27 Şubat 2018 Salı

28 Şubat ve Adaletteki Yerimiz *

Dünya Adalet Projesi (JWP) tarafından ülkelerin hukuk sistemlerini değerlendirmek amacıyla hazırlanan “Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nin 2017 verileri açıklandı. Hazırlanan endeks için “110 bin hanede 3 bin uzman ile görüşülmüş, sponsorları arasında Avrupa Komisyonu, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yanı sıra  Apple, Microsoft gibi uluslararası şirketler de bulunuyor.” 

“2017 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 113 ülke arasında 101.sırada kendine yer bulabilmiş Türkiye.” Yine ülkemiz, “Doğu Avrupa ve Orta Asya grubundaki 13 ülke arasında sonuncu sırada yer alırken, orta üst gelir grubundaki 36 ülke arasında ise sadece Venezuela’nın önünde kendine yer bulabilmiş.” Kendimize çok haksızlık yapmayalım. “Bangladeş, Honduras, Uganda, Pakistan, Bolivya, Etiyopya, Zimbabwe, Kamerun, Mısır, Afganistan, Kamboçya, Venezuela Türkiye’nin gerisinde yer alıyor.”

JWP’in ne kadar güvenilir olduğu, taraflı olduğu bizde bir soru işareti bırakmakla birlikte bir an için bu endeksin doğru olduğunu kabul edelim. Yazık ki yazık! Durumumuz işler acısı demektir.

Dünya Adalet Projesi adı verilen JWP tarafından 101.sırada olmamızı bir tarafa bırakalım. Elimizi vicdanımıza koyarak “Gerçekten bu ülkede hukuk ne kadar var” diye bir düşünelim. Mesela bugün seneyi devriyesi olan 28 Şubat sürecini bir ele alalım. Askeriyle, basınıyla, üniversiteleriyle, başbakanı ve cumhurbaşkanıyla bir kesime karşı topyekûn bir mücadelenin yapıldığı bu sürecin bugün haksız bir süreç olduğunu herkes kabul ediyor. Tamam, haksız bir süreçti. Geldi geçti. Pekiyi sorumluları nerede, kaçına ceza verildi, bugün kaçı yargılanıyor? Bildiğim kadarıyla içeride tutuklu olan yok. Bu gidişle ceza alan da olmayacak. Ki ceza verilse bile 20 yılı geride bırakan bir zamandan sonra gelen adalet, adalet olacak mıdır? Sadece 28 Şubat’ı bile ele alsak adalet yönünden sınıfta kaldığımızı gösterir. Ki bu süreçte gençliğinin baharında iyi bir bölümde okumak isteyip didinen öğrencilerin katsayı ile önlerinin kesilmesini, hayallerinin yok edilmesini nereye koyacağız? Bugün bile 657’de sadece uyarma cezasını gerektiren kılık-kıyafetinden dolayı kamudan atılan kamu görevlilerini ne yapacağız? Üniversitede kurulan “İkna Odalarında” başını açmaya zorlanan öğrencilerin hesabını kim, kimden soracak? Sürüklenen, coplanan kişilerin çektiği psikolojiyi kaç kişi çekiyor bugün? Bu ülkenin başbakanına “şerefsiz” diyen kimseye ne yapıldı? Devletin tanklarını kendi menfaatlerine fütursuzca kullananlara ne yapıldı? Maalesef hiçbir şey yapılmadı. Hepsi bey gibi hanımefendi gibi başımızın tacı.

Haydi “Çekilecek çilemiz varmış, birileri bu bedeli ödedi, geçti gitti. Zaten bu zulüm süreci bin yıl sürmedi. Bu bile başlı başına onlara bir cezadır. Bugün o süreçte gasp edilen bütün haklar verildi,” diyebilirsiniz. Haydi her şeyden geçtim. O gün katsayı vasıtasıyla öldürdükleri meslek liseleri bugün belini doğrultamadı, can çekişiyor. Çorlu’da bir meslek lisesinde öğretmenini kucaklayıp çöpe atan zihniyet, 28 Şubat sürecinin etkisini hız kesmeden devam ettirdiğini gösteriyor.

