6 Ocak 2019 Pazar

Sen misin Beni Kopyada Yakalayan? *


Hiçbir günümüz geçmiyor ki yeni bir olay olmasın ülkemizde. Her olay bir öncekine rahmet okutan cinsten. Her olayla bir şok geçiriyoruz. Bu şoku atlatmadan yeni bir şokla karşılaşıyoruz. Şoklanıyoruz durmadan. Vücut olarak her şeye hazırlıklıyız. Çünkü piştik iyice. Hukuk Fakültesi son sınıf bir öğrenci, sınavda gözetmen olarak görev yapan bir asistan tarafından kopya çekerken yakalanıyor. Kopya çeken öğrenci sınav sonrası kopyada kendisini yakalayan asistanın odasına giderek genç asistanı önce 10 yerinden bıçaklıyor, ardından babasının ruhsatlı tabancası ile 2 el ateş ediyor. (Önce ateş ettiği, ardından bıçakladığı da yazmakta bazı haber kaynaklarında) Maalesef asistan oracıkta vefat ediyor. 

Mezun olduğu takdirde bize adalet dağıtmak için karşımıza avukat, hakim ya da savcı olarak çıkacak olan bu zanlı, kopyanın suç olduğunu bal gibi biliyor olmalı. Çünkü kopyanın suç olduğunu ilkokul talebesi bile bilir. Haydi sınıfı geçmek için buna yeltendi diyelim. Kopyaya yeltenen kişi aynı zamanda yakalanabileceğini de hesaba katmalı değil mi? Ama gördüğümüz kadarıyla yakalanmayı ve sınıfta kalmayı göze alamıyor ve görevini yapan birini ortadan kaldırıyor. Bu yaptığıyla hem suçlu, hem de güçlü. Suçunu da güç gösterisi yaparak bastırıyor. 

Üç ay önce evlenen genç asistanın cenaze töreninde eşi, "Bunu söylemek benim haddime değil ama iyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil; iyi bir insan olmaya çalışın" açıklamasını yapıyor.  Evet, okuduğumuz okulun en iyisi olalım, mesleğimizi en güzel şekilde icra edelim. Ama bunun da ötesinde ilk önce insan olalım demektir bu açıklama. Genç akademisyenin bu sözlerine ancak şapka çıkartılır. Çünkü çok doğru ve olması gereken bir söz. Hatta bu dünyada bizim hayat düsturumuz olmalı. Maalesef biz bunu çocuklarımıza veremiyoruz. Hak etmediğimiz bir şeyle sınıf geçmenin büyük bir suç olduğunu görmek istemiyoruz. Sonra da adaletimiz niçin böyle, ekonomimiz niçin böyle, eğitim niçin geri diyoruz.

Toplum olarak çok basite aldığımız kopya konusunu bizim bir iyice irdelememiz ve bu konuda toplumsal bir refleks geliştirmemiz gerekiyor. Sözlerime daha önce gazetemizde paylaştığım (http://www.anadoludabugun.com.tr/yazi/cocuk-gordugunu-ogrenir-yasar-3673) Prof. Dr. Necati Cemaloğlu’nun bir yazısı ile devam etmek istiyorum: “Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde sınavlarda gözetmen bulunmaz. Öğrencilerden birisi gelir, öğretim üyesinden kâğıtları ve soruları alır, arkadaşlarına dağıtır ve hep birlikte sınav olurlar. En son kalan öğrencileri kâğıtları toplar ve öğretim üyesinin odasına gidip kâğıtları ve diğer sınav dokümanlarını teslim eder. Bu öğrenciler mezun olduktan sonra yüksek ücretle ve saygın şirketlerde iş bulabilirler. Bu öğrenciler içerisinde kopya çeken olmaz mı? Zaman zaman kopya çekmeye teşebbüs eden öğrenciler olur. Diğer öğrenciler ona şöyle söyler: Hey sen… Kopya çekerek Stanford Üniversitesinin diplomasını almak için çaba sarf eden arkadaş. Bu dünyada seninle aynı diploma ile yaşamak istemiyorum. Sonuç, kopya çeken öğrenci üniversiteden atılır.

