12 Temmuz 2019 Cuma

Üslup Sorunumuz*


Yazılı ve görsel medyada çoğu zaman şöyle ifadeler okur ya da izleriz: Falan kimse kovuldu, falanın işine son verildi, falan başarısız bulunduğu için görevinden el çektirildi, falan görevden alındı; yerine falan atandı, falanın istifası istendi...gibi.  Genelde bu şekil işine son vermeler futbol kulüplerini çalıştıran teknik direktörlerde görülür. Pek azı için "Falan kulüp teknik direktörüyle yollarını ayırdı" denir. 

"Kovuldu" veya "...yollarını ayırdı" cümleleri sonuçları itibariyle aynı anlamı ifade etmesine rağmen "yollarını ayırdı" sözü bana daha hoş ve güzel bir üslup gibi geliyor. "Kovuldu" sözü kim olursa olsun insan onurunu zedelerken "yollarını ayırdı" sözü insanın onurunu korumaktadır.

Futbol takımlarında sıkça görmeye alıştığımız "kovuldu" ağzı son zamanlarda "görevden alındı" şeklinde devlette de görülmeye başlandı. Kimse kusura bakmasın ama ben bu şekil bir üslubu tasvip etmiyorum. İster bürokraside ister kulüp veya diğer işletmelerde görev yapan kişi, başarılı olamayınca veya üstü ile uyum içerisinde çalışamayınca görevden alınacak ve devlette devamlılık esastır prensibince yerine biri atanacaktır. Nasıl ki mahkeme kadıya mülk değilse herhangi bir koltuk da kişilere mülk değildir. Böyle durumlarda "görevden alındı" açıklaması yapılacağına "Falan kurumda nöbet değişimi yaşandı" dense daha şık olmaz mı? Ya da böylesi durumlarda istifa mekanizması işlese daha iyi değil mi? 

Bu hoş olmayan üslupta bir sorumlu arayacaksak fail tek kişiden ibaret değil elbet. Görevden alma yetkisini kullanan ile görevden alınan. Buna, haberi veren basını da dahil edebiliriz. Alt-üst yönetici arasında bir uyum yoksa veya alt yönetici büyük bir pot kırmış ve koltuğu tartışılır noktaya gelmişse alt yöneticiye düşen istifa etmesidir. Ama bizde bu tek taraflı istifaya pek başvurulmaz. Çünkü istifa edildiği takdirde koltuğundan kaynaklanan kazanılmış hakları kaybetmekle karşı karşıya olunur. Bundan dolayıdır ki istifa edilmez. Halbuki kişinin kendi onurunu koruması, kazanılmış haklardan daha önce gelir. Bürokrat veya bir kulüpte teknik direktör olarak çalışan kişiler istifa etmeyince üst yöneticiler veya atamaya yetkili makamlar görevden alma hakkını kullanıyorlar. Bu durum da kırgınlığa sebebiyet veriyor. Bence görevden almalarda özellikle görevinden alınan kişileri rencide etmeyecek orta bir yol bulmamızda fayda vardır.

Burada ABD ile İngiltere arasında ortaya çıkan büyükelçi krizinden kısaca bahsetmek istiyorum. ABD’de görev yapan İngiliz büyükelçinin ABD başkanı hakkında “beceriksiz” dediği e-posta gönderileri basına sızınca Trump da büyükelçi hakkında “aptal ve sersem” kelimelerini kullandı. İngiliz hükümeti, büyükelçilerinin arkasında durdu. ABD, büyükelçiyi istenilmeyen kişi olarak ilan etti. İki devlet arasında krize sebebiyet verebilecek bu sıkıntıyı İngiliz büyükelçi “ABD’deki görevinden istifa ettiğini” açıklayarak çözmüş oldu. İngiliz hükümeti büyük bir gafa imza atan büyükelçisinin istifasını istemedi ve onu görevden alma yoluna gitmedi. Büyükelçileri de üzerine düşen görevi yerine getirdi. İngiliz hükümeti, büyükelçinin e-postasını basına sızdıranı arıyor şimdi. İngiliz siyaseti dedikleri herhalde böyle bir şey olsa gerek.

