Ortaokulda okurken atom: "Maddenin en küçük yapı taşı" olarak tanımlanırdı. Bölünemez ve parçalanamaz denirdi. Günümüzde atomun parçalanabileceği de ifade edilmeye başlandı ve parçalandığı da doğrulandı.
Parçalanamaz ve bölünemez denilen atom bölündü bölünmeye. Ama parçalanamayan bir şeyimiz daha var. Kafamızdaki doğmalar, ön yargılar ve yanlış bilgiler.
Genelde mesleğin dışından olanlar öğretmenleri eleştirir. Bu çocuklara doğru olan niye anlatılmaz diye. Eskiden öğrenci bilginin kaynağı olarak sadece öğretmeni görürdü. Kafasına ilk bilgiyi öğretmen verirdi. Şimdilerde ise öğrenci bilgiyi ailesinden, sokaktan, mahallesinden, görsel ve yazılı medyadan ve sanal alemden öğrenerek geliyor. Bilgi doğruysa eyvallah! Ya öğrendiği bilgi yanlış ise yedi düveli bir araya getirsen öğrencinin kafasında oluşan yanlış bilgiyi düzeltemiyorsun. Çünkü öğrencinin bilgide önceliği öğretmen değil artık. Öğretmen ağzıyla kuş tutsa, doğruyu anlatmak için takla atsa öğrenciyi maalesef ikna edemiyor.
Atom, müspet bilimin konusu. genelde müspet bilimde farklı görüş pek yok. Ama dini konularda ise öğrendiğimiz ilk bilgiyi korumaya çalışıyoruz. Uzun süre direniyoruz. yeni bilgiye açılmıyoruz. Bir de ardında koca koca ana babalar var. Çocuğu ikna etsen, anne babayı nasıl ikna edeceksin. Sen söylüyorsun, çocuk eve gidip öğretmen böyle diyor deyince aile bu sefer: Öğretmenin verdiği bilginin yanlışlığını çocuğuna ispata çalışıyor ya da okula gelip görüşünü sorgular duruma geliyor. İyi de be kardeş, madem bu kadar biliyorsun, yeni ve farklı fikre açık değilsin, o zaman ne diye çocuğun boşu boşuna ömür tüketiyor okulda. Bu zihniyete sahip anne ve babalar oldukça maalesef öğretmenlerin özellikle dini alanda çok söyleyeceği bir şey yok. Sadece havanda su dövmüş olunur. 25/10/2016
25 Ekim 2016 Salı
Okul başkanlığı seçimleri
Ekim ayı okullarda öğrenci meclis başkanlığı seçimlerinin yapıldığı ay. Bugünlerde öğrencilerde bir heyecan baş gösterir. Aday olanlar, ona destek verenler, vaatler, propagandalar hız kazandı bile okullarda.
Tam derse kendini verdiğin esnada kapı çalınıp içeriye 3 öğrenci gelmişse bilin ki seçim çalışması var demektir. Dersin anası ağlatılıyor ama olsun, bu da demokrasinin bir cilvesi olsa gerek. Gelen her bir aday, yanında iki destekçisi ile birlikte kazanırsa neler neler yapacağını bir bir sıralıyor. Genelde vaatler uçuk-kaçık hep. Boyundan büyük vaatler birbirini izliyor. Aday önce neler yapacağını anlatıyor, ardından seçmeninden isteklerini soruyor. Kendinden emin bir şekilde cevaplar da veriyor daha küçücük dimağlar. Vaatler sıralanınca kalkan bir parmak: "Bunlar büyük masraf gerektiren yatırımlar. Bunları nasıl yapacaksın" diye bir soru soruyor. Aday: "Babamdan alacağım" diyor. Genelde tuvalet kapılarına kilit, WC'lere peçete, kaliteli sıvı sabun, okul basket ve voleybol file ve potalarını yenileme, sosyal etkinliklere ağırlık verme, sınıf içlerine öğrenci dolabı, pencere kilitlerini ve kapı kollarını değiştirme... vb vaatler genelde. Okul müdürünün kendi başına imkan bulamadığı bazı maliyetleri nasıl temin edecekler? Bunu da kazanacak adayların icraatlarında göreceğiz elbet.
Benim propaganda sürecinde adayların rahat tavırları ve kendilerine olan öz güvenleri. Takdire şayan gerçekten. Helal olsun yeni nesle. Vaat etme bakımından büyükleri pek aratmıyorlar. Daha küçük yaşta bunları bunları yapacağım diye boyundan büyük vaat veren bu yumurcaklar yarın büyüdükleri zaman neler vaat etmezler kim bilir?
Koridorda adayların kendini tanıtmak için hazırlamış oldukları afişlerin yırtılıp yere ve çöpe atıldığını görünce siyasetin kirliliğini daha iyi anlıyor insan. Siyasetin özünde mi var acaba kirlilik? Belki de iyi bir rehberlik yapılsa daha kötülüklere bulaşmamış kalbi temiz bu çocuklar daha iyi ve güzel bir propaganda süreci geçirebilirler.
Adayların bolluğu da dikkatimi çekti. Neredeyse her sınıfın bir adayı var. Tıpkı ülkemizde 100 civarında siyasi parti olduğu gibi. Yoksa çocuklar siyasette rantın olduğunu da mı biliyorlar?
