2 Kasım 2019 Cumartesi

Pazarcı Esnafı Olmak Zordur *

Hayatta elinin emeğiyle kazanmak zordur. Sorumluluk isteyen her meslek zor olsa da meslekler içerisinde kolaydan zora doğru bir sıralama yapılırsa semt pazarlarında pazarcılık yapmak da meslek grupları arasında zor olanlarındandır.

Mevsimine göre satacağın ürünü almak için sebze halinden veya yerinden getirmelisin. Malı en uygun fiyata almalısın. Çünkü rakiplerinle rekabet etmenin başka yolu yoktur. Aldığın ürünü stoklayacağın bir yerin olmalı. Malı koyduğun yer ürününü üşütmemeli ve bozmamalı. Çabuk bozulacak sebze ve meyveyi çabucak elden çıkarmalısın.

Belli bir yerin yoktur. Her gün satacağın sebze veya meyveyi aracına yüklemelisin. Göçebe gibi her gün bir semte gitmelisin. Daha müşteriler gelmeye başlamadan tezgahı açmalısın. Gerekirse çadır kurmalısın. Yağmura, kara ve dona karşı tedbirini almalısın. Ürünü, albeni diyecek şekilde tezgaha dizmelisin. 

Müşteriler gelmeye başlayınca oturamazsın. Kimi fiyat sorar, kimi seçmece var mı der, kimi şurada şu fiyat, seninki pahalı der. Malını beğendirmek, satmak ve müşteri çekmek için gerekirse bağırmalısın.

Akşam hava kararmaya başlayıp müşteriler el etek çekmeye başlayınca satamadığın sebze ve meyveyi tekrar arabana yükleyeceksin, evinin yolunu tutacaksın.

Evde yemeğini yedikten sonra yattığın yeri beğenirsin. Mışıl mışıl bir uykuya dalarsın. 

Sabah erkenden malını tekrar yükleyip diğer semt pazarının yolunu tutarsın.

Ne tatili vardır ne de pazarı pazarcılığın. Hastalık kabul etmez. Keyfin olmasa da yollara düşeceksin. Ekmek teknesi ne de olsa.

Bazen iyi kar edersin, keyfine diyecek olmaz, yorgunluk nedir bilmezsin. Malın elde kalırsa dut yemiş bülbüle dönersin, kara kara düşünürsün. Bazen içine kapansan da bazen burnundan soluyarak çatacak birini ararsın.

Hasılı pazarcılık zordur vesselam. Zorluğun yanında bir de helalinden kazanma durumu var. Eğer sebze ve meyvenin iyilerini öne koyup arka tarafa kötü, çürük ve eziklerini koymuş ve müşteriye her yer aynı deyip arka taraftan el çabukluğuyla çürük ve çarık ürün doldurursan bil ki kazancına haram karıştırırsın. Terazin doğru tartmazsa haram yemiş olursun.

*25/01/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yazmak Okumaktır Aynı Zamanda ***

Toplum olarak okuma sorunumuz var. Okumada dünya ortalamasının altındayız. Okumada geri olsak da konuşmada üstümüze yoktur. Çünkü okuma yerine konuşmayı tercih ediyoruz. Konuşmalarımız yazıya dökülse dünya kadar yazılı eserimiz olur. Teknoloji ileride konuşmalarımızı aynı anda yazıya geçirecek seviyeye gelirse dünyanın en büyük eserinin müellifi bizim toplum olur.

Okuma yönünden özürlü olsak da yazan insanımızın sayısı az değil. Kitapçı raflarına bir göz atarsak alınıp okunsun diye okuyucu bekleyen kitap sayısı az değil. Kitapların alıcısı fazla olmasa da kitap bolluğu sevindiricidir. Çünkü yazmak deyip de geçmeyelim. Yazılan bu kitapların her biri birer emek mahsulüdür.  Yazmak okumaktır aynı zamanda. Hayatın getirdiği sorunları ele almaktır, onları dert edinmektir. Onlara çözüm önerileri sunmaktır. Duyarlı olmak demektir.

