2 Eylül 2016 Cuma

Seminerde ilk günüm

Yıllardır uzak kalmıştım koltuğun karşısına oturmaktan. Koltuk sahiplerine göre daha az sorumluluğa sahiptim artık. Seminerin ilk günü kurul toplantısıyla başladı.

Okula yeni geldim. Bu yüzden yabancıyım.
Toplantı salonuna indim. 15 kadar kişi bekliyordu kapının önünde. Salon kilitli. Gerçek sahipleri okula hakim anlaşılan.  En arka sandalyelerden birine, tek tanıdığımın yanına oturdum.

Kalabalık bir okul. Yavaş yavaş herkes yerini aldı. Bayanlar önde sıraladı, az sayıda erkekler ise arkada. Kısa bir uğraş sonucu ses düzeni hazır hale getirildi. Herkes birbirini tanıdığı için 2 aydır görüşmeyenlerin hasreti bitmek bilmedi bir türlü. Nihayet toplantıya başlandı. Zaman zaman muhabbet ehilleri sükünete davet edilse de bir defa verilen aranın sonucunda toplantı 2.5 saat gibi kısa bir zaman içerisinde bitirildi. Toplantı kimseyi sıkmadan çok da uzun olmadan sona erdi. Baş sorumlu konuştu, yardımcısı da okudu. Kimseye de görüş sorulmadı. Demek ki görüş sorulmadığı zaman toplantılar hem de sene başı istişare toplantıları erken bitirebiliyormuş.

Toplantıda erkeklerin sesi pek çıkmadı. Ne gürültü ne de söz alma konusunda. Bayanlar hem kalabalıktı, hem de sesleri çok çıktı. Kadının fendi erkeği yendi denirdi. Burada kadınların çenesi de erkekleri yendi. Bayanların ekserisi yatay ve dikey konuşmasına rağmen hemcinslerinin arkasında oturan iki tanesi sadece yatay muhabbete devam etti ara ara. Fakat çeneleri ne durdu ne de yoruldu. Acaba bir şey mi yiyorlar topluluk içerisinde dedim. O da ne! Sakız çiğniyorlar. Sakız çiğnemeye ne zaman başladılar bilmiyorum ama 2.5 saat süren toplantı boyunca dur durak bilmeden çiğnemeye devam ettiler. Çene yapıları sağlam anlaşılan. Tabii sakız da sağlam çene de bulunur.

Toplantının onlara, onların da toplantıya verebilecekleri bir şey yok gibiydi sanki görüntüleri. Ama haklarını yemeyeyim hiç patlatmadılar sakızı. Kim bilir belki edeplerindendir? 02.09.2016

28 Ağustos 2016 Pazar

Eskimez Eski Dostlar! *

Hani denir ya, üç çeşit arkadaş unutulmaz diye: Asker arkadaşı, hapishane arkadaşı ve okul arkadaşı. Çünkü birlikte üzücü ve mutluluk veren anılarınız çoktur. Aynı havayı, aynı ortamı solumuşsunuzdur birlikte. Beraber ağlayıp beraber gülmüş, aç-susuz kalmış; ekmeğinizi paylaşmışsınızdır. Ömrünüzün en enerjik, en hareketli, en heyecanlı dilimi bu tür arkadaşlarla  geçmiş ve birbirinize karşı sırlar da vermişsinizdir. Vatani görevinizi yapmışsanız asker arkadaşınız, cezaevine girmişseniz (Allah kimseye göstermesin) hapishane arkadaşınız, okumuşsanız okul ve sınıf arkadaşınız olmuştur.

Orta birinci sınıf öğrencisi olarak 1979 yılının Eylül ayında Hacı Veyiszade Talebe Yurdunun 1.katında ince uzun, dikdörtgen şeklinde bir sınıfta kesişmişti yollarımız 66 kişiyle. Geriye dönüp  baktığımda orta birinci sınıfta birlikte okumaya başladığımız sınıftan  51 fire vermişiz. Kimi sınıf tekrarına kalmış, kimi okulu bırakmış, kimi  nakil gitmiş, kimi de nakil gelmiş. Lise 2.sınıfta bir başka sınıfla birleşerek iyi bir sinerji meydana getirdik. 1985-1986 döneminde 45 kişilik bir mevcutla mezun olduk. Çoğumuz üniversitenin iyi bölümlerini okuyarak hayata atıldı, kimimiz ticarete atılarak esnaf ve iş adamı oldu. Her meslekten arkadaşımız var içimizde.

1986 yılında mezun olduktan sonra çil yavrusu gibi dağılmıştık hayatın içine. Yaklaşık 20 yıl önce içimizden bir kaç arkadaşın bir saha çalışması yaparak sınıf arkadaşlarımızı bir piknikte topladı. Zamanında bir sırada üçer kişi oturarak iyi ki safları sık tutmuşuz. Zira 20 yıldır devam ettiriyoruz birlikteliğimizi. Mezun olduktan sonra aradan 31 yıl geçmiş. Şartların bizi bir araya getirdiği zorunlu arkadaşlık, yerini eski eskimez dostluğa bıraktı. Düğün-cenaze gibi sevinçli ve üzüntülü anlarda bir araya gelir olduk.

