28 Aralık 2017 Perşembe

FETÖ Bizi Morarttı *

Ülkenin birinde bir tiyatroda bir oyun sergileniyor. Seyirci tıklım tıklım. Oyunda rol gereği oyunculardan biri arkadaşını vuracak. Tiyatroda  rol icabı kuru sıkı tabanca kullanılması gerekiyor. Arkadaşı, gerçek mermi kullanır. Oyuncu yaralanır. Var gücüyle “Yandım, vuruldum, ölüyorum, yardım edin” diye bağırır. Sahnede kanlar içerisinde kıvranan oyuncu; kimseden yardım gelmeyince,  seyirciye dönerek onlardan yardım ister. Adam ‘yandım’ dedikçe seyirci alkışlıyor, ‘yardım edin’ dedikçe seyirci alkışa devam ediyor, ‘ölüyorum’ dedikçe seyirci, “Ne güzel rol yapıyor” diye ardı arkasına alkış tutuyor ve sonunda sahnedeki adam,  kan kaybından ölür. Bu hikâyeyi küçüklüğümde bir gazete sayfasında okumuştum. Olmuş bir olay diyordu. Oldu mu olmadı mı bilmiyorum. Şimdi gelelim sadede. Zira hikâye durduk yere anlatılmaz.


Malumunuz ülke nice zamandır FETÖ denilen terör örgütü ve ihanet şebekesiyle uğraşıyor ve mücadele ediyor. Bu mücadelenin daha ne kadar da devam edeceği belli değil. Daha doğrusu mücadele ediliyor mu, edilmiyor mu? Ya da FETÖ bizimle oynuyor mu diye aklıma gelmiyor değil. Zira FETÖ, devletten birkaç adım önde gidiyor her defasında. Devletin hangi aşamada, hangi adımı atacağını da biliyor. Bundan dolayı işler sarpa sarsın, sapla-saman karışsın diye tuzak üzerine tuzak kuruyor. Çünkü karşımızda şeytana pabucunu ters giydirecek özel yetiştirilmiş bir şer örgütü var. Dini görünümlü bu örgüt teknolojiyi iyi kullanıyor, en iyi yazılımları yapabiliyor, devletin kilit noktalarına hatta kılcal damarlarına kadar kendi adamlarını yerleştirmiş, takiye yapmayı mubah, hedefine ulaşmak için her yolu denemeyi meşru görüyor, her kabuğa girecek yapıda bir örgüt var karşımızda.


Örnek mi istersiniz? Çok öteye gitmeye gerek yok. Ankara Cumhuriyet Başsavcısının 27/12/2017 günkü basın toplantısına bir göz atarsak işin vahameti ortaya çıkar. “Eski bir Tübitak çalışanı tarafından mor beyin yazılımı aracılığıyla 11 bin 480 GSM numarasının, kullanıcı iradesi dışında ByLock'a yönlendirildiği tespit edildi.”  Bu şer örgütünün bu yaptığı, suç mahalline masumun kimliğini bırakmaktır. Polis, bulduğu kimliğin sahibini yakalardı bir zamanlar hırsız sensin diye. Kimliğini çaldıran, hırsız olmadığını ispatlayıncaya kadar epey bir yatardı içeride. Esas fail ise dışarıda gezerdi. Bylock’u masumlara bulaştıran ise darbeden 4 gün sonra yurt dışına çıkmış.

FETÖ, bylock kullanmayanları da örgüt üyesiymiş gibi bylock'a yönlendirmiş. Biz de ‘bu da bylockcu, şu da bylockcu’ diye peşine düştük. Kiminin görevine son verdik, kimini içeriye aldık, kimini de açığa aldık. Kendisine bylock isnat edilene "Bu da mı kullanmış, hiç beklemiyordum, demek ki bu da kripto imiş, suçu olmasa devlet içeri almazdı" dedik. Adam, "Beni tanıyorsunuz, benim ömrüm onlarla mücadeleyle geçti, bana iftira atıldı, ben masumum" dese de kimse inanmadı. Hangi kapıyı çalmaya kalkarsa kimse kapısını açmadı, yol da göstermedi. Hatta aynı ortamda bulunmak istemedi. Çünkü masum olduğuna biz inansak bile yetkililer inanmadı. Çünkü ellerinde bylock kullandığına dair belge vardı. Destek verse ‘FETÖ'cüleri destekliyor diye itham edilme korkusu sardı. "FETÖ'cü diye tutuklananların içinde masumlar var" diyene "Masum falan yok, işi sulandırmayın" dendi. Avukatlar savunmaya yanaşmadı. FETÖ'yle mücadele edilirken ‘içlerinde masum olanlar da var’ sözünü dillendirenlere çoğunluk inanmadı. Hatta bunlara acımamak lazım,  bunların eline fırsat geçseydi bizi kıtır kıtır keserlerdi dedi. 

