24 Nisan 2018 Salı

Selam Verirken Seçici Davrananlar

Mesleğinin son demlerini yaşayan birini tanıyorum. "Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim, bundan sonra ipe un sereyim" diyen biri değil. Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiye sahip. Yoruldum biraz oturayım demez, koşturur durmadan. İşini yaparken bal yapmaz arı değil. Sonuç alır. Çünkü işinin ehli biri.

Bu kişinin hiç mi kusuru yok. Olmaz olur mu? Her insanda olduğu gibi bunun da var. Müdürü farkında mı? Emin değilim. Nedir kusuru derseniz, adam seçiyor. İstediğine selam veriyor, istediğini görmezden geliyor; görmek istediğini görüyor, istemedi mi es geçiyor. Kime güleceğini bile seçiyor. Kinci biri mi? Görmezden geldikleriyle sorunu mu var? Bildiğim kadarıyla yok. O zaman niye yapıyor bunu? Ah bir bilsem, zaten size sormazdım. Bildiğim hoş bir görüntü arz etmiyor. Keşke bu görüntüsüyle tanımasaydım kendisini. 

Adamına göre muamele yaptığını muhatapları biliyor mu? Dert edinen görmediğime göre çoğu farkında değil. Keşke ben de o farkında olmayanlardan biri olsaydım. En azından böyle bir derdim olmazdı. Bu durumu dert edinmem böyle bir şeyi kendisine yakıştıramadığımdandır. Çünkü bu yaptığı ahlaki değil. Üzüntüm de buna. Keşke iktidar gösterdiklerinden biri kendisine bunu söylese... Ama onların da bunu bir sorun olarak gördüğünü sanmıyorum.

"İnsanlık Bende Kalsın!

Bazen konuşmamıza "İnsanlık bende kalsın, iyilik bende kalsın" diye başlarız. Niye böyle deriz, anlayabilen var mı? Sanırım iyilik yapmaya layık olmayan biri için söyleriz. Yaptığımız iyiliği başa kakmak değil mi bu? O zaman iyilikse yaptığımız ya yapmayacağız, ya da yaptığımızı söylemeyeceğiz. Çünkü işin hayrını kaçırmış oluyoruz.

Şimdi olaya bir başka açıdan bakalım. Niye iyilik sende kalsın veya insanlık sende kalsın? Biraz da başkasına insanlık öğretsen, onların da iyilik yapmasına öncü olsan nasıl olur? Bence fena olmaz. Sonra iyilik ve insanlık niçin sadece sende kalsın? Ayrıca insanlığın sende kalması demek bencillik değil mi? Sendeki iyilik ve insanlıktan, insanlıktan nasibini almamışlar da faydalansa ne olur? Kıyamet mi kopar? Sonra insanlık sadece sizin tekelinizde mi? Eğer karşı tarafın insanlığından memnun değilseniz varsa bir maharetiniz onlara biraz insanlık öğretin. Yoksa insanlığınızdan eksilme olmasından mı korkuyorsunuz? Böyle bir endişeye gerek yok. İnsanlık öyle bir şey ki kişi, insanlık yaptıkça insanlıkta zirve yapar. Yine insanlık söylenmez, yaşanır. Ne zaman ki insanlığın kendisinde kalmasını gerektiğini söylerse bir insan, onun insanlıkla sorunu başlar.

Yaptığı insanlığı başa kakarcasına göstere göstere başkasının yanında söylemesi caka satma, gösteriş yapma ve riya değil mi? Burası da ayrı bir sorundur diye düşünüyorum. Bu tiplere yaraşan iyilik yapmamaları, kendi iyilik ve insanlığıyla baş başa kalmalarıdır.

Çoğumuzun laf arasında söylediği "İyilik bende kalsın, insanlık bende kalsın" sözü gördüğünüz gibi tarafımdan nerelere çekildi. Normalde çoğumuz bu sözü söylerken başa kakma niyetiyle yapmıyoruz. Fakat olaya benim baktığım cepheden de bakılmasını istiyorum. En iyisi böyle sözleri söylememek, yaptığımız iyiliği balık bilmezse Halık bilir çerçevesinde yapmaktır.


