7 Nisan 2018 Cumartesi

Çaya Şeker Atmaya Geri mi Dönsek?

—Çaya şeker atmıyor musun?
—Evet, atmıyorum.
—Sen?
—Ben de.
—Ya sen?
—Çok oldu, ben şekerle arama mesafe koyalı.

Çayı şekeri için içtiğini söyleyen ben de bırakalı epey oldu. Bundan sonra tatlı yiyip tatlı konuşmayacağız o zaman. Belki de bu yüzden birbirimizi boğazlamaya başladık(!)

Üç beyazdan(un, şeker ve tuz)  kaçınalım kaçınmasına. Çaya şekeri sen, ben, o atmayacağız da fabrikalarımızın ürettiği şekeri ne yapacağız?

Bugün satmaya kalktığımıza göre şeker fabrikalarımız zarar ediyor demek ki!

Ne yapalım şimdi? Fabrikalarımız kar etsin diye yeniden çaya şeker atmaya geri mi dönsek? Ya da kullanmasak da bol miktarda eve şeker alıp stok mu yapsak? Fabrikalarımız kar etse satmaktan vazgeçer mi yetkililerimiz? Siz ne dersiniz bu duruma? Var mı çözümünüz?

Not: Ben çaya şeker atmayınca fabrikalarımızın zarar edeceğini kimse gibi ben de hesaba katmamışım. Özellikle benim varlığımı hesaba katmayanlara duyurulur. Şayet beni hesaba katmazsanız görün durumunuzu... 07.04.2018, Ramazan Yüce, Konya

Sayısı Ne Kadardır Volkanların? ***

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde çalışmakta olan Volkan isimli araştırma görevlisi; aynı fakültede görev yapan dekan yardımcısı, fakülte sekreteri ve iki öğretim görevlisinin üzerine 23 kurşun boşaltarak "Ben ilmi kariyer yapar görünen bir seri katilim. Bir türlü görmediniz. Görün ki aklınız başınıza gelsin. Bu yaptığım icraat, 'Benden katilin dışında hiçbir şey olmayacağını anlamayanlara gelsin. Daha çok kişi öldürerek daha fazla ses getirmek isterdim. Maalesef elimden bu kadarı gelebildi. Zira bana tam otomatik silah verdiler de kullanmadım mı? Ne edersiniz ki verilen ruhsatlı silah ile ancak dört kişiyi öldürebildim. Yine de mutluyum. Hem ses getirdim, hem de kariyer yapmam için beni alanları ve bana silah verenleri mahcup etmedim" der gibi ABD filmlerini aratmayacak bir ilke imza attı.

Katilimiz cahil biri falan değil. Hatta yüksek lisans eğitimini ABD’deki Denver Üniversitesinde yaparak tecrübe kazanmış. Milli Eğitim bursuyla ABD’ye giden katil -öyle zannediyorum- iyi bir araştırılsa orada eğitim almaktan ziyade zaman zaman okul basarak okul tarayan ekibin içinde geçirmiş ABD’deki yüksek lisans günlerini. Çünkü ABD’de elinde ve belinde silahı olmayan yok. Canı sıkılan giriyor bir okula, tarayıp geçiyor herkesi. ABD için bu normal bir durum. Anormal olan bizde olması. Böyle giderse Volkanlar ortaya çıktıkça bugün garipsediğimiz bu menfur olayı biz de normal görmeye başlayacağız. Sahi ne kadardır ülkemizdeki kariyer yapan okumuş Volkanların sayısı? Üstelik çok akıllı biri sanırım. Çünkü okuyup en fazla profesör olabilir, bu da binlerce unvanlıdan biri demekti. Ama daha doktora aşamasındayken şimdiden meşhur oldu. Bugün meşhur olmakla kalmadı, yıllar geçse de ismini duyanlar hep onu hatırlayacak. Zaten reklamın kötüsü olmaz denir. Önemli olan meşhur olmaksa oldu zaten. Kendisini tebrik etmek lazım. Hani ülkenin birinde hep meşhur olmak isteyen biri varmış, hangi yolu denediyse bir türlü kendisini ispatlayamamış. Sonunda bir gün tören alanında halkı selamlarken gür sesiyle padişaha ardından “padişahım!” diye seslenir. Padişah, kimdir bu densiz diye geriye döner, bakar. Bizimki var gücüyle padişahın yüzüne tükürür. Böylece padişahın yüzüne tüküren adam olarak tarihteki yerini alır.