Başsavcının açıkladığı gibi 11.480 kişi hakkında  bu mor beyin yazılımı vasıtasıyla FETÖ'cü olarak işlem yapıldıysa orta yerde düz hesap 11.480 masumun mağduriyeti var. Bu şekilde mağdur olanlara bizim kulak vermeyişimiz, tiyatroda gerçek silahla öldürülen tiyatrocunun durumuna benziyor. Adamlar bağırıp çağırdılarsa da biz onları samimi görmedik, ölüme terk ettik.

Hasılı, FETÖ oynadı bizimle. Hala da oynamaya devam ediyor, tıpkı kedinin fareyle oynadığı gibi. Biz farkına vardığımız zaman FETÖ, oyunun bir başka aşamasına geçiyor. Olan da bizim insanımıza oldu. Darbeden bu yana bir buçuk yıl geçmiş, oyuna geldiğimizi yeni anlayabildik. Morarttı hepimizi. Bu aşamadan sonra mağdur ettiklerimize haklarını vererek onları memnun edebilecek miyiz? Bundan sonra buna benzer başka hatalara karşı tedbir alabilecek miyiz? Öyle zannediyorum mağdurlar beraat ettikten sonra maddi ve manevi tazminatlar da başlayacak.

FETÖ’yle mücadele konseptimizi yeniden gözden geçirmemizde fayda var. FETÖ’yle mücadele ederken FETÖ kadar sinsi düşünmek gerekiyor galiba. Yoksa daha çok morarırız. 27/12/2017 Ramazan YÜCE

* 30/12/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


27 Aralık 2017 Çarşamba

Günaydın Türkiye! Günaydın yetkililer!


Çoğu konuşmamda "FETÖ, devletten kaç adım önde gittiğini, FETÖ'yle mücadele ederken çok dikkatli olmak gerektiğini, FETÖ'yle mücadeleyi sulandırmak için her yolu denediğini, gerçek FETÖ'cülerin içine masumları da karıştırabileceğini...bunun için soğukkanlı bir şekilde mücadele edilmesi gerektiğini, ortalıkta masum olduğunu söyleyen insanların olduğunu..." ifade ettim. "Masum falan yok, bunlar mağduriyet edebiyatı yapıyor. Bu tür konuşmalar FETÖ'yle mücadeleyi sulandırır" dendi.

Bugün Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman'ın açıklaması, FETÖ'nün bir oyununu daha ortaya çıkardı. Günaydın Türkiye dedirtti. Başsavcı, "FETÖ’nün gerçek ByLock kullanıcılarının tespitini engellemek için 11 bin 480 kişinin GSM numarasının kullanıcılarının iradeleri dışında ByLock IP’lerine yönlendirildiğinin tespit edildiğini" söyledi.

Sayı, bir veya iki kişi değil. Tamı tamına 11480 kişi. İçlerinde içeride yatanlar da varmış.

Bu olay, FETÖ'yle mücadele ederken yoğurdu üfleyerek yememiz gerektiğini gösteriyor. Bundan sonra her adım atacağımızda bin düşünmemiz gerekiyor. Toptancı yaklaşımdan uzak durulmalıdır. Zira karşımızda teknolojiyi iyi kullanan, devletin kılcal damarlarına girmiş, ihanet hedeflerine hizmet etmek için her yolu mübah gören, takiyyeyi meşru gören sinsi bir yapı var.

Umarım masumluğu ortaya çıkan  bu tür mağdurların acilen mağduriyetleri giderildiği gibi gönülleri de alınır. Allah devlete zeval vermesin, yetkililere de yardım etsin, FETÖ'nün oyunlarına düşürmesin. Ülkemizde en yakın zamanda suçlu-suçsuz ayrımı yapılsın. Aramızda güven ortamı oluşsun, barış havası essin. 27.12.2017 Ramazan Yüce

25 Aralık 2017 Pazartesi

Yurtlarda Görülen Tecavüz Vakaları *

İnsanlık tarihi kadar eskidir tecavüz ve istismar olayları. Günümüzde mi çok artış gösteriyor, yoksa eskiden vardı da üstü mü kapatılıyordu? Öyle zannediyorum eskiden üstü kapatılan bu tür istismar vakaları günümüz iletişim araçlarıyla gün yüzüne çıkıyor/çıkarılıyor.

Gün geçmiyor ki bir ilimizden tecavüz ve istismar vakaları gelmemiş olsun. Sanki sıraya binmiş gibi. Toplumda büyük bir infiale sebebiyet veren bu tür menfur olaylar pek kesileceğe de benzemiyor. Fırsatını bulan uçkurunu düşkünler insanımızın hayatını karartıyor, toplumu lekeliyor. Bu kadar tepkinin olduğu bir ortamda bu tür olayların azalacağı yerde artarak devam ediyor olması pek hayra alamet değil. Allah’tan korkuları olmayan bu sapıkların -gördüğüm kadarıyla- toplumdan utanması da yok.