Yazmak cesarettir aynı zamanda. Görüşünü açıklarken kendini ele vermektir. Rengini ve duruşunu belli etmektir. Kınayanın kınamasına aldırmamaktır. Görüşünden dolayı gelebilecek eleştirilere göğüs germektir ve terlemektir.
Yazmak içini dökmektir aynı zamanda. Rahatlamaktır. Düşündüklerini kağıda yansıtabilmektir. 
Yazmak bir sanattır aynı zamanda. Herkes konuşur, herkes okur ama herkes yazamaz.  Bir insicam içerisinde kelimeleri ve cümleleri konuşturmaktır. Kelime, kavram ve deyimleri yerli yerince oturtmaktır. 
Yazmak bir birikimdir aynı zamanda.  Geçmişten günümüze, belleğinde topladığını kağıda dökmektir. Balık kafalı olmadığına işarettir. Yazmak hafızayı güçlendirir aynı zamanda. Kişiyi dinç ve diri tutar. Kelime hazineni geliştirir.
Yazmak hayata farklı pencerelerden bakmayı öğretir aynı zamanda. Kişi yazarken öğrenmeye devam eder. Eleştirel bir bakış açısı verir. Ufkunu geliştirir. Aynı zamanda eleştirilmeyi de göze alır.
Yazmak bir bağımlılıktır aynı zamanda. Kişiye boş vaktini değerlendirmeyi öğretir, zamanı boşa harcatmaz. Yazmak varken ne yapayım dedirtmez. Yeter ki bir boşluk bulsun.
Yazmak sessizliktir ve sessizliğe bürünmektir aynı zamanda. Kalabalıklardan uzaklaşmaktır. Düşünmeye dalmaktır.
Yazmak bir gözlemdir aynı zamanda. Sorunu görmektir. Kalabalıklar içerisinde otururken zihninde sorunu yazmaya başlamaktır. Kağıda kaleme dökmeden zihninde pişirmektir.
Yazmak geçmişle gelecek arasında bir köprü olmaktır, bağlantı kurmaktır. Çözüm odaklı çalışmaktır. Bazen parçadan bütüne, bazen de bütünden cüze gitmektir. Bir çıkarımda bulunmaktır.
Yazmak bir taraftan kendini geliştirirken bir taraftan da eksikliklerini bulmaktır ve bu eksikliği gidermeye çalışmaktır. Kendini sorgulamaktır.
Yazmak gündemi takip etmek ve gündemle yaşamak demektir.
Yazmak mücadeledir. Bir nevi savaştır. Silahı kalemdir. İnsanı hedef alır. Onlara ve gönüllerine dokunmaya çalışır.
Yazmak yarası olan gocunsun diye inceden inceye dokundurmaktır. Anlayana ve anlamak isteyene elbette. Anlamak istemeyene davul zurna azdır.

***09/11/2019 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.





1 Kasım 2019 Cuma

Temcit Pilavı*


Bizim ülkemizin yumuşak karnı çok. Terör, ekonomi, kutuplaşma, diplomasi ve dış politika gibi. Genelden özele inersek bize göre tehcir, başkalarına göre "soykırım" meselesi, her yıl nisan ayında dünya gündemine gelir. 1965 yılından bu yana 29 ülke meclisinde “soykırım” oylanarak kabul edildi.

Bu senenin diğer yıllardan farkı, “soykırım” nisanı beklemeden tekrar gündeme geldi. ABD Temsilciler Meclisinde yapılan oylama ile Osmanlı’nın Ermenilere “soykırım” yaptığına dair yasa tasarısı kabul edildi. Temsilciler Meclisinden geçen bu yasa tasarısı, ABD parlamentosundan da bu şekil geçerse Osmanlı’nın Ermenilere “soykırım” uyguladığını kabul eden 30.ülke olacak.