Gördüğüm kadarıyla Volkan da meşhur olmak için çok çabalamış, 2012 yılında doktora yapması için geldiği Osmangazi Üniversitesinde herkesi çok iyi tanımış olmalı ki, doktora eğitiminin yanında 150’den fazla kişiyi FETÖ’cü diye şikayet etmiş ve haklarında işlem yapılmasına sebep olmuş. Almış eline bir FETÖ’cü mührünü, önüne gelene vurmuş. Kimi atılıp geri gelmiş, kimi hakkında yaptığı iddiaların aslı-astarı çıkmamış, kaç kişiyi bu şekilde mağdur etmiş benim açımdan meçhul. Aklı sıra vatandaşlık görevini yerine getirmiş. Çünkü şimdilerde FETÖ’cü ithamı geçer akçe. Adam epey bir uğraştan sonra kendini temize çıkarır, geri gelirse ne ala. Gelemezse Volkan’ın FETÖ mührü amacına ulaşmış demektir. Merak ettiğim, “Bu adam FETÖ’cüdür” diye şikayet ettiği yüzlerce kişiye iftira attığı ortaya çıkınca Üniversite yönetimi tarafından Katil Volkan için “Masum bir insana iftira attın” şeklinde hiç inceleme başlatılmış mıdır? Yoksa “Çamur at, izi kalsın” mantığı mı güdülmüştür? Gerçek FETÖ’cüler cezasını çekmeli elbet, ama iftira atanlar da bir o kadar ceza almalıdır.
Bir araştırma görevlisinin seri katil olması çok nadirdir ama bugün ülkemizde tıpkı Volkan gibi eline mührü alıp yarım yamalak tanıdığı insanlara FETÖ’cü ithamında bulunan o kadar Volkanlar var ki say say bitmez. Bu tiplere göre kendilerinden başka herkes kirlidir, herkes FETÖ’cüdür. Sahi sayıları ne kadardır, hiç merak ettiniz mi? Merak ettiğim, dileyen herkes ruhsatlı silah alabiliyor mu? Bir eğitimcide silahın ne işi var? Bir eğitimcide olsa olsa cebinde silah yerine kalemi olur. Sonra ruhsatlı olsa da üniversite kampüsünde silahın ne işi var? Nereye bakarsak elimizde kalıyor maalesef. Neremiz doğru ki? Deve gibiyiz dense yeridir. Allah beterinden saklasın, ölenlere rahmet eylesin, yakınlarına ve mesai arkadaşlarına sabırlar versin.


Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Eğitim Fakültesinde çalışmakta olan Volkan isimli araştırma görevlisi; aynı fakültede görev yapan dekan yardımcısı, fakülte sekreteri ve iki öğretim görevlisinin üzerine 23 kurşun boşaltarak "Ben ilmi kariyer yapar görünen bir seri katilim. Bir türlü görmediniz. Görün ki aklınız başınıza gelsin. Bu yaptığım icraat, 'Benden katilin dışında hiçbir şey olmayacağını anlamayanlara gelsin. Daha çok kişi öldürerek daha fazla ses getirmek isterdim. Maalesef elimden bu kadarı gelebildi. Zira bana tam otomatik silah verdiler de kullanmadım mı? Ne edersiniz ki verilen ruhsatlı silah ile ancak dört kişiyi öldürebildim. Yine de mutluyum. Hem ses getirdim, hem de kariyer yapmam için beni alanları ve bana silah verenleri mahcup etmedim" der gibi ABD filmlerini aratmayacak bir ilke imza attı.