Biz büyükler siyaseti düzgün ve temiz yapamadık, umarım bu küçükler daha temiz bir siyasete kapı aralar. Temiz siyaseti başlatanlar olur...25/10/2016
Tam derse kendini verdiğin esnada kapı çalınıp içeriye 3 öğrenci gelmişse bilin ki seçim çalışması var demektir. Dersin anası ağlatılıyor ama olsun, bu da demokrasinin bir cilvesi olsa gerek. Gelen her bir aday, yanında iki destekçisi ile birlikte kazanırsa neler neler yapacağını bir bir sıralıyor. Genelde vaatler uçuk-kaçık hep. Boyundan büyük vaatler birbirini izliyor. Aday önce neler yapacağını anlatıyor, ardından seçmeninden isteklerini soruyor. Kendinden emin bir şekilde cevaplar da veriyor daha küçücük dimağlar. Vaatler sıralanınca kalkan bir parmak: "Bunlar büyük masraf gerektiren yatırımlar. Bunları nasıl yapacaksın" diye bir soru soruyor. Aday: "Babamdan alacağım" diyor. Genelde tuvalet kapılarına kilit, WC'lere peçete, kaliteli sıvı sabun, okul basket ve voleybol file ve potalarını yenileme, sosyal etkinliklere ağırlık verme, sınıf içlerine öğrenci dolabı, pencere kilitlerini ve kapı kollarını değiştirme... vb vaatler genelde. Okul müdürünün kendi başına imkan bulamadığı bazı maliyetleri nasıl temin edecekler? Bunu da kazanacak adayların icraatlarında göreceğiz elbet.
Benim propaganda sürecinde adayların rahat tavırları ve kendilerine olan öz güvenleri. Takdire şayan gerçekten. Helal olsun yeni nesle. Vaat etme bakımından büyükleri pek aratmıyorlar. Daha küçük yaşta bunları bunları yapacağım diye boyundan büyük vaat veren bu yumurcaklar yarın büyüdükleri zaman neler vaat etmezler kim bilir?
Koridorda adayların kendini tanıtmak için hazırlamış oldukları afişlerin yırtılıp yere ve çöpe atıldığını görünce siyasetin kirliliğini daha iyi anlıyor insan. Siyasetin özünde mi var acaba kirlilik? Belki de iyi bir rehberlik yapılsa daha kötülüklere bulaşmamış kalbi temiz bu çocuklar daha iyi ve güzel bir propaganda süreci geçirebilirler.
Adayların bolluğu da dikkatimi çekti. Neredeyse her sınıfın bir adayı var. Tıpkı ülkemizde 100 civarında siyasi parti olduğu gibi. Yoksa çocuklar siyasette rantın olduğunu da mı biliyorlar?
Biz büyükler siyaseti düzgün ve temiz yapamadık, umarım bu küçükler daha temiz bir siyasete kapı aralar. Temiz siyaseti başlatanlar olur...25/10/2016
Kimler ilahiyat eğitimi almalıdır?
Bir büyüğüm : İmam Hatip Lisesini bitirenler ve İlahiyat fakültesini bitirenler dini kaynağından öğrenerek diğerlerine göre daha iyi bildiklerinden dolayı akıllarını kiraya vermezler.." demişti.
Zaman zaman ben de benzer kanaatleri taşırdım. Dini iyi bilen sorgular diye. Cemaatler ve özellikle FETÖ denilen yapı kolay kolay İlahiyatçıları içine alamaz. Çünkü her dediklerini yaptıramazlar diye düşünürdüm. 15 Temmuz itibariyle işin içinde olanlara şöyle bir göz attım. Hatırı sayılır türden ilahiyatçının işin içinde veya pasif destek verdiğini maalesef gözlemledim. Camiam adına üzüldüm gerçekten. Dini iyi bildiğini sandığım insanların nasıl savrulduğunu gördüm. Hatta bir çok yerde elebaşıları olduğuna şahit oldum. Dinini tam kaynağından öğrenmemiş, dini tedrisat verilen yerlerde okumamış insanların bu tuzaklara daha kolay düşebileceğini düşünürdüm de, bir ilahiyatçının hiç sorgulamadan, aklını kullanmadan böyle yapıların içerisinde olmasını bir türlü anlayamadım. İşin garibi halihazırda darbenin sivil ayağında bir numaralı sanık olarak gösterilen kişi de bir ilahiyatçı.
Ne diyeceğimi bilmiyorum gerçekten. Acınası bir durum. Bir gariplik var bu işin içinde. Bakıyorum bildiği dini kendinden emin bir şekilde kitlelere anlatacağı yerde bir başkasına stepne olmuş benim ilahiyatçı meslektaşım. Minnet borcunu ödüyor. Vay yazık, aldığı eğitime yazık! Dini iyi bildiklerini saydığım bu camianın bu derece savrulmasının nedenleri üzerinde iyi durmak lazım. Uzmanlarınca iyi araştırılmalıdır. Acizane bu konuda ya bu kişiler dini yeterince bilmeden mezun oldular, ya da genelde maddi imkanlardan yoksun kişilerin çocukları bu okullarda okuyorlar. Okurken maddi destek aldıkları cemaat, camia ve yapılara karşı bedel ödüyorlar. Bunun başka açıklaması olamaz.
FETÖ ile organik ve inorganik bağı olan bir meslektaşımla 15 Temmuz'dan 6 ay kadar önce konuşmuştum: "Niçin bu yapının içerisindesin. yanlışlık yapıyorlar, görüyorsun. Hala niye orada duruyorsun" dediğimde bana: "Ben onların yurtlarında kaldım, çok iyiliklerini gördüm, bunu inkar edemem" diye cevap vermişti.
Başkasından destek alarak okuyanlar asla kendileri olamazlar. Bu ülkede din eğitimi alanlardan başarı beklenecekse eğer, maddi yönden imkanları iyi olanların bu okullarda okumaları sağlanmalıdır. Maddi olarak bir başkasına el avuç açmayan biri kendinden emin bir şekilde okur, daha öz güven sahibi olur. Gelecek ve maddi kaygı taşımaz. Tıpkı Ebu Hanife gibi kimseye eyvallah demez. 25/10/2016
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)