Günümüzde çocuğa yapılan istismar ve taciz olayları daha bir ön planda. Nerede bir öğrenci yurdu var, buralarda bu tür vakalar meydana gelebiliyor. Çoğunluğu da ilköğretim ikinci kademe dediğimiz ortaokul talebelerinin başına geliyor. Anladığım kadarıyla sapıklara ekmek, küçük çocukların yoğun yaşadığı yurt ortamlarında çıkıyor. Çünkü çocuklar korumasız ve başına ne geleceğini bilmiyor. Öyle zannediyorum sapıklar bu ortamı iyi değerlendiriyor. Pekiyi bu sapıkça hareketler böyle devam edip gidecek mi? Devletin, yurt yetkililerini, anne ve babaların bu konuda ne tür bir tedbir düşündüklerini merak ediyorum. Yoksa başa gelen çekilir diye köşemizde veya koltuğumuzda oturmaya mı devam edeceğiz?

İşe yurt hayatı ve ortamından başlamak lazım diye düşünüyorum. Yurtlar mercek altına alınmalıdır. Günümüzde yurt hayatı bir zorunluluk mu? Olmazsa olmazlardan mıdır? Haydi diyelim ki yurtlar barınma ihtiyacını gidermektedir. Üniversite öğrencisini anladım. Haydi her yerde lise yoktur,  liseli öğrenciler için de yurt düşünülebilir diyelim. Ortaokul çocuklarının anne ve babasından ayrı ve uzak bir şekilde yurt ortamlarında kalması hiç pedagojik değildir. Ki bugünkü ortaokula başlayan çocuklar geçmişin ortaokul öğrencisi değildir. Çocukların fiziki gelişimine bakarak bunları ortaokul öğrencisi olarak görmek yanlıştır. Fizîken boy-pos atan bu çocuklar zihin ve beyin yönünden tam gelişmiş değildir. Daha hayatın ne olduğunu dahi bilmezler. Ne işi var ortaokul talebesinin yurtta? Bugün en ücra köylerde bile ortaokul var.

Hiç lafı, sağa-sola eğip-bükmeden ortaokul çağındaki çocuklara ait ne kadar yurt varsa kapatılmalıdır. Bu yaştaki çocuğun yeri, anne ve babasının yanıdır. Ya yaşadığı yerdeki okulda çocuğunu okutur, ya da çocuğunun geleceğini düşünüyorsa imkanı olan yere evini taşır. Çünkü adı ister yurt, ister kurs ne olursa olsun ortaokul öğrencilerinin barındığı yurtlar sapıklar için iyi bir potansiyeldir. Bu yurt ortamı ister devletin olsun, ister özel sektöre, veya herhangi bir cemaate ait olsun, acilen kapatılmalıdır.  Çocuğumuzu kurtaracağız derken kendimizin ve çocuğumuzun ömrünü, hayatını ve geleceğini karartmayalım. Unutmayalım ki bugün başkasının çocuğunun başına gelen, yarın benim çocuğumun başına gelecek demektir.

Değinmek istediğim ikinci bir yön ise cinsel istismar ve taciz olaylarının meydana geldiği yurdun isminin basın yoluyla zikredilmesi, fotoğrafının çekilip yayımlanması. Bu tür olaylar önce basına veriliyor, birkaç gün yazılıp çiziliyor. Etraf yeterince koktuktan sonra ardından yayın yasağı konuyor. Yurdun adının zikredilmesini, basına çıkarılmasını uygun görmüyorum. Farz edin ki sizin çocuğunuz o yurtta bir öğrenci. Çocuğunuz tacize uğramadı. Yurdun adı basına çıkınca senin çocuğunun o yurtta kaldığını bilenler sizin çocuğunuza ne gözle bakacaklar? Çocuğunuzun yüzüne bakıp acaba demeyecekler mi?   Bu tür olayların üstü kapatılsın demiyorum. Sapığa ve ihmali olanlara en ağır ceza verilsin, hatta tacizciye ilave olarak hadım cezası uygulansın.

Değinmek istediğim bir başka husus, taciz olayı çıktığında bir kesimin susması, savunmaya geçmesi veya görmezlikten gelmesi, diğer kesimin “Bak bak! Yine bir cemaat yurdunda bir taciz skandalı” diyerek olayın üzerine atlaması var. Bir başka zaman da diğerlerine ait bir yurt veya benzeri yerlerde taciz olayı vuku bulunca diğer taraf sessiz kalırken bu tarafın saldırıya geçmesi. Bu, senin tacizcin benimkini yener…Bak, bizi ayıplama! Bu tip olaylar sizde de oluyor” demeye getiriyor.

Herkes şunu bilsin ki tacizcinin insafı yoktur. Şu kesim yapar, bu kesim yapmaz demeye gelmez. Onların dinleri-imanları, uçkuruna çalışmaktır; ceza falan vız gelir. Birinin hayatı kararacakmış, yarın bu iş ortaya çıkınca herkese karşı mahcup olacağım diye bir dertleri yoktur. Zira onların beyinleri uçkurlarına bağlıdır. Tilki gibidir onlar. Nasıl ki tilkinin yüz planından 99’u horozu haklamak üzerine ise bunların da gecesi-gündüzü kimi istismar edeyim diye düşünmekle geçer. 25/12/2017 Ramazan YÜCE

* 10/01/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.