Katilimiz cahil biri falan değil. Hatta yüksek lisans eğitimini ABD’deki Denver Üniversitesinde yaparak tecrübe kazanmış. Milli Eğitim bursuyla ABD’ye giden katil -öyle zannediyorum- iyi bir araştırılsa orada eğitim almaktan ziyade zaman zaman okul basarak okul tarayan ekibin içinde geçirmiş ABD’deki yüksek lisans günlerini. Çünkü ABD’de elinde ve belinde silahı olmayan yok. Canı sıkılan giriyor bir okula, tarayıp geçiyor herkesi. ABD için bu normal bir durum. Anormal olan bizde olması. Böyle giderse Volkanlar ortaya çıktıkça bugün garipsediğimiz bu menfur olayı biz de normal görmeye başlayacağız. Ne kadar ki ülkemizdeki kariyer yapan okumuş Volkanların sayısı? Üstelik çok akıllı biri sanırım. Çünkü okuyup en fazla profesör olabilir, bu da binlerce unvanlıdan biri demekti. Ama daha doktora yaparken şimdiden meşhur oldu. Bugün meşhur olmakla kalmadı, yıllar geçse de ismini duyanlar hep onu hatırlayacak. Zaten reklamın kötüsü olmaz denir. Önemli olan meşhur olmaksa oldu zaten. Kendisini tebrik etmek lazım. Hani ülkenin birinde hep meşhur olmak isteyen biri varmış, hangi yolu denediyse bir türlü kendisini ispatlayamamış. Sonunda bir gün tören alanında halkı selamlarken gür sesiyle padişaha ardından “padişahım!” diye seslenir. Padişah, kimdir bu densiz diye geriye döner, bakar. Bizimki var gücüyle padişahın yüzüne tükürür. Böylece padişahın yüzüne tüküren adam olarak tarihteki yerini alır.

Gördüğüm kadarıyla Volkan da meşhur olmak için çok çabalamış, 2012 yılında doktora yapması için geldiği Osmangazi Üniversitesinde herkesi çok iyi tanımış olmalı ki, doktora eğitiminin yanında 150’den fazla kişiyi FETÖ'cü diye şikayet etmiş ve haklarında işlem yapılmasına sebep olmuş. Almış eline bir FETÖ’cü mührünü, önüne gelene vurmuş. Kimi atılıp geri gelmiş, kimi hakkında yaptığı iddiaların aslı-astarı çıkmamış, kaç kişiyi bu şekilde mağdur etmiş benim açımdan meçhul. Aklı sıra vatandaşlık görevini yerine getirmiş. Çünkü şimdilerde FETÖ’cü ithamı geçer akçe. Adam epey bir uğraştan sonra kendini temize çıkarır, geri gelirse ne ala. Gelemezse Volkan’ın FETÖ mührü amacına ulaşmış demektir. Merak ettiğim, “Bu adam FETÖ’cüdür” diye şikayet ettiği yüzlerce kişiye iftira attığı ortaya çıkınca Üniversite yönetimi tarafından Katil Volkan’a “Masum bir insana iftira attın” şeklinde hiç inceleme başlatılmış mıdır? Yoksa “Çamur at, izi kalsın” mantığı mı güdülmüştür?

Bir araştırma görevlisinin seri katil olması çok nadirdir ama bugün ülkemizde tıpkı Volkan gibi eline mührü alıp yarım yamalak tanıdığı insanlara FETÖ’cü ithamında bulunan o kadar Volkanlar var ki, say say bitmez. Bu tiplere göre kendilerinden başka herkes kirlidir, herkes FETÖ’cüdür. Sahi sayıları ne kadardır, hiç merak ettiniz mi? Merak ettiğim, dileyen herkes ruhsatlı silah alabiliyor mu? Bir eğitimcide silahın ne işi var? Bir eğitimcide olsa olsa cebinde silah yerine kalem olur. Sonra ruhsatlı olsa da üniversite kampüsünde silahın ne işi var? Nereye bakarsak elimizde kalıyor maalesef. Neremiz doğru ki? Deve gibiyiz dense yeridir. Allah beterinden saklasın, ölenlere rahmet eylesin, yakınlarına ve mesai arkadaşlarına sabırlar versin. Barbaros ULU 

*** 10/04/2018 tarihinde yenihaberden.com gazetesinde yayımlanmıştır.

Adam Kazanmak veya Kaybetmek

Lisede okurken boş geçen dersimiz  pek olmazdı. Herhangi bir nedenle bir öğretmenimiz dersine gelemezse bir nöbetçi öğretmenimiz dersi doldurmak için gelirdi. Rahatsızlığından dolayı hastaneye gitmek durumunda olan öğretmenimizin muayene olmasıyla gelmesi bir olurdu. Öğretmen olduğu için öncelik verilir, bir-iki saatlik bir bekleme ve muayeneden sonra koşa koşa derse gelirdi öğretmenlerimiz. Derse gelmeme durumu çok ender rastlanan bir durumdu. Çünkü öğretmenlerimizin birinci önceliği okul ve ders idi. 

