24 Ekim 2016 Pazartesi

Ne kadar çok maşamız varmış meğer...

Bize karşı kötü emel besleyenler hiç ellerini Türkiye’den çekmediler. İstiyorlar ki; onların emirlerinden çıkmayalım, hep onların dediğini yapalım, kendimize gelmeyelim.

Elimizi, ayağımızı bağlamışlar. Ağzımızı kapatmışlar. Harekat alanımızı daraltmışlar. Düşünmemize bile fırsat vermiyorlar.

Her şeyden geçtik…nefes almamızı bile istemiyorlar artık. Yememiz ve içmemiz için her bir yeni güne kan ve gözyaşıyla uyanıyoruz. Emperyalizm çok aşama katetti.  Eskiden beğenmediği ülkeyi topuyla, tüfeğiyle işgal ederdi. Bu şekil işgal çok masraflı geldiği için Batı bundan vazgeçti. İçimizden devşirdikleri yerli işbirlikçileriyle yapıyorlar artık işgallerini.

İçimizdeki maşaları koruyup kolluyorlar, onlara her türlü imkanı sağlıyorlar. Belirli bir kıvama geldiği zaman beslemeleri ortaya çıkıyor. Her yeri kan gölü haline çevirebiliyor.

Sömürgeciler nerede isterlerse diledikleri kadar maşa bulabiliyorlar. Hem de  aynı havayı teneffüs ettiği soydaş ve dindaşlarına silahları döndürebiliyorlar. Bu insanoğlu ne zaman akıllanacak, ne zaman kendini kullandırmayı bırakacak, kendi olacak?

Yazıklar olsun! Kendini maşa olarak kullandıranlara... Yeryüzünde yaşadığı müddetçe yüzleri gülmesin. Öbür dünyada ise cezanın beterini çeksinler ebediyyen... 20/07/2016

Bu iki ayak ne için var?

Ekseriyetimizin bedenini ve uzuvlarını kullanmadığı bir devri yaşıyoruz. İşimizi ya teknoloji yapıyor, ya da teknolojinin nimetlerinden yararlanarak yapıyoruz. Sonucunda da tembel, üşengeç, rahatına düşkün, rahatından ödün vermeyen bir vücut yapımız ve onun akıl hocası beynimiz var. Konuşma ve laklak yapmaya daha fazla vakit buluyoruz artık.

Teknoloji,  külfet ve sıkıntıyı da beraberinde getirdi. Cadde, sokaklar, yollar, evlerin önü  araba yığınıyla dolu. Gidip-geldiğimiz her yere vasıtayla gidip geliyoruz. Ayaklar vasıta olmaktan çıktı. Yürümüyoruz. Kısa mesafeler uzak gelmeye başladı. Direksiyondan aşağıya inmiyoruz. Ekmek almaya bile arabayı kullanıyoruz. Wc ihtiyacımızı gidermek için bile eğer insanlık yol yaparsa oraya da araçla gireceğiz bu gidişle.

Çarşıya çıktığın zaman adım attığın yer araba dolu. Park yasağı olan yerlerde ve yayaların yürüyeceği yerlerde bile araç dolu. Çoğu zaman yollar kilitleniyor araç yoğunluğundan dolayı.

Eskiden zaruri ihtiyaçlarımızda kullanırız diye bir tane alınıp evin önünde dururdu. Şimdilerde neredeyse 18 yaşını doldurmuş kişi sayısında bir evde araç olmaya başlandı. Herkes işine gücüne tek başına aracıyla gitmeye başladı. Toprak yüzü görmeyen vücudumuz neredeyse dokunanı çarpacak, içimizdeki elektrikten dolayı.

Yürüyüş yapmayı tavsiye ederdi doktorlar sağlığımız için. Şimdi  belediyelerin yaptığı parkların kenarındaki yürüyüş parkurlarında az sayıda yürüyüş yapanlar var. Çoğu da kilo sorunundan dolayı.

İşimize de gecikiyoruz. Çünkü arabamıza güvenerek son ana kadar bekliyoruz. Zamanında çıkamıyoruz evlerimizden. Aracıyla işine gelmeyenler garipsenir oldu.

Rahatımıza düşkünlüğümüzden dolayı hem sağlıklı yaşayamıyoruz, hem yolları kalabalıklaştırıyoruz. Park edilen araçlardan dolayı görüntüyü çirkinleştiriyoruz, yolları daraltıyoruz. Tek başına yaptığımız yolculuktan dolayı giden milli serveti hesaba katmıyoruz.

