7 Şubat 2020 Cuma

‘Saçma’ ve ‘Boş’ ***

Bir konuda bir görüş belirtirsin. Muhatabın katılmadığını 'saçma' diye ifade eder. Böyle cevap verenlere “Sakın ola ki saçmalık beyninde olmasın” derim. Aslında görüş görüştür, bir fikirdir, olaylara bir başka zaviyeden bakabilmektir. Görüş, bizim bakış açımıza göre mantıklı ve isabetli olmayabilir. Bunu da 'Görüşünüze katılmıyorum. Ben bu konuda şöyle düşünüyorum' şeklinde ifade etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu şekil bir cevap, muhataba daha şık gelir, daha nazik olur. Kapıyı kapatmadığı gibi gönülleri de fethedebilir. En azından tartışma ve müzakere ortamını germeden devam ettirir.

Beğenmediği görüşü, saçma olarak nitelemek her şeyden önce ortamı gerer. Muhatabı en azından üzer ve maksada hizmet etmez. Bu, muhatabın fikrini küçümsemektir. Saldırgan ve suçlayıcı bir üsluptur. Çoğu zaman vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir. Sonra bize bugün saçma gibi gelen yarın çok mantıklı gelebilir.

Tatlı dilimizle yılanı deliğinden çıkarmayı bilmek lazım. Bu da bir üslup, yol-yordam meselesidir. İlmi siyasettir. Yoksa, yüzümüze açılan tüm kapıları tek tek kapatırız da farkına vardığımız zaman iş işten geçmiş olabilir. Bugün her şeyden önce iletişime daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü diller susarsa başka organlar konuşur.

Biz, dili iyi konuşturma yolunu seçelim. (https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2017/01/sacmalk-beynimizde-olmasn.html adresinden alıntıdır.)
***
En kolayımıza giden konuşmaktır, bir de eleştirmek. Konuştuğumuzu ve düşündüğümüzü bir insicam içerisinde yazıya dökmek konuşma ve eleştirmeye göre en zor olanı olsa gerek. Söz uçup giderken yazı kalır. Bir yere de kaybolup gitmez. Konuştuğumuzu unutur veya öyle dememiştim diyebiliriz ama yazdığımız için aynı gerekçenin arkasına sığınma durumumuz yok. Söz, bulunduğumuz ortamda kalırken yazdığımız daha geniş bir kesime ulaşır. Hele yazdığınız sanal basında da yayımlanıyorsa yazılarınız cümle alemin ekranına düşer. Bu yüzden yazmak aynı zamanda bir cesaret işidir, er meydanına çıkmaktır. Bakmayın siz, bazılarının oturduğu yerden “Böylesini ben de yazarım, hatta daha iyisini yazarım” şeklinde mangalda kül bırakmadıklarına. Al yaz, dendiğinde -öyle zannediyorum- çoğu, “yerim dar” misali bin bir gerekçe üretir.

Her yazı yazmaya soyunan, yazanların en iyi yazanı olmak için emek sarf eder. (Benim öyle bir iddiam yok. Kendimi, Abdurrahman Çelebi olarak görürüm.) Kimsenin görüşünü açıklamadığı bir ortamda bir konuda yazar, çizer, yorum getirir, bir düşünce ve bakış açısı getirmeye çalışır. Ben bu konuda böyle düşünüyorum. Siz de bu görüşüme katılır mısınız der yazdıklarıyla. (Siz buna cahil cesareti de diyebilirsiniz) Bunun için okuyucu yorumları önemlidir. Çünkü okuyucu yorumları bir geri dönüttür. Eserin tasvip görüp görmediğini gösterir. Okuyucu, yazarın her yazdığına katılacak değildir. Yorumlarda yazıya dair olumlu kanaat belirtilmişse bu; yazarı motive eder; doğru yoldayım, benim gibi düşünenler de var dedirtir. Yazıdaki bakış açısına katılmadığına dair yapılan eleştiriler de yazarı, daha iyi olma ve kendisini sorgulama bakımından önemlidir. Ayrıca herkes bir konuda aynı görüşte olmak zorunda değildir. Çünkü bu, insanın doğasına aykırıdır. Ama bu eleştiriler, yapıcı ve maksada hizmet edecek şekilde olmalıdır. Her şeyden önce saygıyı elden bırakmamak lazım. “Görüşünüze katılmıyorum. Ben bu konuda şöyle düşünüyorum” veya “Bu yazı, onca önemli konu arasında çok öncelikli olmamış” deneceği yerde, yazıyı “boş bir yazı” olarak değerlendirmek çok hoş bir üslup olmasa gerek. Bu, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir, belden aşağı vurmaktır. Unutmayalım ki “Kemâlât, kem âlât ile olmaz. Sakın ola ki boşluk kafamızda olmasın! Ne diyelim? Kem söz, incitici/üzücü ve itici söz sahibine aittir.  Aynaya çok bakıyor olmalı böyleleri…

