21 Aralık 2019 Cumartesi

"Dersime Çalışamadım" *


Kur'an-ı Kerim dersine girdiğim bir öğrenci dersten önce yanıma geldi. Aramızda şu görüşme geçti:
—Öğretmenim! Çok üzgünüm.
—Niçin?
—Dersime çalışamadım.
—Niye? Ne yaptın bir hafta boyunca?
—Her gün bir yere götürdüler beni.
—Kim götürdü, nereye götürdü.
—Nereye olacak! Akşam oturmasına gittik. Annem götürdü.
—Neyse canın sağ olsun!
—Ne okuduysam burada okudum. Ben bu hafta okumasam olur mu?
—Olmaz, okuyacağız.
—O zaman okutacak iseniz en son okusam olur mu? Biraz daha çalışayım.
—Tamam, en son oku! Problem değil. Ama az gez, bundan sonra olur mu? Yoksa derslerinden geri kalırsın.
—Anladım öğretmenim.

Siz anne baba olsanız, çocuğunuz da okula gidiyor ve çocuğunuzun hedefi olan, başarılı bir öğrenci olmasını istiyorsanız, bu durumda ne yaparsınız?
Her akşam bir ziyaret için evi terk eder, yanınızda da çocuğunuzu götürür müsünüz yoksa çocuğumun dersi var diye eş, dost, komşuya hiç ziyarete gitmez, eve misafir kabul etmez misiniz? 

Gidip gelinmezse olmaz. Zira eş, dostu ziyaret etmek sılayı rahimdir. Fakat gidip gelmelerde orta yolu bulmada fayda var. Ziyaretlerimiz, çocuklarımızın çalışma düzenini bozmaması lazım. Oturup kalkmayı hafta sonlarına denk gelecek şekilde planlamak, sınav döneminde rahatsız etmemek gerek diye düşünüyorum. Bu öğrencide olduğu gibi her akşam bir yere gitmek, haydi orada çalışırsın, gelince ödevini yap demek çocuğu düşünmemek ve gezmeyi abartmak demektir. Çocuk, misafirlikte ve misafir geldiği zaman ders çalışmaz, istese de çalışamaz. Sonra hiç kimse her tür imkânı sağladım, saçımı süpürge ettim ama çocuğum başarılı olmadı dememeli. Çünkü gezip tozan aile, çocuğuna yeterince çalışma ortamını sağlamamış demektir. Böyle durumlarda aile suçlu arayacaksa ilk önce kendisini ve gezmesini sorgulamalıdır. 

Söz, başarıdan açılmışken çocuğun başarısını etkileyen etmenlerden biri de çocuğa ders çalış derken ebeveynin yan odada dizi izleme yoluna gitmesi de var. Anne baba yan tarafta dizi izlerken çocuk kendisini derse veremez. Gerekirse anne baba da çocuğuyla okuma yoluna gitmeli veya kendisine bir meşgale bulmalıdır. Çocuk okutmak sadece cebine harçlığını koymak, okul ihtiyaçlarını gidermek, çocuğa servis ayarlamak; kurs, etüt, özel ders ayarlamak değildir.

25/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Niyet Üzüm Yemek mi? *

Kırıkkale Üniversitesi Genç Kalemler Topluluğu ile Bilim ve Sanat Topluluğu Dünya Arapça Günü ile ilgili bir etkinlik gerçekleştirir. Etkinliği, Fen-Edebiyat Fakültesi Arapça Mütercim-Tercümanlık Bölümü öğrencileri hazırlar. Bu etkinlikte İstiklal Marşının ilk iki kıtası da         -etkinliğe katılan yabancı öğrenciler de anlasın diye- Arapçaya çevrilerek bir öğrenci tarafından Arapça olarak okunur.

Etkinlik, sosyal medyada paylaşılınca sosyal medyada kıyamet koptu: "Vay efendim! Nasıl olur da İstiklal Marşı, Arapçaya çevrilerek okunur? Bu saygısızlığa kim, nasıl cüret edebilir? İstiklal Marşı, Arapça okunmakla daha Müslüman olunmaz." paylaşımları en hafif kaçan paylaşımlardan. Üşenmedim. Bu paylaşımların altına yazılan yorumlara göz attım. Bazı yorumları sizinle paylaşmak isterim:
"Yazıklar olsun böyle şerefsizlere ki Allah bunları bildiği gibi yapsın."
"Başıyla k.ç. farklı yere monte edilmiş birilerinin marifeti."
"Türk yurdunda yaşa, Arap hayranı ol. Çok seviyorsan Arap'ı, git onunla yaşa. Oksijenime ortak olma."
"Eee abi! Bu kadar Suriyelinin, Arap severin, Türk ve Türkçülük düşmanının olduğu  yerde ne bekliyordun ki? Ne mutlu Türküm diyene!"
"Daha Müslüman değil, daha hain olunur."
"Arapça milli marş mı? Allah belanızı versin."
"Araplaşma Türkiye! Araplaştıkça ahlaksızlaşıyorsun Türkiye!"

En masum paylaşımların altına benim tespit edebildiğim yorumlar bunlar. Varın ötesini siz düşünün.