Gördüğünüz gibi olayın çözümü çok basit: İstifa… Gerçi istifa sadece İngilizlere has değil, tüm Batı ülkelerinde sıkça kullanılmaktadır. Örnek alsak iyi olacak.  

*03/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

11 Temmuz 2019 Perşembe

Zammın Ne Olduğunu Sen de Gör Oğlum!

—Baba! Bu ne ya böyle?
—Ne oldu, hayırdır?
—Gıdadan giyime her şeyin fiyatı uçmuş. Gün geçmiyor ki bir ürüne zam gelmemiş olsun. 17 yaşındayım. Hiç böylesini görmemiştim.
—Biz eskiden çok gördük, biraz da sen gör evlat.
—Ne görmesi? Ne zaman gördün?
—56 yaşındayım evlat. 80 öncesi koalisyonlu dönemleri hatırlarım. Zam eksik olmadı. Geldi mi iğneden ipliğe gelirdi. Zam önce akaryakıta gelirdi. Sonrası sıralanırdı. Zama razı olurduk, her ürünü bulamazdık. Almak için sıraya girerdik. Ülke o zamanlar 70 sente muhtaçtı.
—Sonra?
—Sonra ihtilal ve ardından Özal hükümetleri geldi. 24 Ocak kararlarıyla birlikte serbest piyasa izlenince cebimiz biraz para gördü ama enflasyonlu hayat vardı. Ürünlere durmadan zam gelirdi. Kemal Sunal'ın zamlarla ilgili filmi bile var.
—Doğru. İzlemiştim.
—91-2001 arası yamalı bohça gibi kurulmadık koalisyon hükümeti kalmadı. Hiçbirinin de ömrü uzun olmadı. Kısa bir dönem koalisyon olan Refah-Yol hükümeti dışında iktidara gelen her parti yüzünü zamlarla gösterdi. Döneminde ürünlere pek zam yapmayan Refah-Yol da memura verdiği yüksek maaş zammıyla ün yaptı. Bu ülke 90 ve 2001 arasında iki tane büyük ekonomik kriz gördü. Sıfırı hatta eksiyi gördü. Bol bol zam gördük bu süreçte.
—Senin ömrün de neredeyse zamla geçmiş.
—Maalesef öyle oldu. Hayat pahalılığını iliklerimize kadar hissettik. Senin doğumunla birlikte uzun süre doğru dürüst zam görmedik. Çoğu ürünün etiket fiyatı değişmedi, hatta bazı ürünlerin fiyatı düştü. Milletin cebi para gördü. Parası bereketlendi. Bu durum son birkaç yıla kadar böyle geldi. 
—Şimdi ne olacak?
—Maalesef yeniden eski yıllara yani çift haneli enflasyonlara geri döndük. Bu hayata biz alışkınız. Sen de göreceksin bunu. Gör ki geçmişte ne çektiğimizi anlayasın. 
—Ne yapacağız bu durumda?
—Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız. Bol keseden harcamayacağız. Kısmasını bileceğiz. İhtiyaç listemizi oluşturup önceliklerimizi belirleyeceğiz. Rahatımızdan ödün vereceğiz. Zevki sefadan vazgeçeceğiz. Her istediğimizi almayacağız. Zorunlu ihtiyaçlara paramızı harcayacağız.

10 Temmuz 2019 Çarşamba

Motor ve Aracın Diğer Aksamı

Bir araç, motoru ve diğer aksamıyla bir bütündür. En önemlisi olan motor, kaporta olmazsa bir işe yaramaz. Motor yoksa kaporta da bir işe yaramaz. Motor ve diğer aksam birbirini tamamlar. Önem sırasına göre aracın aksamlarını sıralayabiliriz ama her birinin bir işlevinin olduğu düşünülürse yerine göre hepsi önemlidir. Belki de aracın en önemsiz yeri aksesuar gibi görünen sileceklerdir. Onun da yağışlı bir havada aracın yol alması için gösterdiği çaba görülmeye değer.