Dünya Adalet Projesi tarafından hazırlanan 2017 Hukukun Üstünlüğü Endeksi’ne hiç kızmayalım. Hala 28 Şubat davasını bitirememiş, o süreci bu millete yaşatanlara cezasını verememiş, haklı mağdurun hakkını zalimlerden alamamış bir hukukumuz var bizim.  Sadece bu bile 113 ülke arasında adalet yönünden nerede yer almamız gerektiğini söylüyor bize. Bana göre JWP, taraflı davranmış. Eğer çok adaletli bir değerlendirme yapmış olsaydı öyle zannediyorum adalet yönünden 113 ülke arasında son sırada yer alırdık. Buna da şükür! 27/02/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 28/02/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Vekil Ol ki Dişlerin İmplanttan Olsun! *

Haberlerde ne var ne yok diye göz gezdirirken "Vekillere implant kıyağı" başlıklı haber dikkatimi çekti. İmplant, çok duyduğum bir kelime olmasa da zaman zaman duymuşluğum var. Nasıl olduğunu bilmesem de en azından dişle ilgili ve pahalı bir tedavi yöntemi olduğunu biliyordum. Yine de biz bilgilerimizi tazeleyelim. “Eksik dişlerin yerine konması amacıyla, çene içerisine yerleştirilen çoğunlukla vida şeklindeki yapay bir diş köküne” implant denmektedir.

Kıyağın ayrıntılarına bakınca daha önce 8 tanesi devlet tarafından karşılanan implantın bundan böyle 12 tanesi devlet tarafından karşılanacakmış. Gözlük çerçevesi için devlet 350, camı için de 200 lira destek verecekmiş. İşitme cihazı desteği ise 6 bin liraya çıkarılmış. Bu desteğin bedeli her yıl Tüketici Fiyat Endeksi oranında artırılacakmış. Diş tedavisi, gözlük ve işitme cihazı alımından mevcut ve eski vekiller ile yakınları, aynı zamanda Danıştay ve Yargıtay üyeleri de faydalanacakmış. 13.500 kişiyi ilgilendiriyormuş bu adına kıyak dedikleri imkanlardan.

Sağlık bu. Bedeli ne ise karşılanmalıdır, sağlık ve tedavi için harcanan paranın hesabı yapılmaz. Kıyak bunun neresinde diye sorabilirsiniz. İsterseniz implantın anlamına bakarak nasıl ki bilgilerimizi tazelemişsek bir de kıyak kelimesinin anlama göz atalım.  Benzerlerinden üstün olan, çok güzel, çok iyi, çok hoş…Birinin yararına yapılan olumlu bir davranış, iş, kayırma, iyilik.” anlamlarına gelen argo bir kelimeymiş kıyak. Eski ve yeni vekil ve yakınlarına sağlanan bu kıyaktan maalesef normal vatandaş yararlanamıyormuş gazetelerin yazdığına göre. Vatandaş, implant yaptıracaksa sadece 4 tanesini devlet karşılıyormuş. Alışkın olmadığım halde -mış diyorum. Çünkü bugüne kadar diş dolgusu ve kanal tedavisi dışında herhangi bir diş tedavisi yaptırmadım. Çok şükür, işitme cihazına ihtiyacım olmadı. Gözlük çerçevesi ve camı hakkında biraz bilgim var. Çünkü ailecek gözlüklüyüz. Bildiğim kadarıyla devlet normal vatandaşa çerçeve ve cam bedeli olarak 50 lira civarında bir katkı sağlıyor. Ama tamamen haksızlık yapmayalım. Çerçeve ve cam fiyat farkını ödemede gözlükçü de bize taksit yapmak suretiyle kıyak yapıyor.

Haberde “Vekile implant kıyağı” denmesinin sebebi, kıyağın anlamından da anlaşılacağı gibi adı geçen bu imkanlardan sadece vekil ve yakınlarının faydalanması, vatandaşın ise eğer dişi soğuk suya karşı duyarlı değilse üzerine bir bardak su içmesinden ibaret görülüyor. En azından benim anladığım bu.

Allah, ister vekil veya değil kimseye diş sancısı, işitme problemi ve görme sorunu vermesin. Değil implant, altın diş yaptırsak bile hiçbiri orijinal dişin yerini tutmaz. Hiçbir işitme cihazı doğal duymanın görevini ifa etmez. Hiçbir gözlük sağlıklı bir gözün yerine konmaz bile. Kimseye devletin ne imkan verdiğini de takip eden biri değilim. Ama vekil ve yakınlarına tanınan bu hakkın normal vatandaştan esirgenmesi bana garip geldi. Çıkarılan Yönetmeliğe göre yasal olan bu kıyak asla ahlaki olamaz, etik ise hiç değildir. Oldu olacak birer de boş mezar ayarlayalım onlara şimdiden.