***08/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

ÖSYM Milleti Soyuyor mu? *

ÖSYM, 2020 Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) kılavuzunu yayımladı. Meraklıları ve ilgilileri için sınav başvuru ve sınav tarihlerini, sınav saatini ve sınav sürelerini ve sınavlarda alınacak sınav ücretlerini paylaşıyorum:

·         Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) Başvuru Tarihleri: 6 Şubat-3 Mart 2020
·         YKS 1. Oturum Temel Yeterlilik Testi (TYT) Tarihi, Sınav Saati ve Sınav Süresi: 20 Haziran 2020 (Cumartesi), 10.15, 135 dakika
·         YKS 2. Oturum Alan Yeterlilik Testleri (AYT) Tarihi, Sınav Saati ve Sınav Süresi: 21 Haziran 2020 (Pazar), 10.15, 180 dakika
·         YKS 3. Oturum Yabancı Dil Testi (YDT) Tarihi, Sınav Saati ve Sınav Süresi: 21 Haziran 2020 (Pazar), 15.45, 120 dakika
·         YKS Sınav Ücretleri (TYT/AYT/YDT Her Biri İçin) : 70,00 TL (Ücret ödeme için son gün, 4 Mart 2020)
·         Geç Başvuru Günü: 18-19 Mart 2020 (Sınav ücreti, 18-19 Mart 2020 tarihlerinde ödenmelidir.)
·         Geç Başvuru Günü Sınav Ücretleri (TYT/AYT/YDT Her Biri İçin) : 105,00 TL (Sınav ücreti Geç Başvuru Günlerinde ödenmelidir.)
·         Bir başvuru merkezinden başvuru yapan adaylar, başvuru merkezine 10,00 TL Başvuru Hizmeti Ücreti ödeyeceklerdir.

Sınava girecek öğrencilerimiz için kılavuzun yayımlanmasıyla birlikte geri sayım başladı. Dolayısıyla sınav stresine de şimdiden girdiler. Çocuklarımız hayat-memat meselesi olan bu sınavlara hummalı bir şekilde çalışa dursun; biz veliler de onları moral ve motive etmeye çalışalım. İnşallah emeklerinin karşılığını kat kat alırlar.

Kılavuzda dikkatimi çeken sınav ücretleri oldu. Siz nasıl karşıladınız bilmiyorum ama her bir sınav için alınan sınav ücreti bana yüksek geldi. Dikkatinizi çekti ise bir sınav ücreti 70 lira. Her bir öğrenci TYT ve AYT olmak üzere en az iki sınava girecek. Bu demektir ki sınava girecek her bir öğrenci, iki sınav ücreti için 140 lirayı gözden çıkarması gerekiyor. Öğrenci bu iki sınava ilaveten YDT’ye de girmek isterse, toplamda 210 lira para yatırmalıdır. Bir 10 lira da bahşiş sadedinde başvuru hizmet bedeli olarak başvuru merkezlerine ödeme yapması gerekiyor.

ÖSYM’nin yaptığı YKS(TYT, AYT, YDT) sınavlarına az öğrenci girmiyor:

2018 yılında YKS sınavına 2 milyon 381 bin 412 aday, 2019 yılında YKS sınavına 2 milyon 390 bin 491 aday başvuru yapmış. 2020 YKS’ye öyle zannediyorum 2,5 milyona yakın öğrenci girecek demektir. Az sayıda sınav ücretlerinden muaf olan şehit, gazi eşi ve çocuklarını hariç tutarsak ÖSYM’nin her bir sınav için 2,5 milyona yakın öğrenciden 2 sınav bedeli olarak en az 140 lira alacaktır. 2,5 milyonx140=350 milyon eder. (YDT’ye girecek öğrencilerin ödeyeceği parayı dahil etmiyorum. 2019 YDT’ye giren öğrenci sayısı 135 bin civarında.)

Burada ÖSYM, bu sınavları ücretsiz yapsın demiyorum. Çünkü ÖSYM de bu sınavları yaparken az masraf etmiyor. Sınav ücreti alsın ama makul alsın. Alınan bu para maliyetin ve kârın da üzerinde bir para gibi görünüyor bana. Bana böyle görünse de sanırım ÖSYM, maliyeti karşılayamaz olmuş olmalı ki 2018 ve 2019 YKS başvurularında sınav başına 50 TL alırken 2020 YKS’de sınav ücretini 70 TL olarak güncellemiş.

