7 Eylül 2021 Salı

Bazı Bölümler, Beni Kapatın, Diyor *

2021-2022 öğretim yılında ilk defa üniversite okumak isteyenler için 1 milyon 10 bin kontenjan ayrılmıştı. Açıklanan yerleşme sonuçlarına göre bu kontenjanların 815 bini dolarken 120 bini lisans, 75 bini de ön lisans olmak üzere 195 bini boş kaldı. Dikkat etti iseniz, boş kontenjanlar sadece iki yıllık öğretim yapan meslek yüksek okulları değil, dört yıllık öğretim yapan lisans bölümleri bile tercih edilmemiş. Üstelik lisanstaki boşluk, ön lisanstan daha fazla. Bu demektir ki örgün programların yüzde 20’si doldurulamadı. Ek yerleştirmede ne kadarı doldurulur, şimdiden bir şey söylenemez ama baraj puanlarının düşürülmesinin bile kontenjanları dolduramadığı görülmektedir.

Yenidenhaber.com sitesinde “Değersizleştirilen yükseköğretim” başlıklı yazısında Şenol Metin, Konya’daki devlet üniversitelerinin hangi bölümünü kaç kişi tercih etmiş, buna dair bazı bilgilere yer vermiş:

Üniversite Adı            Bölümü                                   Kontenjan                   Tercih eden

    NEÜ.                      Eğitim Fak./Biyoloji Öğr.         20                                         8

    NEÜ.                      Müh. Fak/Gıda Müh.                20                                        4

    NEÜ.                      Siy. Bil./Felsefe                         40                                        3

    SÜ                          Uyg. Bil. Yük. Ok./Org. Tar.    30                                        2

    SÜ.                         Ed. Fak./Arkeoloji                     40                                        7

    SÜ.                         Top. Bil. Bitki Beslenme          35                                        3

    KTÜN.                   Mim. Fak./Şehir ve Böl.Plan.   80                                        2

   KTÜN.                    Müh. Fak./Harita Müh.             30                                        6

Bu bölümler ve daha nicesi gereksiz bölümler mi? Hayır. O halde niçin boş kaldı? Bunun üzerine fazla kafa yormaya gerek yok. Çünkü öğrencilerimiz, bir bölümü tercih ederlerken mezun oldukları zaman o bölümün istihdam durumuna bakar. Eğer istihdam imkanı yok veya bir daralma söz konusu ise o bölümler kolay kolay tercih edilmez. Kontenjanların boş kalmasının tek ve en önemli sebebi budur.

Maalesef bu ülkede hangi alanda kaç yıl sonra kaç elemana ihtiyaç var, kaç üniversite bu ihtiyacı giderir, planlaması yapılmadı. Hala da yapılmıyor. Her ile birden fazla üniversite kondurmayı, tercih edilmeyeceği bilinmesine rağmen istihdam imkanı olmayan bölümleri açmayı marifet bildik. Neredeyse devlet politikası haline getirdik. Normal bölümleri açmakla kalmadık: İhtiyaç yok, haddinden fazla bu alanda mezun var demedik. Üç-beş öğretim görevlisine getirisi olacak diye bu bölümlerin ikinci öğretimlerini de açtık ve hala bu ikinci öğretimleri devam ettiriyoruz.

Bir il veya ilçede; esnaf faydalanacak, ticaret canlanacak diye oraya üniversite açmanın, istihdam imkanı olmayan bölümleri dayatmanın, birkaç öğretim görevlisi nemalanacak diye birçok bölümde ikinci öğretimi devam ettirmenin, gençleri oyalamanın ve onların geleceğini yok etmenin bir gereği var mı? Kime sorarsan hiçbir gereği yok ama burası Türkiye.