Bir gün derste öğretmenin gelmesini bekliyoruz. Sınıfın kapısı açıldı. Dersimize girmeyen, simaen tanıdığımız bir kır saçlı öğretmendi kapıyı açan. Aynı anda ayağa kalkan bize selam verdi, oturmamızı söyledikten sonra kendisini tanıttı. Ardından eline tebeşiri aldı, tahtaya bir nehir çizdi. Sınıf olarak "Ders öğretmenimiz gelmedi, felekten bir gün/bir saat çaldık" demeye kalmadan, sevincimiz kursağımızda kaldı. Çünkü öğretmen, kendi dersiymiş gibi derse başladı.  Aklımda kaldığı kadarıyla öğretmenimiz, "Toplumu, bu/bir nehir içinde akan kirli suyun içine belenmiş kabul edin. Sizin göreviniz bu kirli suyun içine batmış, çıkmak için debelenen insanları sudan çıkarıp yukarı doğru çekmek, onların elinden tutmak olmalıdır. Ne kadar kişiyi bu kirli sudan çekip alırsanız kardır. Bunun için kendinize yüksek bir hedef çizgisi belirleyin, hedefinize ulaşmak için çabalayın. Bunun yolu da bu ülke insanını dert edinmekten geçiyor..." meyanında verimli bir boş ders geçirmemizi sağladı. Bize bir yol gösterdi sağ olsun. Anladım ki her geçen boş ders, boş değildir. Yeter ki biri verici olsun, karşı taraf da alıcı. Öğretmenlik mesleğinin yerlerde süründüğü, itibarının sıfırlandığı günümüzde toplumu ve öğrencileri dert edinmiş böyle idealist kişilere ihtiyacımız var. Rabbim merhamet etsin ona, sayılarını artırsın.

Günümüzde biz veya bazımız ne yapıyoruz? Kirli suya batmış, çıkmak için çabalayan insanları bırakın elinden tutup çıkarmayı, ya sırtımızı dönerek görmezden gelerek çekip gidiyoruz, ya "Kendi düşen ağlamaz, ne halin varsa gör, canın cehenneme" deyip sudan çıkarmak için bir çaba sarf etmiyoruz, ya da "Seni sudan çıkarmak için sana elimi verirsem suça batmış insanları koruyor algısına muhatap olurum" endişesini taşıyoruz. Böyle mi olmalıydı bizim insanlara bakışımız? Nerede kaldı bizim insanları bataklıktan kurtarma ve onları yeniden hayata döndürme gayemiz? Şimdiki hedefimiz adam kaybetmek mi oldu? Halbuki dün, ne kadar insanı kurtarırsak kar mantığı güderken bugün kalan sağlar bizimdir deyip ekmeye başladık. Şöyle geriye dönüp bir bakarsak kaç kişiyi yüzüstü yolda bıraktık, kaç kişiyi küstürdük, kaç kişiyi kendi haline bıraktık, kaç kişiyi karşı safa gönderdik.

Bir akıl tutulması yaşadığımızı düşünüyorum. Ne yapıp ne edip bu psikolojiden kurtulup yeniden insanlara el uzatma yönümüzü ön plana çıkarmamız lazım, tıpkı eskiden yaptığımız gibi. İnsanları kazanmak için ne yapılması gerekiyorsa onu dert edinmeliyiz. İnsana yatırım yapmalıyız, insanların gönlüne girmeliyiz, gönül adamı olmalıyız. Elimizden geleni göstermezsek unutmayalım ki oyun ve eğlence olan bu dünyanın değişmez bir kuralı var: Bugün bana, yarın sana şeklinde. Çünkü düşmez-kalkmaz bir Allah'tır. Ötesi imtihana tabidir. Hangi gün, kimi, ne ile imtihan edeceğini biz değil, Rabbim bilir. 07.04.2018, Ramazan Yüce, Konya