Arapça mütercim ve tercümanlık mesleğini icra edecek, Arapça eğitimi alan öğrencilerin, Dünya Arapça Gününde düzenledikleri bir etkinlikte, aralarında bulunan yabancı öğrencilere Milli Marşımızı anlayacakları dilden okumalarında ne sakınca olabilir? Bir bardak suda fırtına koparmanın mantığını çok anlamış değilim. Kimsenin niyetini bilemem ama bu paylaşım ve yorumların çoğunda ben iyi niyet göremedim. İşin içine ne zaman Arapça girse, Araplar konu olsa içimizden bir kesim hop oturur, hop kalkar. Bir damarları kabarır hemen. İçlerinde ne varsa boşaltır, kinini de kusarlar. 

Kimse unutmasın, Arapça kutsal bir dil değil, tıpkı diğer diller gibi bir dildir. Arapça okumak, Arapça konuşmak Müslümanlığın bir ölçütü değildir. Bir etkinlikte okumak için Arapçaya çevrilen Marşımız bir yere gitmiyor, değişmiyor ve bundan dolayı dilimiz Türkçeye de bir halel gelmiyor, Türklüğümüzden de ödün vermiş olmayız. Araplaşmayız. Yine Türkoğlu Türk kalırız. Bu etkinliğin bir bölümünde Arapça okunan İstiklal Marşından dolayı da birileri kalkıp bundan sonra Marşımızı Arapça okuyalım demez.

Durum bu iken bir bardak suda fırtına koparmanın âlemi nedir? Bizim kendimize, dilimize ve Marşımıza güvenimiz mi yok yoksa? 

Hiç unutmam, 1982 veya 83 yılında orta iki veya orta üçüncü sınıf öğrencisi iken İngilizce öğretmenimiz, tamamı Türkçe konuşan bizim sınıfa, kendisinin İngilizceye çevirdiği Gençliğe Hitabe'yi ezberletmişti. İngilizce Gençliğe Hitabe'yi ezberlediğimizden dolayı Gençliğe Hitabe, İngilizceye dönüşmedi, kaybolmadı ve Gençliğe Hitabenin Türkçesini de unutmadık.

Arap hayranı falan değilim. Bugünkü savruluşlarından dolayı Araplara herkesten fazla ben kızarım. Ama Arap düşmanı değilim, hele Arapçanın asla. Nitekim başka dil ve ırklara da düşman olmadığım gibi.  Kendi dilim Türkçenin gelişmesini ve dünya dili olmasını canı gönülden arzu ediyorum. Bu Arapça İstiklal Marşı nasıl bir şeymiş diye de hiç merak etmem. Bazılarında -kendileri kabul etmese de- ırkçılık kokan ve bir kavme ve onun dilini görünce horoz kesilen söylemlerini iyi niyetle bağdaştıramıyorum. 


23/12/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Asgari Ücrete Kökten Çözüm


Her aralık ayı bir sonraki yılın asgari ücret miktarını tespit için taraflar bir araya gelerek hummalı bir çalışmaya girerler. İşçi sendikaları bir fiyat ortaya koyar. Bundan aşağısı olmaz derler. İşçi, büyük beklenti içerisine girer. Sonunda dedikleri olmaz. Çünkü açıklanan rakam işçi kesiminin beklentisinin çok altında kalır. 

Bu durum her yıl böyle. Benim önerim her yıl asgari ücret tespit komisyonu belirlemeye ve bu komisyonun toplantı üstüne toplantı yapmasına gerek yok. Boşu boşuna komisyon üyelerine her toplantı için huzur hakkı vermeye de gerek yok. Öyle bir kural konmalı ki herkes özellikle işçi kesimi kaderine razı olmalı. Asla beklenti içerisine girmemeli. Kaderim kaderim demeli. Açıklayacağım rakam ve koyacağım kural, işveren kesimini memnun edecek. Hop oturup hop kalkmayacak. Enflasyon da verilen ücretten dolayı azmayacak.

Malumunuz 2019 net asgari ücreti 2020 lira 90 kuruştur. Benim önerim: 2020 yılında zam yapılmaması. Ücret miktarının 2020 lira olarak kalması, küsurat olan 90 kuruşun silinmesi ve her yıl bir lira artması.

Ne demek istiyorum?

2020 yılı asgari ücret 2020 TL
2021 yılı asgari ücreti 2021 TL
2022 yılı asgari ücreti 2022 TL
.....
2050 yılı asgari ücreti 2050 TL...

Sanırım koyduğum kuralın mantığını kavradınız. Hangi yıla gelinmişse ücret o kadar. Bu öneriye kimin itirazı olur? Ancak şapka çıkartılır. 

Gördüğünüz gibi konu memleket meselesi olunca çorbada tuz misali bir katkım olsun istedim. Getirdiğim öneri ile hükümetin eli rahatlayacak. İşveren daha bir köşe olacak. İşçi kaderine razı olacak. Enflasyon, artıştan dolayı etkilenmeyecek. Herkes önünü görecek. Aralık ayı nafile turları ile meşgul edilmeyecek. Burada tek dezavantajlı durum, komisyona katılanlar huzur hakkından mahrum kalacaklar. Bu kadar da olsun. 

Hasılı benim bu hesabıma göre 2050 yılının ücreti bile belli: 2050 TL...

Ne buyurdunuz efendim?