Siz hiç aracın motor ve diğer aksamının mesela aracın olmazsa olmaz motorunun diğer paydaşlarına "Ben olmasaydım siz aracı çalıştıramaz, yola çıkamazdınız. Sayemde bir yerlere geldiniz" dediğini duydunuz mu? Ya da aracın motor dışındaki aksamı "Biz olmasaydık sen tek başına bir hiçsin. Seni koruyup kollayan ve bugünlere gelmeni sağlayan biziz" dediklerini duydunuz mu? Duymadık. Zaten konuşamazlar. Bu şekil konuşsalar da bu, ancak bir başa kakma olur. Her biri harfiyen kendisine verilen işini yapıyor, Aracın eskiyen, bozulan yeri olursa ustasına götürülür, tamiri yapılır. İşlevini yitirinceye kadar hiçbir aksam atılmaz. Kaportada vuruk kırık ve çarpma olursa düzeltilmeye çalışılır. Çünkü orijinaldir, orijinale derman yetmez. Son çare kaportadan çarpılan kısım veya iç aksamından parça, muadiliyle değiştirilir. Değiştirirken de rastgele parça konmaz. Görüntü ve uyuma dikkat edilir. Motor teklemeye başlarsa yeniden eski gücüne kavuşması için rektifiye yapılır. Hasılı araç tüm aksamıyla bir bütündür. Biri her biri; her biri, biri için vardır. Her birinin işlevi ve sorumluluğu farklıdır o kadar.

Şimdi motor ve arabanın diğer aksamını bir kenara bırakalım. Pek alakası olmasa da işi siyasete getirelim. Siyasi partilerde de motorun görevini yapan genel başkanın yanında aracın diğer aksamını yerine getiren partinin diğer görevlileri vardır. Partide hangisi daha önemli? Elbette genel başkan. Pekiyi genel başkanın dışında diğer görevleri yerine getiren önemsiz mi? Hayır. Onların da küçümsenemeyecek görevleri vardır. Parti, genel başkanından çaycısına varıncaya kadar bir makinenin dişlileri gibidir. Biri aksadı mı partide aksama meydana gelir. Yani bir parti tüm çalışan paydaşlarıyla bir bütündür. Hepsi birlikte bir sinerji meydana getirir.

Bu uzun açıklamamdan sonra şimdi geleyim sadede. Bir partide genel başkan çok önemli, vazgeçilmez görülüp diğer çalışanlar aksesuar olarak görülür, tüm başarı kolektif akla ve ekip ruhuna değil de tek kişiye bağlanır ise partiyi birbirine bağlayan ruh kaybolmaya yüz tutar. Hele partide üst görevlere gelmiş kişilere "Sen bir hiçtin, onun sayesinde bir yerlere geldin, yaptığın bir nankörlüktür" denirse bu yapılan düpedüz başa kakmadır. Bunun ne siyasi ahlakta ne de dinimizde yeri vardır. Nankör denilen kişiler iyi biriler ise bu ithamı hak etmiyorlar. Yok kötü biriler ise "Arkadaş! Bunlar kötü olduğu halde daha önce verilen görevlere hak etmeden getirilmişse, o zaman bunlara o görevi niçin verdin, sen insan sarrafı değil misin" diye sormazlar mı? Bence sorarlar. Zamanında bir ve beraber iken görev verdiğimiz kişiler bugün ayrıldılar diye onları kamuoyu önünde küçük düşürecek, onurlarını zedeleyecek şekilde bir imada bulunmak hiç hoş değildir. Tek başına marifet sizde ise, başarı sizin sayenizde gelmişse buyurun gösterin tüm yeteneklerinizi. Çünkü motor olarak hala görevinizin başındasınız. Yanı başında da tümüyle değişen arabanın aksamı var. Başarı göstereceksiniz de elinizden alan mı var? Hep çekip gidene kızacağımıza "Niçin yanımızdan çekip gittiler" diye niçin sorgulamıyoruz kendimizi?

Gördüğüm kadarıyla motor dışında aracın tüm aksamının değişmesi motorun gücünü zayıflatmış, ileri gideceği yerde patinaj yapıyor ve gerisin geri gidiyor. Demek ki sonradan monte edilenler uyum sağlamadı. Motor güç kaybetti. Motorun yeniden güç toplaması için rektifiye olmaya ihtiyacı var. Keşke orijinal motor, yoluna orijinal parçalarıyla devam etseydi…