Meram ediyorum, bu ülkenin siyasetine ve ülkenin yükseköğretimine yön veren ve planlayanlar, istihdam imkanı olmayan bu bölümleri ne zaman kapatacaklar? Kapattılar. Bu binaları ne yapacaklar? Binaları değerlendirdiler. Buralarda görev yapan akademisyen ve diğer personeli ne yapacaklar? Haydi bunu da hallettiler. Bu okullardan mezun olan işsizler ordusu için bir B planları var mı? Niye olsun ki? Biz okuturuz. Gerisi bizi ilgilendirmez. Zira kim ne yaparsa yapsın. Temel felsefemiz bu.

* 10/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

5 Eylül 2021 Pazar

Şehirlerin Kimliği *

İşyeri tabelaları dikkatimi çeker ve kendi kendime beyin jimnastiği yaparım:

-Tabelalarda bir estetik ve renk uyumu var mı? Büyüklüğü, işletmenin büyüklüğüyle orantılı mı? Tabela, görüntü kirliliğine sebebiyet veriyor mu?

-Tabelada yazılan ile içeride satılanlar örtüşüyor mu? Yani ismi ile müsemma mı?

-Tabeladaki yazılanlar TDK'nin yazım ve imla kurallarına uymuş mu?

-Tabeladaki tanıtım yazıları Türkçe mi? 

Estetik ve renk uyumundan pek anlamasam da bazı tabelaların sırıttığını düşünürüm.

Hepsi olmasa da bir kısım tabela, dini, cemaatimsi ve ideolojik bir anlam çağrıştırıyor. Bazı tabeladan, içeride ne satıldığını anlayamıyorum. Bir diğer husus, her geçen gün tabelalarda, Türkçesine kibrit suyu dökülmüş gibi yabancı isimler boy göstermeye başladı. Vatandaş “Süt Çiftliği” yerine “Milk Farm” yazdırmayı tercih ediyor. Tabelaya “Süt Çiftliği” yazdırsa ölür sanki. Niye böyle bir isme gereksinim duyuluyor? Hava atmak mı isteniyor? Bir aşağılık kompleks hali mi yaşanıyor? Çoğu tabelalarda TDK’ye göre yanlış kabul edilen yazımlar var. Mesela çoğu çiğ köfte satılan işyerlerinde “… Çiğköftecisi” şeklinde yanlış yazılıyor. Halbuki çiğ köfte veya çiğ köfteci ayrı yazılıyor TDK’ye göre. Ne fark eder, asıl olan ne satıldığının anlaşılması değil mi diyebilirsiniz. Bunda haklı da olabilirsiniz. Fakat göz aşinalığı, ardından belleğe yerleşecek şekilde böyle yanlış yazılıma ben sıcak bakmıyorum. Düşüncenize, çocuğunuza sınavda içerisinde çiğ köfte geçen, “Aşağıdaki birleşik kelimelerden hangisinin yazımı yanlıştır” sorusu soruldu. Çocuğunuzun sınavda; mahalle, cadde ve sokakta sürekli gördüğü çiğ köftecinin tabelası gözünün önüne gelecek ve çiğ köfte bitişik yazılmalı diyerek bu seçeneği kolayca eleyecek. Ki zaman zaman böyle sorular çocukların karşısına çıkabiliyor.

Bildiğim kadarıyla tabelalarda esnaf kendi başına buyruk hareket etmiyor. Tabelanın mutlaka belediyenin ilgili biriminin onayından geçmesi gerekir. Belediye yetkilisi böyle bir yanlışa nasıl izin verir, çok anlamış değilim. Bence yazım yanlışı varsa bu tür tabelaların kaldırılarak yerine doğrusunun asılması sağlanmalıdır. Yanlışların önüne geçmek için belediyelerde tabelalar yazım ve imla yönünde de incelenmelidir. Yazı, tabelacıya ne şekilde gideceği belirtilmelidir.