Bu kadar araçla içli dışlı olan bizler bir gün herhangi bir nedenle arabasız kalsak ne yaparız ki!...Bari bu ayakları kullanmıyoruz, ihtiyacı olan birine vermeye ne dersiniz?  24/10/2016



23 Ekim 2016 Pazar

Doğuştan yorgun olanlar

Günlük hayatta çeşit çeşit insanlarla karşılaşırsınız. Bu da doğaldır. Çünkü Allah insanları farklı farklı yaratmıştır. Hepsine eyvallah! Ama bir tip vardır ki gördükçe hayret edersiniz. Ben bu tiplere doğuştan yorgun tipler diyorum. Ben özelliklerini söyleyeyim. Siz ne isim verirseniz verin.

Yaptığı işi gözünde büyütür. Kendi yaptığı işi dünyanın en önemli ve en zor işi olarak görür. İşini gözünde büyüttükçe hayatı kendisine ve çevresine zindan eder. Ne kendisini mutlu eder ne de etrafını. Ne kendi güler ne de çevresi. Yaptığı işin zorluğuna kendisini inandırmıştır. Sırada diğer insanlar vardır ikna edeceği. Onları ikna edince biraz keyfi yerine gelir. Çünkü bu durumda kimse ona iş vermez, iş yapması beklenmez. Hep kendisine yardım edilmesini bekler. Kendisi bir başkasına asla sadra şifa olmaz. Çünkü zaten derdi başından aşkındır. Herkesin yaptığı işler ona dağ gibi gelir: Ütü yapması bir derttir, yemek yapması zaten bir meşakkattir. İşe gitmesi ayrı bir dert, işten gelmesi sıkıntı. Yürümesi bir sorun, çocuğu varsa ona bakması, uyutması, bezini değiştirmesi, giydirmesi...vs mübarek sanki bu dünyaya iş yapmaya gelmiş. Şu dünyada iş yapması olmasa aslında yaşanacak alemdir ona göre. gezecek, tozacak, oturup kalkacak. Yiyeceği lokmayı da biri bölüp parçalasa, ağzına verse, aldığı nefesi bir başkası alıverse aliyyül a'la olur aslında.

İş yapmaya gönlü yoktur böylelerinin. Aslında maharetlidir. Daha şu şu işleri yapacağım diye sayar durur. Kafasında sayıncaya kadar kalkıp yapıverse problem gidecek. Ama sorun beyinde bitirmekte. Tembel, üşengeç ve rahatına düşkün olduğu için hep kaçak güreşir. Böylelerinin beyni yorgun aslında. Beyin nakli imkanı olsa da bu tiplerin beyinlerini değiştirmekle işe başlamak lazım.

Konya'ya nakil geldiğim yıl kafamı sokacak bir ev nasip olmuştu. Doğal gaz döşenmesi için apartmana öncülük yapmak istedim. Sakinlerden çoğunluğu kiracı idi. Yönetici olmamama rağmen Konya'nın değişik yerlerinde ikamet eden ev sahiplerine ulaştım, durumu izah ettim. Bir tanesine ulaşamadım, evi nerede onu da bilmiyordum. Kiracısına ev sahibi ile görüştür dedim bir kaç defa. Bugün, yarın derken uzadı iyice. Sonunda kadına dedim: Kardeş, şu ev sahibinin adresini ver, bir görüşeyim dedin. Bana: "Kirayı yeni verdim, diğer aya kadar gidemem, öbür ay söyleyeyim" dedi. Telefonunu ver dedim. Telefonu bende yok dedi. Adresini ver dedim. Adresini de bilmiyorum dedi. Evini tarif ediver, ben gidip geleyim dedim. Evi uzak dedi. uzak olsun. Allah rızası için ne olur evini söyle dedim. Nihayet evi tarih etti. Apartmanımla ev sahibinin oturduğu apartmanın arası inanın 150 metre yoktu. Aynı sitenin farklı binasındaymış. bana göre 150 metre çok yakın bir mesafeydi ama kadına göre çok çok uzak bir mesafeydi anlaşılan. Kadın göründüğü kadar çok kötü niyetli biri değil. Yalan söyleyecek kapasitesi bile yok. Demek ki o 150 metrelik mesafe ona dağ gibi geliyordu.

Ruhen ve bedenen yorgun olan bu tiplerin samimi olduklarına inanıyorum. İşim çok diye korktukları kendi beyinlerinde oluşturdukları içinden çıkılmaz algıdan ibarettir. İşleri zor gerçekten. Tedavisi de olacağını sanmıyorum. Allah bunlara yardım etsin. 23/10/2016