ABD Temsilciler Meclisine “soykırım” meselesi ilk defa gelmiyor. Her sene temcit pilavı gibi gelir. Fakat kabul edilmezdi. Bu sene üstelik nisan ayı da beklenmeden Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bir araya gelerek ezici bir çoğunlukla “soykırım”ı kabulde yarıştılar. Aynı Meclis, “Barış Pınarı Harekâtından” dolayı Türkiye’ye yaptırım yapma yasa tasarısını da oylayarak kabul etti. Halbuki aynı ABD, Türkiye ile yaptığı Ankara Mutabakatında yaptırım uygulamayacağını söylemişti.  

Ne oldu da her yıl ABD kamuoyunun ve Meclislerinin gündemine gelen ve kabul edilmeyen “soykırım” apar topar oylandı? Aldığımız yaptırım kararlarını geri çekiyoruz diyen ABD, sözünün ve imzasının üzerinden on beş gün bile geçmeden yaptırım kararını oylayıp kabul edebiliyor. Hiç büyük ve köklü bir devlet ciddiyeti var mı ABD’nin bu yaptığında? Hoş, karşımızdaki ABD olunca normal görür olduk artık. Çünkü saat başı karar ve görüş değiştiren, görüşlerinde sürekli zikzak çizen ve “U” dönüşü yapan bir ABD var karşımızda.  Konuştuğu ve yazdığı her şeyde, aldığı her kararda dünyayı yakından ilgilendiren ve etkileyen bu ülkenin ne dilinde diplomatik bir dil var ne devlet teamülü var ne de sorumlu bir devlet görüntüsü var. İşin garibi Temsilciler Meclisinde oylanarak kabul edilen “Soykırım Yasa Tasarısı”na ABD’lilerin inandığını falan düşünmüyorum. Anlaşılan “Barış Pınarı Harekatı dolayısıyla imzalanan Ankara Mutabakatını hazmedememiş görünüyorlar. Belki de bu harekatla tekerlerine taş koyduk. Ortadoğu’daki emellerine ulaşamayacaklar. “Soykırım” ve ekonomik yaptırım kararları ile akılları sıra bize had bildirecekler ve intikam alacaklar. Bu aşamadan sonra ABD’nin her yaptığı cami duvarına işemekten başka bir şey değil. Biz de ABD’nin çizdiği bu tablodan sonra, ne olur: “Efendim! Birlikte biz bir NATO ülkesiyiz, müttefikimiz, stratejik ortağımız” falan demesin.

Bir söz de ABD Temsilciler Meclisinden geçen “soykırım” ve yaptırım kararını, TBMM’de grubu bulunan partiler ortak bildiri ile kınarken bir partimiz kınamamış. ABD’nin aldığı bu karar gibi bu partimizin kınamaya destek vermemesini de yadırgamadım. Çünkü o partinin hiçbir milli davada Türkiye’nin yanında yer aldığını görmedim bu güne kadar. Körler, sağırlar misali birbirlerini ağırlayıp duruyorlar. Ama TBMM’nin kınama kararına ret oyu vermesi, kendi içinde kendisiyle çelişmiyor. Çünkü emin adımlarla davasını(!) savunmaya devam ediyor. 1975 yılında suikastlara imza atan ve birçok konsolosumuzu öldüren ASALA terör örgütü, 1985’lerde eylemlerine son verdikten sonra bayrağı PKK devraldı. Değişik adlarla bu kanlı terör örgütü, içeride ve dışarıda Türkiye ile mücadele etmeye devam ediyor. PKK bu işi, içimizde ve sınır ötemizde yaparken Ermeni diasporası da dünya devletlerinin parlamentolarında lobi çalışması yaparak Türkiye’yi mahkum ettirmeye çalışıyor. PKK terör örgütü ile organik ve inorganik bağını kesmeyen ve bunu inkar etmeyen TBMM’deki parti de Meclisteki görevini harfiyen yerine getiriyor. Biz besliyoruz, dışarıya çalışıyor. Merak ediyorum, bu gayri milli görüntüsüyle bu partinin Mecliste ne işi var?

*02/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.