Şunu kimse unutmasın ki bu millet; asıl olan kendisine yapamadığını, vekiline yapıyor. Gerçekten asil bir millettir. Ama elinden ve tırnağından kazanarak bu milletin devlete vergi olarak verdiğini birileri, birilerinin yararına olacak şekilde  “Yağma Hasan’ın Böreği” gibi dağıtmasına normal vatandaş asla rıza göstermez. Bu işler “Rabbena! Hep bana” şeklinde değil;  ya hep, ya hiç şeklinde olmalı. Ne diyelim geçmiş olsun… 27/02/2018, Ramazan Yüce, Konya

* 07/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

25 Şubat 2018 Pazar

Eğitim ve Öğretimi Düze Çıkarmanın ya da Öğretmeni Yola Getirmenin Yolu *


Geçen sene uygulanması gereken Öğretmen Strateji Belgesi, gelen tepkiler üzerine buzdolabına konmuştu. Bakanlık, bu belgenin faydalı olacağına kendisini o kadar inandırmış olmalı ki bu yıl uygulamaya koymaya hazırlanıyor. Zira eğitimin önündeki en büyük engel olarak görülen öğretmeni yola getirmekten, onu terbiye etmekten başka çare yok. Çünkü eğitim ve öğretim bizim için bu öğretmenlerin eline bırakılmayacak kadar önemlidir. Onları mutlaka adam etmek gerekiyor. Hele şükür ki sorun sadece öğretmende. Diğer iç ve dış paydaşlar olan öğrenci, veli, MEM ve MEB'de sorun yok. Hepsi tertemiz. Düşünün ki bir de onlar sorun olsaydı ülkenin hali haraptı.

Yetkili ve etkili kişiler -bereket- sorunu tespit ettiler ki eğitim ve öğretime neşter vuracaklar. Eksik olmasınlar...Bunlar bu tespiti yapmasalardı halimiz nice olurdu. Öyle ya, o kadar sistem değişti, müfredat değişti, sınav sistemi değişti, okullarımız etkileşimli tahtaya varıncaya kadar teknoloji ile donatıldı. Ama eğitimin mutfağında olanlarda hiç tık yok. Sanki üzerilerine ölü toprağı serpilmiş.

Eğitim ve öğretimin önünde en büyük engel olan bu kötülerle hep beraber mücadele edelim. Fakat "Ölmüş eşek kurttan korkmaz" misali performansını bir türlü yükseltmeyen bu camiayı yola getirmenin yolu Öğretmen Strateji Belgesinde yer aldığı şekliyle öğretmenin performansını ölçmek değildir. Bu, olsa olsa pansuman bir tedbir olur. Bence sorunu tespit edenler bu şekilde pansuman tedbirlerle uğraşarak eğitimi diriltemezler. Bunun yerine radikal kararlar almak gerekir. 

Bakan olunca yürürlüğe koymayı düşündüğüm bu radikal karar, bu gidişle bakan olamayacağıma göre içimde kalacak ve beni kor gibi yakacak. Madem eğitim hepimizin derdi. Bu, benim için de bir dert. Ayrıca bu iş, benim bakan olmamdan daha önemli. 

Nedir senin eğitimi düze çıkaracak, hatta uçuracak kararın derseniz, aslında bu karar kısmî olarak bu ülkede uygulandı. Dört yılını dolduran yöneticilerin performansı ölçülmüş, çoğu geçememişti. Bunun üzerine yenileriyle devam kararı alınmıştı. Benimki bunun biraz genişletilmiş şekli. Bu da çok basit. Dört-beş cümlelik bir kanun bu işi çözer: "Mevcut öğretmen olarak görev yapanlardan dört yılını tanımlayanların görevi her halükarda sona erer. Yeniden performansa tabi tutulur, performansı yüzden aşağı olanların öğretmenlikle ilişiği kesilir. Yerine eğitim, fen-edebiyat ve diğer fakültelerden mezun olup atanmak için sıra bekleyen ve gün sayanlardan sözlü mülakata göre yenisi seçilir. Yeni seçilen başarılı olamayınca yerine aynı yolla yenisi alınır. Öğretmenlikte dört yılını doldurup da görevi sona erenler hiçbir hak iddiasında bulunamaz."

Benim bu kararım uygulansın. Göreceksiniz eğitim ve öğretimimiz zirve yapar. Çocuklarımız allameyi cihan olur. Bakanlığın eğitim diye bir derdi kalmaz, sürekli sistem değişikliği yoluna gitmez. Veliler, "Ne olacak bu çocuğumun hali?" demez. Ülke olarak düze çıkarız. Hatta başka ülkelere eğitim ve öğretimimizi ihraç ederiz. Her bir ülke, "Bu işi nasıl yaptınız/başardınız?" diyerek kapımızda sıra bekler.

Haydin yetkililer! Yapacağınızı yazdım. Bu kararı almaktan korkmayın. Kimsenin gözünün yaşına bakmayın. Çünkü eğitim ve öğretim savsaklamaya gelmez, pansuman tedbirlerle hiç olmaz. Zaten bundan başka çareniz yok. Yolunuz açık, yolumuz aydınlık olsun. Karanlıkla mücadelenizde Allah yardımcımız olsun! 25.02.2018, Ramazan Yüce, Konya

* 03/03/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.