Aynı şekilde tabelalara bir İngilizce yazma modası var. Türkçesi yoksa yazılsın ama Türkçesi varken yabancı dilden yazmak neyin nesi? Bunu da anlamış değilim. Diyelim ki esnaf özenti gereği böyle bir ismi uygun gördü. Bu tabelaya nasıl onay verilir? Reddedilip git, Türkçe bir isimle gel, denmeli.

Tabelaların şekli, görüntü, hangi dilde yazıldığı, yazının doğru ya da yanlış yazıldığı sizin için önemli olmayabilir. Bana göre tabelalar, tabelanın düzeni, şehrin mimari yapısı, şehrin konumlandığı yer, cadde, sokak ve kaldırımları, trafiği ve kodu, temizliği, halkın giyim-kuşamı, aksanı, görgü ve göreneği, iklimi, yer şekilleri, tarihi eserleri, o şehirde yetişenler, üretilenler vs. o şehrin kimliğidir. Bu kimliği de doğal olmayan yollarla da değiştirmeye hakkımız olmadığını düşünürüm.

Sözün özü, işyerlerinin tabelalarında bir düzen olmalı, reklam panoları gelip geçeni rahatsız etmemeli, görenin ihtiyacını karşıladığı kadar seyir zevki de vermeli, yazım yanlışı yapılmamalı. Burada şehrin yöneticileri, valilere ve belediye başkanlarına büyük görev düşüyor.

* 08/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Ağustos 2021 Perşembe

Dayanışma Dediğin Böyle Olur

"Efendim, sebebi ziyaretimiz, sizin herhangi bir sendikaya üyeliğinizin olmadığınızı öğrendik. Bizim sendikaya üye olmak istemez misiniz?"

"Sizin sendikanız hangisi?"

"Üye sayısı yüzde 1'in üzerinde olan bir sendikayız."

"Ama ben adını sormuştum."

"Adımızın ne önemi var efendim!" Getirisi olan bir sendikayız."

"Yani?"

"Sen bize gelince biz de sana getireceğiz."

"Neyi getireceksiniz?"

"Dayanışmayı"

"Anlamışsam harap olayım. Şunu biraz açık konuşun. Sonra yüzde 1'in üstünde olmak veya altında olmak ne demek?"

Kısaca, bizim sendikaya gelirsen, sendika üyelerine devlet tarafından memurlara üç ayda bir verilen 135 lira dayanışma parasını, 2022 Ocağından itibaren 400 lira olarak alacaksınız." Yani üyeliğimiz sayesinde cebiniz para görecek. Gönlünüz de sürurla dolacak."

"Üye olmazsam."

"Sendika üyesi olan emsallerinizin faydalandığı bu paradan faydalanamayacaksınız. İyi düşünün. Bu devirde kim, kime bu kadar para verir."

"Sizin sendikaya değil de yüzde birin altında üyesi olan bir sendikaya üye olursam, ne olur?"

"Bu, hiç mantıklı değil. Zira getirisi olan 400 liradan mahrum olduğunuz gibi devlet sizden bir de aylık sendika aidatı kesecek."

"Deme ya! Desenize bu sistemle büyük sendikalar yaşayacak ve daha da büyüyecek. Küçükler ise bu sayede kapılarına kepenk vurup gidecek."

"Aynen öyle."

"Bu durumda üye sayınızda bugünlerde bir artış olurken küçük sendikalardan bir kaçış söz konusu mu?" 

"Öyle efendim. Allah bereket versin. Paraya pardon sendikaya büyük rağbet ver. Ayrılmak isteyenler de ayrılmaktan vaz geçiyor. Bence çok düşünmeyin. Para bizde, rağbet bizde, büyüme bizde."

"Haklısınız, verin formu, hemen doldurayım."

"Buyurun efendim. Yüzünüze karşı söylüyorum ama gerçekten çok akıllıca hareket ettiniz. Bu vesileyle siz de biz de kazanacağız. Sendikasızlar ve yüzde birin altında kalan sendikaların canı çıksın."