Bizde bu işler nasıl mı olur? 40 öğrencinin başında 2 gözetmen bekler. Gözetmenler kopya çektirmemeye özen gösterirler. (Şayet yakalarsa bedelini canıyla öder. R. Y.) Bazen öğrenciler topluca kopya çeker ve öğretmen, mühendis, hemşire olurlar. Sonra ne mi olur? Kopya çekerek öğretmen olana kendi çocuğunu verip, onu eğitmesini, kopya çekerek mühendis olanın yaptığı binanın depremde yıkılmamasını bekler…”

Bu menfur olayda dikkatimi çeken bir başka husus güvenlik sorunu… Bir öğrenci veya bir başka kişi cebinde bıçak ve silah olduğu halde bir üniversiteye nasıl girer? Ama söz konusu olan bizim üniversiteler ise özgürlük adına isteyen istediği şekilde girebiliyor. Girişlerde bildiğim kadarıyla geleni, gideni kontrol etmeyen özel güvenlik görevlisi oluyor. Üniversitelerin girişlerine kontrol ve güvenlik amaçlı niçin x-ray cihazı konmaz? Bu x-ray cihazları sadece havaalanı, adliye vb. yerlere mi konmalı? İçeride binlerce öğrenci ve yüzlerce öğretim görevlisinin olduğu üniversiteleri bu şekilde kimlere emanet ediyoruz? Bence güvenlik sorunumuz ve aldığımız tedbirlerimiz tekrar gözden geçirilmeli. Girişlerde öğretim görevlisinden, öğrenciye ve ziyaretçilere varıncaya kadar herkes bu cihazlardan geçmeli… Allah bizi beterinden saklasın!



* 09/01/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



5 Ocak 2019 Cumartesi

Sokak Köpekleri ***


Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki hem insan, hem de hayvan hakları yönünden sınıfta kaldık. Bir taraftan insanımıza şiddet uyguluyoruz, diğer taraftan sokak hayvanlarına. Fazla olmasa da sokak hayvanlarının daha doğrusu köpeklerin şiddetine uğrayan hatta öldürülen insanımız var. Burada kanayan yaramız insana şiddet üzerinde durmayacağım. Nadiren de olsa zaman zaman başımıza gelen köpeklerin saldırısı üzerinde duracağım.

Yapraklar 04/01/2019’u gösterdiğinde olay Kayseri’nin Hacılar ilçesinde geçiyor. Okuldan çıkan iki lise öğrencisi 25 kadar köpek sürüsüyle karşılaşıyor. Köpeklerin saldırısına uğrayan iki öğrenciden biri maalesef parçalanarak can verdi, diğeri de ağır yaralı. Olayla ilgili soruşturma başlatılmış. Merak ediyorum, soruşturmayı kime açacaklar? Köpeklere mi? Köpeklerin sahiplerine mi? Köpekleri toplamayan belediye yetkililerine mi yoksa köpeklerin sokaklarda gezmesi için kamuoyu oluşturan ve hayvan barınağında köpeklerin kalmaması için çaba sarf eden hayvan severlere mi soruşturma açılacak? Sanırım bu soruşturma faili meçhul kalır. Çünkü kimse ben suçluyum demez. Yetkililer illa bir sorumlu bulacaklarsa çocuğunu okula gönderen anne-babaya dava açabilirler. En azından çocuklarınızı okula gönderirken niçin servise vermiyorsunuz denebilir. Hatta soruşturmayı genişletmek istersek -ölen rahmetli için bir şey yapılamaz ama- yaralı bir şekilde kurtulan ve halen tedavisi devam eden çocuğa “Köpekleri görünce niçin kaçtınız” sorusu sorulabilir.

Bu soruşturmadan yetkililere ekmek çıkmaz. Zaten kimse de ceza almaz. Olan, daha gençliğinin baharında bir gence oldu. Diğerinin durumu da meçhul. İnşallah yaralı çocuğumuz iyileşir. Feci bir şekilde vefat eden gencimize Allah’tan rahmet, anne ve babasına da sabırlar diliyorum.

Gelelim bu sokak köpeklerine… Ne yapacağız bu sokak köpeklerini? Bunlar böyle sokak ve caddelerde istediği şekilde ulu orta gezmeye devam edecekler mi? Bugün bu iki gencin başına gelen yarın başka çocukların başına gelmeyeceğine dair bir garantimiz var mı? İlla başka çocukların bu şekilde parçalanmasını mı bekleyeceğiz? Yetkililer bu sorunu çözmek için bir tasarrufta bulunmayı düşünmüyorlar mı hala? Devlet bir can taşıyan köpekleri korusun. Buna kimsenin diyeceği bir şey yok. Köpeklerin yeri insanların yoğun bir şekilde yaşadığı yerler değil. Bu köpekler ya sahiplerine teslim edilecek, sahibi yoksa belediyeler toplayıp hayvan barınaklarına kapatacaklar. Bu konuda kanun ne der bilmiyorum. Açıkçası ne dediğini de çok merak etmiyorum. Devlet hayvan severlerden gelebilecek tepkilerden çekiniyorsa bu işin kolayı var. Tüm sokak köpeklerini hayvan severlere eşit bir şekilde dağıtsın: Alın bunlara siz bakacaksınız, evinizin önüne bağlayacaksınız veya evinizin bahçesinden dışarıya çıkamayacak şekilde bahçenizde besleyeceksiniz, desin.