Ne mi yapacağız? Elimiz mahkûm, yatıracağız süresi içerisinde her bir sınavın ücretini. Yatıralım ki hem çocuğumuzun yüzü gülsün hem de ÖSYM’nin. Hem çocuğumuz kazansın hem de ÖSYM. Maazallah! ÖSYM zarar ederse ne yaparız sonra…

ÖSYM, 2018 YKS’de belirlediği sınav ücretini 2019 yılında sabit tutarken 2020 YKS’de ne oldu da fiyatlarda bir ayarlama yapma yoluna gitti? Maliyetler arttı derse, bildiğim kadarıyla TÜİK’ göre 2018 enflasyon oranı yüzde 20,30 iken 2019’da 11,84 olarak gerçekleşti. Bu hesap kitap işini şeffaflık ve hesap verebilirlik adına ÖSYM bir açıklarsa memnun kalacağız.

*08/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

6 Şubat 2020 Perşembe

Sona Doğru mu? *

-Elazığ’da meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki deprem, Manisa ve çevresinin beşik gibi sallanması, olması muhtemel yıkıcı depremler…

-Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan, halen bir tedavisi olmayan, bulaşıcı özelliği olan Coronavirüs, şimdiden bazı ülkelere yayıldı. Dünya teyakkuzda. Dünya Sağlık Örgütü acil durum ilan etti. Küresel dünyada bu hastalık ne kadar kişiye bulaşır ne kadarını öldürür, bekleyip göreceğiz.

-2019 Eylül ayında başlayan, 2020 yılına sarkan Avustralya’daki orman yangınları halen söndürülebilmiş değil. Ülke bir yangını söndürürken diğer taraftan tekrar yangın çıkıyor. Ülke hem susuzluk hem aşırı sıcaklıkla mücadele ediyor. Ülke; sel baskınları, kum fırtınası ve ceviz büyüklüğünde yağan doluya maruz kalıyor. Milyonlarca hayvan telef ve itlaf edilmiş durumda. Avustralya hükümeti acizliğini ilan etmiş durumda.

-Şiddetli yağıştan dolayı dünyanın değişik ülkelerinde meydana gelen sel baskınları ve muhtemel sel baskınları…

-Çığ düşmesi dolayısıyla çığ altında can veren insanlar…

-Uçakların düşmesi ve düşürülmesi sonucu meydana gelen ölümler ve yaralanmalar…

-Ortadoğu’da gerilimin bir türlü düşmemesi, bombalama ve suikastların devam etmesi, Suriye ve Libya sorunu, askerlerimizin sık sık şehit düşmesi, arkasına Rusya ve İran’ı alan Esad rejiminin kendi insanlarını bombalaması…

-Açlık ve ölüme terk edilmiş bir Afrika…

-Ortadoğu’da cereyan eden savaş ve iç savaşlar dolayısıyla evini, barkını, işini kaybeden milyonların başta Türkiye olmak üzere komşu devletlerde sığınmacı ve mülteci durumunda yaşamaları…

-Silah ve bombalamaların hiç eksik olmadığı Afganistan…

-Ülkemizin maruz kaldığı, adı konmamış ekonomik kriz ve insanların alım gücünün her geçen gün daha azalması, işsizliğin artması,

-Küresel ısınma ile birlikte başta Türkiye olmak üzere dünyanın su sıkıntısı çekecek olması…

-Terör eylemlerinin hız kesmeden artarak devam etmesi…

-İçimizdeki kin ve intikam duygusuyla toplumsal barışı yok edecek şekilde yaptığımız adaletsizlikler…

Yukarıda özetleyerek verdiğim örnekler, Türkiye’nin ve dünyanın 2020 yılının ilk bir ayında maruz kaldığı bela ve musibetler… Bazısı doğal afet, bazısı da kendi yapıp ettiklerimizin bir sonucudur. Aslında tüm musibetlerin hepsine, kendi yapıp ettiklerimizin bir semeresi gözüyle bakabiliriz. İlk bir ayda görüp yaşadıklarımız, 2020’nin nasıl bir yıl olacağı hakkında da bize ipucu vermektedir. Halbuki 2019'a veda ederken fazla bir şey istememiştik: 2020'nin huzur ve mutluluk getirmesini temenni etmiştik hep birlikte. Tek istediğimiz huzur ve mutluluktu. Çünkü 2019 pek yüzümüzü güldürmemişti, tıpkı 2018 ve önceki yılların güldürmediği gibi. Bu demektir ki 2020 de bize huzur ve mutluluk getirmeyecek. Belki de 2021’de 2020’yi, 2022’de 2021’i mumla arayacağız.

Sonuç olarak içinden çıkılamaz bir dünya ile karşı karşıyayız. Çünkü bize emanet edilen dünyaya sahip çıkamadık, emaneti çok hor kullandık. Her bir bela ve musibette dolaylı veya dolaysız ‘içimizdeki beyinsizlerin’ imzası var ve bu dünyanın sonu yaklaşıyor. Bakalım bu dünya bize daha ne kadar tahammül edecek?

*07/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.