anaları ağlasın. Oğlan da "Ağlarsa anam ağlar, başkası yalan ağlar" deyip dursun. 

* 22/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

13 Eylül 2021 Pazartesi

Okul Türlerine İdeolojik Yaklaşım *

Eğitim ve öğretimimiz bu milletin ve devletin milli bir meselesidir. O yüzden maarifimizin başında milli ifadesi yer alır. Devlet ve millet, maarifimizin iyi olmasını ister. Bunun için her gelen hükümet eğitim ve öğretime el atar. Kimi radikal kararlar alır kimi de vaziyeti idare eder. Ama hiçbir hükümet eğitim ve öğretime ve okullara bugüne kadar bigane kalmadı. Sürekli sistem değişikliğine gidilir ve merkezi sınav sistemleriyle oynanır. Her hükümet zamanında olmasa da çoğu zaman yeni okul türleri açılarak eğitim ve öğretimde çıta yükseltilmek istenir ve okullara, bazı okul türlerine, eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşır. Hepsinin bilinçaltında ve icraatlarında ideal gençlik yetiştirme anlayışı vardır. 

Maarifimizin başında millilik var ama nedense milli bir eğitim politikamız yok. Her gelen hükümetin millilik anlayışı da farklıdır. Bunu da  kendilerinin açtıkları veya bir projeye dönüştürdükleri okullara yaptıkları muameleden, söylem ve icraatlarından, Talim Terbiyeye yön vermelerinden, ders kitaplarında yaptıkları ilave ve çıkarmalardan, öğretim programları ve müfredat değişikliklerinden, koydukları seçmeli derslerden, belli kilit noktalara yaptıkları atamalardan anlayabiliyoruz.

Köy Enstitüleri ve öğretmen liseleri ve İHL'ler bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış, milletin ihtiyacını gidermiş, toplumun her kesiminde olmasa da belli bir kesiminde karşılığı olan okullardır. Bu okullara milli ve bize özgü yaklaşılmaktan ve daha ileriye taşımaktan ziyade hükümetler, ideolojik yaklaşmışlar, belli bir misyon yüklemişler, buraları arka bahçeleri ve oy deposu olarak görmüşler. Bundan dolayıdır ki bu iki okul türü diğer okul türleri arasında farklı bir yere konmuş ve her devirde tartışılır olmuştur. Kimi kapatma, kapatamıyorsa biçip budamayı ve önüne engeller çıkarmak, kimi de bu okul türlerinin sayısını çoğaltmak için çaba göstermiştir. Nitekim belli bir zihniyetin kalesi ve oy deposu kabul edilen Köy Enstitüleri kapatılarak mevcut okullar öğretmen okullarına dönüştürülmüş. İHL'ler de her gelen iktidarın sınandığı okullar olmuştur. Öyle zaman gelmiştir ki bu okullar kapatılmaktan beter edilmiş, kolu kanadı kırılmıştır. Öyle zamanlar da gelmiştir ki bu okullar, kaliteyi düşürme ve kaliteyi yakalayamama riskine rağmen mantar gibi çoğaltılmıştır. Bu okulları kapatmaya çalışanlar da sayılarını çoğalmaya çalışanlar da aslında olaya hep ideolojik yaklaşmışlardır. Her iki zihniyet de bu ideolojik yaklaşımdan faydalanma yoluna gitmiştir. Aslında eğitimde açmazımız ve en büyük sorunumuz okul türleri arasında ayrım yapmak, onlara öz evlat veya üvey evlat muamelesi yapmak ve bu okulları kendi hallerine bırakmamaktır.

Köy Enstitüleri ve sonradan dönüştürülen öğretmen liseleri kapatıldı. Üzerinde durmaya gerek yok. İHL'ler de 2012 yılından itibaren İHO'larla birlikte çoğaltıldıkça çoğaltıldı. Okul sayısında doyuma ulaşılınca, son yıllarda adına ister nitelikli ister sınavlı ister başarılı ister gözde ister gelecek vadeden okullar densin, bu okullar proje okul kapsamına alındı ve şimdi bu okullar revaçta. Proje adına bu okulların ne ürettiği bilinmese de farklı okul türlerinde son yıllarda proje okulu olma ve açma yarışı var. Sanırım bütün umutlar bu proje okullarına bağlandı. Bugün bu okullara öz okul, diğerlerine üvey okul şeklinde bir bakışın olduğu sezilmektedir.

Proje okulları olsun olmaya. Çok da karşı değilim. İçime sinmeyen, proje okullarının sayısının artırılması, hep başarılı okulların bu kapsama alınması ve bu okulların her öğretmen ve idareciye açık olmaması. Madem proje okulları olacak. Niçin kenarda ve köşede başarısını bir türlü ispatlayamamış okul türleri proje okul kapsamına alınmaz? Bir gün adı sanı duyulmamış bir okul proje okul kapsamına alınır da seçerek alınan öğretmen ve idarecinin elinde bu okullar, başarılı okullar seviyesine yükselirse, bilin ki o idareci ve öğretmenlerin ellerinden öpeceğim. Hep başarılı okullar bu kapsama alındığına göre çok emek sarf etmeden başarılı olma ve hazıra konma anlayışının olduğu gözlerden kaçmamaktadır. Diyelim ki bundan amaç, bu başarılı okulların mevcut başarısını korumak ve daha iyiye götürmek murat ediliyor. Buna da tamam diyelim. O zaman bu başarılı okullarda her öğretmen ve idareci niçin görev yapmasın? Niçin karpuz seçer gibi idareci ve öğretmen seçiyoruz? Amaç, başarılı okullara, başarılı öğretmen ve idareci isteniyorsa; bunun yolu, bir zamanlar Anadolu liselerine öğretmen seçimi gibi istekliler arasında yazılı sınav yapmaktır. Sınavda başarılı olan öğretmen ve yöneticiler, bu okullarda belli bir süre görev yapmak için tercihte bulunsun. Belli bir yılın sonrasında bu proje öğretmenleri yeniden sınava tabi tutulsun. Burada, böyle bir sınavla bu okullara her zihniyetten öğretmen gelir, maazallah denirse; proje okul yöneticileri, çalışacakları öğretmenlerde sınav kriteri arasın. Herhalde bu yol, ideolojik yaklaşmanın ve öğretmenler arasında ayrım yapmanın önüne geçer.

Hasılı, hangi okul türü olursa olsun, okul türleri ve okullar bu milletin okullarıdır. Hepsinin misyonu ayrıdır. Bunları ellerimizle özene bezene büyütmemiz ve bunların başarılarıyla övünmemiz lazım. Bunun yolu da bu okulların uzun soluklu olması ve kurumsallaşmaları için okul türlerine ve okullara ideolojik yaklaşmamaktır. Hangi okul türü olursa olsun, onları, misyonları ve amaçlarıyla diğer okullar gibi kendi haline bırakmaktır. Birini öne çıkarmayalım, diğerini de geriye itmeyelim. Birine öz, diğerine üvey evlat muamelesi yapmayalım. Unutmayalım ki kardeşler arasındaki çoğu huzursuzluğun temelinde, anne ve babanın çocukları arasında yaptıkları ayrım yatar. Eğitim ve öğretimimizde milliliği esas alacaksak ve ilerleme kat edeceksek, okulları normal akışına bırakalım. Göreceksiniz, bir arpa boyu yol almayan maarifimiz harekete geçmek için yerinden kıpırdayacaktır. 

* 20/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.