Zaman Kardeşlik Hukukuna Riayet Zamanı ***

Bazı kardeşlikler vardır ki soy-sop ve sütkardeşliğinin önüne geçer. Bu kardeşlik öyle bir kardeşliktir ki birbirlerini görmeden edemezler. Yedikleri-içtikleri ayrı gitmez. Fikirde, zikirde istişareye önem verirler. Saygıda kusur etmezler. Birbirlerinin hatasını örter, yaptıkları icraatlar hoşa gitmese de topluluk nezdinde birbirleri hakkında değerlendirmede bulunmazlar. Sırt sırta vererek her türlü mücadeleyi verirler.

Ortak aklın getirdiği başarıda her birinin payı büyüktür. Düşman çatlatan cinstendir dostlukları. Hangisine ne görev verildiyse en güzel şekilde yapmışlardır. Makam ve mevkilerini birbirlerine teslim edebilmişlerdir. Biri, hak ettiği başbakanlığı altın tepsi içerisinde diğerine sunar, diğeri emaneten kabul eder; günü geldiğinde makam da bırakılır mı demez, gider esas sahibine bırakır. Ülkede cumhurbaşkanı mı seçilecek. "Adayımız kardeşimdir" diyerek takdim edilir. Biri başbakan olur, diğeri cumhurbaşkanı. Ne birbirlerini kıskanır, ne de birbirinin ayağını kaydırmaya çalışırlar. Çünkü görev adamıdır her biri. Aralarında kardeşlik hukuku vardır aynı zamanda.

Gün gelir, başka saiklerle aralarına kara kediler girmeye başlar, kırgınlıklar artar. Sağda-solda lafa, söze varır. Yok, bir şey dense de bir şeylerin ters gittiği bellidir ama  kırgınlık ve incinmişlik o kadar artar ki bir araya gelemez olurlar, gelebilseler de kırgınlıklar masaya yatırılmaz. Üçüncü şahısların fitlemesi ve ateşlemesi sonucu yara, kangrene dönüşür. Artık birbirlerine karşı anlamsız bir soğukluk başlar. 

Dün düşman çatlatan dostlukları şeytanı bile şaşırtırcasına bazı kulvarlarda birbirinin rakibi olarak lanse edilmeye başlanır. Bu kimseler fikir, zikir ve görüşte farklı mı düşünüyorlar? Sanmıyorum. Olsa olsa metot farklılığıdır tüm farkları. Bu durumda ne yapmaları gerekir? Birbirlerinin karşısına rakip çıkmamalarıdır. Taraflardan bayrak elinde olmayan başkasının dolduruşuna gelmemelidir. Şunu bilmeli ki bugün onu dünkü arkadaşının karşısına dikmeye çalışanlar kendisinin karagözüne ve karakaşına sevdalı oldukları için değildir. Bugün onun adaylığına göz kırpanlar, dün 367 krizini ortaya çıkartanlar değil midir? Ne oldu bugün? Onların fikri mi değişti? Hayır. Bilakis aynı yerlerinde duruyorlar. Yapmak istedikleri kardeşi kardeşe kırdırmaktır. Kardeşlik hukukunu çiğnetmektir niyetleri. Bugün onu pohpohlayanlar her iki kardeşin de fikrine soğuktur, mesafelidir.

Zaman başkasının dolduruşuna gelmek değil, kardeşlik hukukuna riayet zamanıdır. "Ben kırgın olmaya kırgınım ama geçmişin hatırı vardır, biz onunla kardeşlikten öte bir dostluğumuz vardır. Ben ona kırılsam da, o beni kırsa da bağrıma taş bastırır, ben kardeşimin karşısına rakip olarak çıkmayı zül addederim. Bizim dostluğumuz ebedi, makam ve mevkiler geçicidir. Sizin önerdiğiniz makam, dün bizim birbirimize feragat ettiğimiz yerlerdir. Kırgınlığımız, incinmişliğimiz bir gün geçecektir" demelidir. Duygusallığı bırakmalıdır. Dikenini değil, gülünü göstermelidir. Gülünü gösterenin dikeni batsa da "Gülü seven dikenine katlanır." Yoksa gönüllerdeki gül, bir daha açmayacak şekilde solar; yok kabul edilir, bir değer ifade etmez. 

Kişi dostunun karşısına çıkmaz, çıkamaz,  çıkmamalıdır. Hele kırgın olduğu zamanlarda asla! Çünkü dostluklar pazara kadar değil, mezara kadardır. Unutulmamalı ki ortaklıklar, din kardeşlikleri ve dostluklar öküz ölünce bozulmaz. Kardeşlik, zor gününde kardeşinin yanında yer almaktır, iyi gününde değil.

*** 26/04/2018 tarihinde Yeni Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.