29/07/2017 günü bir arkadaşımızın bağ evinde bir araya geldik yine. 31 yıl öncesinin heyecanından bir şey kaybedilmemiş gördüğüm kadarıyla. Kiminin saçları dökülmüş, kiminin saçı sakalı ağarmış, kimi çocuğunu evlendirip dede olmuş. Kimi de dede olduktan sonra baba olmuş.  "Senin oğlan ne yaptı, kız okulu bitirdi mi, nerede çalışıyor" türü sorular eski anıların yerini alan konular. Öğleden sonra başlayan birlikteliğimiz, gecenin ilerleyen vaktine kadar sürdü. Bizdeki hikayenin benzeri sizlerde de vardır mutlaka.

Yıllar sonra bir araya gelseniz de hal-hatırdan sonra ilk başta girişilen muhabbetin konusu eski ortak anılarınızdır. Zamanın nasıl geçtiğini de bilemezsiniz. Tadı damağınızda kalır, tekrar buluşmak için zamanı iple çekersiniz. Çünkü şartların zorladığı zorunlu birliktelik bir zaman sonra yerini dostluklara bırakıyor. Belirli periyotlarla buluşmak dostluğun iyice pekişmesine zemin hazırlamaktadır. Bir zaman sonra ortak anıların yerini yeni gündemler, yeni konular almaktadır.

Çoğumuz okuduğu okulu beğenmez, iyi okul değil diye. Şunu bilelim ki hiçbir okul bir şey vermez almak istemeyene. Okuduğumuz Konya İHL bize aidiyet duygusu vermiş her şeyden önce. Mezun olduktan sonra bizi bir araya getiren de bu aidiyet duygusu olsa gerek.

Bizi bir araya getiren, bizi ağırlayan, toplantımıza katılan, toplantıda efor sarf eden, işini-gücünü bırakarak toplantıya iştirak eden, mazeretleri dolayısıyla katılamayan, memleket meselelerini çözmek için görüş serdeden 86 yılının tüm 7/C mensuplarına bu ailenin bir mensubu olarak teşekkürü bir borç bilirim.

Günümüze değer kattınız.  İyi ki varsınız. Allah menfaatsiz dostluğunuzun sayısını ve süresini artırsın…Allah hepinize huzur, mutluluk, sağlık ve afiyet versin. Bizimkisi böyle bir dostluk işte. Allah herkese iyi günde ve kötü günde yanında bulabileceği içten dostlar versin. 29/07/2017

* 31/07/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Camilerimizdeki avizeler

26/08/2016 günü gazetelerde yer alan habere göre: "KAYSERİ'de cuma namazı öncesi caminin avizesinin cemaat üzerine düşmesi sonucu ilk belirlemelere göre 11 kişi yaralandı." Buna biz görünmez kaza deriz. Kimin aklına gelirdi ki, camideki avize cemaatin üzerine düşecek diye. Öncelikle Kayserililere ve yaralananlara geçmiş olsun diyelim. 

Yaralanan sayısı sadece 11 kişi olduğuna göre cemaatin iyice dolmadığı vakit olsa gerek. Avizenin caminin tam ortasında olabileceğini düşünürsek bu görünmez kaza bir de cemaatin iyice dolduğu esnada olsa öyle zannediyorum yaralı sayısı daha fazla olabilirdi. Bereket ölen kimse yok. Zaten bu üzücü olayın sevindirici yönü de bu.

Bu üzücü olayı bir başka açıdan ele almak istiyorum. Bir defa sade olması gereken camilerimiz aşırı lüks. Oldum olası o görkemli ve güzel görünen, camiye ayrı bir renk katan avizeler bir düşse ne olur diye düşünürdüm. Çünkü öyle büyük avizeler var ki düşme riski her zaman için vardır. Büyük görüntüsüne göre ağır da olmalı. Her ne kadar gözümüzü okşasa da bu tür avizelerin camilere takılmasına çok sıcak bakmıyorum. Hem bir maliyettir, hem de bugün yaşanan gibi tehlike arz ediyor. Çünkü bunlar insan yapımıdır. Bugün Kayseri'de düşen yarın bir başka yerde düşebilir. Camilerin avize gibi görüntülerinden ziyade ibadet yapmaya müsait genişlikte, sağlam, yazın serin, kışın sıcak tutabilecek ve kültürümüze uygun bir mimaride yapılması esas olmalıdır.


Camileri yaparken cami içindekilerin mikrofona ihtiyaç duymayacak şekilde ses akordunun olmasına imkan verilmelidir. camileri mikrofon yığını  haline getirmemelidir. İç düzenini yaparken de görkemli avizelerden ziyade ışıklandırmasını da abartmamak lazım. 27/08/2016