Sokak köpeklerinin verdiği zararı sadece Kayseri’de meydana gelen bireysel bir olay gibi görmeyelim. Köpekler birçok şehrimizde belli yerleri mesken edinerek gelen geçenin ödünü koparmaya devam ediyor. Köpek korkusu yüzünden birçok insan, yolunu uzatma pahasına alternatif yolları kullanarak gideceği yere gitmeye çalışıyor. Köpeklerin yoğun bir şekilde yaşadığı yerlerden bir tanesi de Meram ilçesi Aşkan Mahallesidir. Burası Mehmet Beğen Ortaokulunun kuzeyinde yer alan -okula yakın- bir sokaktır. Efendim, zararsızmış bu köpekler! Yahu köpek bu! Ne zaman ne yapacağı belli mi olur! Kazara karlı bir havada ayağın kaysa köpek kendine saldırı var şeklinde anlayarak üzerine saldırabilir. Bu yolu benim gibi cahilden başkası yürüyerek geçmiyor. Şimdilik bana en büyük faydası köpek sürüsünün yanından geçerken bildiğim tüm duaları okumaktır. Yetkililere duyurulur…


*** 08/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yaymlanmıştır.

İnsanımızın Cuma ile İmtihanı


—Bugün günlerden ne?
—Bilmiyorum.
—Nasıl bilmezsin? Hayatını nasıl idame ettiriyorsun? Mesela okula gideceksin, cumaya gideceksin...
—Bugün hangi gün diye bir takıntım yok. İhtiyaç olursa cep telefonumdan ayın kaçı, hangi gün diye bakıyorum. Çoğu zaman buna da ihtiyacım kalmıyor.
—Nedenmiş o?
—Eş-dost hatırlatıyor, sağ olsun.
—Nasıl?
—Okul günü ise okuldan mesaj geliyor. Diyorum ki bugün şu gün.
—Cumayı nasıl biliyorsun?
—En kolayı o. Hiç zorlanmıyorum. Daha akşamından ardı arkasına cuma mesajları geliyor, hem de resim formatında.
—Çok mu geliyor?
—Çok mu da laf mı? Yığınla geliyor, hem de yağmur gibi.  Sağ olsun dostlarımız cuma mesajlarını hiç sektirmiyor. Hatta aynı kişiden aynı andan iki, bazen üç mesaj birden geliyor.
—O niyeymiş, mesajın içeriği mi farklı?
—Hayır, aynı mesaj. Noktasına, virgülüne dokunmadan aynı şekilde geliyor. Zaten değiştirmek istese de değiştiremez. Çünkü resim formatında.
—O zaman bir tane gönderse yetmez mi?
—Yeter yetmeye de birden fazla gönderdiğini bilmiyor. Çünkü bir yerden hazır bulduğu mesajı telefonundaki kayıtlı tüm numaralara whatsapp aracılığıyla gönderiyor. Çünkü adı geçen kişilerle aynı zamanda whatsapp grubundayız. Hasılı benim cuma dostum gönder tuşuyla bu işi bir defada hallediyor.
—Telefonunun hafızası bu şekilde çabuk dolar.
—Dolmaz olur mu? Belirli periyotlarla cep telefonunun hafızasını temizlemek zorunda kalıyorum.
—Senin bu mesaj gönderenlerle hukukun nasıl, sık sık görüşür müsün?
—Çoğu ile haftada bir cuma mesajı dolayısıyla sanaldan bu şekilde görüşüyorum. Başka da bir iletişimim yok.
—Ne demeli böylelerine?
—Çok şey denebilir. Ama ilk aklıma gelenleri söyleyeyim istersen. Cuma dostu... haftalık dost... beklenmeyen misafir... istenmeyen misafir denebilir.
—Bu konuya bir de şu açıdan bakamaz mıyız? Adam ne güzel haftalık da olsa hayır dileğinde bulunuyor.
—Benim cumamı tebrik edecek kişi adıma hitaben kendi mahsulü bir şeyler yazıp gönderse eh diyeceğim. Gönderilen hazır format. Ne adım var ne de sanım.
—Sen bu mesajlara cevap veriyor musun bari?
—Hayır, hiçbir mesaja cevap vermiyorum. Sadece sabır çekiyorum. Tek faydası bu.